Kıbrıs-lılar-la tanışma vakti!

Cihangir İşbilir / İDSB Gen. Koor.
6.04.2013

Türkiye’nin gerek siyaset gerek iş çevreleri gerekse sivil toplum temsilcilerinin Kıbrıs’a ve Kıbrıslılara bakış açılarını gözden geçirmeden ve kalıcı, sürdürülebilir, samimi ilişkiler tesis etmeden siyasi kördüğümlerin de kalıcı olarak çözülmesi mümkün görünmüyor.


Kıbrıs-lılar-la tanışma vakti!

Evet, birçok âkil adama göre Türkiye’nin iki çetin ve müzmin meselesi vardır; biri Kıbrıs, diğeri Kürt sorunu. İkisinde de bozulamayan ezberler, ezberletilmiş önyargılar, adil olmayan hafızalar, unutulamayan adaletsizlikler anla-ş-ıl-maya manidirler. Kürt sorunuyla iç içe yaşarken mevzunun dışında kalmak da Kıbrıs’ı bu kadar dillendirirken bir o kadar bu stratejik adayı trajik bir sona mahkûm etmek de bizim marifetimiz. Soran olursa mazeretimiz çok! Öyle ya, mazeret terazisinin kaldıramayacağı cürüm mü var!?

Bir Kıbrıs uzmanının tabiriyle Dünya’nın ‘akupunktur’ noktalarından birisi Ada. Aynı anda hem kendinin hem Türkiye’nin hem İngiltere’nin hem Avustralya’nın hem de Yunanistan’ın gündemini yaşayan, havasını soluyan bir ada Kıbrıs. Çünkü adanın sakinlerinin birkaç katı nüfus dünyanın başta mezkûr ülkeleri olmak üzere her tarafına serpilmiş adeta. Kıbrıs içre Kıbrıs var! Matruşka gibi bir nevi; “tamam işte bu!” dediğinizde bir başka Kıbrıs daha çıkıyor karşınıza! Hayretler içerisinde kalıyorsunuz! Sosyolojik olarak ‘uzak-yakın teorisi’ diye açıklıyor akademisyen bir dostum durumu: “Çok yakın zannettiğimiz Kıbrıs aslında bize çok uzak!” diye de ekliyor. 

‘Yavru vatan’ hep taklit etti!

Hala Sultan diyarı, Peygamber rüyası, sahabe yadigârı, şehidin, yiğidin, mücahidin harman olduğu mübarek bir İslam beldesi Kıbrıs. Adaya sık gelip giden bir dostumun tabiriyle yerküredeki ‘tekbir işareti yapan’ tek ada burası! Onun için de emsalsiz. Doğu Akdeniz’in incisi Kıbrıs. Onda söz sahibi olan Akdeniz’e, Doğu Akdeniz’e, kadim medeniyetlerin beşiği, Afro-Avrasya’nın ağırlık merkezine de söz sahibi olur. Haçlıların bir kısmı bile önce Kıbrıs’a, sonra, şimdilerde ateş topu gibi olan Suriye’nin Tartus sahiline yakın tarihi, şirin ve küçük Arvad Adası’na geçerler, bu dinlenme ve köprü noktalarını geçip Bilad-ı Şam üzerinden Kudüs’e gitme rüyaları görürlerdi. Osmanlı İmparatorluğu’nun önce Beylerbeyliği (1571-1670) sonra Kaptanpaşalığa bağlı sancağı idi Kıbrıs. (1670-1878)   

Ne kaldı geriye Kıbrıs’tan? Ne biz Kıbrıs’ı ve Kıbrıslıları ne de onlar bizi tam tanıyoruz. Anlamıyoruz birbirimizi! ‘Kıbrıs’ ve ‘sorun’ kelimeleri hep yan yana. Ama sorunun derinlerine inmek yerine makyaj yapıp ötelemek kolayımıza geliyor. Kıbrıslılarla tanışarak işe başlama vakti geldi oysa! “Ya taksim ya ölüm!” mitingleri tarihte kaldı; şimdi Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu “Ya taksim ya çözüm” diyor! Fiili taksimat ya resmen ve hakikaten olacak yahut Ada yeniden birleşecek. Barış Harekâtı ile barış geldi Ada’ya ama biz niçin barışamadık hala? 

‘Yavru Vatan’ söylemi de eskidi; Yavru Vatan, anası ne yaptıysa taklit etti tarihte; Ana Vatan’da devrimler yapıldı, Yavru Vatan’da da peşi sıra taklit edildi, bazen erken bazen geç; Ana Vatan’da vatandaşın köklerle irtibatı kesildi, Yavru Vatan’da da; Ana Vatan’da cumhurun kıymeti bilinmedi, demokrasi rafa kaldırıldı, Yavru Vatan’da da! Ana, yavruya yabancılaştı; yavru, anasını hiç unutmadı! Yavru Vatan, Ana Vatan’ın arzusuna uydu, Annan Planı’na bile “Evet” dedi. Ana Vatan, yavrusunu dönüştürdü ama büyütemedi. Şimdi yavrusunu bağrına basmak, ayakları üstünde dik durmasını sağlamak istiyor; ilk adımlarını görmek, göstermek arzu ediyor. Ama en çok tanıdığı yavrusunu en az tanıyor maalesef! 

Bunun için bu genç cumhuriyete, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC)’ye bakış açısını yola çıkmadan evvel elden geçirmek şart. Çok boyutlu, çok katmanlı, girift bir sorun olan Kıbrıs Sorunu’nunu öncelikle ve özellikle ‘kartografik’ bakış açılarından azade tahlil etmek ve gözleri Kıbrıs’tan Kıbrıslılara çevirmek gerek. Kıbrıs’ın yerlilerinden, 74 sonrası Ada’ya hicret eden Maraşlı, Trabzonlu, Çorumlu, Rizeli, Hataylı, Konyalı, Mersinli Kıbrıslılara varıncaya kadar ayırt etmeden tüm Kıbrıs sakinleriyle kucaklaşmak, Kıbrıs’ın sosyo-psikolojisini tahlil ederek işe başlamak ve dönüştürme, bir kalıba sokma gibi tepeden bakan bir yaklaşımdan bilhassa kaçınmak elzem. Karşılıklı işbirliği, dayanışma, yardımlaşma, anlaşma ekseninde bir ilişki seviyesi temin etmeye gayret etmek gerek. 

KKTC’ye uygulanan izolasyonların kaldırılması, Ada’da kalıcı bir barışın tesisi, mülkiyet durumları, Türkiye’nin Su Projesi, demografik değişim, vakıf mallarının statüsü, AB ve BM faktörleri, Doğu Akdeniz hidrokarbon rezervleri, münhasır ekonomik bölge tartışmaları, ekonomik kalkınma vs. hepsini muvakkaten bir kenara bırakarak yukarıdaki analizi yapıyorum ve ısrarla insani yöne, beşeri boyuta dikkat çekiyorum. 

Türkiye’nin siyasi ve ekonomik istikrar kazandığı, içeride ve dışarıda Cumhuriyet tarihinin en kritik sosyo-ekonomik momentumunu yakalama eşiğinde olduğu bu dönemde Kıbrıs’a ve Kıbrıslılara yönelik on yılların donukluğunu giderecek hamleler yapılabilir. 

‘Ya çözüm ya taksim’

Bu hamleleri yapmada Türkiye’ye ne kadar mükellefiyetler terettüp ediyorsa Kıbrıslılara da o kadar vazifeler düşüyor. Türkiye’nin son yıllarda tarihiyle ve kendisiyle yüzleşip her sahada, Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik’in ifadesiyle ‘yazılım güncelleme’ veya Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun tabiriyle ‘hücre yenileme’ iradesi ve cesareti bugün bazı kronik sorunları dönüştürerek çözülebilir kılıyor. Aynı irade ve cesareti KKTC’deki tüm kesimlerin de gösterebilmesi gerekir. Medyasından sivil toplumuna, bürokrasisinden siyaset kadrolarına varıncaya kadar ‘tarihin doğru tarafında’ duracak bir kararlılıkla karşılıklı adımlar atılabilir. Her alanda arınma (tasaffi) süreci yaşanmadan, şeffaf, adil, hesap verebilir yönetimler kurmadan gerek Türkiye gerekse KKTC kendi vatandaşlarını memnun edemez. 

Türkiye’nin gerek siyaset gerek iş çevreleri gerekse sivil toplum temsilcilerinin Kıbrıs’a ve Kıbrıslılara bakış açılarını gözden geçirmeden ve kalıcı, sürdürülebilir, samimi ilişkiler tesis etmeden siyasi kördüğümlerin de kalıcı olarak çözülmesi mümkün görünmüyor. Kıbrıslıların da tüm kesimleriyle geçmişle yüzleşebilecek bir olgunlukla Türkiye’de yakalanan istikrar rüzgârından istifade edecek bir bakış açısına, cesaretli adımlar attıracak bir iradeye ve hüviyete bürünmeleri geleceği yakalamak adına hayati önemde görünüyor. 

Doğu Akdeniz’in bir barış havzası haline gelmesinde Türkiyelilerin ve Kıbrıslıların tanışmaya ve anlaşmaya samimi bir niyetle azmücezmükast eylemeleri ceketin doğru iliklenmesi gereken ilk düğmesi.  

[email protected]