Kölelik ve Osmanlı’daki tarihsel kökleri 

Murat Güzel/ Açık Görüş Kitaplığı
6.01.2019

Karlofça Anlaşmasıyla birlikte Osmanlı’daki savaş esirleri uygulamalarının aldığı yeni şekli çözümlemelerine konu edinen Fatma Sel Turhan’ın çalışması, Türkiye’nin gerek siyasal modernleşmesinin gerekse toplumsal yenilenmesinin tarihsel kökleri üzerindeki uluslararası etkilere dair birçok ipucuna ulaşmamızı mümkün kılıyor.


Kölelik ve Osmanlı’daki  tarihsel kökleri 

Osmanlı devletinde önemli ve büyük bir ekonomik sektördür kölelik. Bu sektör, savaşlar, korsanlık faaliyetleri, akınlarda elde edilen esirler ve yoksul ailelerin kendi çocuklarını satmaları ya da zorunlu göçler sonrası daha iyi bir yaşam umuduyla bir beyin haremine girmeyi kendileri için daha makbul gören Gürcü ve Çerkez kız örneklerinde görüldüğü üzere kendini köleleştirmeler gibi sebeplerle Osmanlı coğrafyasında kökleri Osmanlı’dan önceki dönemlere dek uzanan geniş ölçekli köle ticaret ağlarıyla işler. Bu köleleri edinmenin en önemli yolu ise savaşlardaki esir almalardır. İslam’a göre bir kişinin köleleştirilmesi, ancak savaş sırasında tutsak edilmiş ya da köle olarak doğmuşsa meşru iken Osmanlı’da hem pragmatik sebepler hem de örfi hukukun etkisiyle köle edinilmesine imkan sağlayan alanların genişletildiğini görürüz.

Dönüm noktası Karlofça

Osmanlı’daki köle nüfusunun önemli bir bölümünü teşkil eden savaş esirleri ile ilgili çalışmalar, genellikle, erken modern dönem öncesinde yoğunlaşır. Bu durumun sadece Osmanlı devletiyle ilgili olmadığının altını çizen Fatma Sel Turhan, Avrupa imparatorluklarında da erken modern dönem savaş esirleriyle ilgili müstakil çalışmaların bir elin parmakları kadar az olduğunu belirtiyor. Özellikle 16. ve 17. yüzyılda sadece Osmanlı’da değil, bütün Avrupa’da geçerli savaşlardan elde edilen esirlerin köleleştirilmesi 18. yüzyıldan itibaren değişmeye başladığını da vurgulayan Fatma Sel Turhan, kitabında 18. yüzyıl Osmanlı’sındaki esaret dünyasını anlamayı ve savaş esirliği meselesine ilişkin uygulamaları çözümlemeyi hedefliyor. Karlofça Anlaşmasından Yaş anlaşmasına kadar olan süreçte Batı dünyasıyla gerçekleştirilen savaşlarda Osmanlı tarafından esirlerin nasıl alındığından, bu esirlerin Osmanlı coğrafyasında nerelere dağıtıldığına, esirlerin ve esir sahiplerinin kimliğinden, asker kökenli esirler ile halktan esirler arasındaki uygulama farklılıklarına kadar birçok ilginç detaya odaklanan Turhan böylelikle erken modern dönem Osmanlı’sındaki değişimleri ve erken modern dönemde etkin uluslararası sistemin Osmanlı düzenine sirayetinin sonuçlarını irdeliyor.

Osmanlı’daki savaş esirlerine yönelik uygulamalarda da Karlofça Anlaşması bir dönüm noktasını teşkil ediyor. Avusturya ile imzalanan anlaşma gereğince miri esir statüsündeki esirler için mübadele esas alınır; halkın elinde bulunan, İslamiyet’e geçmemiş, dolayısıyla teslimi öngörülen esirler için de fidye sözkonusu olmakla birlikte bu fidyenin bir hakim vasıtasıyla sahibin esiri satın aldığı fiyata göre tespit edildiği ve günün şartlarına uygun bir meblağ oluşturduğu bir yöntem benimsenmiştir. Ayrıca anlaşmazlıklar çözümleninceye kadar esirin sahibinde değil, devletin görevlendirdiği bir hakimin sorumluluğunda kalması da kararlaştırılır.

Karlofça ile birlikte Osmanlı’daki savaş esirleri uygulamalarının aldığı yeni şekli çözümlemelerine konu edinen Fatma Sel Turhan’ın çalışması, böylelikle Türkiye’nin gerek siyasal modernleşmesinin gerekse toplumsal yenilenmesinin tarihsel kökleri üzerindeki uluslararası etkilere dair birçok ipucuna da ulaşmamızı mümkün kılıyor.

İran tebaasıyla evlenme yasağı

Osmanlı Devleti ile İran arasındaki ilişkilerde Safevi tarikatının Şiiliği ve Aleviliği siyasal bir silah olarak kullanmasının belirleyici bir rolde olduğunu söyleyebiliriz. Safevî taraftarı Kızılbaşlara uygulanan yaptırımların hukuki boyutunun değerlendirildiği çalışmada Osmanlı Devleti’nin kanunilik prensibine riayette son derece hassas davrandığı tespit ediliyor. Uygulanan cezaların halk tabanında oluşturduğu tepkilerin önemli bir kısmının da şeyhülislamların fetvalarıyla veya ulemanın destekleyici söylemleriyle aşıldığının belirtildiği kitapta Safeviliğe karşı benimsenen bu tavrın özel hukuk alanındaki görünümünün ise İran tebaasıyla evlenme yasağı uygulaması olduğu belirtiliyor.

Osmanlı Devleti’nde Şia,

Nuran Koyuncu, Çizgi Kitabevi, 2018

Erdem ahlakının  yeniden dirilişi

Çağdaş İskoç filozof Alasdair MacIntyre, Erdemin Peşinde başlıklı şaheseriyle çağdaş ahlak felsefelerinde son derece özgün ve önemli bir yer tutar. Özellikle Aydınlanma dönemi filozoflarını eleştiren ve mutluluk ya da erdeme dayalı ahlak felsefelerine karşı Kant’ın önerdiği ödev ahlakının olumsuz ve yetersiz kaldığına vurgu yapan MacIntyre’ın felsefesinde üç önemli entelektüel geleneği referans edindiğini söyleyebiliriz: Marksizm, Aristotelesçilik ve Thomasçılık. Elif Nur Erkan Balcı, kitabında MacIntyre’ın düşünce duraklarının izini sürerek onun bu geleneklerden nasıl etkilendiğini ve onları nasıl yorumladığını aydınlatmayı amaçlıyor.

Erdemi Keşfetmek, Elif Nur,

Erkan Balcı, İz, 2019

@uzakkoku