Karaca Ahmed ulu velî Uslu olur gelen deli

Mustafa İsen / Yazar
18.06.2021

Karaca Ahmed'in İstanbul, Afyon, Manisa, Aydın, Sivrihisar, Göynük, Pamukova ve Makedonya'da sekiz türbesi; Akhisar Karaköy, Eşme-Karaca Ahmed ve Manisa Horoz köylerinde üç makamı bulunmaktadır. Üsküdar'daki türbesinde, kadim Türk geleneklerinde görüldüğü gibi Horasan'dan binerek Anadolu'ya geldiğine inanılan, atıyla birlikte yatmaktadır. Malum Karacaahmet Mezarlığı da onun adına izâfe edilmiştir.


Karaca Ahmed ulu velî Uslu olur gelen deli

Mustafa İsen / Yazar

Siyasetle ilgilenenler bilir, bazı küçük yörelerde kendi sorunlarını ısrarla siyasetçinin, dolayısı ile devletin gündemine taşıma gayreti içinde olan kişiler vardır. Bunlar kim bilir kaçıncı kez, kendileri açısından çok önemli olan ama genel siyaset noktasında çok da dikkat çekmeyen sorunlarını bıkıp usanmadan dile getirmeye, her ulaştıkları devletlüye bunları sunmaya devam ederler. Siyaset yaptığım dönemlerde böyle örneklerle karşılaştım, onların samimi çabalarına saygı gösterip yardımcı olmaya çalıştım. Şimdi anlatacağım örnek de bunlardan biri: Pamukova Sakarya'nın tarıma dayalı çok özel bölgelerinden biri. Geyve ile birlikte ayvası, şeftalisi, müşküle üzümü, çileği, leziz sebzeleri ile tanınan, çalışkan insanların yaşadığı bir ilçemiz. Burayı ziyaretlerimde bir köy muhtarı ısrarla bana Karaca Ahmed Sultan türbesi hakkında bir şeyler anlatıp türbenin kendi köylerinde olduğunu, şu andaki durumunun kötü vaziyette bulunduğunu bu işe sahip çıkmam gerektiğini anlatmaya çalıştı. Ben de Karaca Ahmed Sultan'ın İstanbul'daki meşhur Karaca Ahmed mezarlığına adını verdiğini, türbesinin de burada bulunduğunu bildiğimden durumu görmezden geldim. Kuşkusuz bunda canım şu kadar kitap devirdik bu konuda, öyle olsaydı bir yerde bu bilgiye rastlardık snopluğunun da etkisi vardı. Oysa yanılmışım. Gerçi bunda bizim topoğrafyayla sık sık oynama hastalığımızın payı da var. Çünkü Pamukova'nın eski adı Akhisar. Aşıkpaşazade'den itibaren bütün ilk dönem kronikleri Karaca Ahmed Sultan'ın Sakarya nehrine yakın bir köyde dergahını kurduğunu anlatıyorlar. Ama ben bunu Pamukova olarak okuyamadığım için bu ayrıntıyı fark etmemişim.

Yerel tarih

Müteakip gidişlerimin birinde muhtar beni zorlayarak köye götürdü. Mekanı gösterdi. Perişan bir vaziyette olsa da türbe asaletinden bir şey kaybetmemişti. Doğrusu orada hissettiğim manevi atmosfer beni etkiledi. Bunun üzerine önce süratle konu hakkındaki bilgilerimi yeniden önüme koydum, bunları yenileri ile takviye etmeye çalıştım. Öğrendiklerim muhtarın anlattıklarını doğruluyordu. Buradan bir kere daha emin oldum ki yerel tarih ve bu tarihi kuşakların birbirlerine aktarmalarına önem vermek gerekiyor. Çoğu kez bu yerel bilgilerle tarihi hakikatler birbirini destekliyor, bu kez de öyle oldu.

Tarihi bilgiler Karaca Ahmed Sultan'ın Sakarya nehri yakınlarındaki Paşalar köyünde dergahını kurduğunu ve burada medfun bulunduğunu söylerler. Önce İç Anadolu Bölgesi'ne doğru akan Sakarya nehri sonra yönünü kuzeye çevirir, Polatlı yakınlarında Porsuk Çayı ve Ankara Çayı ile biraz büyür. Sonra çorak Anadolu toprakları üzerinde çatlarcasına yırtınıp yokuşlar sökerek, yer yer önü barajlarla kesilerek Bilecik çevresinde kendisine birazcık alan yaratıp rahatlar ama asıl sakinleşip genişlemesi, hatta denebilir ki büyükçe bir nehir hüviyetine kavuşması için Osmaneli Mekece arasındaki dağları da aşması gerekecektir. Geyve ovasına ulaşınca, artık adına layık bir nehir olarak hem cesametli görünüşüne bürünecek hem de bölgeye başka türlü bereket saçmaya başlayacaktır. Hatta buralarda zaman zaman yatağına sığmaz ve taşkınlarla etrafını rahatsız ettiği de görülür.

Bereketli topraklar

Osmanlı Devleti Osman Gazi'den itibaren ama daha çok, Orhan Gazi ile Bursa fethini takiben gözünü bu bereketli topraklara çevirecekti. Çünkü artık belli bir sayıya ulaşan Osmanlı Alplerinin atları ve sürüleri için bereketli çayırlara, bol sulak alanlara ihtiyaç vardı. İşte şimdi Pamukova, o zaman adı Akhisar olan ilçe ve çevresi tam da bu ihtiyaca cevap verecek özelliklere sahipti. Bu yüzden bölge süratle Osmanlı fetihlerine sahne oldu. Fetih öncesi de bölge Roma kadim tarihlerden beri sağ kol ve orta kol ana yol güzergahları üzerinde yer aldığı için buralarda kısa sürede yerleşimler başladı, dergahlar kuruldu. İznik Bursa Eskişehir bağlantı noktası üzerindeki Mekece, Paşalar Kalesi gibi stratejik mevkiler bu kez yeni yönetimin gözde yönetim yöreleri haline geldi.

Fethi takiben buralara süratle nüfus kaydırıldı, muhtemelen eski sakinlerinin büyükçe bir bölümü yeni yönetimin normlarını kabullenerek devletin tebaaları oldu. Tam bu aşamada artık göçerlikten usanıp bu bereketli topraklara yerleşmeye başlayan Türkmen taifelerine ve yeni dini kabul eden kitlelere yeni hayat tarzını, dini akideleri onları zorlamayacak tarzda öğretecek derviş meşrep yöneticilere de ihtiyaç vardı. Çok geçmeden bu konumdaki kişiler de Horasan civarından sökün edip buralara yerleştiler. Dergahlarını kurup etraflarına ışık saçmaya başladılar. Dönem tam da Hacı Bektaş Velilerin, Geyikli Babaların, Somuncu Babaların yani Orta Asya geleneğinde yer alan olağan üstü güçlere sahip olma ve vahşi hayvanları itaat altına alma gibi motiflerin ortalıkta sıklıkla göründüğü evreler.

Karaca Ahmed Sultan da bunlardan biri. O da karacalara hükmediyor. Hayatı bu tür benzer hikayelerin neredeyse kopyası: Acem diyarında hükümdarlık yapan zengin ve güçlü bir sultanın oğlu. Başlangıçta zevk ve safa içinde bir hayat sürerken bir vesileyle dervişliğe yönelmiş, Anadolu'ya gelerek Akhisar (Pamukova) fethine katılmış, fetihten sonra da buraya yerleşmiş. Yine bu ilk dönem erenlerinin çoğu gibi kaynaklar onu da Hacı Bektaş Veli bağlılarından gösteriyor. Yine benzer başka örnekler gibi hayatıyla ilgili birbiriyle çelişen bilgilere sahibiz. Orhan Gazi döneminde Bizanslılarla yapılan Palekanon savaşından sonra Üsküdar'a gelerek bugün kendi adıyla anılan türbe ve mezarlığın bulunduğu bölgeye yerleştiği ve burada kurduğu tekkede çok sayıda mürid yetiştirdiği bunlar arasında.

İrşad ve şifa

Dönemin önemli şahsiyetlerinden birinin gözlerini tedavi ettiği ve karşılığında birçok arazinin mülk olarak kendisine vakfedildiği de bir başka rivayet. Rumeli'de fetihlere katıldığı, ardından Anadolu'nun pek çok yöresini dolaşarak hem hastaları tedavi ettiği hem de onları irşad ettiği söylenir. Afyon'da, Manisa Akhisar'ında yaşadığı da rivayetler arasında. Ben bu iki Akhisar'ın karıştırıldığı kanaatindeyim. Bu tür ocak ailelerde elden ele geçen görevler Karaca Ahmed Sultan'ın ailesinde de karşımıza çıkar. Ölümünden sonra şeyhlik ve ruh hekimliği vazifesini oğlu Eşref devam ettirmiştir. Ayrıca Hızır Abdal adında bir oğlunun daha olduğu biliniyor.

Onun İstanbul, Afyon, Manisa, Aydın, Sivrihisar, Göynük, Pamukova ve Makedonya'da sekiz türbesi; Akhisar Karaköy, Eşme-Karaca Ahmed ve Manisa Horoz köylerinde üç makamı bulunmaktadır. Üsküdar'daki türbesinde, kadim Türk geleneklerinde görüldüğü gibi Horasan'dan binerek Anadolu'ya geldiğine inanılan, atıyla birlikte yatmaktadır. Malum Karacaahmet Mezarlığı da onun adına izâfe edilmiştir.

Karaca Ahmed'in ruh hastalarını tedavi eden bir hekim olduğu inancı, "Karaca Ahmed ulu velî / Uslu olur gelen deli" beytiyle günümüzde de devam etmektedir.

Karaca Ahmed'le ilgili bu bilgilere ansiklopedilerden ulaşılabilir. Buna benim yorumum şöyle. Karaca Ahmed, Pamukova, Geyve fetihlerine katıldıktan sonra burada dergahını kurmuş, daha sonra Marmara bölgesinde gerçekleşen fetihlere bir kolonizatör Türk dervişi olarak iştirak etmiş, Üsküdar ele geçirilince bu kez dergahını oraya taşıyıp bir yandan psikolojik rahatsızlığı olanlara şifa dağıtıp öte yandan manevi yönden ihtiyacı olanlara da el uzatmış, fakat bir süre sonra Akşemseddin'de gördüğümüz gibi kendisine yönelen aşırı ilgiden rahatsız olup tekrar daha münzevi bir hayat yaşamak üzere Pamukova Paşalar'daki ilk dergahına dönüp ömrünü burada tamamlamış. İstanbul'daki aşırı alakadan sıkılıp taşraya giden başka örnekler de biliyoruz. Vardar Yenicesi'ne giden Abdullah İlahî de bunlardan biri mesela.

Kafamda kurduğum bu senaryoyu netleştirmeye çalışırken imdadıma bir kaynak yetişti. Bölgeyi iyi tanıdığı Göynük'te yatan Akşemseddin hakkında bir menakıbname yazmasından bildiğimiz Hüseyin Enisî tarafından telif edilmiş olan Karaca Ahmed Sultan ile ilgili bir menakıbname. "Mir'âtü'l-vefâ li vücûhi's-safâ" adını taşıyan bu eserde onun Anadolu'ya geldikten sonra epey bir zaman gezip dolaştığı, sonunda Sakarya ırmağı yakınında bir köyde karar kılıp yerleştiği ve orada vefat ettiği belirtilir. Hatta İstanbul dahil diğer ocaklarda onun adını taşıyan mekanların çocukları ve torunlarına ait olduğu açıkça anlatılır. Hatta bu eserin sonunda yer alan çocukları listesinde Paşaoğulları adının geçmesi ile Sakarya'daki türbenin Paşalar adlı köyde yer alması da tesadüf olamaz.

Bir özür metni

Bütün bu anlattıklarımı kesinlikle bir Sakarya şovenizmi çerçevesi içinde dile getirmiyorum. Yazının başında anlattığım gibi entel bir snopluk pişmanlığına karşı bir özür dileme olarak okunabilir bu yazı. Elbette bu kadar da değil, bu ikna ediliş sonrası şehrimizin sorumlu makamlarıyla girişilen diyalog sonrası şimdi ortaya pırıl pırıl bir türbe ve yanında ona yakışır küçük, sade ama olması gerektiği gibi bir cami restore edilerek hizmete açıldı. Böylece muhtarın çabası da karşılıksız kalmadı.

Bir kere daha ifade etmek gerekir ki yerel hafızada yaşamakta olan bilgiler dikkate alınması gereken bir birikim. Onlar yazılı kaynaklarla birlikte değerlendirilebilirse ortaya şaşırtıcı ve uyumlu bir tablo çıkarabiliyorlar. Karaca Ahmed Sultan Türbesi'nde olduğu gibi.

[email protected]