Kentsel sitlerin yönetimini yeniden tasarlamak

Cüneyd Altıparmak / Hukukçu
10.12.2022

Ülkemizin sahip olduğu kentsel sit alanlarının idaresine ilişkin olarak birçok şeyi yeniden düşünmek zorundayız. İmkanları zorlamak gerekiyor. Kentsel sitlere mahsus düzenlemelere gitmek elzem. Alan yönetiminin kuruluşunu daha hızlı ve etkin kılan bir yapıya geçmeliyiz.


Kentsel sitlerin yönetimini yeniden tasarlamak

"Bir ev sahibine aittir, fakat cephesi herkesi ilgilendirir"

V. Hugo

Ülkemizin kültür varlıklarını koruma alanındaki çabalarının yüzyılı aşan bir geçmişi var. Koruma mevzuatı ve pratiği Osmanlı'dan günümüze büyük bir değişim geçirdi. Son düzenlemelerle daha sistemli ve uluslararası alandaki gelişmelere uygun hale büründü. Kültür varlıklarının restorasyonuna ayrılan bütçenin son yirmi yıl içinde artması, bu konuda oluşun kredi ve hibe imkanları; uluslararası fonların bu alanların düzenlenmesi için sistemli biçimde kullanılmasıyla hemen her şehirde "kültür adası", "tarih sokağı", "yeniden canlanan tarih" vb isimlerle anılan projelere, uygulamalara ve alanlara sahip olduk. Bunun bir sonucu olarak toplumda "koruma" ve "kullanma" konusunda farkındalık da oluştu. Tarihi hanlar, eski sokaklar, butik oteller, eski meydanlar tek tek işlendi ve ciddi bir potansiyele dönüştü. Zira, kültür varlıkları gelir getiren birer unsur olarak belirdi. Bu da kişisel çabalarla "kurtarılan" kültür varlıklarının sayısını arttırdı. Hal böyle olunca, tek tek yapıların oluşturduğu kültürel alanlar, eskiye nazaran arttı. Bu da aklımıza şu soruyu getirdi: Bu alanları -bundan sonra- nasıl yöneteceğiz? İşte bugünkü yazımızda, kültür varlıklarının yoğunluklu bulunduğu ve halen sosyal hayatın içinde olan alanların yönetimine, yani kentsel sit alanlarının yönetişim biçimine değinip birkaç öneride bulunmak istiyoruz. Burada Guerard'ın sorduğu "imkan sınırları nerededir?" sorusunu sormak ve onun çizdiği kadar geniş bir perspektiften bakmak zorundayız. Zira mevcut şartlarda sınırlar hep dar kalacak ve bir türlü sonuç veremeyebilecektir (1).

Kültür varlığı

Kültür varlığı, çok geniş bir kavramı ihata eder (2). Bir taş parçasından, bir camiye; bir yalıdan, devasa büyüklükte bir arkeolojik alana; bir heykelden, bir höyüğe kadar uzanabilen bir yelpazeyi kapsar. Kültür varlığı, bir şiir, eski bir kitap, bir roman olabileceği gibi bir ozanın yaktığı ağıt olarak bir sözlü kültür öğesi bile olabilir... Bunlar toplumunun mazisini aydınlatan birer fenerdir. Bir yönüyle tarihi bir belge niteliği taşır ama diğer yönüyle de toplumun ortak değerini yansıtır. Şüphesiz bunlar içinde en ikonik olanları, çarşılar, meydanlar, evler ve benzeri taşınmaz kültür varlıklarını içinde alanlardır. Halen orada ikamet edenlerin de kullandığı ve fakat turizm açısından da cazibesi olan bu sahalar, bugün de yaşayan mekânlardır. Teknik ifadesi ile "kentsel sit alanları" olarak bilinen bu yerler, varlığı itibarıyla "tarih"; fakat halen yaşayan kısmı ile "günümüz" olarak karşımızda durur... Kentsel sitlerin korunması, gelecek çağlara aktarılması sanat, tarih, mimarlık, mühendislik, planlama ve hukuk gibi alanların multidisipliner olarak fikir üretmesi gereken konulardır. Zira bir eski evi onarmak kadar önemli olan, onun bulunduğu mahalleyi de korumak ve koruma için etkin yasal tedbirlere imkân sağlamaktır. Bu denge, çağa uygun biçimde tekrar tekrar yorumlanmaya ihtiyaç duyar...

Kentsel sitler, mimari, mahalli, tarihsel, estetik ve sanat özelliği bulunan ve bir arada bulunmaları sebebiyle teker teker taşıdıkları kıymetten daha fazla kıymeti olan kültürel ve tabii çevre elemanlarının birlikte bulundukları alanlardır (3). Sultan Ahmet Camii tek başına kıymetlidir. Ancak Sultan Ahmet Meydanı, içinde bulundurduğu diğer tarihi eserler ile tek yapı ölçeğinden fazlasını ifade eder. Diyarbakır'ın eski evleri kıymetlidir ancak Suriçi Bölgesi, bu evleri, camileri, kiliseleri ve diğer yapıları da içine aldığı için daha kıymetlidir. Bu durum, yapıların "yapı ölçeğinde korunması" fikrinden fazlasına ihtiyaç duyar. Bir alanın korunması ve halen sosyal hayatın devam ettiği bir alanın korunması da Göbeklitepe Sit Alanı'nın korunmasından faklıdır. Zira Göbeklitepe şehrin dışında bir bağımsız alandır ve korunması, çerçevelenmesi görece daha kolaydır ve kontrol edilmesi daha mümkündür. Kentsel sitler, "kentlerin içinde ve yaşayan alanlardır". Yerel halkı ve ziyaretçileri aynı anda barındırır. Bu nedenle kontrolü, diğer sit alanlarına göre daha zordur. Bu alanların kendine özgü imar planları vardır. Bu alanlara ulaşım kolay olduğu için "kalabalık" alanlardır. Ve nihayet bu alanlarda çeşitli kurumların yönetim yetkileri vardır...

Alan yönetimi

Kentsel sit alanlarının bu hassas görünümü ve idaresindeki birtakım aksaklıkların olabileceği yaklaşımından hareketle, bu alanlara özgü bir yaklaşımla hareket edilmiştir. Alan yönetimi, adından da anlaşılacağı gibi bir alanın yönetimini ifade eden ve çoğumuzun ismini duymadığı bir idare organizasyonudur. Kültür mevzuatından doğan bu organizasyon, sit alanları ve ören yerleriyle unların etkileşim alanlarının doğal bütünlük içerisinde korunması, yaşatılması, değerlendirilmesi, geliştirilmesi ve toplumun kültürel, eğitsel ihtiyaçlarıyla buluşturulması amacıyla oluşturulmuştur. Alan yönetimi, fiziki olarak bir sınır ile çizili bir alanı kapsar ve fakat bu alan içinde tüm idari/yönetim yetkilerini içermez. Buna göre, içerdiği alan içinde, "alan yönetimine has yetkiler" kullanılabilecektir. Bu "özgülenmiş" yetkiler, sit alanları ve ören yerleriyle bağlantı noktalarının ve etkileşim alanlarının bir bütün olarak korunması, geliştirilmesi, yönetim planının hazırlanması, onaylanması, planın uygulanması ve denetlenmesi gibi hususlardır. "İstanbul Alan Yönetim Başkanlığı" en çok bilinen yapıdır. Bir başka örnek ise Bursa Hanlar Bölgesi, Sultan Külliyeleri ve Cumalıkızık Yönetim Planını içeren Bursa Alan Yönetimi Başkanlığı ise bir başka örnektir. Diyarbakır Kalesi, Surları ve Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzajı Yönetim Planı, Selimiye Camii ve Külliyesi Yönetim Planları da bu konuda birer örnek olarak sunulabilir. Türkiye'de onaylanan yönetim planlarının olmasına rağmen alan yönetimi sayısını çok az olduğunu belirtmek gerekir. Türkiye'de yirmi binin üzerinde irili ufaklı sit alanı mevcuttur. Pek tabii bunların hepsi kentsel sit alanı değildir. Kentsel sit özelliğini taşıyan 400'e yakın alandan bahsetmek mümkündür.

Unsurları ve yönetim planı

Kentsel sit alanlarındaki yapıların "imarı" konusunda Koruma Amaçlı İmar Planları (KAİP); yapıların restorasyonu konusunda Kültür Varlıkları Koruma Kurulları (Kurul) ve Belediyelerin Koruma Uygulama Denetim Büroları (KUDEB) ana yetkili kurumlar. Koruma Kurulları, kültür varlığı niteliği taşıyan yapıların restorasyon projelerinin uygunluğunu değerlendirir ve buna karar verir. KUDEB'ler ise uygulamanın yürütümünü denetler ve gerekli tedbirleri alır. Tüm uygulamalar KAİP'ler çerçevesinde yürütülür. Tüm bu teknik yönün yanın da bir de yönetim boyutu söz konusudur. Bu da alan yönetimleridir. Tüm sit alanları ve bağlantılı yerler için de geçerli olabilecek bu yönetim biçimi kentsel sitlerin daha büyük önem taşır. Zira bu alanların kamu kurum ve kuruluşları ile sivil toplum örgütlerinin koordinasyonunda sürdürülebilir bir yönetim planı çerçevesinde korunması ve değerlendirilmesini sağlamak, yönetim alanlarının belirlenmesi, geliştirilmesi, yönetim planlarının hazırlanması, onaylanması, uygulanması ve denetlenmesi ile alan yönetimini gerçekleştirmek üzere ortaya çıkan bu yönetim modeli, değişen Belediye sistemi, yeni kurulan kamu birimleri ve restorasyonlar sonucu ihtiyacı artan alanlar sebebiyle bir güncellenmeye ihtiyaç duymaktadır.

Hali hazırdaki düzenlemelere göre, alan yönetimi; "danışma kurulu", "alan başkanı", "eşgüdüm ve denetleme kurulu" gibi yapıları barındırır. Bu alanlar, "...korunması, yaşatılması, değerlendirilmesi, belli bir vizyon ve tema etrafında geliştirilmesi, toplumun kültürel ve eğitsel ihtiyaçlarıyla buluşturulması amacıyla, plânlama ve koruma konusunda yetkili merkezî ve yerel idareler ile sivil toplum kuruluşları arasında eşgüdümü sağlamak için oluşturulan ve sınırları ilgili idarelerin görüşleri alınarak Bakanlıkça belirlenen yerlerdir" (4). Alan yönetiminin esasını ise "yönetim planları" oluşturur. Yönetim planı, ilgili alanın yönetimine dair esas metindir. Alanın bir yıl içinde, nasıl yönetileceğine dair temel görevlerin kimler tarafından yapılacağına, nasıl ve ne zaman ifa edileceğine dair bir programdır. Planda, "mevcut durum tespiti", "alan analizi", "alanın vizyon/esas politikaları", "çalışma programı, zamanlaması ve projelerin belirlenmesi", "eylem planı", "izleme değerlendirme süreçleri" yer alacaktır. Bu planların alanlarda yaşayan, bu alanlara dair çalışma yürüten kimselerin de iştirak etmesi ile hazırlanması gerekir.

Özel alanlar ve örnekler

Kentsel sit alanı içinde kalan içinde cami ve külliye, dükkanlar ve gezi alanları bulunan bir alan düşünelim. Bu alanda, Büyükşehir ve İlçe Belediyeleri yerel, Kültür Müdürlüğü ve Valilik genel yetkilerini kullanmakta, buna ek olarak orada bulunan Vakıf malları için Vakıflar idaresi, Müftülüğe ait Camiler için Diyanet de yetki kullanabilmektedir. Bunun benzeri alanların hemen hepsinde bu sorun çıkabilecek durumdadır. Burada yapılması gereken, koordinasyonun teşekkül ettirilmesidir. Kültür varlıklarının korunması ve özellikle alanların korunması bağlamında yukarda belirttiğimiz genel düzenlemenin yanında; Boğaziçi Kanunu, Çanakkale Alan Kanunu, Kapadokya Alan Kanunu, Milli Saraylar İdaresi, Milli Savunma Bakanlığı, TİKA başta olmak üzere bazı teşvik ve kapalı çarşıların restorasyonuna dair özel düzenlemelerin de olduğunu belirtmek isteriz. Bunlar ilgili yerlerin veya kurumların sahasında olan yerlere dair özel düzenlemeler getirmektedir. Gerek genel düzenlemelere göre gerek özel yasaya göre oluşturulmuş olsun, Alan Yönetimlerinin sadece bir kültür varlığı yönetimi biçiminde ele alınmaması gerekir. Bu alanlardaki, ruhsatlama, işyeri açma, güvenlik faaliyetlerinden tutalım da, peyzaj düzenlemesi, bu alana özgü bir takım yasakların olması hususlarını birlikte değerlendirmek gerekir. Bir başka durum ise bu konunun genel boyutunun yönetmelik ile ihdas edilmesi sorunudur. Yoğunluklu kentsel sit alanı olan illerin veya yerlere dair "Kentsel Sitlerin Yönetimi Hakkında Kanunun" benzeri bir düzenlemeye ihtiyaç duyduğu açıktır. Zira, kültür varlıklarının korunmasının ilk adımı, bu alanlara özgü bir özerklik getirmekten geçmektedir. Dünyada bunun örnekleri çoktur. Stonehenge Yönetmeliği, Washington DC Tarihi alanına ilişkin yasa vb. gibi.

Ülkemizin sahip olduğu kentsel sit alanlarının idaresine ilişkin olarak birçok şeyi yeniden düşünmek zorundayız. Girişte de belirttiğimiz üzere imkanları zorlamak gerekiyor. Mümkünse kentsel sitlere mahsus düzenlemelere gitmek elzem. Bu arada, genel olarak var olan uygulamaya da bir hız kazandırmak gerekiyor. Alan yönetiminin kuruluşunu daha hızlı ve etkin kılan bir yapıya geçmeliyiz. Her alanın yönetim biçiminin aynı olamayacağını, her şehrin yapısının farklı olabileceğini düşünmek zorundayız. Bu alanları siyasi bağlamın dışında ele almak, alan yönetimini sadeleştirmek ve işlevsel kılmak kaçınılmaz bir durum artık. Bu alanda pek az olan örneklerinin arttırılması, bu alandaki çalışmalara devletçe ayrı bir destek sunulması da gerekiyor. Bu bile başlı başına önemli bir ivme katacaktır. Alanların multidisipliner bir metotla, kendi içinde sorunlarını çözebilecek bir organizasyon yapısına ihtiyacı var. Yine, mevcutta bütçesiz olan alan yönetimlerinin, kendine mahsus bütçesi olan yapılara dönüştürmek, "sürdürülebilir koruma" ilkesi ile hareket eden mekanizmalara tahvil etmek lazım... Tüm bunları yaparken şehrin kalbi olan bu mekanları, yine neredeyse tüm sakinlerinin, sivil toplum örgütlerinin ve ilgililerinin söz sahibi olabileceği bir platformda programlamak zorundayız. Bunun için üç ayaklı şöyle bir öneri getirebiliriz alan yönetimleri için: i) günlük kaygılardan ve gündemden uzak ve alan ile ilgili bilgisi olanlardan müteşekkili bir danışma organı, ii) yerel ve merkezi idarenin temsilcilerinin bulunduğu bir icra organı ve nihayet iii) alanı yönetmek konusunda yetkili bir başkan... Başkanlık bir "prestij" görevi olduğu için ehil ve toplumca kabul gören kimselerce icra edilmelidir. Kültür mirası, en fazla sahip çıkılması gereken ve teminatımız olan varlıkların bütünüdür. Buna sahip çıkmak, görevden öte, zorunluluktur.

@cuneyd6parmak

Kaynaklar

(1) Guerard, Albert, "Paris İmar Planı Hakkında Notlar", Türkiye Mühendislik Haberleri, 1958 (Çev: Şevket Tokuş)

(2) Kültür ve Tabiat Varlıklarının Korunması Hakkında Kanun m.3

(3) İlke Kararı, K: 720, 04/10/2006

(4) Alan Yönetimi ile Anıt Eser Kurulunun Yönetim Alanlarının Belirlenmesi Hk. Yönetmelik m. 4