Kıbrıs sorununun arka planı ve 48. yılında Atilla Harekatı

Prof. Dr. Süleyman Kızıltoprak / Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi
26.08.2022

1878'den yaklaşık 100 yıl sonra 20 Temmuz 1974'te başlayan Kıbrıs Barış Harekâtı 14 Ağustos 1974'te Atilla Harekatı sonucu kesin bir askeri zafer ile neticelenmiştir. 1923'te kurulan Cumhuriyet Türkiye'sinin yarım asırlık bir zaman zarfında kendi sınırları dışında askeri bir zafer kazanması da bölge tarihi açısından ayrıca dikkate değerdir.


Kıbrıs sorununun arka planı ve 48. yılında Atilla Harekatı

Doğu Akdeniz'de Osmanlı egemenliğinin aldığı ilk darbe 1878 yılında İngiltere'nin geçici olarak Kıbrıs adasına yerleşmesiyle olmuştur. Dünya Savaşı başladığında İngiltere 5 Kasım 1914'te Kıbrıs'ı resmen ilhak ettiğini açıkladı. Birinci Dünya Savaşı sırasında adadaki Türkler İngilizlerin yoğun baskılarına maruz kaldı. Millî Mücadele sonrasında imzalanan 24 Temmuz 1923'de Lozan Antlaşması'nın 20, 21 ve dolaylı olarak 16. Maddesi Kıbrıs ile ilgilidir. Bu maddeler uyarınca Kıbrıs'ın İngiltere'ye ilhakı kabul edildi. İngiltere, 1925'te Kıbrıs'ı krallık tacına bağlı bir koloni yaptı. Adadaki Rumlar, 1931 yılı Ekim'inde Kıbrıs'ın Yunanistan'a ilhakı için isyan çıkardı. 1878 yılından sonra Kıbrıs Rumlarının ana gündemi ENOSİS idi. Her fırsatta, Yunanistan'daki milliyetçilerin baskısıyla oluşan bu yaklaşımın temel hedefi, Türkleri ortadan kaldırmak ve adayı Yunanistan'a bağlanmaktır.

Kıbrıs Türkleri her zaman bu politikaların karşısında yer almıştır. Ancak İngiltere 2. Dünya Savaşı sonrasında adadan çekilirken Kıbrıs'taki Türkler kendi kaderlerini tayin noktasında İngiltere'den bekledikleri adil yaklaşımı tam olarak görmedi. Rumların katliamlarına karşı, hayatta kalmak için savunma açısından teşkilatlanmanın zaruri olduğunu gördüler. Bu sırada Türklerin liderliğini yapan Dr. Fazıl Küçük idi. Türklerin Kıbrıs sorununa yönelik yapıcı tutumları dünya kamuoyunda yankı buldu. Buna karşılık Rumların adadaki Türklere karşı giriştikleri katliamlar Ortadoğu ülkelerinde ve dünyada Türklere karşı pozitif yaklaşımların ortaya çıkmasını sağladı. Ancak 6-7 Eylül 1955 Olayları, dünya kamuoyunu Türklerin aleyhine çevirdi. Kıbrıs Türkleri bu olaylar sebebiyle büyük yara aldı. 6-7 Eylül olayları, Kıbrıs sorununa çözüm için toplanan Londra Konferansı'nı da etkiledi. Bu yüzden Londra Konferansı planlandığından erken bitti. Türkler olaylar çıkana kadar dünya kamuoyunda haklı görünürken bir anda haksız olarak değerlendirilmeye başladı.

Türkiye'nin Taksim Tezi

Rumlar ENOSİS politikası güderken Kıbrıs Türkleri buna karşı bir yaklaşım sergilemiştir. Eğer İngiltere adadan çekilecekse adayı daha önce kendisinden kiraladığı Türkiye'ye bırakması gerektiğini savunan Türkler olmuştur. İngiltere ise adadaki varlığını sürdürmek için taraflar arasında adanın paylaşılmasını yani taksim edilmesini tercih eder bir pozisyona geçmiştir.

Zira 1956 yılında İngiliz Sömürgelerinden sorumlu Bakan Alan Boyd, İngiltere Parlamentosu'nda self-determinasyon hakkını gündeme getirerek Kıbrıs'ın Türkiye ve Yunanistan arasında taksimini savunmuştur. Adnan Menderes de TBMM'de "Taksim Tezi"ni savunarak adeta İngiliz görüşünü desteklemiştir. Muhalefetteki CHP lideri İsmet İnönü de bu tezi onaylamıştır. Bundan sonra "Ya Taksim, Ya Ölüm" sloganlarıyla Türkiye'nin her köşesinde Kıbrıs mitingleri yapılmıştır.

Zürih Antlaşması (11 Şubat 1959)

İngiltere Uzak Doğu ile Londra arasındaki deniz ticaretinde önemi vazgeçilmez olan Süveyş Kanalı üzerindeki hakimiyetini 1956 yılında kaybettikten sonra Kıbrıs politikasına ağırlık vermeye başladı. EOKA'nın eylemleri Türklere zarar verdiği gibi İngilizlere de zarar vermekteydi. Kıbrıs Rumları bir yandan şiddet eylemlerini sürdürürken bir yandan da siyasal çözüm noktasındaki görüşmelerde İngilizlerin taksim tezine tam destek vermesinden çekinmiştir. Bu bağlamda 6-11 Şubat 1959'da Zürih'teki görüşmelerde Kıbrıs Cumhuriyeti'nin kurulması gündeme geldi. 1956 Süveyş Krizi'nden sonra İngiltere politikasını değiştirerek Kıbrıs'ta kalıcı üsler kurmaya karar verdi. Zürih'teki görüşmeler neticesinde Londra'da kuruluşu ilan edilecek Kıbrıs Cumhuriyeti'ni oluşturacak konfedere yapının temelleri atıldı.

Londra Antlaşması (19 Şubat 1959)

11 Şubat 1959'da Türk ve Yunan diplomasisi arasında uzlaşma sağlandıktan sonra 12 Şubat'ta Kıbrıs'taki Türk ve Rum toplumlarının onayını almak üzere Londra'da bir konferans toplandı. Kıbrıs Türklerini Fazıl Küçük, Kıbrıs Rumlarını ise Başpiskopos Makarios temsil etti.

Zürih'te kabul edilen üç antlaşmayı yani Kıbrıs Cumhuriyeti'nin Temelini Oluşturan Antlaşma, Garanti Antlaşması ve İttifak Antlaşması'nı Türk ve Rum taraflar kabul etti. İngiltere Kıbrıs'ta Dikelya ve Ağrotur askeri üsleri dışındaki toprakları Kıbrıs Cumhuriyeti'ne devredip Kıbrıs'ın bağımsızlığını tanıyacağını açıkladı.

Londra Antlaşmasıyla Türkiye, Yunanistan ve İngiltere; Kıbrıs Cumhuriyeti'nin toprak bütünlüğünü, güvenliğini ve bağımsızlığını garanti altına almıştır. Devletlerin garantisi dâhilindeki maddelerde bir sorun çıkarsa Türkiye, İngiltere ve Yunanistan ortaklaşa ya da tek başına Kıbrıs'a müdahale edebilecektir.

Londra'da yapılan antlaşmalar bir bütün halinde Kıbrıs Cumhuriyeti'nin kurulduğu 16 Ağustos 1960 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti, İngiltere, Türkiye ve Yunanistan tarafından yeniden imzalanmıştır. Bu antlaşmalar da Lefkoşa Antlaşmaları adını aldı. Kıbrıs Cumhuriyeti federatif, iki toplumun da egemen olduğu bir cumhuriyet olarak ilan edildi. Yapılan seçimler sonucunda Cumhurbaşkanı Makarios olurken Türkler de Cumhurbaşkanı yardımcısı olarak Dr. Fazıl Küçük'ü seçti.

Kıbrıs Cumhuriyeti'ni kuran Londra ve Zürih antlaşmalarına göre 950 Yunan ve 650 Türk askeri Kıbrıs'ta göreve başladı. Ancak ilerleyen yıllarda Kıbrıs Cumhuriyeti Rumların ENOSİS tutumları ve Türkleri sindirme ve sürme yaklaşımları yüzünden çöktü.

Kanlı Noel ve Akritas planı

Kıbrıs Cumhuriyeti kurulduktan sonra Cumhurbaşkanı olan Makarios 1960 yılında yapılan Anayasa'yı eleştirerek anayasanın değişmesi gerektiğini söylemiştir. Türklerin anayasal hakları Makarios'u ve Rumları rahatsız etti. Rumlar Türkleri asimile etmek ve adadan çıkarmak amacını terk etmedi.

Rumlar 21 Aralık 1963'te Türklere karşı yeni katliamlara başladı. Hz. İsa'nın doğumunu kutlamak amacıyla sokaklara dökülen insanları kışkırtarak Türklere karşı katliamlara sevk ettiler. Türklerin evleri baskına uğradı; kadın, çocuk, yaşlı ayrımı yapmadan savunmasız kalan Türkleri banyolardaki küvetlere sokarak öldürdüler. Bu katliamların bir plan dahilinde yapıldığı daha sonra Kıbrıs'ta yayınlanan bir Rum gazetesinin manşetine çıktı.

21 Nisan 1966 tarihli Patris gazetesi planın ayrıntılarını yazdı. Amaçları Türkleri ne pahasına olursa olsun adadan çıkarmak ve etnik temizlik yapmak idi. Akritas kod adını taşıyan İçişleri Bakanı Polikarpos Yorgacis başroldeydi. Bu yüzden plan Akritas planı olarak lanse edildi.

Devlet Başkanı Makarios ve Kıbrıs Meclisi Başkanı Glafkos Klerides bu planın diğer sahipleriydi. Bu ve diğer planlar doğrultusunda EOKA katliamlarında 200'den fazla masum Türk hayatını kaybederken 400'den fazlası da yaralı olarak kurtuldu. Türk köylerine yapılan saldırılar sonucunda 20 binden fazla Kıbrıs Türkü topraklarını terk etmek zorunda kaldı. Makarios ve ekibinin planladığı sindirme ve yok etme eylemleri sonucunda Rumlar zafer çığlıkları atıyordu. Nitekim EOKA katliamlarının baş sorumlularından Nikos Sampson "Kanlı Noel" olarak anılan günü zafer günü ilan etmiştir.

Yeşil Hat: BM Barış Gücü devrede

Kıbrıs'ta Rumların Türklere karşı şiddet olaylarını artırmaları üzerine Türk kamuoyu hareketlendi. İngiltere Türkiye'ye söz vererek gerekli önlemleri alacağını bildirdi. Kıbrıs Türklerinin can güvenliğini sağlamak üzere harekete geçen Türkiye, İngiltere ve Yunanistan nezdinde girişimlerde bulundu. BM Barış Gücü de devreye girerek karşılıklı ateşkesin uygulanması için 1963 yılının sonlarına doğru Yeşil Hattı belirlemiştir. Buna rağmen, Kıbrıs'taki olaylar durulmamış, Türkler katliamlara uğramaya devam etmiştir. 2 Haziran 1964'te Türkiye Kıbrıs'a çıkarma yapma kararını açıklayınca ABD, Ankara'yı kararından dönmeye zorlamıştır. Bu meyanda ABD Başkanı Lyndon B. Johnson imzalı diplomatik teamüllere aykırı dildeki bir mektup ABD Büyükelçisi vasıtasıyla Başbakan İnönü'ye iletildi. ABD'ye benzer üslupta cevap verilse de çıkarma yapılmadı. Kıbrıs'ta Rumların 1963'te Akritas Planı doğrultusundaki Kanlı Noel eyleminden sonra, Türklere karşı katliamları 1974'e kadar devam etti.

15 Temmuz 1974'te, Yunanistan'ın desteğiyle Nikos Sampson Makarios'a karşı askeri darbe yaparak Kıbrıs'ta Helen Cumhuriyeti'ni ilan etti.

Kıbrıs'ta Yunanistan desteği ile yapılan bu darbeden sonra Kıbrıs Türkleri can güvenliğini tamamen kaybetti. İngiltere, Yunanistan ve Rumlar Türkiye'nin barışı sağlayacak bir askeri harekât yapmasına ihtimal vermiyordu. Ancak 1963'te Türkiye kararını vermişti. Sadece Johnson'un mektubuyla harekâtı ertelemişti. 20 Temmuz 1974'te harekât gerçekleşene kadar Kıbrıs'taki Türkler birçok katliamla karşılaştı. Bunları "Etnik Temizlik" ve "Soykırım" suçu bağlamında da değerlendirmek mümkündür.

14 Ağustos 1974: Atilla Harekâtı

Türkiye'nin harekât noktasındaki kararlı tutumu en nihayetinde İngiltere ve Yunanistan'ı da etkiledi. Cenevre'de görüşmeler başladı. Ancak görüşmelerde Türkiye'nin talepleri karşılanmayınca Cenevre'den Ankara'ya "Ayşe Tatile Çıksın" mesajı iletildi. Böylece 14 Ağustos 1974'te, İkinci Barış Harekâtı, diğer adıyla "Atilla Harekâtı" başladı.

Kıbrıs Barış Harekâtı Türkiye'nin askeri güç ve kapasitesini ortaya koymuştur. Bu harekât 1774 yılında Kırım'ın kaybına yol açan savaştaki geri çekilmenin durdurulduğu savaşlar dizisinde önemli bir noktadır. Kırım'ın kaybından 200 yıl sonra, Kurtuluş Savaşı'ndan yaklaşık 50 yıl sonra Türk ordusunun mevcut siyasal sınırları dışında kazandığı ilk savaştır. Türklerin yurdu olan Kırım'ın kaybı Osmanlı hafızasında derin yaralar oluşturmuşken Türklerin yaşadığı Kıbrıs adasındaki zafer hem bölgesel hem de küresel dengeleri sarsmıştır.

Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi Meclisi 13 Şubat 1975'te olağanüstü toplanarak Kıbrıs Türk Federe Devleti'nin kuruluşunu ilan etti. Rauf Denktaş bu devletin ilk başkanı oldu. Kıbrıs Türk Federe Devleti, 1960 yılında kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası'ndaki self-determinasyon hakkını kullanarak 15 Kasım 1983'te oy birliği ile aldığı kararla Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni ilan etti. Bu devletin de ilk Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş oldu. Kıbrıs Barış Harekâtı Rumların Türklere karşı katliamlar yapması ve son olarak Yunanistan destekli bir darbe ile Kıbrıs Cumhuriyeti'ne son verilmesi sebebiyle uluslararası hukuktan kaynaklanan meşru bir gerekçeyle ve 1959 Zürih ve Londra Antlaşmaları gereğince garantörlük hakkının kullanılmasıyla yapılmıştır. Kıbrıs Barış Harekâtı Türkiye'nin uluslararası hukuka dayanarak haklı olarak yaptığı bir harekât olsa da Türk-Yunan ilişkilerini sarsmıştır. Yunanistan uluslararası alandaki etkili girişimleriyle ABD'nin Türkiye'ye 4 yıl süren bir silah ambargosu uygulamasını başlatmasına muvaffak olmuştur. Türkiye'nin AB üyeliğine karşı çıkan Yunanistan 1980'den sonra kendisinin NATO'ya girmesini engellemeyen Ankara'ya karşı dostane olmayan politikalar izlemeye devam etmektedir. Atina'nın PKK, DHKP-C ve FETÖ'ye verdiği destekler Ankara'nın tepkisine neden olmaktadır. Bütün bunlara rağmen 1974 yılından itibaren Kıbrıs Türkleri katliama maruz kalmadan ve hiçbir güvenlik endişesi taşımadan özgürce yaşamaya devam etmektedirler.

Vazgeçilmez bir ilişki

Doğu Akdeniz'de en uzun kıyı uzunluğuna sahip Türkiye'nin İskenderun Körfezi'ne doğru bir işaret parmağı gibi uzanan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin Karpaz Burnu, Anadolu'nun doğal bir parçası olarak görülmektedir. Bu görüntü bile Kıbrıs adası ile birlikte Türkiye'nin jeo-politik ve jeo-stratejik değerinin fiziki olarak vazgeçilmez ilişkisini ortaya koymaktadır.

1878'den yaklaşık 100 yıl sonra 20 Temmuz 1974'de başlayan Kıbrıs Barış Harekâtı 14 Ağustos 1974'de Atilla Harekatı ile kesin bir askeri zafer ile neticelenmiştir. 1923'te kurulan Cumhuriyet Türkiye'sinin yarım asırlık bir zaman zarfında kendi sınırları dışında askeri bir zafer kazanması da bölge tarihi açısından ayrıca dikkate değerdir. Hatta bu harekât 1774'de Kırım'ın kaybına yol açan savaştaki başarısızlığın verdiği geri çekilmeyi ve acıları durduran Kurtuluş Savaşı'ndan sonra kazanılan çok önemli ve büyük bir zaferdir. Kırım'ın kaybından 200 yıl sonra, Kurtuluş Savaşı'ndan yaklaşık 50 yıl sonra Türk ordusunun bu zaferi Türkler ve Kıbrıs Türkleri açısından tarihi önemdedir.

@suleymankzltprk