Kaybettirme siyaseti ve YRP

Prof. Dr. Mazhar Bağlı/ Akademisyen, Yazar
30.03.2024

Herhangi bir projeye sahip olmadan sadece “kaybettirme” üzerine kurulu olan bir siyasetin bizim toplumda karşılık bulmasının mümkün olmadığını son yirmibeş yılda onaltı kez deneyimleyerek gördük. Bugün YRP'nın kazanma ihtimalinin olmadığı yerlerdeki adaylarının varlığı, yeni bir siyasi hareketin gereği mi olarak algılanmıyor maalesef.


Kaybettirme siyaseti ve YRP

Bu Pazar, cumhuriyet tarihinin en ilginç yerel seçimlerinden birisi yapılacak. Bazı partiler seçim ittifakı ile bazıları hür ve müstakil olarak seçime giriyorlar. Doğal olarak siyasi bir iddiası ve tezi olanlar "kazanmak" için ya kendisine yakın ya da gücüne inandıkları partiler ile bir işbirliğine giriyorlar. Esasında seçim ittifakı veya koalisyon Türk siyasetinin yabancısı olduğu bir konu değil ama bugün için işi zorlaştıran bahse konu ittifakın sadece kurumsal olarak partiler aracılığıyla gerçekleştirilmiş olmasıdır.

Söz gelimi sağ muhafazakar seçmenden oy almak için bu kitleye hitap etmek yerine bu kitleyi temsil ettiğini iddia eden partilere giderek bu iş kotarılmak isteniyor. Esasında bu durum, siyasi partilerin temel iddialarını özgüvenle ve yüksek sesle dile getirmelerini engellemekte ve siyasetin doğasına uygun olmayan bir yapının oluşmasına neden olmaktadır.

Kaybettirme siyaseti

İşin doğasıyla uyuşmayan bir diğer konu da politikanın sadece kazanmak ve kaybetmek üzerine oturtulmuş olmasıdır. Elbette her siyasi partinin amacı kazanmaktır. Siyaset nihayetinde daha iyi olduğuna inanılan bir konuma toplumu taşıma sanatıdır. Bu projeyi de doğal olarak iktidarı elde ederek yapabilirsiniz. Ancak bu yönde herhangi bir projeye sahip olmadan sadece "kaybettirme" üzerine kurulu olan bir siyasetin bizim toplumda karşılık bulmasının mümkün olmadığını son yirmibeş yılda onaltı kez deneyimleyerek gördük.

Daha açık söylemek gerekirse bugün siyasetteki muhalefet bloğunun her bir aktörünün niçin seçimi kazanması gerektiğine ilişkin tatmin edici cevapları yok. "Erdoğan Kindarlığı" siyasi partiler ve aktörler için tatmin edici bir gerekçe olabilir ama halk için durum hiç de böyle değildir.

Muhalefet bloğunun pek çok seçmeninin onu kıskançlıkla takdir ettiğini bile göremeyen bu yapının içindeki en uyumsuz olanları da sağ-muhafazakar siyasi partiler ve aktörlerdir. Zira onlar, öyle ya da böyle Erdoğan'ın artık bu işi bırakacağını -ki kendisi de zaten bahse konu etti bu konuyu- ve ondan boşalacak olan alanı kendilerinin dolduracakları hevesine kapılmışlar ve hırs gözlerini bürümüş adeta.

Öncelikle şunu belirtmek isterim ki kısa vadede AK Parti'nin muhafazakar siyasi alandan çekileceğine dair herhangi bir analiz veya öngörünün gerçekçi olmadığını dahası bu beklentinin sosyolojik bir karşılığının da olduğunu düşünüyorum.

Dolayısıyla bu "beklenti" üzerine siyasi bir varlık inşa etmek maceraperestlikten başka bir şey değildir. Bahse konu durum gerçekleşse, yani sn. Erdoğan ayrılsa bile, siyasi bir boşluğu arkasında bırakacağını sanmıyorum. Ki zaten onun bırakacağı boşluk da kesinlikle "Erdoğan Faktörü" dikkate alınmadan da doldurulamayacaktır.

Kurucu irade

Çünkü sağ muhafazakar seçmen için artık o sadece siyasi bir lider, bir partinin genel başkanı değildir, kurucu bir iradedir. Muhafazakar kitlenin kamuya dahil edilmesini sağlayan odur. Bu kitlenin yıllarca ulusalcılık ideolojisi üzerinden örselenmişliğini rehabilite eden de odur.

Bana göre Türkiye'de artık muhafazakarlık da kamunun kurucu bir iradesi haline geldi ve bunun banisi olan aktörle savaşarak hiçbir muhafazakar parti bir başarı elde edemez.

AK Parti için en can alıcı tehlike, kendi iddiasından uzaklaşması, kendi kendisine yabancılaşmasıdır. Kendi kendisini çürütecek veya kemirecek bir yola girmesidir. Bunun dışında herhangi bir siyasi partinin onun yerine geçmesi veya onu bertaraf etmesi veya seçim ile onu yenmesi sosyolojiye ve siyasete aykırıdır.

Sağ muhafazakar siyasi partilerin merkezi ele geçirmelerine giden yolun hiçbir yerinde Erdoğan ile kavga yer alamaz. Olsa ne olur peki? Yıllarca karşı çıktığı düşüncenin idolüne onursuzca selam çakarak kendi kendisini aşağılamak olur.

AK Parti'nin zaman zaman aday tercihleri zaman zaman parti teşkilat yapılanmasındaki kararları ona gönül veren seçmenin arzusuyla örtüşmedi. Ama yine de bu durum "seçimleri kazanmayı" engelleyemedi. Bir başka ifade ile haklı veya haksız olsun beklentileri yerine getirilemeyenlerin partiden kopması ölümcül bir virüse dönüşmedi. Küskünlüklerden sosyolojik bir siyasi hareket doğmadı.

Yeniden Refah Partisi bu küskünlerden siyasi bir hareketin doğacağını varsayarak AK Parti'ye karşı muhalefet etmektedir. Keza denilebilir ki AK Parti'nin sahip olduğu koltukta belki de en çok gözü olan parti Yeniden Refah Partisi'dir. Gerekçe ise Milli Görüş mirasıdır.

Siyaset her zaman dinamik bir kurumdur, inişli çıkışlı bir seyir izlemesi de işin doğası gereğidir. AK Parti için yapılan birçok eleştiride haklılık payı da vardır. Eğer onun eksik bıraktığını tamamlamak istiyorsan onun kişisel olarak küstürdükleri kişilerle değil, ihmal ettiği kitlelerle iletişim kurarak onunla rekabet edebilirisin. İhmal edilen unsurlarının neler olduğunu, nasıl ihmal edildiğini ve sizin bunları nasıl inşa edeceğinizi halka anlatamazsanız siyasi çabanız topumda karşılık bulmaz.

Bugün YRP'nın kazanma ihtimalinin olmadığı tüm merkezlerdeki adaylarının varlığı, yeni bir siyasi hareketin gereği olarak algılanmıyor. Muhalefetin hesabına Erdoğan'dan öç almak için var olduklarına inanılıyor. Yeniden Refah Partisi adayının ne söylediği veya neyi iddia ettiğinin de hiçbir önemi yok.

İster kabul etsinler ister etmesinler onların bugün yürüttükleri strateji Erdoğan'dan boşalacak olan alanı kontrol etme hevesi olarak değil kişisel bir kin ve hırs olarak görülmektedir. Unutulmasın ki vatandaşlarımız siyasilere, kişisel hırslarının tatmini için rey vermezler.

Özetlemek gerekirse; er ya da geç sn. Erdoğan'ın bu işi bırakmasından sonra siyasi bir boşluk doğacaktır, AK Parti dışından birisinin bu boşluğu doldurmaya heves etmesi yadırgancak bir durum değildir. Ancak bu hevesin bir karşılığının olması iki şarta bağlı: AK Parti'den daha ileri politik söylemler geliştirmek ve yeni parlak siyasi aktörler ile hareket etmek. Kindarlık ve kişisel husumete dayalı siyasi bir söylemin kimseyi iktidara götüremediğinin anlaşılması için kim bilir daha kaç seçim geçmesi gerekecek? Kim bilir...

[email protected]