Keşmir sorununa Bollywood’dan bakmak

Serkan Yorgancılar/ Gazi Üniversitesi Öğretim Görevlisi
17.08.2019

Babür Camii katliamının baş sorumlularından biri olan Thackeray, aynı isimli filmde katliamlarda evleri yıkılmış olan Müslüman bir aileyi odasına davet eder. Bu arada yaşlı adam “Namazım geçiyor” dediğinde ona hemen bir seccade getirtir. Kendi odasında yanı başında namaz kılmasına müsaade eder. Mesaj açıktır: bazı Pakistanlılarla sorun yoktur, ama bazı Pakistanlılar yaşamamalıdır.


Keşmir sorununa Bollywood’dan bakmak

“Tüm filmler politiktir, ancak her film aynı tarzda politik değildir”

Mike Wayne 

Görsel sanatlar içerisinde günümüz toplumlarını en çok etkileyen sanatların başında hiç şüphesiz sinema gelmektedir. Sinema, ilerleyen teknolojik aletler sayesinde güçlendirilmiş görsellik ve gerçeküstü efektlerle izleyicileri kendi yaşadıkları evrenin dışarısına taşıyarak ona yeni bir dünyanın kapılarını açar. Gerek izleyicilerden toplanan hasılatla gerekse yapım aşamasında harcanan büyük paralarla sinema elbette gelişmiş endüstrinin önemli bir parçasıdır. Ancak sinemayı sadece ekonomi ve sanat bağlamında değerlendirmek sadece resmin bir kısmını görmektir. Çünkü sinemanın kültürel yaşamın birçok evresini etkileyen hatta kimi zaman şekillendiren toplumsal bir işlevi vardır. 

Kültür, sanat, politika, estetik ve etik gibi konular nasıl toplumsal yapıyı ilgilendiren konularsa sinema da aynı biçimde toplumsal yapıyı ilgilendirmektedir. Sinema yapımcısı/yönetmeni ortaya koyacağı ürünü/eseri seyirciler için üretmektedir. Dolayısıyla sinema yapımcısından tüketicisi olan izleyiciye kadar toplumsal bir etkileşimden söz etmek mümkündür. Sinema eserinin ortaya çıkış süreci, inşa ediliş evresi ve sonuç olarak seyirciyle buluşma evreleri toplumsal ilişkileri de içerisine almaktadır. Bu açıdan düşündüğümüzde sinema ve toplum arasında karşılıklı bir etkileşimden söz etmek mümkündür. Sinema ile söylenmeyen/söylenemeyen birçok konu, politik ve dini konular da dâhil olmak üzere, beyaz perdeye yansıtılabilir. Bu anlamda politik ve dini fikirlerin yayılmasında/kitleselleştirilmesinde araç olarak kullanılmıştır.   

Bollywood ve ideoloji

Türk seyircisi için Bollywood filmleri genellikle yoğun melodramlar içeren, benzer konular etrafında dönen, sıkça toplu dans figürlerinin sergilendiği, uzun metrajlı filmlerden ibarettir. 90’lı yıllarda video kasetler aracılığıyla dünyamıza giren Hint filmlerinden Türk seyircisinin keyif almadığını söylemek neredeyse imkânsız. Son yıllarda Türk dizi sektörü güçlendiği için Hint dizileri furyasından uzağız. Ancak, Hint dizisi furyasını sürdüren kanallar da yok değil.  Bir muhafazakâr kanalımız sayesinde Hinduizm hakkında çok şey öğrendik, kanaldaki Hint dizileri neredeyse Hinduizm propagandası gibi. 

Amir Khan, Shahrukh Khan, Kareena Kapoor gibi isimler Hint sinemasının yükselen yıldızları. Yeni Hint sineması olarak adlandırılan günümüz sineması alışageldiğimiz Hint filmlerinin konularından bir hayli farklı. Günümüz teknolojisine ayak uydurmaya çalışan, daha modern ve güçlendirilmiş gerçekliklerle eserler üretilmekte. Politik ve ideolojik konular da Hint filmlerinin son dönemde tercih ettiği konular arasında. 

Sinema endüstrisinin dünyadaki genel eğilimlerine uygun olarak Hint sinemasının da “öteki”si ya da kötü adamı genelde Müslümanlar, özelde ise Pakistan. Kısaca değinmeye çalışacağım filmlerde de Pakistan-Hindistan çatışmasının ve bölünmesinin konu edildiğini görüyoruz. Bu filmlerde Keşmir sorunu ana gövdeyi oluşturmuyor olsa da iki ülke arasında savaş çıkmasına neden olan Keşmir zaten ana çatışma konusu olarak ustaca işlenmiş, tabii ki Hintli bakış açısına göre. Sıradan bir Hintli’nin ülkesini karıştırdığını düşündüğü Pakistan ve onun desteklediği grupların terör saldırılarına karşı anti-terörünü anlattığı Bir Çarşamba Günü bu anlamda önemli bir film. 2008 yapımı film, kendisini “aptal ve sıradan bir adam” olarak nitelendiren bir Hintlinin, ülkede meydana gelen terör eylemlerinin sorumlusu olarak gördüğü dört el-Kaide üyesine karşı yaptığı bir intikam eylemini konu alır. Filmi izlerken, bu ‘aptal ve sıradan’ adamın, ileri teknolojiyi de kullanarak, el-Kaidecileri kurtarmak amacıyla bir eylem yapmaya çalıştığını zannederiz. Ancak sonunda anlarız ki, tüm yapılanlar onları yok etmek için kurgulanmıştır. İntikam eyleminden bir el-Kaideci kurtulur, onu da Başbakan’ın talimatı ve İstihbarat Başkanı’nın onayıyla derin devlet operasyonuyla ortadan kaldırırlar. Filmin son kısmında bu eylemi yerine getiren adamın uzun uzun neden bunu yaptığını anlatırken “Onların bizi öldürmesini bekleyemezdim” demesi son derece ilginçtir. 

Keşmir ve Pakistan sorununu merkezine alan filmlerin ortak özelliği Hintlilerin, Pakistan’ı terör gruplarını desteklemekle suçlamaları yönünde geliştirdiği resmi söylemle paralellik arz ediyor olması. Birçok yapımda da bir sanat eseri ortaya koymanın çok ötesinde amaçlar olduğu rahatlıkla gözlemleniyor. 

Yarı pişmiş casus filmi

Romeo Akbar Walter 2019 yapımı bir Hint filmi. 1971’de Pakistan ve Hindistan arasında yaklaşmakta olan bir savaş karşısında, Hintlilerin Pakistan’a sızdırdıkları bir ajanı anlatıyor.   Pakistan ordusuna sızan Hintli ajanın da sayesinde Pakistan, Keşmir sorunu ile ilgilenemez duruma gelir ve Doğu Pakistan Hintliler sayesinde kazanır. Filmde, Doğu Pakistanlıların kendi hükümetlerinin baskılarından ve katliamlarından bıktığı, bütün bunların sonucunda ise şefkatli (!) Hint komşularına sığınmak zorunda oldukları anlatılır. Zülfikar Ali Butto ve İndra Gandhi’nin gerçek görüntülerine de zaman zaman yer verilen filmin gerçek olaylardan esinlendiğini iddia etmektedir. Hint milliyetçiliği ve vatanseverliğinin, Pakistan ve göreceli olarak Keşmir üzerinden işlendiği bu filmde Pakistan kendi halkını öldüren, suikastler yapan kötü adamların ülkesi, Hindistan ise sadece kendisini değil Doğu Pakistan’ı da koruyan ve gözeten iyi ülkedir. 

Saadat Hasan Manto

Manto isimli Hint filmi, Hindistan doğumlu Pakistanlı yazar Saadat Hasan Manto’nun gerçek yaşam öyküsü üzerinden dönemin politik durumu üzerine yoğunlaşıyor. Filmin başrolünde Nawazuddin Siddiqui var. Türkçeye sadece bir eseri çevrilmiş olan Manto, kimine göre Hindistan’ın en büyük öykücüsü. Alkolik biri olan ve öykülerinde toplumsal kabulleri zorlayan cinsel içerikler bulunduran Manto’nun Türkçeleştirilen eseri Toba Tek Singh ilginç bir kitaptır. Kitapta Pakistan ve Hindistan arasındaki bölünmeye bir de deliler gözünden bakılmaktadır. Manto, iki ülkenin bölünmesine karşı olanlardandı. Hikayesinde, bölünme sonrasında iki ülke arasında kalan delilerin ne olacağını ironik bir biçimde işler. Delilerden bir tanesi ağaca çıkar ve “Ben ne Pakistan’da yaşamak istiyorum ne de Hindistan’da... İşte tam bu ağacın üstünde yaşamak istiyorum,” der. 

Pakistan, 14 Ağustos 1947'de Muhammed Ali Cinnah liderliğinde Hindistan'dan ayrılarak bağımsızlığını ilan etmişti. Film, bu süreçte Hindistan’da yaşamakta olan Manto’nun bölünmeye karşı özellikle Müslüman topluma karşı yürüttüğü çalışmaları anlatır. Bölünme gerçekleştikten sonra Lahor’da yaşamaya başlayan Manto, sürekli Hindistan’ı özlemekte, Mumbai’deki özgürlüklere hasret kalmaktadır. Çünkü onun yazmış olduğu eserler Lahor’da aşırı cinsellikle suçlanmakta ve kendisi de mahkemede yargılanmaktadır… 

  

Thackeray

Keshav Thackeray, Hindistan’ın Maharashtra eyaletinde yaşayan ve orada Marathi yanlısı aşırı Hindu milliyetçisi bir liderdir. Film onun gerçek yaşam öyküsünden uyarlanmış. Filmin başrolünde ise yine Nawazuddin Siddiqui’yi görmekteyiz. Thackeray ve kurduğu örgütün yandaşları öncelikle yaşadıkları kentte yabancıların çalışmalarına ve iş sahibi olmalarına karşı bir hareket başlatır. Tabii ki film boyunca yabancıların kim olduğu hiçbir biçimde dile getirilmez, onlardan göçmenler diye bahsedilir. Filmi seyrederken parçaları birleştirmek ve kimin yabancı olduğunu bulmak izleyiciye ait. 

Thackeray kendince büyük mücadeleler sonrasında iktidar koltuğuna oturacak kadar güçlenir. Daha sonra da düşer. Filmde, bir mahkeme salonunda Müslüman bir avukat tarafında sorguya çekilmektedir. Müslüman avukat, dünyadan habersiz, olayları kavrama yeteneğinden yoksun biri olarak resmedilir. Thackeray ise keskin inançlı ve diri zekalı, sorulara kesin cevaplar veren, geçmişte yapmış olduğu hiçbir şeyden en ufak bir rahatsızlık hissetmeyen biridir. Thackeray partisinin amacını Maharashtralı olmayan insanları devletten uzak tutarak, İslam’ın ve Batı değerlerinin yayılmasını önleme olarak açıklar. 1992’de şiddet yanlısı aşırılıkçı Hint milliyetçileri Babür Camii katliamında binlerce insanı katletmişti. İşte o olayların baş sorumlularından biri olan Thackeray filmde bu olaylara da değinir. Thackeray, katliamlarda evleri yıkılmış olan Müslüman bir aileyi odasına davet eder, bu arada yaşlı adam “Namazım geçiyor” dediğinde ona hemen bir seccade getirtir ve kendi odasında yanı başında namaz kılmasına müsaade eder. Mesaj açıktır: bazı Pakistanlılarla sorun yoktur ama bazı Pakistanlılar yaşamamalıdır.    

Her yerde duman var

2000 yılı yapımı Görev Keşmir filminin müziğinde dediği gibi “Her yerde duman var/ Ne ezan sesi duyuluyor topraklarımda/ Ne de Hindu ayinlerinin müziği/vatanım lanetlendi”. Keşmir,   acılarla dolu bir coğrafya. Hindistan’ın son hamlesi bu acıları daha da arttıracak gibi duruyor. Sonuç olarak Hint sinema sektöründe Keşmir sorunu arka planda olmak üzere Pakistan-Hindistan çatışmasıyla ilgili birçok eser üretilmektedir. Tabii ki bu eserlerin tamamında haklı taraf Hindistan’dır. Film senaryolarının içerisine Hint milliyetçiliğini ve Hinduizmi öven, bunun tersine ötekileştirdiği Pakistanlı kimliği üzerinden ise bütün kötülükleri ortaya koyan bir dil ve içerik hakimdir. Hintli sinema yapımcıları çoğu zaman ustaca dil oyunları yerine son derece sert ve çıplak bir dille Pakistan sorununu ortaya koyar. Kimlik çatışmalarında dini kimlikler yerine daha çok ulusal kimliklere vurgu yapılmaya çalışılıyor gibi görünse de dini semboller üzerinden karakterler ortaya konur. Pek tabii Hint film yapımcılarının bu tavrı şaşırtıcı değildir… 

[email protected]