Koalisyon hükümetlerinin çıkmazı ve bir gensoru hikayesi

Doç. Dr. Adnan Küçük - Kırıkkale Ünv. Hukuk Fak. Öğr. Üy.
3.05.2015

Koalisyon hükümetleri Türkiye’de bazı kesimlerce istikrar açısından çok büyük risk olarak görülmekte iken, bazılarının muhtemelen tek başına iktidar olma ümidinin olmaması vb. sebeplerle olsa gerek koalisyonlardan pek rahatsız olmadıkları görülmektedir. Koalisyon taraftarlarından bazıları, Almanya, İtalya vb. örneklere referans yaparak, bizde de koalisyon yönetimlerinden korkulmaması gerektiği vurgulanmaktadırlar.


Koalisyon hükümetlerinin çıkmazı ve bir gensoru hikayesi

Koalisyonlar, parlamenter ve yarı başkanlık sistemlerinde karşılaşılabilen hükümet şekillerinden birisidir. Bazen programları birbirine yakın, bazen de resmi programları birbirinden oldukça uzak olan bazı partilerin koalisyon ortağı olduklarına şahit olunmuştur. Bazı ülkeler, siyasi kültürlerinin de etkisi ile uzunca yıllar koalisyon ile yönetilmektedir. Bunların başında Federal Almanya gelmektedir. Bu ülkede koalisyon yönetimi ile tek parti yönetiminin işleyişi arasında pek hissedilir bir fark görülmemektedir. Bu tamamen bu ülkenin siyasi ve kültürel şartları ile alakalı bir meseledir. Koalisyon hükümetlerinin sıklıkla yaşandığı İtalya’da ise işlerin çoğu kereler tıkırında gittiği pek söylenemez. Hatta Belçika koalisyon hükümetlerinin doğurduğu sorunlarla en çok cedelleşen ülkedir. Bu ülkede yaklaşık iki yıla yakın bir süreyle koalisyon hükümetinin kurulamadığı dönemler olmuştur.

Türkiye’de de 1961 ve 1982 Anayasaları döneminde çok sayıda koalisyon hükümetleri kurulmuştur. Bu dönemlerinde hükümetler çoğu kereler birbirlerine tabiri caizse pamuk ipliği ile bağlı olarak görev yapmışlar, birçoğu çok geçmeden dağılmıştır. Sık sık yaşanan hükümet değişiklikleri neticesinde ekonomik programlarda ileriye yönelik uzun vadeli programların yapılması mümkün olamamıştır. Esasen özel sektör yatırımlarının yaygın ve yeterli düzeyde yapılabilmesi büyük ölçüde istikrara bağlıdır. Yatırımcılar, her şeyden önce yapacakları yatırımların ilerideki neticelerinin ne olabileceğini görmek isterler; önlerini görmeden yatırım yapmazlar. Hele ki sermayenin inanılmaz derecede akışkan olduğu ve istikrarın birinci derecede önem arz ettiği günümüz dünyasında, sermaye için en önemli husus, yatırım yapılan ülkede gelecek açısından siyasi, iktisadi vb. yalpalamaların olmamasıdır. Özellikle yabancı yatırımcı açısından siyasi ve iktisadi istikrar birinci derecede önem arz etmektedir.

İşte koalisyon hükümetleri ve bunların uygulamada başarısız bir iktisadi profil çizmeleri, dahası sık sık hükümet değişikliklerinin yaşanması, her bir koalisyon hükümeti zamanında, özellikle de seçimlere yakın dönemlerde bütçe disiplininin kaybolması, ciddi sorunlara sebep olmuştur. Özellikle küçük koalisyon ortakları, seçimler yaklaştıkça, kendi seçmenlerine şirin görünmek adına, alabildiğine ölçüsüz harcamalara yönelebilmekte, bu da bütçe disiplininin değişen ölçülerde bozulmasına sebep olmaktadır.

Koalisyonların en sorunlu alanlarından birisi de, çoğu kereler hızlı karar alabilmenin mümkün olamamasıdır. Bazen öyle şartlar oluşabilmekte ki, belli bir konuda kısa sürede karar alınamamasının bedeli çok ağır olabilmektedir.

İşte koalisyon ortakları arasında yaşanan gerilimler sebebiyle, bazı kereler bu kararların alınması bazen mümkün olamamakta, bazen de bu kararlar çok geç alındığı için hiçbir pozitif katkı sağlamamakta, ya da ağır bedellerin ödenmesinden kurtuluş söz konusu olamamaktadır. Yıllardır koalisyon hükümetlerinin başarı ile yürütüldüğü iddia edilen Federal Almanya’da, hükümet sistemi temelinde yaşanan bazı sorunlar sebebiyle 160 civarında büyük özel şirketin CEO’su ve üst düzey yöneticileri ile yakın geçmişte bir anket yapılır. Ankette sorulan soru şudur: “Almanya’nın gelecekte daha ileri düzeye gelebilmesi ve hükümetin etkin bir işleyiş gösterebilmesi için parlamenter sisteme devam mı edilmeli yoksa bir başka hükümet sistemi mi benimsenmeli?”

Bu soruya verilen cevapların çok büyük ekseriyeti başkanlık sistemişeklinde olmuştur. Bu cevabın sebebi, parlamenter sistemlerin karar alma süreçlerinde yavaşlatıcı bir etkiye sahip olduğu, yönetimde etkinliğin sağlanmasının hızlı karar alma mekanizması ile mümkün olduğudur. Her ne kadar bu ülkede Türkiye’deki kadar yaygın bir hükümet sistemi tartışması mevcut değilse de, özellikle özel sektörde bu yönde bir talebin olduğu görülmektedir. Bu yöndeki talebin bütün kesimlere yönelik bir yaygınlık kazanmış olmasının en büyük sebebi, mevcut koalisyonlarda ciddi sorunların yaşanıyor olmaması gösterilebilir.

Bu arada 1970’li yıllarda başında Süleyman Demirel’in bulunduğu, MSP ve MHP’nin de ortağı olduğu koalisyon hükümetine yönelik verilen gensoru önergesi ile alakalı bir hatırayı burada nakletmek istiyorum. Yılını tam hatırlamıyorum. CHP, koalisyon hükümeti hakkında gensoru önergesi verir. Koalisyon ortaklarından MSP Genel Başkanı Necmettin Erbakan, kamuoyuna yapmış olduğu bir açıklama ile hükümete güvensizlik oyu vereceğini deklare eder. Bu açıklama üzerine “bu hükümet düşecek, yerine CHP hükümeti kurulacak, CHP hükümeti zamanında her şeye zam yapılacak” mantığı ile bütün temel ihtiyaç maddeleri depolara kaldırıldı. Piyasada hiçbir temel ihtiyaç maddesi bulunamaz hale geldi.

Gelecekten emin olamamak

Gensoru oylamasının yapılacağı tarih geldi çattı. Ben o zaman babamla birlikte pamuk suluyorum. Gerek babamın gerekse yaşımın küçük olmasına rağmen benim o zamanlar siyasete büyük ilgimiz mevcuttu. O zamanlar sadece radyo olarak TRT vardı. Saat 17:00’de “Olayların İçinden” programı mevcuttu. Bu saatin gelmesini sabırsızlıkla bekliyoruz. Dalgınlıkla bu saati kaçırmamak için radyoyu hiç kapatmıyoruz. Saat 17:00 oldu, duutduutduut sesinden sonra “Olayların İçinden” programının başlama anonsu yapıldı. Spiker güven oylamasına ilişkin haberin neticesini söylemezden önce direkt rahmetli Erbakan’a bağlandı. Erbakan, kendine mahsus üslubu ile “Bu hükümete bir kez daha kerhen de olsa evet oyu verdik” dedi ve hükümet belli bir süre içinde olsa yıkılmaktan kurtulmuş oldu. Bu haber üzerine, daha önce saklanmış olan bütün temel ihtiyaç maddeleri tekrardan piyasaya sürüldü.

Şimdi sormak lazım, günümüzde bu manada koalisyonların olduğu bir dönemde, özel sektör, geleceğini nasıl görecek de yatırım yapacak, yabancı yatırımcı hangi hesaplarla bu ülkeye yatırım yapmak için gelecek. Bu sorulara verilecek olumlu bir cevap yoktur. Gerçi özellikle 1961 Anayasası zamanında Türkiye ekonomisi fazla büyük değil ve özellikle yabancı sermaye bu kadar akışkan değildi. Bu vesileyle istikrarsızlığın ekonomiye maliyeti çoğu kereler sınırlı kalabilmekte idi. Ama artık günümüz dünyasında yukarıda sözünü ettiğim gensoru hatırasının tekrardan yaşanmasının ekonomik maliyetinin büyüklüğünün çok daha ürkütücü düzeyde olacağını söylemek için hiç de kâhin olmaya gerek yoktur.

Bazı ülkelerde yaşanan başarılı koalisyon örnekleri Türkiye için emsal teşkil edemez. Türkiye’de yaşanan örnekler koalisyon hükümetlerinin bedellerinin azımsanamaz boyutlarda olduğunu göstermektedir. Türkiye’de bir daha büyük bedellerin ödenmemesi için hükümet sistemi değişikliğinin zaruret arz ettiği söylenebilir. Hâlihazırda mevcut olan yüzde 10 ulusal barajlı seçim sistemi de koalisyondan kurtuluş için tek başına kâfi değildir. Nitekim yüzde 10 barajın olduğu 1990’lı yıllarda da çok sayıda koalisyon hükümeti kuruldu. Bu vesileyle, Türkiye’nin tercihinin, koalisyonsuz, yönetim alanında etkin ve hızlı kararların alınabilmesini mümkün kılan, yürütme yanında yasamanın da güçlü olduğu başkanlık sistemi olmalıdır. Aksi halde yaşanabilecek bir koalisyon ihtimali, Türkiye için karabasan olmaya devam edecektir.

[email protected]