Kılıçdaroğlu sırtını kime dayıyor?

Dr. Ramazan Akkır / Siyaset Bilimci-Yazar
13.11.2016

Kılıçdaroğlu, HDP lideri Selahattin Demirtaş’ın 16-18 Ekim tarihinde yaptığı gibi, ‘direnme hakkı’ çağrısıyla şiddete ve kaosa zemin hazırlamaktadır. “Demokratik direnme hakkı”, şiddet ve kaos merkezli bir çağrıdır. Başındaki ‘demokratik’ ifadesi şiddet ve kaos çağrısını örtmek içindir. Halktan korkanların, sandıktan çıkan sonucu gayrimeşrulaştırmaya çalışanların demokrasi kavramını kullanmaya hakkı yoktur. Demokrasi CHP’ye ve Kılıçdaroğlu’na bırakılmayacak kadar önemlidir.


Kılıçdaroğlu sırtını kime dayıyor?
Neo-Karaoğlan olma sevdası ile siyasi yolculuğuna çıkan ve CHP’nin genel başkanlık koltuğuna oturan Kemal Kılıçdaroğlu, düşük profilli bir siyaset adamı portresine sahiptir. Risk almaktan oldukça uzak ve tutarsız bir siyasi performansa sahip olan Kılıçdaroğlu, inişli-çıkışlı bir siyaset izlemektedir. Son olarak, Kılıçdaroğlu başkanlığında toplanan Parti Meclisi (PM), yayınlamış olduğu dört madde ile hem sırtını terör örgütü PKK’ya dayayan ve şiddeti meşrulaştırmaya çalışan HDP’li vekillere destek çıkmıştır, hem de siyaset dışı yollara tevessül etmeye başlamıştır. Bu yazımda, Kılıçdaroğlu’nun son çıkışını tarihsel veriler ışığında analiz edeceğim.   

27 Mayıs Darbesi, Türk siyasal tarihinin en kara lekelerinden birisidir. Darbelerin anasıdır. Askeri lideri Cemal Gürsel olan 27 Mayıs’ın sivil lideri de İsmet İnönü’dür. Çünkü bir dönem “Milli Şef” olarak ülkeyi yöneten İnönü ve partisi CHP, çok partili siyasi hayat ile beraber, toplumsal desteğini ve siyasal ağırlığını iyice kaybetmektedir, beklediği destek de bir türlü gelmemektedir. Tam bir hezimet yaşayan CHP, çareyi siyaset dışı yollara müracaat etmekte bulur. Eski bir komitacı olan İnönü; darbeye zemin hazırlar ve şartları olgunlaştırır.

İnönü ve 27 Mayıs Darbesi

Şaşırmayınız; Menderes’li 1957 yılı ve sonrasını hatırlayınız. Beyaz İhtilal’ın mimarı Menderes’e halkın desteği oldukça yüksektir; yüzde 48 civarında oy almıştır. CHP ve İnönü ise etkisini kaybetmektedir. Ve darbe düzeneği harekete geçirilir. Önce sokaklar hareketlendirilir; “Yaşa İnönü” sesleri eşliğinde protestolar yapılır, Ankara ve İstanbul’da öğrenciler caddeleri işgal eder, 555 K parolası ile Kızılay’da gösteriler düzenlenir ve Başbakan Menderes protesto edilir.  Sonunda Harp Okulu öğrencileri de kervana katılır ve yürür. Gidişatın farkına varan Demokrat Parti, farklı alanlarda önlemler almaya çalışır; fakat darbenin gelişine engel olamaz. CHP ise alınan önlemleri diktatörlük olarak yorumlar.

“Şartlar oluşursa ihtilalın meşru olacağını” söyleyen İnönü, 18 Nisan 1960 tarihli Meclis oturumunda Demokrat Parti’nin CHP’nin toplumu ihtilala sürüklediği yönündeki suçlamalarını da reddeder; “Eğer insan hakları yürütülmez, vatandaş hakları zorlanırsa, baskı rejimi kurulursa, ihtilal behemehâl olur. Beni dinleyin; biz böyle bir ihtilal içinde behemehâl bulunmayız. Böyle bir ihtilal dışımızda bizim münasebeti olmayanlar tarafından yapılacaktır. Biz demokratik rejimi kurduk. Bu demokratik rejimi, istikametinden ayırıp baskı rejimi haline getirmek tehlikeli bir şeydir.”

Sahi, demokratik rejimi kurduğunu söyleyen İnönü hiç demokrat oldu mu? Ya da CHP, demokrat bir parti midir?   

Konumuz, İnönü’nün demokratik bir lider olup-olmadığı değil; genetik bir hastalığa sahip olan CHP’nin siyasal kodlarını ifşa etmek, Kılıçdaroğlu’nun siyasal hüviyetini ve kafa kâğıdını çözümlemek… Darbeye zemin hazırlayan İnönü’nün yüksek gayretleriyle 27 Mayıs’ta asker, ülkeyi işgal eder ve darbe gerçekleşir. Darbeden sonra cumhurbaşkanlığı koltuğuna genç subayların kendisine ağa diye hitap ettikleri Orgeneral Cemal Gürsel oturtulur. Darbe sürecinde yaşananları anlatan Gürsel, İnönü hakkında şöyle der; “Paşa, gerdeğe girecek damat gibi heyecanlıydı...” İttihat ve Terakki döneminden itibaren ordudaki cuntacı ruhu iyi bilen İnönü, CHP+Ordu formülüyle başbakanlığa çok yakındır ve heyecanlıdır. Ancak işler pek umduğu gibi gitmez.

CHP’nin genetik kodları

Ya CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na açmazlarına, gelgitlerine ne demeli, nasıl yorumlamalı?

Öncelikle Kılıçdaroğlu, genel başkanlık koltuğuna oturduğu günden itibaren inişli-çıkışlı bir politika izlemiştir, tutarlılıktan yoksundur ve değişimden korkmaktadır. Hatırlayacaksınız, CHP’deki siyasal mirasın melez lideri olan Kılıçdaroğlu, ilk yan çizmeyi başörtüsü tartışmalarında yapmıştı. Bir gazetecinin “İktidarınızda başörtülü kızlar üniversiteye girecek mi” sorusuna “Herkesin okumasına olanak sağlayacağız. Kimsenin endişesi olmasın. Biz bu sorunu çözeceğiz” demişti, yıllar önce. Ancak bu açıklamanın yayınlandığı gün, yazılı açıklamayla röportajda “Kızlar türbanla üniversiteye girecek ifadesi kullanılmamıştır” diyerek özgürlükçü söyleminden hemen cayıvermişti. Kılıçdaroğlu’nun 2010 yılından günümüze kadar olan siyasi yolculuğu göz önünde bulundurulduğunda ortaya çıkan tablo oldukça nettir; özgürlükçü söylemi ile genel başkanlık koltuğuna oturan Kılıçdaroğlu, CHP’nin klasik çizgisine kaymıştır. Kitlelere umut aşılayamayan Kılıçdaroğlu, ne partisini geniş kitlelere taşıyabilmiştir ne de ortaya yeni bir CHP çıkarabilmiştir. Tüm bunları neden mi söylüyorum? Kılıçdaroğlu başkanlığında yapılan olağanüstü Parti Meclisi (PM) toplantısı sonunda yayınlanan bildiriden dolayı… Bildiriye göre, “Diktatörlük kurma çabaları, çok geçmeden özgürlük, hukuk ve demokrasi sevdalısı halkımızın iradesi tarafından yenilgiye uğratılacaktır. Türkiye’yi uçuruma sürükleyenler mutlaka yargıya hesap verecektir”… Öncelikle diktatörlük veya otoriterlik söylemi, Türkiye’yi ipotek altına almaya çalışan ve sırtını Batı’ya dayayarak Erdoğan’ı ve AK Parti’yi terbiye etmek isteyenlerin sığınağıdır.

Ya “Ne darbe, ne dikta, yaşasın tam demokrasi” mottosuna ne demeli? İnsan sormadan yapamıyor? CHP’nin tarihinde demokrasi ne kadar yer işgal ediyor? Siyasi tarihi boyunca CHP, demokrasiyi hep ıskalamıştır. Demokratik bir Türkiye’nin değil, cumhuriyet veya laiklik adına demokrasinin ötelendiği bir Türkiye’nin hayalini kurmuştur. Halk, ne
seçkinlerle eşit kabul edilmiş ne de eşit muamele görmüştür. Kılıçdaroğlu da kendini partinin ideolojik ezberlerine ve kalıplaşmış önyargılarına hapsetmeye başlamıştır. Bunun nedeni ise CHP’nin siyaset üretememesidir. Siyaset üretemeyen bir parti ya geçmişin ezberlerini tekrar eder ya da iktidar partisinin deği
rmenine su taşır.

Yine bildiride; “FETÖ, PKK ve IŞİD terör örgütlerine yardım ve yataklık eden Saray ve AKP yöneticileri, demokrasimize ve ülkemizin bekasına yönelik en büyük tehdittir. Bu tehdit yurttaşlarımıza demokratik direnme hakkını da vermektedir” denilmektedir. Kılıçdaroğlu, HDP lideri Selahattin Demirtaş’ın 16-18 Ekim tarihinde yaptığı gibi, ‘direnme hakkı’ çağrısıyla şiddete ve kaosa zemin hazırlamaktadır. “Demokratik direnme hakkı”, şiddet ve kaos merkezli bir çağrıdır. Şiddete zemin hazırlar ve hep böyle olmuştur. Başındaki ‘demokratik’ ifadesi şiddet ve kaos çağrısını örtmek için kullanılmaktadır.

Bu siyasal ve söylemsel değişim, CHP’nin İnönücü çizgiye savrulduğunun göstergesidir.

Bildiriye ve bu zihniyete göre; AK Parti ve Erdoğan tehdidine karşı bir araya gelinmeliymiş ve Cumhuriyetimiz tehdit altındaymış. “Vatanını seven, demokrasiye inanan, temel ve hak ve özgürlükleri savunan her yurttaşımız Cumhuriyetimize yönelen bu büyük tehdidi bertaraf etmek için bir araya gelmelidir.” Bu söylem size, 1990’lı yıllardaki “rejim elden gidiyor” tartışmasını hatırlatmıyor mu?”

Kılıçdaroğlu’nun  imtihanı

FETÖ üzerinden Erdoğan’ı itibarsızlaştırmaya veya depolitize etme çalışmak, havanda su dövmeye benzer. Burada sözü, “Cemaatçi CHP’liler”i yazan Soner Yalçın’a bırakıyorum. Yalçın, Kılıçdaroğlu’nun FETÖ ile girdiği örtülü işleri şu argümanlarla ortaya koyuyor; “Kılıçdaroğlu’nun danışmanlarından Doç Dr. Fatih Gürsul FETÖ soruşturması kapsamında İstanbul Üniversitesi’ndeki görevinden açığa alındı… CHP’nin 1 Kasım genel seçiminde Uşak’ta 2. sıradan milletvekilliğine aday gösterdiği Ali Erdoğan ve eşi FETÖ üyeliği iddiasıyla tutuklandı. Kılıçdaroğlu’nun korumaları Cemaatçi çıktı. Kılıçdaroğlu’nun danışmanı ve Halk TV programcısı Murat Aksoy FETÖ soruşturması sonucu gözaltına alındı.”

Kısacası Kılıçdaroğlu’nun FETÖ ile girmiş olduğu karanlık ilişki, gün yüzüne çıkmak üzeredir. Kırk yıldan beri devletin kılcal damarlarına kadar sızan ve işgal görünümlü bir darbe girişimi ile ülkeyi ateşe atan FETÖ, Kılıçdaroğlu’na da çengel atmıştır. Ne kadar yakalandı onu da zaman gösterecek.

Halktan korkanların, sandıktan çıkan sonucu gayrimeşrulaştırmaya çalışanların demokrasi kavramını kullanmaya hakkı yoktur. Demokrasi CHP’ye ve Kılıçdaroğlu’na bırakılmayacak kadar önemlidir.

[email protected]