İsrail'in Suriye'nin kuzeyinde faaliyet gösteren PYD güçlerine ve güneydeki Dürzi topluluğuna yönelik stratejisi, bölgedeki merkezi otoritenin zayıflamasını teşvik etmeyi ve kendi güvenliğini sağlama almayı amaçlayan uzun soluklu bir hamledir. İsrail, kendisine düşman ya da istikrarsızlık kaynağı olabilecek bir Suriye'nin yeniden güç kazanmasını istememekte; bu nedenle, ülke içindeki farklı etnik ve mezhepsel gruplarla taktiksel ilişkiler geliştirerek bölgesel güç rekabetinde elini güçlendirmeye çalışmaktadır.
Prof. Dr. İsmail Şahin/ Uluslararası Kriz Araştırmaları Merkezi Başkanı
Orta Doğu'daki etnik ve dini çeşitliliğin özgün unsurlarından biri olan Dürziler, bâtınî karakteri ve inanç sistemlerinin gizliliği ile dikkat çeken kapalı bir topluluk niteliği arz etmektedir. Tarihsel olarak özerklik arayışlarıyla öne çıkan ve merkezi otoritelere karşı mesafeli bir tutum sergileyen Dürziler, ağırlıklı olarak Suriye, Lübnan, İsrail ve işgal altında bulunan Golan Tepeleri'nde, dağlık ve kırsal bölgelerde yaşamaktadır. Geçim kaynakları büyük ölçüde tarım ve hayvancılığa dayanan bu geleneksel yapılı toplum, bulundukları ülkelerin siyasi ve toplumsal yapıları çerçevesinde farklı sosyo-ekonomik koşullara sahiptir. Lübnan ve Suriye'deki Dürzilerin aksine, İsrail'de yaşayan Dürziler; orduya katılım ve kamu kurumlarında çalışma imkânları sayesinde, bölgedeki diğer Dürzi topluluklara kıyasla daha avantajlı bir ekonomik ve toplumsal konuma ulaşmışlardır. İsrail hâkimiyeti altında yaşayan Dürzi nüfusu yaklaşık 150 bin civarındadır; bunların 23 bini ise Golan Tepeleri'nde ikamet etmektedir. İsrail hükümeti, görece daha iyi yaşam koşullarına sahip bu topluluğu, Suriye'nin güneyine yönelik yayılmacı politikalarının bir aracı olarak kullanmaktadır.
İsrail'de yaşayan Dürzilerin görece daha iyi koşullarda bulunması ve bu durumun İsrail'in Suriye'nin güneyine yönelik politikalarında araçsallaştırılması, Suriye'deki Dürzi topluluğunun demografik ve coğrafi yapısını daha da stratejik hale getirmektedir. Suriye'de yaşayan yaklaşık 700 bin kişilik Dürzi nüfus, ülke genelinde dört ana bölgede yoğunlaşmıştır. Yaklaşık 25 bin Dürzi, kuzeybatıda yer alan İdlib iline bağlı 18 köyde yaşamaktadır. Bunun yanı sıra, 30 bin civarında Dürzi güneybatıdaki Kuneytra ilindeki Hermon Dağı (Cebel el-Şeyh-Şeyh Dağı) çevresinde ikamet etmektedir. En büyük Dürzi yerleşimi ise ülkenin güneybatısında yer alan Süveyda ilinde bulunmaktadır. Ayrıca, Şam'ın güneydoğusundaki Ceramana (Jaramana) bölgesinde yaklaşık 50 bin Dürzi yaşamaktadır. Bu dağılım, Suriye içindeki Dürzi varlığının hem yerel dengeler hem de dış aktörlerin müdahale kapasitesi açısından ne denli kritik bir konumda olduğunu ortaya koymaktadır.
Arap kimliği önemli bir faktör
İsrail hâkimiyeti altındaki Dürziler ile Suriye ve Lübnan'daki Dürzi topluluklar arasındaki en dikkat çekici fark, kimlik algısında ortaya çıkmaktadır. Suriye ve Lübnan'daki Dürziler için Dürzilik dini bir kimliktir. Bu insanlar etnik açıdan ise kendilerini Arap olarak tanımlamakta ve bu kimliği güçlü bir biçimde muhafaza etmektedirler. Buna karşılık, İsrail'in kontrolü altındaki Dürziler arasında etnik Arap kimliği görece daha zayıf bir şekilde hissedilmektedir. Bu topluluk için Dürzilik, yalnızca dini değil, aynı zamanda etnik bir kimlik olarak da kabul edilmektedir. İsrail de bu kimlik politikasını desteklemektedir. Zira bu yaklaşım, Dürzilerin Arap kimliğinden uzaklaştırılmasına ve böylece Filistinli Arap nüfusla olan etnik ve siyasi dayanışmanın zayıflatılmasına hizmet etmektedir. Ayrıca bu politika, Dürzi toplumunu diğer Arap topluluklardan ayrıştırarak İsrail'e sadık bir azınlık kimliği inşa etmeyi amaçlamaktadır.
Dürziler genel itibariyle Suriye'nin bölünmesine karşıdırlar ve kendilerini Suriye'nin ayrılmaz bir parçası olarak görürler. Dürziler, tarihsel olarak azınlık bir topluluk oldukları için yaşadıkları devletin bütünlüğünü savunarak güvenliklerini korumayı amaçlamışlardır. Suriye'nin bölünmesi durumunda ortaya çıkacak kaos ve yeni sınırlar, onları daha da savunmasız hale getirebilir. Bu nedenle Dürziler, merkezi otoritenin varlığını ve Suriye'nin toprak bütünlüğünü kendi güvenlikleri ve toplumsal istikrar açısından hayati değerlendirirler. Öyle ki Suriyeli Dürzilerin büyük çoğunluğu Esad yönetimine sadık kalarak bu tavırlarını sürdürmüşler ve iç savaşa dahil olmamaya özen göstermişlerdi. Zira Dürziler, Esad'ın düşmesi durumunda azınlık gruplarının hedef alınacağından ve topluluklarının, Suriye'deki Sünni çoğunluk içinde yer alan radikal unsurlar tarafından yok edilme tehlikesiyle karşı karşıya kalacağından endişe ediyordu. Bu yüzden Suriye Devrimi sonrasında iktidara gelen Ahmet Şara, ülkedeki azınlıkları koruma sözü vermişti. Fakat İsrail'in beklentisi, Şara'nın tam aksini yapmasıydı.
Suriye'deki en büyük tehlikelerden biri, Nusayriler, Dürziler ve diğer azınlık gruplarla ülkenin çoğunluğunu oluşturan Sünni kesim arasında yeni bir toplumsal gerilimin ortaya çıkmasıdır. Mart ayında Lazkiye'de yaşanan olaylar ile 29 Nisan'da, Dürzilerin çoğunlukta olduğu Şam kırsalındaki Ceramana kasabasında başlayan çatışmalar, bu gerilimin somut göstergeleri olmuştur. Bu gelişmeler, çatışmadan medet uman bölgesel aktörler için önemli bir deneme alanı, Suriye yönetimi içinse toplumsal istikrarı koruma açısından ciddi bir sınama niteliği taşıyordu. Lazkiye ve Ceramana'daki olaylar, yalnızca yerel bir güvenlik sorunu değil, aynı zamanda Suriye'deki kırılgan toplumsal dengelerin ne denli kolay sarsılabileceğini gösteren bir uyarı niteliğindeydi. Bu tür gerilimlerin rasyonel bir şekilde yönetilememesi halinde, ülke genelinde yeni çatışma alanlarının ortaya çıkması yüksek ihtimaldir. Bu nedenle hem merkezi yönetimin hem de topluluk liderlerinin itidal ve diyalog temelinde hareket etmeleri hayati önem taşımaktadır.
İsrail'in azınlıklar ittifakı stratejisi
İsrail'in güvenlik doktrinlerinden biri de azınlıklar ittifakıdır. Bu doktrine göre İsrail devleti, bölgede Arap çoğunluğu dengelemek için azınlık gruplarıyla stratejik ilişkiler kurmalıdır. Bu yaklaşımın temelinde İsrail'in bölgesel yalnızlığını azaltmak, çevresindeki tehditleri dengelemek ve düşman unsurların içinde parçalanmışlık oluşturarak istikrarını sağlamlaştırmak şeklinde hedefler bulunmaktadır. Bu çerçevede İsrail; Lübnan'daki Maruni Hristiyanlar, Irak'taki Kürtler ve Suriye'deki Dürziler gibi gruplarla iş birliği yaparak bu stratejiyi uygulamaya çalışmıştır. Esad sonrasında İsrail, özellikle iç savaş boyunca yaşadıkları bölgeleri korumak için yerel silahlı gruplar oluşturan Dürzilerden istifade etmeye çabalamaktadır. İsrail, "İsrailli Dürziler ve Suriyeli Dürziler arasındaki yakın bağlardan ötürü" bu topluluğa karşı kendisini sorumlu hissettiğini açıkça ifade etmektedir. Bu doğrultuda Başbakan Binyamin Netanyahu da yaptığı açıklamada, "Bu, Suriye rejimine net bir mesajdır. Şam'ın güneyine güç konuşlandırılmasına ya da Dürzi topluluğa yönelik herhangi bir tehdide izin vermeyeceğiz" diyerek İsrail'in tutumunu net bir şekilde ortaya koymuştur.
Bu bağlamda, Lübnan'ın önde gelen Dürzi liderlerinden ve Orta Doğu'nun en güçlü Dürzi figürü Velid Canbolat'ın şu uyarısı, İsrail'in bölgedeki müdahaleci politikalarına karşı dikkate değer bir eleştiridir: "Özgür Suriyeliler İsrail'in komplolarına karşı dikkatli olmalılar. Siyonist proje, Suriye'de bir sabotaj peşindedir. Dürziler, güçlerini aldıkları Arap kimliğini korumak ile Siyonist plana uymak arasında büyük bir yol ayrımındadır." Bu açıklama, İsrail'in azınlıklar üzerinden yürüttüğü böl-yönet stratejisine karşı uyanık olunması gerektiğini vurgularken, Dürzi toplumunun Arap kimliğine ve bölgesel dayanışmaya bağlılığının altını çizmektedir.
Bu nedenle Suriye yönetimi, azınlıklara karşı politikalarında son derece dikkatli olmak zorundadır. Azınlık gruplarının dışlanması, baskı altına alınması ya da güvenlik endişesiyle merkezi yönetimden uzaklaşmaları, dış aktörlerin özellikle de İsrail'in nüfuz alanını genişletmesine zemin hazırlayabilir. Aksi halde Suriye, mezhepsel ve etnik fay hatlarının derinleştiği, İsrail'in müdahil olabileceği bir "av sahasına" dönüşebilir. Bu da hem Suriye'nin toprak bütünlüğünü hem de bölgesel istikrarı ciddi şekilde tehdit eder. Nihayetinde, İsrail'in etnik ve mezhepsel çizgiler boyunca bölünmüş bir Suriye oluşturma stratejisi hâlâ geçerliliğini korumaktadır. Bu strateji, Suriye'nin zayıflatılması, merkezi otoritenin kontrol gücünün azaltılması ve İsrail'in güvenlik çıkarlarına uygun bir bölgesel denge kurulması amacını taşımaktadır.
İsrail'in Suriye'nin kuzeyinde faaliyet gösteren PYD güçlerine ve güneydeki Dürzi topluluğuna yönelik stratejisi, bölgedeki merkezi otoritenin zayıflamasını teşvik etmeyi ve kendi güvenliğini sağlama almayı amaçlayan uzun soluklu bir hamledir. İsrail, kendisine düşman ya da istikrarsızlık kaynağı olabilecek bir Suriye'nin yeniden güç kazanmasını istememekte; bu nedenle, ülke içindeki farklı etnik ve mezhepsel gruplarla taktiksel ilişkiler geliştirerek bölgesel güç rekabetinde elini güçlendirmeye çalışmaktadır. Bu yaklaşım, aynı zamanda İsrail'in sınırları boyunca dost ya da en azından kendisine karşıt olmayan unsurların oluşmasını destekleyerek uzun vadeli bir çevreleme politikası oluşturma çabasını da yansıtmaktadır. Bu çerçevede İsrail, bölgedeki istikrarsızlığı kendi lehine kullanarak bölgesel denklemdeki manevra alanını genişletme stratejisini sürdürmek istemektedir.