Kadraja giren ölüm

Hasan Hüseyin Çağıran/ Şair, Yazar
2.01.2021

Rus YouTuber'ın kız arkadaşını canlı yayında bir iddia üzerine öldürmesiyle bir gazetecinin etrafında topladığı üç beş siyahi çocuk arasında gülerek poz vermesi arasındaki bağın dışlanmasından söz ediyorum. Yahut mahallesindeki kedileri her gün beslemeyi, gözetmeyi kendiliğinden iş edinmiş bir insanın fotoğrafının bir sosyal medya mecrasında paylaşılmasından… Her güzelliğin ve iyiliğin hunharca sanal yayılımından… Çağımızda, insanın kadrajına giren ve kadraja giren insan trajik bir kaderin paydaşları konumunda.


Kadraja giren ölüm

1- Descartes düşüncesi, sadece yeni bilim anlayışının felsefi temelini kurması ve modern ben’i tanımlaması bakımından değil bu ben’in varlığa ilişkin tasavvurunun sınırlarına işaret etmesi bakımından da önemli bir kırılma noktasına işaret eder. Keşiflerin, temel kurum ve gelenekleri temelden sarstığı ve kesin bilginin imkânına ilişkin olarak şüpheciliğin kök saldığı bir zaman diliminde o, bilginin reddedilemez ve çürütülemez temelini arama işine koyulmuştu. Descartes metodik şüphe sürecinde, şüphe edilemeyecek tek şeyin şüphe etme gerçeği olduğu tespitini yapar ve şüphe eden öznenin şüphe edilemez varlığından Tanrı’nın zorunlu varlığına ulaşır. Bu noktadan sonra Tanrı, eğer en mükemmel varlık ise insanı aldatma yoluna gitmeyecektir. Descartes için Tanrı’nın kanıtlanması, Descartes’ın geri kalan şüphelerinin giderilmesinde bir kaldıraç rolü oynar.

İslam ve Grek aklı arasındaki fark

Descartes’ın bu yaklaşımında, Cabiri’nin işaret ettiği İslam ve Grek aklı arasındaki farkın bir tezahürüyle karşılaşırız. Cabiri değerlendirmesini üç kutup üzerinden yapar: Tanrı, insan ve tabiat. Grek-Avrupa aklında Tanrı fikri, tabiatı keşfetme ve onun gizemlerini çözme işinde insan aklına “yardımcı” olma rolünü oynar. İslam düşüncesinde ise tabiat yaratıcıyı anlama noktasında bir “yardımcı” rolü üstlenir.

Grek-Avrupa düşüncesindeki bu aklî işleyiş varlık hiyerarşisine ilişkin bir çarpıklığa işaret eder. Descartes’ın sebep-sonuç ilişkilerine dayanan mekanistik evren tasavvuru cansız doğaya münhasır değildir. Ona göre, canlı varlıklar da cansız cisimlerle benzer yapıdadır, aynı yasalara tabidirler. Ancak doğrudan doğruya ruhun etkisiyle meydana gelen iradî hareketleri sadece insan için kabul eder. Ruhtan yoksun olarak kabul ettiği bitkiler ve hayvanlar Descartes’ın nazarında baştan aşağı bir makinedir. Bugün Batı’da her geçen gün tesir sahasını genişleten “hayvan hakları” hareketleri, Kartezyen düşüncenin temelini attığı sorunlarla malul bir düşünce yapısının hastalıklı bir şekilde izale edilme çabası olarak okunabilir. Benzer şekilde “insan hakları” siyasetinin temelleri de.

Keyfi terör tanımları

2- Bu zihni işleyişin kendine açığa çıkardığı iki örneği Suriye savaşı sürecinde görebiliriz. İlki Palmira. Suriye’de yüzbinlerce insanın ölümüne yol açan savaş dünya ölçeğinde siyasetin mahiyetine ilişkin yeni sorular sormamızı gerektiriyor. Bir akıl, “öteki” aklı yargılıyor ve neticesinde bir ülkeyi talan etme, insanları öldürme, nerede ve nasıl yaşayacaklarını tayin etme yetkisini kendinde görüyor yahut belirli bir mesafeden yarar gözeterek olanlara seyirci kalma konumunu muhafaza ediyor. Devletler hız kesmeksizin keyfi terör tanımları üretiyor ve dolayısıyla terör üretiyorlar. Diğer taraftan kendi kültürel mirasına yönelik bir tehdit ortaya çıktığında uluslararası bir konsorsiyumla harekete geçerek söz alıyorlar: Yakın geçmişteki Palmira örneği bunun göstergesi. Hiçbir yer için gösterilmeyen hassasiyet Suriye’de antik zamanların önemli dînî ve ticârî merkezi olan ve önemli tarihi eserlere ev sahipliği yapan Palmira için gösterilmişti. İkinci örnek ise Halep Hayvanat Bahçesi’ndeki hayvanların kurtarılmasıdır. Yüz binlerce insanın öldüğü ve herhangi bir etki yaratmadığı, ülkelerin açık hava ceza evine dönüştürüldüğü bir dönemde, bir operasyonla, “mülteci” statüsü verilerek hayvanların bölgeden özel bir operasyonla çıkarılması varlığa bakıştaki sorunlara dair ne çok şey söylüyor.

3- Benny’nin Videosu (1992), bu bağlam içerisinde görece erken bir “öngörü” kabul edilebilir. Daha sonra karşımıza Paul olarak Funny Games (1997) filminde çıkacak olan Benny, “canlı”ya bakıştaki problemin neler ortaya çıkarabileceği noktasında bir dikkat içeriyor. İnsana, tabiata, olaylara (hatta kapısının önüne bile) bir ekran aracılığıyla bakmak bir “ergen hevesi” olarak düşünülemez. Benny dünya ile irtibatını elindeki kamera aracılığıyla kurmaktadır. İzledikleri sadece bir seyir nesnesi değildir. İzleyen ve izlenilen arasında rastlantısal, keyfî bir vakit tasarrufu söz konusu değildir. İzleyenin seçtiği içerik, içeriğin işaret ettiği yapıp-etmelere ilişkin bir referans işlevi görür. Bir hayvanın öldürülme videosunu Benny’nin defalarca izlemesiyle Benny’nin bir insanın canına kastetmesi arasındaki bağ basit bir “etkilenme” ile açıklanamaz. Burada bir hayvanın canına kastetmekle bir insanın canına kastetmek arasındaki geçişle birlikte Haneke’nin kameranın mahiyetine, görüş biçimine ilişkin bir zemine işaret ettiğini düşünüyorum. Etmiyorsa bile yaratıcı bir yanlış okumayla biz böyle bir alana sıçrayabiliriz. Çünkü bu alan kısır ve görülemeyen bir alan. Sinemanın içeriğindeki farklılaşma onun görme biçiminin sorunlarını ortadan kaldırır mı? Tabiri caizse göze yeni bir mercek eklenmesi hangi kırılmaları ortaya çıkarmaktadır? Bu soruları Michael Powell’ın Peeping Tom (1960) filminden hareketle düşünmek de mümkün. Temelde mesele aynı: Tom’un sürekli yanında taşıdığı kamerasının kadrajına girenleri bir şekilde öldürmesi, gören ile görülen arasına giren merceğin işlevine işaret ediyor.

Sormamız gereken soru şu: Ama sinema perdesinde ama evde masanın üzerinde duran bir televizyonda ama bir cep telefonunda… Bu görme biçimi neyi, nasıl görüyor? Burada, 4 Aralık 2020’de internete düşen bir haberi yeni bir Haneke filmi sinopsisi gibi okuyabiliriz:

Stas Reeflay takma adlı Rus asıllı 30 yaşındaki YouTuber, bir izleyicisinin para teklifi üzerine 28 yaşındaki hamile kız arkadaşını soğukta bekleterek ölümüne sebep oldu.

Rusya’da kan donduran bir olay yaşandı. Yerel medyadaki habere göre, asıl adı Stanislav Reşetniko olan ve Stas Reeflay takma adını kullanan YouTuber’a canlı yayın sırasında bir izleyici, kız arkadaşını soğukta bekletmesi karşılığında 1,000 dolar vereceğini söyledi. Bunun üzerine Reeflay’ın, kız arkadaşı Valentina Grigoryeva’yı sadece iç çamaşırıyla sıfırın altındaki soğukta beklemesi için balkona kapattığı belirtilirken, Grigoryeva’nın hipotermi sonucu olay yerinde hayatını kaybettiği ifade edildi.

Şaşkınlık eşiğimiz

Genç kızın balkonda olduğu süre boyunca yayın yapan Reeflay’ın sağlık görevlilerini aradıktan sonra da yayın yapmaya devam etti.

Kan dondurucu türden kabul edilebilecek bu haberin dahi şaşkınlık eşiğimizin altında kalabileceğini düşünüyorum. Kalmalıdır da. Çünkü bu habere şaşırmanın bir dışlama eğilimini de içinde barındırması kuvvetle muhtemeldir. Rus YouTuber’ın kız arkadaşını canlı yayında bir iddia üzerine öldürmesiyle bir gazetecinin etrafında topladığı üç beş siyahi çocuk arasında gülerek poz vermesi arasındaki bağın dışlanmasından söz ediyorum. Yahut mahallesindeki kedileri her gün beslemeyi, gözetmeyi kendiliğinden iş edinmiş bir insanın fotoğrafının bir sosyal medya mecrasında paylaşılmasından… Yahut enkaz altından çıkarılan Ayda bebeğin bütün bir enkaz sorumlulularını gözden kaçırmak için işlevsel kılınmasındaki paylaşım ve haber dilinden… Her güzelliğin ve iyiliğin hunharca sanal yayılımından… Bu açıdan Rus YouTuber’ınki daha başarılı bir yayın dili olarak da kabul edilebilir. Öldürülenin bir insan, bir bitki, bir hayvan olmasıyla bir anlam, bir değer olması arasında fark gözetmek birçok sorunu görünmez kılmaya devam edecektir. Çünkü bakıştaki sorun hayvanı, bitkiyi, tabiatı, insanı ve Tanrı’yı kendi yerinden etme iradesini körüklüyor. Çağımızda, insanın kadrajına giren ve kadraja giren insan trajik bir kaderin paydaşları konumunda.

[email protected]