Kemalizmin kutsalları...

Doç. Dr. ALİ MURAT YEL/Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi
17.11.2012

Ülkemizin doğusundaki sınır illerimizden Ardahan’ın Damal ilçesine bağlı Yukarı Gündeş köyündeki Karadağ sırtlarında her yıl 15 Haziran ile 15 Temmuz tarihleri arasında her gün saat 18:00’den itibaren Mustafa Kemal Atatürk’ün silueti yaklaşık 20 dakika boyunca izlenebilmektedir.


Kemalizmin kutsalları...

 Dağın yamacında bulunan dere yatağının bir tarafının gölgesi diğer tarafa yansımakta ve karşıdan bakılınca ortaya çıkan görüntü hepimizin bildiği Atatürk siluetine benzemektedir. 1954 yılında bu civarda çobanlık yapan Adıgüzel Kırmızıgül tarafından fark edilen bu görüntünün fotoğrafı 1988 yılında Erdoğan Kumru tarafından çekilerek Genel Kurmay Başkanlığı’na gönderilmiştir. 1995 yılından itibaren de Temmuz ayında “Atatürk’ün İzinde ve Gölgesinde Damal Şenlikleri” düzenlenmektedir. Her yıl bugünlerde bazı televizyon kanallarının konuyla ilgilenmesiyle bu olayın haberi yapılmakta Ardahan Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı ile ilin milletvekilleri de bu şenliklerin hem kapsamının artırılması ve hem de bölgenin milli park ilan edilerek bir turizm ve bölge halkı için kazanç kapısı haline getirilmesini her fırsatta dile getirmektedirler.

Kemalizmin İstiklal Savaşı’ndan sonra ortaya çıktığı ve emperyalist güçlere karşı bir mücadeleden sonra kendisini solda nitelemesine karşın solculuk anlayışı daha çok kendisini altı temel prensipten laiklik ile bağdaştırmış ve dindarlığa karşı kendisini dini temellerden yoksun -veya daha doğrusu, her dine eşit mesafede bir duruş- bir devlet anlayışından ziyade Sünni İslam’a soğuk bir tavır sergileyen devlet anlayışını benimsemiştir. Kemalizmin Anadolu’nun yoksul kesimlerinde benimsenmemesi de onun daha çok tepeden inmeci Jakoben bir burjuva görüşüyle bürokratik elitlerden rağbet görmesi onun sol ile ilişkilendirilmesinde her zaman bir sorun teşkil etmiştir. Sol ile temelden problemli olan bir -ideoloji değil de- “hayat görüşü” olarak Kemalizmin din ile ilişkisi de her zaman sorunlu olmuş ve bazı çevreler tarafından manipüle edilebilmiştir.

Bu sene 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı yürüyüşlerine yasak getirilmesinin ardından 10 Kasım Atatürk’ün ölüm yıldönümü Anıtkabir ziyaretçi sayısında bir rekor kırılmasına sebep olmuştur. Geçen seneye göre yaklaşık 3 kat daha fazla ziyaretçi akınına uğrayan Anıtkabir yine eskiden olduğu gibi mevcut seçilmiş iktidarlardan veya siyasi ortamın belirsizliğinden şikâyet makamı olmaya başlamıştır. Cumhuriyet’in “kazanımlarının” tehlikede olduğunu düşünen milyonlarca laik Türk vatandaşı TBMM’de bulamadığı etkin muhalefeti Meclis dışında başka kurumlarda ararken kendisini daha önceleri sol veya ortanın solu olarak gören Kemalistler artık giderek Atatürk ilkelerinden milliyetçiliğe doğru kaymaya başlamış Türk bayrakları ile Atatürk posterleri demokratik gösterilerinde başrolü oynamaya başlamıştır. Kendilerini “sağ” bir söylem olan “milliyetçilik”ten arındırarak daha “sol” olduğunu düşündükleri “ulusalcılık” kavramını benimseyen bu kitle “sivil din”in tezahürleri olan “ziyaret” ve hatta “vizyon” ritüellerini de gerçekleştirmeye çalışmaktadırlar.

Bilindiği gibi dinlerin popüler anlayışlarında yer alan kutsal mekân ve kutsal olduğuna inanılan kişilerin mezarlarının ziyareti daha çok halkın rağbet ettiği dini ritüellerdir. Özellikle Hıristiyanlıkta azizlere karşı saygılı bir tutum olarak onların mezar veya türbelerinden yardım umulması artık Kilise’nin kontrolünde dini vecibelerden sayılmaktadır.

İslam’da hac ibadeti dışında ziyaret ise popüler/halk dini anlayışı olarak telakki edilmektedir. Hıristiyanlıkta azizler ve Hz. İsa ve Hz. Meryem’in resimleri, heykelleri ve üzerinde resimleri olan madalyonlara saygı gösterilmektedir. Benzer şekilde Hz. İsa veya Hz. Meryem’in bazı kişilerce bir “vizyon” olarak görüldüğü iddia edilen mekanlar da kutsal kabul edilerek her yıl milyonlarca dindar Hıristiyan tarafından ziyaret edilmektedir. Mesela, Guadalupe (Meksika), Rue du Bac, Lourdes (Fransa), Knock (İrlanda) ve Fatima (Portekiz) gibi Katolik hac merkezleri yılda 10 milyon civarında ziyaretçi çeker. Özellikle Hz. Meryem görünümleri günümüzde de dünyanın farklı yerlerinde artık olağan hadiselerden sayılmakta ve hemen hemen hergün bir görünüm Kilise’ye rapor edilmekte ve araştırma süreçleri başlatılarak “hakiki” olanlarla Kilise’nin onaylamayacakları birbirlerinden ayırt edilmeye çalışılmaktadır. Kilise’nin onayı uzun sürdüğünden inananlar bu sürecin sonunu beklemeden bu mekânları ziyaret etmeye söylentiden hemen sonra başlamaktadır. Henüz geçtiğimiz hafta içerisinde bile Petaling Jaya (Malezya)’da bir hastanede cam bir panel üzerinde Hz. Meryem’in görüntüsünün kendiliğinden oluştuğu iddia edilmiş ve hastane, görüntüyü bizzat görmek isteyen insanlar tarafından ziyaret edilmeye başlanmıştır. Benim bulunduğum bu tür hac merkezlerinde görünümün olduğu günün yıldönümlerinde Kilise tarafından ayinler düzenlenmekte, çoğunda sabaha kadar süren “vigil - yortu arifesi” ayinleri düzenlenerek tespih duaları okunmaktadır.

Türkiye’de siyasi ortamın daha çok Cumhuriyet’i kuran elitler tarafından kontrol edilebildiği dönemlerde Atatürk’e duyulan saygı makul sınırlar içerisinde kalırken siyasi olarak belirsizliğin arttığı dönemlerde Atatürk’e referanslar gözle görülür bir biçimde artmaktadır. Mesela, yazının başında bahsedilen Damal görünümleri yarım asırdır bilindiği halde ancak son zamanlarda popüler olmaya başlamış ve elindeki imtiyazları kaybedeceğini düşünen insanların müracaat edebilecekleri bir kaynak olmaya başlamıştır.

Zaten Kilise için de benzer iddialar mümkündür; Kilise’nin Aydınlanma sonrası modern bilim ve pozitivizm karşısında elinde bulunan en iyi seçeneklerin çoğunlukla okuma-yazması bile olmayan insanların masumiyetleri ile ilahi mesaj aldıkları ve bununla da giderek gözden düşen dine bir canlılık vermeye çalıştıkları düşünülmüştür. Çocukluğumun milli bayramları ve 10 Kasımlarında günümüzdeki kadar tartışma olmazdı. Tüketim kültürünün daha az yaygın olduğu o dönemlerde Atatürk’e ait resim, flama, rozet, Atatürk resimli bayraklar veya arabalara yapıştırılan Atatürk imzası gibi sembollere de pek rastlanmazdı. Fakat günümüzde Kemalizmin artık eskisi kadar ülke içerisinde güçlü olmadığı veya sonunun geldiğine dair tartışmaların hız kazanmasıyla tıpkı Kilise’nin bizzat kendi dogmalarının dışına çıkarak Hz. Meryem görünümlerini sahiplenerek ayakta kalma çabası gibi Kemalizm de fikir tartışmaları yerine görsel tüketim malzemeleriyle kendi varlığını devam ettirmeye çalışmaktadır. Geçen 10 Kasım merasiminde yurtdışında yaptığı bir konuşmaya Kemal Derviş, kendi kurumunda işe yeni başlayan genç bir kadının ofisini düzenlemeye ilk olarak bir Atatürk resmi ile başlamasının anlamlı olduğunu ifade etmişti. Hâlbuki Türkiye’de yaşayan herkes bu çerçeveli Atatürk resimlerini ülkenin her resmi ve son zamanlarda da resmi olmayan çoğu mekânda görmeye alıştığından belki artık farkına bile varmamaktadır.

Dini ve seküler mabedler...

Kemalizm ile özellikle Katolik Kilisesi’nin son zamanlarda birbirlerine paralel stratejiler ile benzer tavır ve tutumları ile halkın talep ve rağbetinin azaldığı dönemlerdeki benzer davranışları sergilemeleri, modern dönemde dinin Batı’da düşüşe geçmesiyle Kemalizm’in de Türkiye’de gücünü yitirmesine benzediği sorusunun sorulmasının zamanının geldiğinin bir göstergesidir. Güneşin batarken dağın üzerinde Atatürk’ün siluetinin belirmesi ile Katolik Kilisesi’nin artık resmen onayladığı pek çok Hz. Meryem görünümü ve bu mekânların hac merkezleri haline gelmesi arasında benzerlikler mevcuttur. Bundan sonra mesela, arı kovanlarında veya ağaç gövdelerinde Arapça Allah lafzının belirmesi gibi Atatürk’ün resimleri ya da imzasının ‘mucizevi’ bir şekilde ortaya çıkması beklenebilir.

Görünümlerden dolayı Hz. Meryem’e adanan kiliselerde sabaha kadar ayinlerin düzenlenmesine benzer şekilde tıpkı Ramazan aylarında camilerde veya evlerde yapılan mukabeleler gibi Atatürk’ün Nutuk adlı eseri daha yaygın bir biçimde seküler mekânlarda karşılıklı olarak okunması da yaygınlaşabilir.

Hz. Meryem’in görünümlerinin meydana geldiği yerlere inşa edilen kiliselerin hac mekânları haline gelmesiyle Atatürk’ün benzer görünümlerinin olduğu yerler ziyaret merkezleri haline gelebilir. Mesela Fatima (Portekiz)’de adakları gerçekleşmiş Katoliklerin yaptıkları gibi dizlerinin üzerinde mabede yaklaşmalarına benzer şekilde Türkiye’de Kemalistler modern bilimin hurafe saydığı pek çok davranışı kendileri de normal zamanlarda reddettikleri halde bir saygı ve sevgi ifadesi olarak sergileyebilirler. Kurtuluş Savaşı’nı kazandırmış önemli bir şahsiyete duyulan sevgi ve hatta özlem onları şimdiye kadar küçümsedikleri türbe ziyaretlerine benzer davranışlara sürükleyebilir.

Hz. Meryem’e adanan hac merkezlerinde resim, heykel, madalyon gibi görsel simgelerin tüketiminin en üst seviyeye çıkması gibi Atatürk’e ait benzer eşyaların satışlarında tıpkı Anıtkabir ziyaretlerinde olduğu gibi rekorlar kırılabilir. Gerçi Katoliklerden farklı olarak Türkiye’de herkesin cebinde üzerinde Atatürk’ün resmi olan paralar bulunduğu için Hz. Meryem’in cepte taşınabilen küçük boy resimleri veya madalyonları pek rağbet görmeyebilir ama arabalarının arka camlarında Atatürk’ün imzası taşıyanların sayısında gözle görülür bir artış olacaktır. Modern dönemlerde Kilise’nin çağa ayak uyduramaması ve dogmalarının sorgulanmasıyla kendisini zayıf hissetmesine sebep olmuş ve ayakta kalabilmeyi ancak popüler dindarlık ile başarabilmiştir. Kemalizm de benzer şekilde ülkenin önceleri kendi içine kapalı bir toplum olmaktan çıkarak daha çok dışarı açılmasıyla sorgulanır hale gelmesiyle “popüler Kemalizm” sayesinde ayakta kalmaya çalışmaktadır. Dine karşı soğuk tavrı sebebiyle daha çok sol çevrelerden rağbet gören Kemalizm daha evrensel prensipler ve emeğe saygı gibi bir temele oturan sol tarafından bile dışlanmaya başlanmıştır. Bu nedenle de artık Kemalizmin sağ veya sol gibi ideolojilerin üzerinde bir “hayat görüşü” olduğu dile getirilmektedir. Ama son dönemlerde gözlemlenebilen gelişmeler artık Kemalizmin kan kaybetmeye başladığını çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

[email protected]