Kayıtsızlığın bitmesi için daha kaç cami yanmalı?

Elif Zehra Kandemir / Gazeteci
16.04.2016

Neonazi terör örgütü NSU’nun sınırın bir ucundan diğerine cinayetler işleye işleye arz-ı endam etmesini seneler boyu engelleyemeyen Almanya’da cami saldırıları her sene artarken ülkede Müslüman karşıtı suçlarla ilgilenen sadece tek bir kriminolog var.


Kayıtsızlığın bitmesi için daha kaç cami yanmalı?

Güvenlik kamerasında yüzleri kapalı dört kişi. Biri yerden aldığı taşla binanın iki camını kırıyor. Diğer üçü sırayla ellerindeki molotof kokteyllerini kırık camlardan içeriye doğru savuruyor. Ardından gecenin karanlığında kayboluyorlar. Almanya Feuerbach’ta Diyanet İşleri Türk İslam Birliğinin (DİTİB) camisine ait bir kitapçıya yapılan bu kundaklamayı Kürt bir gençlik grubu üstlendi. Grup üyelerinden biri internette yaptığı açıklamada “intikam eyleminin Türk hükûmetine ve AKP’nin Avrupa’daki destekçilerine yönelik olduğunu” söylüyordu.

Baden-Württemberg eyaletindeki Mögglingen’de 18 Eylül gecesi kimliği belirsiz kişiler İslam Toplumu Millî Görüş’e (IGMG) ait bir caminin dış cephesine gamalı haç çizip yabancı düşmanı ifadeler yazdılar. Olaydan iki hafta sonra yakalanan zanlılar saldırının gerekçesi olarak sigara almak için çıktıkları sırada kendilerine sataşan Türk gençlerinden intikam alma isteklerini gösterdiler.

İnşaat yasağı

Almanya’da 2015 yılında kamuoyuna yansıyan 42 saldırıdan ikisi bunlardı. Almanya’nın dışındaki diğer Avrupa ülkelerinde de durum iç açıcı değil:

İsveç’te 2014 yılı boyunca 13 camiye saldırı gerçekleşirken 2015 arifesinde bir haftada üç cami kundaklandı. Sosyal medyada “camileri yakın” çağrılarının yapıldığı Hollanda’da 2015 yılında İslam ve göç karşıtı PVV milletvekilleri Meclis’e cami inşaatlarının yasaklanması teklifini sundu. Aynı sene Hollanda’da 19 cami saldırısı meydana gelirken 2016 yılında bu sayı daha şimdiden 29’a ulaşmış durumda.

Avusturya’da yine İslam ve göç karşıtı politikalarıyla bilinen FPÖ’nün bir üyesi hakkında “İslamlaşmaya karşı Avusturyalı Holiganlar” isimli sosyal medya grubunda cami kundaklama tarifleri verdiği için soruşturma açıldı. Birleşik Krallık’ta Tell Mama’nın verilerine göre 2015 yılında 23 cami saldırısı kaydedildi.

Belçika’da son 3 senede 12 camiye saldırıldı. Bunlar arasında bir caminin kapısına yakılmış Kur’an asılması, bir camiye üzerinde “kahrolsun İslam” yazılı domuz kafası bırakılması, ateşli saldırılar, domuz kanı fırlatma, beyaz toz içeren mektup gönderme gibi olaylar var.

Bu saldırıları konuşurken Avrupa’daki camilerin sadece ibadet zamanlarında kullanılan yerler olmadığını belirtmekte fayda var. Hayatlar orada birleştiriliyor, öte dünyaya göçenlerle orada vedalaşılıyor, mevlitler, düğünler, cenazeler, bayramlaşmalar, sohbetler, kermesler, hafta sonu kursları camilerde düzenleniyor. Bu yönleriyle Avrupa’daki camiler salt namaz kılınan yerler değil, cemiyet hayatının da merkezleri. Camiler gençlere, kadınlara, çocuklara yönelik ayrı odalarıyla, çay ocakları ve kütüphaneleriyle, program salonları ve bakkallarıyla Avrupa’daki Müslümanların yaşam alanları. Dolayısıyla cami duvarlarına çizilen gamalı haçlar ya da kundaklamalar doğrudan Avrupa’daki Müslümanların mevcudiyetini hedef alıyor. Bu durumda yakılan, yıkılan, domuz kanı fırlatılan, tahkir edilen de sade bir mabet değil, o cemiyette hayat bulan bütün Müslümanların içinde yaşadıkları ülkelerdeki gelecekleri aslında.

Adli psikoloji incelemeli

Avrupa’daki cami saldırılarının boyutlarını tespit edebilecek yeterli bilgi ve veri yok. Saldırılar hangi saiklerle gerçekleşiyor, neden gamalı haç, domuz uzuvları ya da kundaklama metotları kullanılıyor, bu sorular adli psikoloji açısından incelenmiyor. Avrupa Komisyonu Müslüman Karşıtı Nefret ile Mücadele Koordinatörü David Friggieri Perspektif dergisine verdiği demeçte Avrupa Komisyonu’nun Avrupa’daki cami saldırılarını verilendirebilecek kapasitesi ve yetkinliği olmadığını belirtiyor. Saldırıların nasıl soruşturulduğunu ya da hangi ülkelerin camileri korumak konusunda kötü bir karneye sahip olduğunu bilemiyoruz. Birleşik Krallık’ta Adalet Bakanlığına ülkedeki cami saldırılarının sayısı ve saldırganların akıbeti hakkındaki bilgi isteme talebimiz “cevabın çok maliyetli olduğu” gerekçesiyle reddedilebiliyor örneğin. Tamamen gölgede kalan bu saldırılar bu esnada artmaya devam ediyor.

Bu saldırılara muhatap olan Müslüman cemaat kanadında da durumun vahameti çok anlaşılmış değil. Birçok ülkede Müslüman cemaat “küçük” saldırıları kanıksamış durumda. Bazı yerlerde “Çok şükür senede 3-5 saldırıdan fazlası yok.” şeklinde bir teslimiyet hâkim. Tehdit mektupları artık sıradan hadiseler olarak resmî makamlara bildirilmiyor. Almanya’da Müslüman dinî cemaatlerin çatı kuruluşu olan KRM’nin ülkede kaç caminin saldırıya uğradığı, hukuki takibat ya da saldırıların sonuçları ile ilgili bir veri bankası yok, aynı şey diğer ülkelerdeki Müslüman cemaatler için de geçerli.

Cami saldırıları söz konusu olduğunda Avrupa’daki Müslüman cemaatin hâli karanlık bir odada suratına durmadan yumruk yiyen şaşkın adamın hâline benziyor. Kim, neden vuruyor ya da bu saldırı ne zaman biter, belli değil. Dahası şahidi olmayan bir saldırı bu. “İslam karşıtlığı”, “İslam düşmanlığı”, “Müslüman karşıtı ırkçılık” gibi konulara dair yayınlar varken hassaten “cami saldırıları”na dair yayınların olmaması bu kayıtsız şiddetin en açık örneği. Neonazi terör örgütü NSU’nun sınırın bir ucundan diğerine cinayetler işleye işleye arz-ı endam etmesini seneler boyu engelleyemeyen Almanya’da cami saldırıları her sene artarken ülkede Müslüman karşıtı suçlarla ilgilenen sadece tek bir kriminolog var.

Ortak bir strateji yok

En önemli eksiklik ise meselenin ciddiyeti sebebiyle artık ayrı bir fenomen olarak ele alınması gereken cami saldırılarıyla ilgili Avrupa çapında ortak bir stratejinin bulunmaması. Sınırlar ötesi bir saldırı dalgasına karşı ülkeler arasında farklı yaklaşımlar söz konusu: Cami saldırısı yabancı düşmanlığı mı, ırkçılık mı, nefret suçu mu, mülkün tahribi mi, bu soruların cevapları ülkelere göre değişiyor. Oysa Avrupa çapında genelde İslam karşıtlığı, özelde ise cami saldırılarıyla mücadele için ortak ve etkin bir mücadele ağına ihtiyaç var. Avrupa Komisyonu gibi aktörlerin bu konuda üye ülkelere ortak bir eylem çerçevesi sunması büyük önem taşıyor. Yine Avrupa’daki en büyük Müslüman nüfusun köken ülkesi olması hasebiyle Türkiye’nin sorumluluğu da büyük.  Bu çok boyutlu sorumlulukların yerine getirilmesi ve hem Türkiye’deki hem de Avrupa’daki yetkililerin cami saldırılarını dikkate alması için şu sorunun sorulması gerek: Saldırıların Avrupa’daki Müslümanların mevcudiyetine, din özgürlüğüne ve çoğulcu toplum idealine yönelik büyük birer tehdit olduğuna ikna olmak için daha kaç saldırının gerçekleşmesi gerek?

[email protected]