Koalisyonlardan ittifaklara küçük partiler

Dr. Yunus Şahbaz / Kırıkkale Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi
14.01.2023

Oyları nerdeyse birkaç on bin civarındaki partilerin milyonlarca oy alan partilerle iktidarı paylaşma senaryoları konuşuluyor. Olası bir seçim zaferinde hem hukukî yönden tartışmalı hem de sosyolojik olarak kabulü zor bir denklemin ortaya çıkacağı aşikâr.


Koalisyonlardan ittifaklara küçük partiler

Türk siyasî hayatındaki parti sisteminin önemli özelliklerinden birisi partilerin parçalanmalarıdır. Küçük partilerin en belirgin oluşma şekli mevcut bir partiden ayrılan isimlerin parti kurmasıdır. Literatürde buna İngilizcede ayrılmak/bölmek anlamlarına da gelen split kelimesinden türetilerek splinter partiler denmektedir. Türkiye'de splinter partilerin hemen her dönem farklı gerekçelerle kurulduğu görülür. Günümüzde Gelecek, DEVA, Memleket ve Zafer Partileri splinter partilerin tipik örnekleridir. Bazen ise geçmiş dönemlerde büyük ve kitlesel mahiyet arz eden partilerin zamanla taban ve kadrosunu kaybederek küçük birer partiye dönüştüğü görülür. Mevcut durumdaki ANAP, Saadet Partisi ve Demokrat Parti gibi partiler buna örnek verilebilir.

Dönemler ve önem dereceleri

Her ne kadar siyasî kültür lider merkezli olsa ve Türkiye siyasetinde güçlü partiler merkezî bir rol oynasa da farklı gerekçelerle kurulan küçük partiler her zaman olmuştur. Ancak bu partilerin siyaseten her dönem aynı derecede öne çıktıkları söylenemez. Söz gelimi 1950'ler CHP- Demokrat Parti (DP) mücadelesi şeklinde geçmiştir ve daha çok bu iki parti bilinir. Ancak bu dönemde de birisi DP'den de ayrılmış olan küçük partiler de vardır. Yine 1990'larda da merkez sağ partilerden ayrılan küçük partiler kurulmuştur ancak bu partiler hem o dönem hem de Trük siyasî tarihî açısından nispeten çok öne çıkmamıştır. Türkiye siyasetinde küçük partilerin siyaseten öne çıktıkları ya da tartışma konusu oldukları başlıca iki dönemden söz edilebilir. Bunlar 1970'li yıllar ve 2017 referandumu sonrası 2018 seçimleriyle beraber uygulanan sistem olarak tespit edilebilir.

1970'ler ve 2018 sonrası oluşan sistemin küçük partilerin kurulması ve etkisi açısından ortak bir yönünden söz edilebilir. Bu iki dönemde de küçük partiler oy oranlarıyla orantısız bir şekilde sistem içinde daha etkin olabilme imkânına kavuşmuştur. Zira mevcut, güçlü bir partiden ayrılarak yeni parti kurma girişimlerinde bu partilerin sistem içinde önemli ve işlevli bir duruma geldikleri intibaının oluşması önemli bir faktördür. 1970'lerde ve 2018 sonrası dönemde yeni parti oluşumlarında böyle bir atmosfer etkili olmuştur. Ancak 1970'lerle 2018 sonrasında küçük partilerin sistem içerisinde etkin olma çabasının ikisini birbirinden farklılaştıran temel bir hususu vardır.

1970'lerin koalisyonları

Öncelikle 1970'lerde ülke geneli seçim barajının olmadığını hatırlamak gerekir. Seçim barajı olmadığı için de partiler yüzde 2-3'lük oy oranlarıyla 1-2 tane de olsa vekil çıkarabilmekte idi. Buna koşut olarak bir diğer husus da bu dönemde merkez sağ ve merkez solun parçalanması ve seçimlerde genelde sandıktan tek başına bir iktidarın çıkmamasıydı. Böyle olunca da seçimlerden sonra koalisyon kurmak sancılı bir sürece evrilmişti. Küçük partilerin 1970'lerde siyaseten öne çıkmalarının esas sebeplerinden biri koalisyon iktidarı kurmak isteyen partilerin küçük partilerin birkaç vekilliğine ihtiyaç duymasıydı. Söz gelimi 1973 seçimlerinden sonra 1975 yılında kurulan I. milliyetçi cephe hükümetinde mecliste 3 vekili bulunan dönemin Milliyetçi Hareket Partisi, 3 vekilinden birini bakan, diğerini de Başbakan Yardımcısı yapabilmişti. Dolayısıyla istikrarsız ve koalisyoncu yapılarda iktidar için pazarlıklar daha fazla olmakta ve küçük partilerin etkisi ve önemi bu dönemlerde daha çok öne çıkmaktadır. 1970'lerdeki koalisyon hükümetleri bunun en tipik örnekleridir.

2018 sonrası oluşan sistemde küçük partilerin öne çıkması ise koalisyoncu bir yapıdan değil, getirilen ittifak sistemi ve cumhurbaşkanlığı için aranın yüzde 50 artı 1 şartından dolayıdır. Nisan 2022 değişikliklerinden önce ittifak yapmak suretiyle özellikle orta ve küçük ölçekli vilayetlerde 2. ve 3. sıradaki partilerin vekil çıkarması kolaylaşmış oluyordu. Nitekim CHP'nin 2018 seçimlerinde bu yolla 18 civarında fazladan vekil çıkardığı tahmin ediliyor. Ancak 2022 Nisan değişiklikleri ittifak sisteminin bu yönünü etkisizleştirdi. Artık partilerin sadece kendi aldıkları oy hesaplanacağı için ittifak yaparak fazladan vekil çıkarma şansı bitti. Mevcut durumda bir partinin adayı ancak bir diğer parti listesinden aday gösterilerek Meclise girebilecek.

Yeni partiler neden kuruldu?

Ancak Cumhurbaşkanlığı seçimi için yüzde 50 artı 1 şartı devam ettiğinden cumhurbaşkanı adaylığı için küçük partilerin oylarına hâlâ ihtiyaç var. Bir anlamda küçük partiler binlerle de olsa oylarının cumhurbaşkanlığı seçimi için önemli olduğunu biliyor ve bunu bir koz olarak kullanmak istiyor. 2018'den sonra birçok yeni partinin kurulmasının esprilerinden biri buydu.

Mevcut ittifak sistemi ve Cumhurbaşkanlığı seçimi için gereken çoğunluğa ek olarak muhalefetin ana örgütlenmesi konumundaki Altılı Masa'nın durumu da küçük partilerin fazlaca öne çıkmasına sebep oldu. Zira gelinen nokta itibariyle Altılı Masa'nın Kemal Kılıçdaroğlu'nun adaylığına meşruiyet sağlayacak bir yapı olarak formüle edildiği daha aşikâr bir hâl aldı. Partisinden tam destek alan Kemal Bey adaylık iddiasını henüz tabanına kabul ettiremese de Altılı Masa'nın diğer üyelerine kabul ettirmiş durumda. İYİ Parti'nin şerh ve çekinceleri mevcut ancak o da süregelen pazarlıklar sonucunda destek verecek gibi görünüyor.

Kabulü zor denklem

Kemal Bey'in adaylığını onaylamaları karşılığında küçük partilerin de birtakım kazanımları var. CHP'nin milletvekilliği listelerinden birkaç vekillik elde etmek bunun başında geliyor. Ancak son günlerde başta Ahmet Davutoğlu'nunki olmak üzere yapılan birtakım açıklamalar küçük partilerin sadece vekillikle yetinmeyeceği, Atılı Masa'daki her bir partinin en az bir bakanlık ve cumhurbaşkanlığı yardımcılığı elde edeceği şeklinde bir çalışma yapıldığını gösteriyor. CHP elitleri bunları Ahmet Bey'in şahsî 'hülyaları' olarak kodlasa da Kemal Bey'in bu konudaki açıklamaları da aslında masanın bu konularda mutabık kaldığına işaret ediyor.

Gelinen nokta oyları nerdeyse birkaç on bin civarındaki partilerin milyonlarca oy alan partilerle iktidarı paylaşma senaryolarının konuşulması oldu. Olası bir seçim zaferinde hem hukukî yönden tartışmalı hem de sosyolojik olarak kabulü zor bir denklemin ortaya çıkacağı aşikâr. Böyle bir duruma gelinmesinin temel sebebi Altılı Masa'nın seçim ittifakı ile koalisyon arasında bir yerde konumlanmasıdır. Koalisyon seçimden önce değil; sonra kurulur. Seçimlerden önce yapılan seçim işbirliğine de seçim ittifakı denir. Altılı Masa seçimden önce kurulması hasebiyle koalisyon değil; daha çok seçim işbirliğine değil de seçim sonrasını tartıştığı ve hesapladığı için de klasik anlamda bir seçim ittifakı değil. Zira seçimlere birkaç ay kalmasına rağmen seçimlerin öncesinde neyin nasıl yapılacağının, nasıl bir işbirliği tesis edileceğinin konuşulmasından ziyade seçim sonrasının nasıl dizayn edileceğini tartışan bir yapıya dönüştü.

Cirminden fazla yer kaplamak

Altılı Masa'nın durumunu daha da sürdürülemez noktaya getiren bir hususa daha dikkat çekmek gerekir. Masadaki DEVA, Gelecek ve Saadet Partisi gibi AK Parti tabanına kısmen de olsa hitap edeceği düşünülen partilere biçilen temelde iki misyon var; bunlardan birincisi Kemal Bey'in cumhurbaşkanlığı adaylığını desteklemeleri, ikincisi de özellikle cumhurbaşkanlığı seçimleri için sağ tabandan alabildikleri kadar oy almaları. Masanın banisi konumundaki Kemal Bey'in hesabı bu şekilde. Ancak bu hesapta planlandığı gibi gitmeyen temel bir husus var; Bu partilerden DEVA ve Gelecek Partileri AK Parti'de bir zamanlar en üst makamlarda bulunmuş isimlerin kurdukları partiler. Dolayısıyla muhalif seçmenin AK Parti'ye tepki duymasına sebep olan bazı icraatlarda bu isimlerin de dahli var. O halde muhalif seçmen için DEVA ve Gelecek, özellikle İstanbul Sözleşmesi gibi kültürel konulardaki tutumlarıyla Saadet Partisi bir anlamda kerhen katlanılan, seçime kadar sırtlarında taşımak durumunda kaldıkları yük konumundalar.

Son günlerde bu yükü daha da ağırlaştıran ise muhtemel bir seçim galibiyetinden sonra bu parti liderlerinin de yönetimde güçlü bir şekilde olacağı minvalindeki beyanatlar oldu. Zira özellikle DEVA ve Gelecek partisi liderliği kendi alanlarına giren konuları Türkiye'de yine en iyi kendilerinin bildiklerini ve bu konulara bir çözüm getirilecekse bu görevin kendilerinde olması gerektiğini savunuyor. Ancak mevcut anayasal sistem ve bu partilerin aldıkları oy itibariyle bu partilerin kendilerine atfettikleri misyona layık görülebilmeleri, ne hukuken ne de sosyolojik olarak mümkün görünüyor. Resmi kanallardan gidilerek verilecek bakanlık ya da bakanlıklar ile cumhurbaşkanlığı yardımcılığının ise bu partilere zaten kerhen yaklaşan muhalif seçmeni daha da öfkelendireceği bir gerçek. Somut konular tartışıldıkça ve masada yapılan pazarlıklar ifşa oldukça muhalif seçmenin tepkilerinin daha da artması muhtemel görünüyor. Kemal Bey'in salt kendi adaylığına masadan onay almak uğruna bu tepkileri seçime kadar taşıyıp taşıyamayacağı ise kuşkulu. Yaptıkları son açıklamalar sebebiyle masanın küçük partilerden kendini 'arındırması' gerektiği yönünde kuvvetli bir temayül şimdiden oluşmaya bile.

Dolayısıyla seçimlere kadar özellikle Altılı Masa içindeki küçük partileri konuşmaya devam edeceğiz. Özellikle bu partilerin liderliklerinin sistem içerisinde kendi partilerinin cirimlerinden fazla yer kaplamaya çalışması muhalefet için durumu daha da zora sokan esas meseledir. En nihayetinde ise Türkiye siyasetinde küçük partilerin tartışılması bakımından Altılı Masa'nın durumunun 1970'li yılların koalisyonlarını bile aratmaya doğru gittiği söylenebilir.

@Yunussahbazz