Kızıl meydanların emekçi meydanlarına dönüşümü

Öğr. Gör. Tarkan Zengin / Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi
30.04.2022

1 Mayıslarda alanlarda kızıl bayraklar taşınması, marjinal sol örgütlerin alanlarda olması, 1977 yılında yaşanan kanlı 1 Mayıs ve meydanlarda ideolojik sloganlar atılması nedeniyle yıllarca 1 Mayıs'ı kutlamak "komünist olmakla" eşdeğer görüldü. Geniş halk kitleleri ve emekçilerin önemli bir bölümü bu nedenle yıllarca kutlamalara ve alanlara mesafeli durdu. Ancak artık 1 Mayıs sol örgütlerin vesayetinden kurtarıldı. Tüm emekçilerin alanlarda buluştuğu bir dönüşüm yaşadı.


Kızıl meydanların emekçi meydanlarına dönüşümü

1 Mayıs'ın, Emek ve Dayanışma günü olarak resmi tatil yapılmasının üzerinden 13 yıl geçti. Simgesel olarak büyük bir anlamı olan 1 Mayıs'ın, resmi tatil yapılması Türkiye'nin emek hareketi açısından tarihi bir adımdı. Salgın nedeniyle iki yıldır kitlesel olarak meydanlarda toplanma imkânı yoktu. Salgın kısıtlamalarına rağmen Taksim başta olmak üzere Türkiye'nin neredeyse tüm şehirlerinde sınırlı sayıda katılımcıyla 1 Mayıs kutlamaları yapıldı. Bu yıl salgın kısıtlamalarının büyük oranda kaldırıldığı bir dönemde 1 Mayıs'a giriyoruz. Üstelik Ramazan bayramının arifesinde. Salgınla mücadelede başta sağlık çalışanları olmak üzere tüm kamu görevlileri büyük bir mücadele verdi. Böyle bir günde toplum sağlığını büyük oranda tehdit eden bir salgından kurtulmamızı sağlayan emekçilere minnet duymamız ve hatırlamamız gerekir. Bu yıl konfederasyonların önemli bir bölümü 81 ilde basın açıklamaları ve kutlamalar yapacaklarını açıkladılar.

1 Mayıs'a bakışın değişmesi

1 Mayıs'ın ülkemizde tarihsel olarak hangi aşamalarla bugüne geldiğine bakalım. 1 Mayıs kutlamalarının komünistlikle eşdeğer görüldüğü bir anlayıştan, sağ muhafazakâr iktidarların 1 Mayıs'ı resmi tatil yaptığı bir dönüşümü görüyoruz. 1 Mayıslarda alanlarda kızıl bayraklar taşınması, marjinal sol örgütlerin alanlarda olması, küçük grupların bu tür kitlesel eylemleri propaganda imkanı olarak görmesi, 1977 yılında yaşanan kanlı 1 Mayıs ve meydanlarda ideolojik sloganlar atılması nedeniyle yıllarca 1 Mayıs'ı kutlamak "komünist olmakla" eşdeğer görülmüştür. Geniş halk kitleleri ve emekçilerin önemli bir bölümü bu nedenle yıllarca kutlamalara ve alanlara mesafeli durdular. Ancak belli bir dönemden sonra 1 Mayıs, sol örgütlerin vesayetinden kurtarılarak tüm emekçilerin alanlarda buluştuğu bir dönüşüm yaşadı. İdeolojik sloganların atıldığı ve marjinal sol fraksiyonların sloganlarını yarıştırdığı hatta kavga ettiği 1 Mayıslardan, birlik ve beraberlik içinde ülkemizin türkülerinin söylendiği alanlara dönüştü.

Bu dönüşümde hükümetin emeğe yaklaşımının büyük önemi var. Hükümetin emeğe nasıl yaklaştığını hükümet temsilcilerinin yaptığı bazı açıklamalarda görebiliyoruz. Mesela Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin, TBMM Genel Kurulunda, yaptığı bir konuşmasında sendikal örgütlenmeye yönelik yaklaşımlarını anlatmıştı. Bakan Bilgin, "İstanbul'da büyük bir yatırım, yabancı ortaklık. İstanbul'daki işçileri, onun fabrikasında örgütlendikleri için bir gece 150 kadın işçimizi kapının önüne koydu. Ertesi gün bu atılan işçilerin sayısı 450 oldu. Sendikalar bu olayı bana intikal ettirdikleri zaman oraya müdahale ettim. Dedim ki 'Burada Türkiye Cumhuriyeti'nin hukuku geçerlidir. Burada iş yapan herkes, hangi işveren olursa olsun yerli veya yabancı 'bu hukuku tanımıyorum' diyemez. Eğer derse, karşısında bizi bulur. Ertesi gün o sorun çözüldü." Bakan Bilgin bir başka konuşmasında ise "Türkiye Cumhuriyeti'nin sermayenin devleti olmadığını" ve "sermayenin, emeğin hukukuna rıza göstermesi" gerektiğini söylemişti. Bu sözler emek hareketi açısından çok önemli olduğu gibi devletimizin emeğe bakışını da göstermektedir.

Tarihimize baktığımızda ilk 1 Mayıs kutlamaları, 1909 yılında Osmanlı döneminde gerçekleşmiştir. Cumhuriyetin ilan edildiği yıl 1 Mayıs'ın kutlanması yasaklanmış ve merhum Menderesle birlikte yarım ücretli resmi tatil yapılmıştır. 27 Mayıs darbesiyle birlikte kutlamalar yeniden yasaklanmış, 1975 yılından 12 Eylül darbesine kadar kutlanmış, 12 Eylül darbesiyle yeniden yasaklanmıştır. Rahmetli Özal'la birlikte açık alanlarda kutlanmaya başlanan 1 Mayıs, nihayet 2009'da dönemin Başbakanı Erdoğan Hükümeti tarafından resmi tatil yapılmıştır.

1 Mayıs eylemleri belli dönemlerde darbelere gerekçe olarak kullanıldı. Mesela 1977 yılında yaşanan 1 Mayıs katliamı aydınlatılamadığı için Çorum ve Maraş olayları olmuş ve ardından 12 Eylül darbesi yapılmıştır. Darbeciler 1977 yılının 1 Mayıs'ında yaşanan olayları darbe gerekçesi olarak kullanmışlardır. 34 kişinin katledildiği (DİSK'e göre 36 kişi) 1977 olayları yaşandığında 6 Haziran 1977 genel seçimlerine sadece 35 gün kalmıştı. Benzer şekilde kanlı olayların yaşandığı ve üç kişinin öldüğü 1996 yılının 1 Mayıs'ında da ülke 28 Şubat darbesine doğru hızla yol alıyordu. 1996 yılının 1 Mayıs'ına damga vuran olay, marjinal sol örgütlerin kızıl maskelerle, askeri düzenle ve tek tip kıyafetle yürümesiydi. 1991 yılından 2006 yılına kadar başka alanlarda kutlama yapan bazı konfederasyonların ve meslek örgütlerinin Taksim'in kutsallığını 2007'de hatırlaması ise enteresandır. Tesadüf müdür bilinmez ama bu ısrarın olduğu yıl, 22 Temmuz 2007 genel seçimleri yapılacaktı. Bu nedenlerle 1 Mayıs, ülkemizde sadece emek hareketinin simgesel bir günü değil toplum mühendislerinin kullanmak istediği bir gün olmuştur. 1925'de İnönü Hükümeti tarafından çıkarılan Takrir-i Sükun Kanunu ile emekçi bayramını kutlamak çok daha zorlaşmıştı. O yıl bir dergi 1 Mayıs broşürü yayınlamıştı. Kapağında "Bütün Dünya İşçileri Birleşiniz" yazan bu broşürü yayınlayan derginin yöneticileri tutuklandı. İstiklal Mahkemelerinde yargılanan yöneticilere 7 ila 15 yıl hapis cezası verildi. Hapse atılanlardan biri de Nazım Hikmet'ti. Hapse atılanlar yaklaşık 18 ay sonra Cumhuriyet Bayramı münasebetiyle serbest bırakıldılar. Tek parti dönemi boyunca 1 Mayıs kutlamaları yapmak genellikle yasaktı.

Demokrat Parti iktidarıyla birlikte işçi haklarında da gelişmelerin yaşandığını görüyoruz. Menderes Hükümeti döneminde 1951 yılında çıkarılan bir yasayla işçilere 1 Mayıs tatilinde yarım ücret ödenmesi, 1956 yılında ise tam ücret ödenmesi sağlandı. Menderes 1960 yılında radyodan işçilerin bayramını kutlayan ilk Başbakan olarak da tarihe geçmiştir. Demokrat Parti ile birlikte başlayan temel hak ve hürriyetlerdeki gelişmeler, 27 Mayıs darbesiyle birlikte yerini yasaklara ve baskılara bırakmıştır. Bu nedenle darbeden 1975 yılına kadar toplu 1 Mayıs kutlamaları yapılamamıştır.

1977'de yaşanan katliam

1 Mayıs 1977 katliamı tarih sayfalarında hala aydınlatılamamış bir olay olarak yer almaktadır. 1977 olaylarının açığa çıkarılması için yeterli çalışmalar yapılamamıştır. 12 Eylül'e giden sürecin ilk ayağı 1977'deki 1 Mayıs katliamıdır. Hemen ardından Kahramanmaraş, Çorum olayları, Savcı Doğan Öz'ün ve DİSK başkanı Kemal Türkler'in öldürülmesi darbeye zemin hazırlamıştır. Yaşanan olaylarda 34 kişinin 29'u ezilme sonucu, diğer 5 kişi ise kurşun yaraları ile hayatını kaybetmişti. Olayların failleri bulunamadı. Bulunamamasının nedeni belki de faillerin hiç aranmamasıydı.

1977 olaylarında sol fraksiyonlar arasındaki kavgaların etkisi olduğu halen tartışılan bir meseledir. O dönem DİSK yönetiminde hakim olan görüş "Moskova yanlısı" olarak bilinen Türkiye Komünist Partisi'nin (TKP) görüşleridir. Kutlamaları düzenleyen DİSK, o dönemde Maocu olarak bilinen grupların kutlama alanına alınmayacağını açık bir dille deklare etmişti. Halkın Kurtuluşu, Halkın Yolu ve Halkın Birliği o dönemin Maocu sol örgütleriydi. Diğer tarafta ise Türkiye İşçi Partisi, Türkiye Sosyalist İşçi Partisi ve Türkiye Komünist Partisi vardı. Gruplar birbirlerini 'provokatör' olmakla suçluyorlardı. Maocu gruplar DİSK yönetimini "revizyonist" olmakla ve "sosyal faşistlikle" açık bir dille suçluyorlardı. DİSK ise 'Maocu' olarak nitelendirdikleri grupların alana sokulmaması için TKP yanlısı sendikalardan seçecekleri işçilere, "onları alana sokmama" görevi vermiş ve tören düzenini buna göre belirlemişlerdi. Sol içinde yaşanan çatışmalarla tırmanan gerginliklerin, 1977 olaylarının büyümesinde etkisi olduğu bugün halen tartışılmaktadır.

Son yıllarda bazı sendikaların alan ısrarı üzerinden çıkardığı tartışmalarla gölgelenen 1 Mayıs, toplumsal algının aksine ülkemizin birçok şehrinde barışçıl gösterilerle anlamına uygun biçimde kutlanmaktadır. Ortaya çıkan şiddet görüntüleri genellikle marjinal sol örgütlerin tutumlarından, bazı sendikaların ve meslek örgütlerinin ideolojik yaklaşımlarından kaynaklanıyor. Marjinal sol örgütlerin amacı emekçilerin haklarını dile getirmek ve sorunlarına çözüm bulmak değil, emekçileri kullanarak örgütsel propaganda yapmaktır. Nitekim kitlesel kutlamalara kapalı olduğu ve olumsuz cevap alınacağı bilinmesine rağmen her yıl Taksim alanı talep edilir. Olumsuz cevap alınınca sanki Türkiye'de 1 Mayıs kutlaması yasakmış gibi açıklamalar yapılır. Özellikle yurt dışında uluslararası sendikalara 1 Mayıs'ı resmi tatil yapan hükümetin 1 Mayıs'ı yasakladığı propagandası yapılır.

Alan tartışmaları

Taksim alanı tartışmaları ne zaman başladı? Uzun yıllar farklı alanlarda kutlama yapan DİSK ve KESK'in Taksim alanının kutsallığını 2007 yılında hatırlaması ilginçtir. 1977 olaylarını anmak amacıyla Taksim alanında kitlesel kutlama ısrarı olan sendikalar ve meslek örgütleri, 1977 yılında katledilen emekçilerin isimlerini sayabilirler mi? Ya da şimdiye kadar onların yakınlarını ziyarete gitmişler midir? Tekrar söylemek gerekirse amaçları üzüm yemek değil, alan tartışması çıkararak, 'Türkiye'de 1 Mayıs kutlaması yasak' propagandası yapmak. Burada hemen bir ayrıntıya dikkat çekelim. Taksim'de 1977 yılında yaşanan katliam nedeniyle anma yapılması zaten mümkün. Taksim anıtına ölen emekçilerin anısına çiçek koymak ve onları anmak hiçbir zaman sorun olmadı. Her yıl bunu yapan sendikalar var. Taksim'de kitlesel kutlama ısrarı sadece CHP/HDP yandaşı DİSK, KESK ve meslek örgütlerinden gelmektedir. Üye sayıları bakımından ülkemizin en fazla üyeye sahip olan iki işçi konfederasyonu Türk-İş ve Hak-İş ile iki memur konfederasyonu Memur-Sen ve Kamu-Sen farklı illerde ve alanlarda kutlamalar yapmaktalar. Bu konfederasyonların liderleri genellikle 1 Mayıslarda sembolik olarak ölen işçilerin anısına Taksim anıtına çelenk bıraktıktan sonra farklı alanlarda kutlamalar yapıyorlar.

AK Parti Hükümeti 1 Mayıs'ı, 2009 yılında "Emek ve Dayanışma Günü" olarak resmi tatil yaptı. İşçi ve memurların uzun yıllardır çok önem verdikleri bu talebin yerine getirilmesi ülkemiz demokrasi tarihi açısından "devrim" niteliğinde bir karardı. Bu tarihi kararı tüm sendikalar ve emekçiler bayram havası içinde kutlaması gerekirken bazı sendikalar alan tartışması üzerinden bu önemli olayı bugünde yaptıkları gibi gölgelemek istedi.

Bizim türkülerimi

2010 yılının 1 Mayısı tüm konfederasyonlarca Taksim'de birlikte kutlandı. 1 Mayıs'ın resmi tatil yapılmasının ertesi yılında ezber bozacak bir başka karar çıktı. Taksim 32 yıl sonra kitlesel kutlamalara da açıldı. Ancak bu önemli kararda birtakım çevrelerin tutumları nedeniyle gölgelendi. 2010 yılının 1 Mayıs'ı Taksim'de kutlanırken Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu konuşturulmamış, kürsü işgali sırasında yaşanan arbedede Memur-Sen Genel Sekreteri Mahmut Kaçar'ın kolu kırılmış, her konfederasyon başkanının beş dakika konuşması üzerinde anlaşılmış olmasına rağmen marjinal örgütler kürsüyü ele geçirmişti. Sadece DİSK ve KESK temsilcilerinin konuşmasına müsaade edilmişti. Bu çalışanların birlik ve beraberliği bozan bir tavır olarak kayıtlara geçti. Taksim'in kitlesel kutlamalara açılması da tüm konfederasyonların ortak hareket etmesi de şiddet görüntülerini ortadan kaldırmadı. 1 Mayıs'ın resmi tatil yapılması, Taksim'in 32 yıl sonra kitlesel kutlama alanı olarak ilan edilmesi bile amaçları emekçiler olmayanların propaganda yapmalarını ve yasak algısı oluşturmalarını engellemedi. Bu olumsuz yaklaşımları sürdürmek isteyenler olsa da 1 Mayıslar artık bu grupların vesayetinden ve propaganda aracı olmaktan çıkarıldı. 1 Mayıs meydanları, her düşünceden milyonlarca emekçinin bizim türkülerimizi söylediği ve taleplerini özgürce dile getirdiği meydanlarına dönüştü.

@TarkanZengin