Kartlar bitti ‘siyasal İslam' verelim

Emin İleri – Gazeteci
5.02.2024

Bir önceki seçimde ondalıklı oy alan partiler eşliğinde “İstanbul adayımız CHP'li değil de Türkiye'nin renginde bir siyasi figür” diye kitleleri ikna gayretiyle Eyüp Sultan, Fatih Sultan Mehmet türbelerinde gezdirilen, ramazanda sadece iftarda değil sahurda da sosyal medya üzerinden halka seslendirilen, Yasin-i Şerif okutturulan İmamoğlu yerine bu defa Erdoğan'ı ve ‘siyasal İslam'ı yenecek bir profilden söz ediyorlar.


Kartlar bitti ‘siyasal İslam' verelim

Eskiden Türkiye her seçim iklimine girdiğinde, seküler-laik kesimin medyası seçimi bir rejim tartışmasına indirger ve 'siyasal İslam' kavramını bolca kullanırdı. 79 İran İslam Devrimi, Sovyet Rusya'nın Afganistan işgali ve bağımsızlık mücadelesi veren mücahitler üzerinden dünya siyaset literatürüne giren 'siyasal İslam' kavramı, Türkiye'de hazırda bekleyen zinde kuvvetlerce yıllar yılı kullanıldı.

Ocak 1970'de merhum Necmettin Erbakan liderliğinde kurulan Milli Nizam Partisi 20 Mayıs 1971'de Anayasa Mahkemesi tarafından partinin "Laik devlet niteliğinin ve Atatürk devrimciliğinin korunması prensiplerine aykırı olduğu" gerekçesiyle kapatıldı. Bir yıl sonra kurulan Milli Selamet Partisi 73 ile 77 seçimlerinde iktidara ortak olacak kadar oy aldı. Bugün Erbakan'ı ikide bir müthiş lider diye anlatanlar o dönem MSP'lileri "mürteciler" diye tanımlıyordu. Hatta Turgut Özal ve arkadaşları dahi "takunyalılar" diye anılırdı. 81'de Milli Güvenlik Konseyi tarafından diğer partilerle birlikte Milli Selamet Partisi de kapatıldı. Darbe sonrası Eylül 1987'de eski siyasi parti liderlerine getirilen siyaset yapma yasağı referandum ile kaldırılınca, Erbakan liderliğindeki Refah Partisi Kasım 1987'de yapılan milletvekili erken genel seçimlerinde yüzde 7.16 oy alırken, Mart 1989'da yapılan yerel seçimlerinde oy oranını yüzde 9.8'e çıkararak Kahramanmaraş, Sivas, Şanlıurfa, Van ve Konya şehirlerin belediye başkanlıklarını kazandı.

Seküler kesim ilk kez şoke olduğunda

Türkiye seküler-laik kesimi, Refah Partisi ve temsil ettiği dünyayı gerçek anlamda 90'larda görecek ve tanıyacaktı. Refah Partisi, 91 genel seçimlerinde yüzde 16.87 oy alarak 62 vekili meclise gönderdi. Hemen akabinde 1 Kasım 92 ara yerel seçimlerinde yüzde 24.07'lik oy ile birinci parti oldu. İstanbul'da Bağcılar, Bahçelievler, Güngören ve Tuzla gibi ilçeleri Refah kazandı. Medya üzerinden Refah ve mensupları her türlü yoldan kriminalize edildi.

Ara seçim zaferinden sonra medyaya konuşan Refah Partisi İstanbul İl Başkanı Recep Tayyip Erdoğan "Hedefimiz Allah'ın lütfuyla İstanbul'u almak. Zaten İstanbul'u aldığımız gün Türkiye'de iktidar olduk demektir. Bu zulüm, kölelik düzenini değiştirmek için geliyoruz. Bizimle sadece aktörler değişmeyecek senaryo değişecek." açıklamasını yaptıktan iki yıl sonra İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını kazandı. İstanbul'un yanı sıra Ankara, Konya, Erzurum ve Diyarbakır gibi şehirler dahil 329 belediye kazanılırken, Refah Partisi'nin oy oranı da yüzde 19.1'e yükseldi.

Refah Partisi toplumsal desteği arttıkça Doğan, Bilgin medyası ile onlarla paralel hareket eden Cumhuriyet gazetesi de vitesi arttırıyordu. İslamcılar, mollalar, yobazlar gibi kavramlar bolca kullanılacak; medya, ordu ve bürokrasiyi arkasına alan bir kısım insanlar sokağa dökülüp, "Mollalar İran'a" sloganları ile laiklik gösterilerine başlayacaktı.

Türkiye siyasi hayatında kırılma yaratan 95 erken genel seçimlerinde Refah Partisi yüzde 21.8 oy alarak birinci parti oldu. Sonraki süreç malum, 28 Şubat darbesi, Refahyol Hükümetin düşürülmesi, Refah Partisi'nin kapatılması ve nihayetinde AK Parti'nin doğuşu.

Nitekim bu konu Orhan Pamuk'un Kar romanında işlenecek ve Pamuk sonsöz bölümünde "1979'da İran Şahı'nın devrilmesi ve Ayetullah Humeyni'nin iktidara gelmesinden sonra dünyada 'siyasal İslam' diye bilinen hareketin Türkiye'de de güçlenmesini bir romanda hikaye etmek istedim." ifadelerini kullanacaktı.

'Tehlikenin farkında mısınız?'

Erdoğan, 14 Ağustos 2001'de partisinin kamuoyuna deklare edilmesinin ardından yaptığı ilk konuşmada "Bugünden sonra Türkiye'mizde artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak." diyecekti. Gerçekten de o tarihten sonra Türkiye'de hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Laik atak geçiren kesimin 'irticacılar, yobazlar, gericiler' yaftası ve her seçim öncesinde "Bu seçimi kazanırlarsa şeriat ilan edecekler" hezeyanı hariç. Özellikle 2007'de eşi başörtülü olan Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanı olmasın diye tertip edilen cumhuriyet mitingleri, televizyonlarda korku efektleri ve karanlık bir ekranda Cumhuriyet gazetesinin 'Tehlikenin farkında mısınız?' reklamları ve nihayetinde 27 Nisan e-Muhtıra ile final yapan süreç, Anayasa Mahkemesi'nin skandal 367 kararı Müslümanların merkeze yerleşmesine karşı yapılan en uç en sert eylemlerdi.

Ancak 2011'de başlayan Arap Baharı ile birlikte bu defa Batı medyası önderliğinde "siyasal İslam" kavramı tekrar tedavüle girdi ve haliyle Türkiye'de de bu kavramın müşterileri iştahlı bir şekilde bekliyordu. Nitekim Gezi olaylarında "hayat tarzı" üzerinden başlatılan ve haftalarca süren sokak gösterileri, Türkiye'de Araplarınkinden farklı da olsa bir "bahar" arayışıydı. Onlar 50 senelik diktatörlükleri düşürmek için sokağa çıkmıştı bizimkiler ise eski otoriter vesayet rejimini getirmek için...

Evet, kimsenin kafasına zorla başörtü örttürülmemiş, kimsenin elinden kadehi alınmamıştı ama eski hakim sınıf için bir hayli yoğun görüntü kirliliği vardı. Çeperde duran mütedeyyin kesim merkeze taşınmıştı, mütedeyyinler de sekülerlerin sahip olduğu haklara sahip olmuş, öğretmen-doktor olmuştu. Bu gerçekten de hazmı kolay bir durum değildi. Bu duruma, sesleri eskisi kadar gür çıkamasa da bugün hala hazmedememiş olan ciddi bir yüzde olduğu sır değil.

Tarih olmuş klişeler

Eski CHP Milletvekili Fikri Sağlar, yerel seçimleri konuşmak için katıldığı bir televizyon programında "Ben bu seçimlerin ne olacağından daha çok sonucunun Türkiye'nin aleyhine olacağı ve belki de Türkiye Cumhuriyeti'nin İslam Cumhuriyeti'ne dönüşmesinde son çıkış yolu olacağı düşüncesindeyim." ifadelerini kullandı. Yani Cumhurbaşkanlığı seçimini 9 ay önce kazanan Erdoğan ve AK Parti, İslam Cumhuriyetini ilan etmek için yerel seçimlerde birkaç ili daha alması gerekiyormuş, ondan sonra tamam!

Fikri sağlar neyse de 2023 seçimlerinde veri üzerinden bilimsel sonuçlar çıkartmak yerine algı ve propaganda faaliyetleriyle tanınan MetroPOLL Araştırma Kurucusu Özer Sencar da yerel seçimler üzerine Ruşen Çakır'ın sorularını yanıtlarken aynı yoldan vitesi yükseltti ve şöyle dedi: "İmamoğlu, sadece Erdoğan'ı yenmeyecek, Türkiye'de siyasal İslam'ı da yenecek." Bir önceki seçimde ondalıklı oy alan partiler eşliğinde "İstanbul adayımız CHP'li değil de Türkiye'nin renginde bir siyasi figür" diye kitleleri ikna gayretiyle Eyüp Sultan, Fatih Sultan Mehmet türbelerinde gezdirilen, ramazanda sadece iftarda değil sahurda da sosyal medya üzerinden halka seslendirilen, Yasin-i Şerif okutturulan İmamoğlu yerine bu defa Erdoğan'ı ve 'siyasal İslam'ı yenecek bir profilden söz ediyorlar. Herhalde dünyada Netanyahu'nun önderliğinde Hamas'ı "siyasal İslam" diye paketleyip sunan eksenin estirmeye çalıştığı rüzgardan Türkiye de nasibini alır mı diye düşündüler. Fakat o rüzgar tutmadı, dünyanın bir ucundan öteki ucuna kadar İsrail'in katliamlarına karşı sokaklara dökülen kitleler işte ABD seçimlerinde Biden'ı bile zorluyor artık. Üstelik "son siyasal İslam bükücü" bütün sermayesini yedi. Tarih olmuş klişeler üzerinden denense de nafile.

Türkiye'de 90'lardan başlayıp 2010'lara kadar seçimlerde yenemedikleri mütedeyyin aktörleri orduya, yargıya şikayet eden ve sonuç alan kesimin bugün umudunu seçimlere ve İmamoğlu gibi CHP etiketli birine bağlaması da demokrasi için sevindirici bir gelişme olsa gerek.

[email protected]