Kentsel dönüşüm stratejisi

Prof. Dr. Recep BOZLAĞAN - Marmara Üniversitesi
16.11.2013

Türkiye şehirleri kapsamlı bir dönüşüm sürecine girdi. Mayıs 2012’de kabul edilen 6306 sayılı Âfet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun birçok şehirde kentsel dönüşüm çalışmalarını hızlandırdı. Dolayısıyla, şehirlerimizin gelişimi açısından bir tür “kader anı”nda olunduğu söylenebilir. Bu süreçte başarılı olabilmek için öncelikle şu sorunun cevabının aranması elzemdir: Şehirlerimizde dönüşüm mü yapılmalı, yoksa şehirlerimiz dönüştürülmeli mi?


Kentsel dönüşüm stratejisi

Eğer hedefimizi şehirlerimizde dönüşüm yapmak olarak tanımlarsak, şehirlerin bazı bölgelerinde gerçekleştirilecek mevziî-noktasal çalışmalarla, bu amaca en azından 2023 yılına kadar belirli ölçüde ulaşılabilir. Bu durumda, şehrin çeşitli yerlerine dağılmış çöküntü alanları, gecekondular ve çarpık yapılaşmış bölgelerin “göze hoş görünür ve tabiî ki belirli ölçüde konforlu bir fiziksel değişime” tâbî tutulması, kentsel dönüşüm açısından “yeterli” görülebilir. Böylesi bir yolun izlenmesi hâlinde, şehirlerimizde daha çok fiziksel bir değişim sağlanmış olacaktır ki, bu durum şehirlerin ihtiyaç duyduğu dönüşümün gerçekleştirildiği anlamına gelmez.

Asıl amaç şehirleri dönüştürmek olarak belirlenirse, o zaman durum büyük ölçüde değişir. Çünkü, bir şehri dönüştürmek yerelden ulusala, ulusaldan küresele uzanabilen geniş kapsamlı bir gelişim sürecidir. Bu bağlamda şehir, etkileşim hâlinde olduğu iç ve dış faktörler ile bir bütün olarak etüt edilir. Sürecin ilk aşaması şehri tasvir etmeye ve anlamaya yöneliktir. Bu amaçla, klasik stratejik planlamanın ötesine geçen bir stratejik analiz çalışması yapılır. Böylece şehrin tarihî gelişimi, sosyo-ekonomik potansiyeli, kapasitesi, güçlü ve zayıf yanları, mevcut gelişim trendleri ve gelecek senaryoları tanımlanmış olur.

Sürecin ikinci aşaması şehri anlamlandırmaya yöneliktir. Yaşadığımız şehrin önümüzdeki otuz-kırk yıllık süreçte nasıl bir mekâna dönüştürüleceği bu aşamada netleştirilir. Diğer bir ifade ile, şehrin geleceğinin hangi sabit verilere (coğrafî üstünlük, tarihî derinlik, kültürel zenginlik) dayanarak şekillendirileceği, hangi potansiyel verilerin (ekonomik yapı, teknolojik gelişim, nüfus büyüklüğü, altyapı vb.) ne ölçüde pekiştirileceği bu aşamada karara bağlanır. Şehrin alacağı nihaî biçim ve fonksiyonlar bu aşamada tanımlanır. Bu da klasik stratejik planlama yaklaşımını aşan bir perspektif genişliğine ve ufuk derinliğine ihtiyaç duyar. Kentsel dönüşüm özünde bu aşamanın konusudur. Yani şehrin nasıl bir mekâna dönüştürüleceğinin cevabıdır.

Sürecin üçüncü aşaması şehrin yönlendirilmesidir. Şehrin, otuz-kırk yıllık ufukla tasarlanan mekânsal forma kavuşturulması için beş yıllık uygulama planlarının hazırlanması ve tatbik edilmesi gerekir. Uygulama da yıllık programlar hâlinde gerçekleştirilir. 

Üç temel aşamayı kapsayan kentsel dönüşüm strateji belgesi bir yıl içinde rahatlıkla hazırlanabilir ve uygulama sürecine geçilebilir.

Şehrin dönüştürülerek geleceğe taşınmasına yönelik olarak yapılan çalışmalar esasında dört alanda dönüşümü hedefler. Bunlardan ilki fiziksel ve mekânsal dönüşüm, ikincisi sosyal ve psikolojik dönüşüm, üçüncüsü ekonomik dönüşüm ve dördüncüsü kültürel dönüşümdür.

Fiziksel-mekânsal dönüşüm ister doğal isterse de insan yapımı olsun her türlü felâkete karşı güvenilir (sağlam ve donanımlı) olmanın yanı sıra, kullanıcıların ihtiyaçlarına uygun (fonksiyonel) ve şehirlinin zevk-i selimine göre tasarlanmış (estetik) mekânların üretilmesini gerektirir. 

Güvenilirlik, fonksiyonellik ve estetiklik birbirinden ayrılmaması gereken üç temel amaç olarak görülmelidir.

Sosyal ve psikolojik dönüşüm, plansız kentsel dokunun sosyal ilişkilerde yaptığı tahribatın rehabilite edilmesine yöneliktir. Bu amaçla özellikle konutların, insanları psikolojik baskı altına almayacak şekilde az katlı, geniş bahçeli, ev ve apartman planlarının sosyal iletişimi güçlendirecek şekilde hazırlanması ve inşa edilmesi gerekli. Birey-aile-komşular, birey-aile-akrabalar, birey-ev-sokak-mahalle-şehir arasındaki bağın ve sosyal ilişkiler sisteminin yeniden inşa edilmesi elzemdir. 

Mevcut plansız kentsel doku, aynı ölçüde sorunlu olan ekonomik ilişkiler sistemine paralel olarak ortaya çıktı ve gelişti. Buralarda eğitim seviyesinin, meslekî bilgi düzeyinin ve doğal olarak gelir seviyesinin düşük, buna karşılık işsizliğin şehrin planlı gelişen yerlerine göre yüksek olduğu bir ekonomik düzen ortaya çıktı. Kentsel dönüşüm yalnızca şehrin bir bütün olarak ekonomik dönüşümünü hedeflemez, fakat aynı zamanda şehir insanına meslek kazandırılması, kendini geliştirme fırsatlarının sunulması ve ekonomik güce kavuşturulmasına yönelik çalışmaları da içerir. Bu amaçla, kentsel dönüşüm faaliyetlerinin temel amaçlarından biri de ekonomik dönüşümün sağlanmasına yönelik çalışmaların yapılmasıdır.

Kültürel dönüşümün sağlanması da üzerinde dikkatle durulması gereken bir diğer husustur. Çünkü, şehirde yaşayan insanların şehir hukukuna ve şehir hayatının kurallarına bağlı ve saygılı olması gerekir. İnsanların şehre özgü tavır ve davranışlar sergilemeleri teşvik edilmeli ve bu amaçla kapsamlı eğitim ve bilgilendirme çalışmaları yapılmalı. Ayrıca, o yere ait özgün kültürel değerlerin korunması, yaşatılması ve geliştirilmesi için özel programlar uygulanmalı. İlâveten, kültür ve tabiat varlıklarının korunmasına, geliştirilmesine ve yaşatılmasına da özel önem verilmeli.

Halkı dönüşüme ikna etmek

Kentsel dönüşümün uygulanması sürecinde birçok sorunla karşılaşılmaktadır. Bunlardan ilki dönüşüm çalışmalarının parçalı yapılması ve mevziî-noktasal çözümler geliştirilmesidir. Dolayısıyla dönüşüm için kullanılacak rezerv alanı bulunmayan yoğun nüfuslu ilçe belediyelerinde yoğunluklar artırılarak çözüm bulunmaya çalışılmakta. Bu da büyük ölçekli emsal (KAKS: Kat alanı katsayısı, TAKS: Taban alanı katsayısı) artışlarına yol açmakta. Hâlihazırda 4-5 katlı bitişik nizam binalardan oluşan bir bölgede 8-10 katlı ayrık nizam binalar inşa edilmekte; 8-10 katlı bitişik nizam binalardan oluşan bir bölgede ise 15-20 katlı ayrık nizam binalar inşa edilmektedir. Artan yoğunluklar, kentsel altyapının kısmen veya büyük ölçüde yenilenmesi gibi bir yükü de beraberinde getirmektedir. Kentsel dönüşüm alanlarında yoğunluklar artırılmadan çözüme ulaşılması için ilçe belediyesi ölçeğinde değil, büyükşehir hatta il ölçeğinde kentsel dönüşüm planlaması yapılmalı. Bu şekilde hareket edilmesi hâlinde, İstanbul’da bile en az 1000 km² (yani İstanbul’daki kentsel dokunun hâlihazırda kapladığı alan) büyüklüğünde bir rezerv alan oluşturulabilir.

Kentsel dönüşüm sürecinde görülen bir diğer sorun da halkta yeterli güvenin tesis edilememesidir. Bu sorun yerel yöneticilerden, halktan ve üçüncü kişilerden kaynaklanmaktadır. Yerel yöneticilerin kentsel dönüşüm konusunda kendi içinde tutarlı ve gerçekçi bir perspektif sunamaması halkta şüphe, tereddüt ve endişelere yolaçar. Bu sebeple, sırf halkı ikna veya teşvik etme adına tozpembe tablolar çizmekten kaçınılmalı, mevcut durum ve gerçekler halk ile samimi bir şekilde paylaşılmalı, kendilerine vaat edilen gelecek tasviri de abartısız olmalı. Yani 80 m²’lik bir dairede oturan bir kişiyi ikna etmek için 100-120 m²’lik bir daire teklif edilmesi yerine, en fazla aynı büyüklükte (belki 5-10 m² daha küçük) fakat daha dayanıklı, güvenilir, konforlu ve yaşanabilir bir mekâna kavuşacağı söylenmeli.

Belediyelerin kentsel dönüşümde acele etmesi, belki çoğu kişinin gözünden kaçan, ama süreci çıkmaza sokan en temel sorunlardandır. İnsanımız ve şehirlerimiz için adeta bir kırılma noktası niteliğinde olan bu sürecin, ilgili toplumsal kesimlerin aktif katılımı ile yürütülmesi gerektiğini öncelikle ifade etmek lâzım. İnsanla muhatap olmak elbette kolay değildir. Herkesin talebi, beklentisi ve itirazı birbirinden farklı olacaktır. Hatta süreci baltalamaya ve bütünüyle durdurmaya yönelik teşebbüsler de olacaktır. Ama bıkmadan, usanmadan, sabırla ve azimle bir iletişim ve müzâkere süreci yürütülmeli. Herkesi memnun etmek elbette mümkün değildir. Fakat ilgili kesimlerin tamamına erişmeden, onların görüşleri ve önerileri etüt edilmeden uygulamaya konulacak projelerin mahkemelere taşınması veya mutsuz insanların yaşadığı yerleşimlerin ortaya çıkması kaçınılmaz olacaktır. 

Oysa, insanları mümkün olduğu ölçüde ikna etmek için ilk bir-iki yılı harcamayı çok gören yerel yöneticiler, sürecin üç-beş senesini önlerine çıkarılan hukukî ve insanî-sosyal sorunları aşmaya çalışarak geçirebilirler. Buna karşılık, birkaç yıllık emeğin sonunda ilk uygulamanın başarılı olduğunun görülmesi, vatandaşın sürece olan güvenini olağanüstü artıracaktır. Unutulmamalıdır ki kentsel dönüşüm çalışmaları Türkiye şehirlerinde yapılmakta ve Türk insanının en belirgin özelliklerinden biri de gördüğüne inanmasıdır.

Kentsel dönüşümde gelecek seçimin kazanılması değil, gelecek nesillerin kazanılması hedeflenmeli. Mevcut kentsel dokudan ülkemizi geleceğe taşıyacak nesillerin yetişmesi zor görünmekte. 

[email protected]