Kamusal entelektüel ve sözün cazibesi

Bünyamin Bezci / Akademisyen
28.01.2023

Yeni medyanın popülist çağında dikkati çeken entelektüellik, okumayan kitlelere okumuşların kırıntılar dağıtmasından ibarettir. Okumuşların kırıntıları ise kısa ansiklopedik bilgi tadındaki "bilgisellerdir".


Kamusal entelektüel ve sözün cazibesi

Akademi, kamusal entelektüelin ilk yurdudur. Sorgulama entelektüelin enerjisidir. Kamusal entelektüelin en önemli marifeti sınırları zorlayan sorgulama gayretidir. Sınırlarda merakla dolaşan entelektüelin hedefi doğmaların kabuğunu kırmak ya da atomu parçalamak olabilir. Sonucun kıyamet olması ise zaten onun suçu değildir.

Retorikten beslenmek

Aydınlanmanın evrenselliği sorgulamanın sınırsızlığı ile örtüşmektedir. Kant bile girdiği yolun farkına varmış olmalı ki dinini numenler dünyasına emanet ederek eleştirinin alanından çıkarmıştır.

Kamusal entelektüel, sorgulamalarını toplumun önünde yapar. Aleniyet ve sözün cazibesi kamusal entelektüelin ayırt edici niteliğidir. Antik dünyanın sofistleri gibi düşünceden değil retorikten beslenir. Sorgulamayı ve soyutlamayı da düşüncenin derinliği sayar. Eleştirinin değiştirici niteliğini sorunların sınırsız sorgulanması ve çıkarımlardan evrensel bir soyutlamaya gidilmesi oluşturmaktadır. Yaşam dünyasının değişimlerine böylece vakıf olunmakta ve değişimin kendisi soyutlanarak adlandırılmaktadır. Habermas'a göre süreci ne kadar aleni ve iletişimsel bir rasyonalite ile yürütürsek sonuçları da o kadar toplumun yeni ortak aklını temsil eder.

Azalma ve keskinleşme arasında farklılıklar

Oysa Schmitt'in Weimar Cumhuriyeti eleştirisinde olduğu gibi toplumsal müzakerenin mekanı olarak parlamentolar bile bizlere bu anlamda vadettiklerini verebilmiş değildir. Kamusal konuların Machiavelli'nin hikmet-i hükümetinin sırlı alanından kurtarılarak aleniyetle karara bağlanacağı iddiası reel olarak gerçekleşmemiştir. Bugün kamusal kararların birçoğu halen kapalı kapılar ardında ve dar bir kadroyla alınmaktadır. Parlamentodaki müzakereler ise kimsenin kimseyi ikna edemediği bitimsiz tartışmalara dönüşmüştür. Bir konunun aleniyetle tartışılması tarafları zannedildiği kadar birbirine yaklaştırmamaktadır. Hatta çoğu zaman bu tartışmalar tarafların farklılıklarının azalmasına değil keskinleşmesine zemin oluşturmaktadır. Tartışma, uzlaşıdan ziyade argümantasyon becerisini geliştirebilmektedir.

Akademiden medyaya doğru evrilen kamusal entelektüel topografyasının şimdiki mekanı ise kitlelerdir. Kitleselleşme ve popülerleşme merakı kamusal entelektüelde sözün düşüşünü de birlikte getirmiştir. Sosyal medya kullanımının ve yaygınlığının artmasıyla birlikte okumaktan ziyade gören ve dinleyen kitleye ulaşmak için de dikkati diri tutmanız gerekmektedir. Kamusal entelektüel ise dikkati çekmek adına bir zamanlar çekici başlıklar atar ya da kısa aforizmalarla yazardı. Yeni medyanın popülist çağında dikkati çeken entelektüellik, okumayan kitlelere okumuşların kırıntılar dağıtmasından ibarettir. Okumuşların kırıntıları ise kısa ansiklopedik bilgi tadındaki "bilgisellerdir".

Artık bilgisel tadındaki kitaplar derin düşünür olduğunuzun ispatı için yeterlidir. Hele bir de mahallenizin tepkisini çeken karşı mahalleye selam çakan konulara dalmışsanız artık Dreyfus davasına karşı duranlar kıvamında bir entelektüel de olmuşsunuz demektir. Bilgisellik ve sorgulamanın sınırsızlığı yeni çağın popüler kamusal entelektüellerinin işareti haline gelmiştir. Bu anlamda malumatfuruş tarihçilerin yükselişini de kendi camiasının geleneğini sorgulayanları da yeni popüler entelektüeller olarak görebiliriz.

Teolojik entelektüel

İlahiyat camiasının popüler entelektüellerinin tavrı ise Kur'an ve sünnet yorumlarında bin dört yüzyıldır kimsenin fark etmediklerini "keşfetmeleridir". Her sabah uyandığında hamamdan koşarak çıkan Arşimed gibi yeni bir tefsir ve yoruma ulaştığını düşünen teolojik entelektüel ahalinin inandıklarına hurafe gözüyle bakmaktadır. Hurafeleri temizleme gayreti konusunda teolojik entelektüel ile aydınlanmacı entelektüel arasındaki işbirliğine şaşmamak gerekir. Her ikisi de tarihsel değişime ayak uydurmaya ve geleceği akla dayalı olarak inşa etmeye çalıştığını iddia etmektedir. Her ikisinin de düşmanı tecrübe ve gelenektir. Her ikisi de akıldan ziyade deneyime dayalı pragmatizmi aşağılamakta ve nefret etmektedir. Hakikatin hatırını değil gerçekliğin dayatmalarını takip etmektedirler.

Kamusal entelektüellik çıkışı itibariyle akademik akla yaslansa da zamanla medyatik bir romantizme kapılmıştır. Günümüzde ise insan ve birey odaklı romantizmin yerini kitlesel popülist şöhret almıştır. Daha rafine olanları ise inceleme nesnesi kıldığı kitleye mesafe koyarak fildişi kulelerinden ayar vermektedir. Fildişi kulelerinin somut olarak bazen bir ada bazen de toplumdan uzak bir göl kasabası olma ihtimali olsa da her biri bu şansı yakalayamamaktadır. Nihayetinde metrobüsle seyahat edenine rastlamak kolay değildir. Konuları ele alış biçimleri romantik olan yeni kamusal entelektüeller tavırlarıyla aydınlanmacı ve üstencidir. Gerçeği tüm çıplaklığıyla sorguladıklarına ve herkesin durduğu sınırları zorladıklarına inanmaktadırlar. Fakat genelde yaptıkları realistlere romantik, mitolojiklere rasyonel, melankoliklere narsist yanıtlar hazırlayarak yarattıkları şaşkınlığı hayrete, hayreti de hayranlığa çevirmeye çalışmaktır.

Kültürel iktidarın doğruları

Azbuçuk okumuş kitlenin hayretinin hayranlığa dönüşmesi de zor olmamaktadır. Bir anlamda rafine üstencilik sizi hiçbir şeye zorlamadan çalınan kavalın peşinden sürüklemektedir. Bu nedenle yeni popülist entelektüeller modernist dayatmacılığa hatta Türkiye özelinde tek parti döneminin Kemalizm'ine de karşıdırlar. Fakat post Kemalist ikinci cumhuriyetçiliği de çiğ bir neoliberalizm olarak görmektedirler. Kemalizm'in iyi taraflarının korunduğu ama dayatmacı olmayan halini evrenselliğin gereği olarak sunmaktadırlar. Bir nevi soft ve sivil Kemalizm'in aydınlanmacılığının korunduğu ama dayatmacılığının gönüllülüğe dönüştüğü yeni bir kültürel iklim peşinde olunduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Kamusal entelektüelin en büyük marifeti kültürel iktidarın doğrularını tanımlamasıdır. Akademinin revaçta olduğu çağlarda gündelik hayatın fenomonolojisinden yola çıkarak soyutlamayı ve kavramsallaştırmayı amaç edinen kamusal entelektüeller için önemli olan kültürel iktidarın dilini kurmaktı. Edward Said'in entelektüeli akademik tarzın en önemli örneğidir. Seküler ve aydınlanmacı olan akademik entelektüel topluma tanımlar dayatmakta ya da tanımları sorgulamaktadır. Medyanın öne çıktığı çağlarda ise kamusal entelektüel müzakerenin kavramsal dünyasını belirlemeye çalışmıştır. Bu nedenle ansiklopedik bilgiler ve kavramların analitik bileşenlerinin sorgulanması moda olmuştur. Kültürel iktidar bilgiye ve bileşenlerin analitik sorgulanmasına dayalı olarak kurulmuştur. Bir nevi gündelik hayatın soyutlaştırılması ve kavramsallaştırılmasından, kavramların analitik bileşenlerine ayrılarak sorgulandığı ve kamusal müzakereler için cephanelerin hazırlandığı bir kültürel ortam oluşturulmaya çalışılmıştır. Popülist entelektüeller ise bilginin gücünden ziyade bilgisellerin malumat çeşitliliğinin yarattığı hayret ve hayranlığa yaslanmaktadır. Retoriğin büyülü dünyası yeniden geri gelmiştir ve narsist bir özgüvenle bilgiseverleri peşinden sürüklemektedir. Sözün cazibesi de tam burada donuklaşan hayatımıza yeni bir akıcılık kazandırmaktadır.

Popülist kamusal entelektüellerden Voltairevari rasyonel dayatmalar beklenmelidir. Habermasvari kamusal müzakerelerle değişen ortak aklın dayatmaları da artık ikna edici değildir. Popülist kamusal entelektüellerin kültürel iktidarı daha derindir. Akademik kamusal entelektüelin kültürel iktidarı neyin doğru neyin yanlış olduğunu aydınlanmacı bir akılla ayırt etme iddiasına dayanmaktaydı. Geleneğe ve inançlara karşı aklın zaferinin toplumsal taşıyıcısıydı. Bu nedenle kültürel iktidarı da tek boyutlu ve tek yönlüydü. Yukarıdan aşağı gerçeği vazediyor ve bizleri de ikna etmeye çalışıyordu. Ona karşı çıkmak akla karşı çıkmak, demokrasiye karşı durmak ve gerici olmaktı. Medya çağının kamusal entelektüeli ise kültürel iktidarını iki boyutlu ve iki yönlü kurmuştur.

Rasyonel akla karşı ortak akıl

Artık sadece akıl değil aynı zamanda kişiler arası etkileşimler de doğrunun oluşumunda yer almalıydı. Rasyonel akla karşı ortak akıl öne çıkarıldı. Ortak aklı ortaya çıkaran müzakere süreçleri de rasyonalize edilirse ortak aklın bir doğma değil doğru olacağı iddiasını taşımaktaydı. Bu nedenle Kant'ın Hegelyen yorumları dünya savaşları sonrası toplumsal barışın anahtarına sahipti. Toplumsal çatışmaların savaşa dönüşmemesinin anahtarı müzakereci ortak aklın hakimiyetinden geçmekteydi.

Kültürel iktidarın üç boyutlu ve yönlü hali ise daha rafine bir dayatmacılıktır. Yukardan aşağı arzuların gıdıklanmasıyla oluşan bir hakikat rejimi ile aşağıdan yukarıymışçasına bir toplumsal talepler dizgesi yaratır. Nihayetinde muktedirler de bu toplumsal talepleri karşılar ve kültürel hayatın toplumsal doğruları olarak kabul ederler. Fakat popülist toplumsallığı yaratan bizatihi muktedirlerdir. Kültürel iktidar sahipleri bir nevi toplumun boğazına takılanları daha yutulabilir hale getirmektedir. Kendi kendimize yutmayı başardığımız için de toplum arzularının yönetilerek bu hale geldiğini fark etmemektedir. Popülist kamusal entelektüelin işlevi artık üç boyutlu ve yönlü, hayranlığa dayalı bir gönüllülük ilişkisi içinde eskiden kabullenmediklerimizi nimet saymamızı gerektirmektedir.

Bugün muhafazakarların sivil Kemalizm ile kurduğu ilişkiye bakıldığında kültürel iktidarın yeni biçimleri daha anlaşılır hale gelecektir. Zira birçokları için Kemalizm artık yukarıdan dayatılan bir ideoloji olmaktan çıkmış arzu edilen bir ideolojiye dönüşmüştür. "Cumhuriyetin ikinci yüzyılı" sloganı bu tür ideolojik içselleştirmeyi imlemektedir. Artık kültürel olarak muktedirler aşağıdan gelen ama zaten kendi istedikleri bu talepleri gündemlerine alabilirler.

Kamusal entelektüelin işlevi sorgulayarak ve sınırları zorlayarak geleneğin alışkanlıklarını yıkmak ve yerine aklın gerçekliğini yerleştirmektir. Bu anlamda kamusal entelektüeller sözün cazibesinden yararlanarak retorik bir hakikat rejimi yaratırlar. Artık bu hakikat rejimlerini oluşturan söylemlerin daha rafine bir şekilde muktedirler ile madunlar arasında çok yönlü olarak oluşmakta olması dayatmacılığın ortadan kalkmasına değil daha incelikli hale gelmesine işaret etmektedir. Hayretimiz ne kadar azalırsa hayranlığımız da o kadar azalır. Popülist kamusallık ise hayranlık alanlarında gizlidir. Hayranlığımıza oynayanlar uzun uzadıya bir konuyu tartışmazlar. Kısa, vurucu, tanımlayıcı ve aforizmatik çıkarımlarla bizi kendilerine bağlarlar. Koreli Alman Byung Chul Han ve onun yerli versiyonları bu konuda yeterince işaret taşımaktadır.

@bunyaminbezci