Karlov’a suikast ne anlama geliyor?

Prof. Dr. Salih Yılmaz / Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi
24.12.2016

Bu suikasta taşeronluk yaptığı konusunda güçlü şüpheler ve deliller olan FETÖ, hem Rusya hem de Türkiye tarafından hedefe konulması halinde sadece ABD ile Almanya’ya sıkışma ve sığınma tehdidiyle karşı karşıya kalabilir. Batı’nın Türkiye’yi terör karşısında vermiş olduğu mücadelede yalnız bırakması, Rusya ile işbirliğini tercih etmesine de neden olacaktır.


Karlov’a suikast ne anlama geliyor?

19 Kasım’da Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov’a yapılan suikast tüm dünyanın gözlerini yeniden Ankara’ya çevirdi. Çünkü Rusya’nın Avrasya ve Ortadoğu’da hegemonyasını ilan ettiği bir dönemde böyle bir saldırı tüm şüphelerin ABD’ye çevrilmesine neden oldu. Hem Rusya hem de Türkiye, bu suikastın FETÖ aracılığıyla işlendiğini düşünüyor. Bunun sebeplerini değerlendirmeden önce Karlov hakkında birkaç cümle etmek isterim.

Sayın Karlov’u şahsen tanıyan birisi olarak farklı bir kişiliğe sahip olduğunu söyleyebilirim. 2013 yılından itibaren Rusya/Türkiye ilişkilerinden en kritik dönemlerde görev yaptı. Türkiye’ye karşı ayrı bir muhabbet besliyordu. Türkiye’yi seviyordu. Türkiye’nin başta Avrasya entegrasyonu olmak üzere Şanghay konusunda güçlü adımlar atması gerektiğini düşünüyordu.

Rusya Büyükelçisi’nin katıldığı fotoğraf sergisi Rus ve Türk fotoğrafçıların Kaliningrad’dan Kamçatka’ya Rusya’yı fotoğrafladıkları bir sergiydi. O sergiye ben de davetliydim. Fakat sergiden önce var olan bir toplantımın uzaması dolayısıyla yetişemedim.

Rusya Büyükelçisi’nin bu sergiye katılacağının önceden bilinmesi, saldırganın yapmış olduğu eylemin planlı bir eylem olduğunu göstermektedir. Uluslararası aktörlerin kullandığı taşeronlar üzerinden yapılan bu saldırılar son dönemde Türkiye’de çok zuhur etmektedir. Bunun başlıca nedeni Türkiye’nin Doğu ile Batı arasında dengeyi sağlayan bir ülke olmasındandır. Türkiye hangi tarafa meylederse dengeyi o tarafa kaydırabilecek etkiye sahiptir. Türkiye ile Rusya arasındaki işbirliği bu dengeyi Batı adına bozmaktadır. Bu saldırı sadece Rusya’yı değil aynı zamanda Türkiye’yi de hedef almıştır. Eylem farklı mesajlar içermektedir. Türkiye’nin son dönemde güçlü biçimde mücadele ettiği FETÖ/PKK/DEAŞ bileşenlerine “Biz hala güçlüyüz” mesajı verilmek de istenmiştir. FETÖ’nün dünyada ve Türkiye’de hızla terör örgütü kategorisine girmesiyle yer altına çekilip tipik terör örgütü davranışları sergilemeye başladığının da bir göstergesidir bu eylem. FETÖ, hem kendi taraftarlarına hem de hükümete hala güçlü olduğunu ve isterse büyük operasyonlar yapabileceğini, kendisini kontrol edenlere de hala yaşadığını ve kullanılabilir olduğunu ispatlamak istemiştir. Karlov suikastı ile Rusya ve Rus vatandaşları tüm dünyada hedef olarak gösterilmek istenmiştir.

Vekalet savaşlarının merkezi

Rusya/Türkiye/İran Dışişleri Bakanlarının Moskova’da Halep ve Suriye konusunda görüşme yapmak için buluşacakları gün öncesinde böyle bir saldırının yapılması 15 Temmuz darbe girişimiyle Putin/Erdoğan görüşmesini engelleme operasyonun da devamıdır. Türkiye/Rusya arasında ne zaman sıkı işbirliği olsa mutlaka bir saldırı veya girişim oluyor. Ülkelerin terör örgütleri üzerinden vekâlet savaşları sürüyor. Ve bu savaşın merkezi de Türkiye’dir.

Bu saldırıda saldırganın özellikle Halep/Suriye’yi slogan olarak kullanması ise bir şaşırtmacadır. Bu saldırının hem Türkiye’yi hem de Rusya’yı hedeflediğine dair ilk örnekler aslında 17 Kasım’da Çeçenistan’ın başkenti Grozni’ye DEAŞ saldırısı ile verilmiştir. Bu saldırı sonucunda 7 militan ölü ele geçirilmiştir. DEAŞ’in Grozni’ye yaptığı saldırı bir bakıma Rusya’ya ilk mesajmış gibi verilip ardından 19 Kasım’da elçiye suikast düzenlenerek suçlunun Suriye’de savaşan unsurlarla bağlantılı olduğu senaryosu oynanmıştır.

Karlov’a suikast öncesinde ABD Başkanı Obama’nın Türkiye ve Rusya’ya dair söylediği cümleler oldukça dikkat çekici: “Türkiye’nin çok güçlü bir ordusu var. Fakat bunu Suriye’de kullanmadı”. Bu demeç Türkiye’ye bir sitem içeriyordu. “Rusya zannedildiği kadar güçlü bir ülke değil. Petrol, gaz ve silahtan başka bir şey üretmiyorlar” demeci de Rusya’yı hedef alan bir söylemdi. Obama’nın bu sözleri ABD’nin Suriye’de ve Ortadoğu’da düşmüş olduğu başarısızlıktan Rusya ve Türkiye’yi sorumlu olarak gördüğünün belirtileridir.

Bildirideki NATO vurgusu

Rusya elçisinin Türkiye’de suikasta uğraması ile bir bakıma Türkiye’nin güvenli bölge olmadığı izlenimi verilerek Rusya ile yeniden bir kriz hali yaşanması hedeflemiştir. Batı, 21. yüzyılda uygulamaya koyduğu Büyük Orta Asya Ortaklığı, İpek Yolu Kuşağı, Doğu Ortaklığı, Arap Baharı vb. başarısızlıklardan Türkiye’yi sorumlu tutarak cezalandırmak istemektedir. Yapılan operasyonların doğrudan hükümeti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef aldığını söyleyebilirim. Çünkü AK Parti hükümeti veya Erdoğan devrilirse Türkiye’nin yeniden bağımsız politikalarını terk ederek Batı’nın emrine gireceği düşünülmektedir. 17/25 Aralık’ta başlayan ve günümüzde de devam eden operasyonel saldırılar bu amaçla yapılmaktadır. 15 Temmuz FETÖ darbe girişimi gecesi darbeciler tarafından okunan bildiride NATO ve BM anlaşmalarına harfiyen uyulacağı vurgusu bir göstergedir.

20 Ocak’ta iktidarı devralacak Trump’ın nasıl bir politika izleyeceğinin bilinmediği bir dönemde Türkiye’nin rolü oldukça önemlidir. Türkiye eğer Rusya ile ilişkilerini yoğunlaştırır ve bölgede ortak bir strateji belirlerse o zaman doğal olarak ABD ve Batı’nın bölgeye girmesi mümkün olmayacaktır. Rusya da bu durumu iyi bildiğinden Trump iktidarı devralmadan her ihtimale karşı Türkiye ve İran ile işbirliğini en üst seviyeye çıkarmaya çalışmaktadır.

Rusya-Türkiye ilişkilerinin hızla gelişmesi bölgedeki saha savaşlarını artırmıştır. Türkiye-Rusya ilişkilerini sabote etmeye çalışan saldırılar sadece Batı’dan değil aynı zamanda Doğu’dan da gelmektedir. Hatırlanacağı gibi 24 Kasım 2016’da Rus uçağının düşürülmesinin birinci yılında Esed güçlerine ait Albartos tipi uçakla Türk askerlerine el-Bab bölgesinde yapılan saldırı, yakın dönemde Halep’teki muhaliflerin güvenli bölgelere taşınması konusunda Türkiye-Rusya arasında bir uzlaşı sağlanmışken sürecin Esed/Şii milisler tarafından yapılan saldırılarla engellenmeye çalışılması da Türk-Rus krizi çıkarmaya yönelik girişimlerdendi.

FETÖ Asya’dan temizlenebilir

“Karlov Suikasti” bölgedeki çekişmenin zirve noktasıdır diyebiliriz. Bundan bir ay önce Şii destekli gönüllülerin hâkim olduğu Yemen’deki bölgeden Suudi Arabistan’daki kutsal topraklara füze saldırısı denemesi de Rusya-İran-Türkiye ilişkilerinin sabote edilmesine yönelik denemelerden birisiydi. Şii/Sünni çatışması üzerinden bölgede savaş çıkarılmak istenmiştir.

Bu suikasta taşeronluk yaptığı konusunda güçlü şüpheler ve deliller olan FETÖ, hem Rusya hem de Türkiye tarafından hedefe konulması halinde sadece ABD ile Almanya’ya sıkışma ve sığınma tehdidiyle karşı karşıya kalabilir. Batı’nın Türkiye’yi terör karşısında vermiş olduğu mücadelede yalnız bırakması, Rusya ile işbirliğini tercih etmesine de neden olacaktır. Rusya’nın aktif rol oynadığı Avrasya Ekonomik Birliği, Şanghay İşbirliği Örgütü gibi uluslararası kuruluşlarda terör örgütü olarak ilan edilmesi halinde FETÖ’nün, Orta Asya’da ve Kafkasya’da etkinliği tümden sona erebilir. Böylece Batı’nın Türkiye’den esirgediği terörle mücadele desteği fırsatını Rusya elde etmiş gözüküyor.

Bu saldırı sonrası Türkiye’nin girişimiyle Rusya’nın etkin olduğu Şanghay İşbirliği Örgütü’nde FETÖ’nün terör örgütü olarak ilan edilmesiyle Orta Asya’da FETÖ varlığı tamamıyla sona erebilir.

Rusya elçisinin öldürülmesiyle Rusya’nın kendisini terör mağduru olarak göstermesi imkânı da doğmuştur. Bundan sonra uluslararası arenada teröre karşı elçisini kaybetmiş bir ülke olarak elinin daha da güçlendiğini, politikalarına meşruiyet kazandırdığını söylemek mümkündür. Bu saldırı öncesinde hem Rusya hem de İran ilişkilerini Türkiye üzerinden belirliyordu. Bu saldırıyla Rusya’nın hem İran’ı hem de Türkiye’yi kendi politikaları bağlamında ikna etme imkânı doğmuştur. Gelinen noktada Rusya her ne kadar Türkiye üzerinde baskı oluşturabilecek imkânları elde etmişse de Türkiye’nin, Batı’yı tümden yok sayması yerine tıpkı Rusya’nın yaptığı gibi çıkar üzerine kurulu bir denge politikası yürütmesi yararına olacaktır. Türkiye’nin olduğu Avrasya ve Ortadoğu bölgesinde yakın gelecekte büyük değişiklikler olacaktır. Bu değişimde Türkiye’nin denge politikasıyla büyük güçler olarak algılanan Rusya ve ABD ile olan ilişkileri kazanımlarını da belirleyecektir.

[email protected]