Konjonktürel politikaların gölgesinde CHP'nin kimlik bunalımı

Umut Berhan Şen / Yazar
31.07.2020

CHP'nin son kurultayında yaşadığı kimlik bunalımını göz önüne seren unsurlar; partinin Türkiye Cumhuriyeti Milli Güvenlik konseptinden uzaklaşması, Türkiye seçmeninin ana omurgası olan orta sınıflara yönelik politikalar sunamaması, halkçı sosyal politikaların dile getirilmemesi ve 60'lı yılardan beri CHP içinde süregelen sol parti olma iddiaları/tartışmalarının, günümüzde dahi rasyonel bir çözüme kavuşturulamamasıdır.


Konjonktürel politikaların gölgesinde CHP'nin kimlik bunalımı

Cumhuriyet Halk Partisi, 37. Olağan kurultayını geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdi. Bu kurultay, daima kurultaylar partisi olarak anılan CHP’nin tarihine en coşkusuz olmasının yanı sıra CHP’nin açıkça ‘tek başına iktidar’ şiarını terk ettiği kurultayı olarak geçecek. Ayrıca, coşku ve heyecan eksikliği açıkça göze çarpıyordu. Bunun nedeni ise, pek çoğumuzun sandığı gibi, Covid-19 önlemleri nedeniyle salona seyirci alınmaması ya da tribünlerden tezahürat yapılamaması, salonda çalınan şarkılara kimsenin eşlik etmemesi de değildi elbette. Asıl neden, CHP’nin gerçek kökleri olan Müdafaa-i Hukuk ve Kuvayı Milliye ruhundan uzaklaşan tutumunun gün yüzüne çıkmasıydı. Zira, bu tutumu doğrulayan pek çok anekdot kurultay süresince açıkça gözlemlendi. Bunlar arasında en göze çarpanı, CHP PM Üyesi ve CHP Genel Başkan adayı İlhan Cihaner’e aitti. Cihaner, Kurultay divan başkanını kastederek, “Bu divanda bir arkadaşımız Afrin’e atılan bombaların üzerine imzasını attı. O ağızla çıkıp Deniz Gezmiş’i savundu. Peki, Kürt halkı, Afrin meselesindeki tutumumuzdan dolayı bize, ittifaka nasıl oy verecek?” ifadelerini kullandı. Bu açıklama, aslında CHP içerisinde, PKK terörüne karşı ortak bir milli tavır konulamadığının ve parti içerisinde bu konuda ciddi bir ideolojik ayrışma yaşandığının da apaçık göstergesidir.

Orta sınıfın dönüşümü

Yaşadığı kimlik bunalımı son kurultayda açıkça ortaya çıkan CHP’nin bugün yaşadığı en büyük paradoksların başında, Türkiye’deki orta sınıfın dönüşüm sürecini anlamak geliyor. Zira, orta sınıf, Türkiye’nin yaşadığı son 40 yılda oldukça derinleşen dönüşüm süreci içinde, değişimin sembolü, ana taşıyıcısı, iktidarın en önemli toplumsal desteği olarak konumlanmıştır. Nihayetinde, orta sınıflın, beklenenin aksine CHP’den sürekli olarak uzaklaşması ve son CHP yönetiminin kurultayında da orta sınıfa yönelik yaratıcı bir söylem geliştirememesi, iktidara yürüdüğünü iddia eden bir siyasal parti açısından henüz kendi parti yöneticilerinin de kavrayamadığı çok büyük bir handikapın oluştuğunun göstergesidir.

Milli güvenlik ve CHP

Türkiye Cumhuriyeti, CHP’nin ilk genel başkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğinde kuruldu. İlk çok partili serbest seçimlerin yapıldığı 1950’ye kadar Cumhuriyet’i “Milli Şef” yönetti. Yani CHP’nin ikinci genel başkanı İsmet İnönü. Kurtuluş Savaşı’nın Garp Cephesi komutanı ve yeri geldiğinde Talat Aydemir’in 1962 ve 1963’te denediği, başarısız askeri darbe girişimlerine karşı demokrasiyi ve rejimi korumak için çizmelerini tekrar giyebilen İsmet Paşa gerçeğini de gözardı etmemek gerekiyor. CHP’nin iki kurucu liderinin de tarihsel süreçte daima ‘’Devlet Sorumluluğu’’ kaygısıyla hareket ettiğini, geçtiğimiz yüzyıl bize göstermiştir. İşte bugünkü CHP yönetimi açısından tutarsız ve çelişkili olan da budur. CHP, Deniz Baykal sonrası süreçte, ‘muhalefette olsa bile devlet sorumluluğuyla hareket etme’ ilkesinden uzaklaşmıştır.

‘Cumhuriyeti kollama’

Hatırlamakta fayda var; ülkemizdeki, askeri ve sivil bürokrasi 1950 seçimlerinde kaybettiği iktidarı “cumhuriyeti kollama ve koruma” gerekçesini öne sürerek 27 Mayıs 1960 darbesiyle geri almaya çalışacak, kavga malum, 2000’li yıllara kadar bitmeyecektir. Zira, Türk Devlet’inde cumhuriyet rejimi, iki büyük savaşın arasındaki dünyada bir “milli güvenlik konsepti” olarak da kuruldu. O konseptin kodlarına bağlılık ile günümüzde birçok dinamiği kökten değişmiş bir dünyanın zorunlulukları arasındaki mesafe devleti kuran parti olan CHP’nin gelecek kurgusuyla yakından ilgilidir. Son CHP kurultayında da görüldüğü üzere, Türkiye’nin geleneksel milli güvenlik konseptinden uzaklaşan bir CHP kurgusu, mevcut CHP yönetimi tarafından tasarlanmaktadır. Ayrıca, Türkiye’nin geleneksel milli güvenlik konseptini, çağın şartlarına göre güncelleyen ve koruyan mevcut devlet ricalinin askeri ve istihbari alandaki rasyonel politikalarına karşı, bugünkü CHP yönetiminin olumsuz ve gerçekçilikten uzak bir duruş sergilemesi ve Mustafa Kemal Atatürk’ün antiemperyalist tutumdan gittikçe uzaklaşması da günümüz Türkiye siyasetinde büyük bir politka krizi yaratmaktadır.

CHP sol bir parti mi?

Sosyal Demokrasi ya da Türkiye’deki bir diğer tanımlamayla ‘demokratik sosyalizm’, kapitalizmin yarattığı eşitsizlik ve adaletsizlikleri demokratik sistem içinde kabul edilebilir düzeye indirmeyi amaçlayan siyasi ideolojidir. Peki, CHP sol bir parti mi?

Türkiye’de ne zaman CHP’nin sol bir parti olup olmadığı ya da geleneksel sağ, sol tartışması gündeme gelse, konu iki noktada ele alınıyor. Birincisi dünyadaki gelişmelerle eşgüdümlü olarak bu kavramların aşındığı ve artık rasyonel bir anlam ifade etmediği tespitidir. İkincisi bu kavramların Türkiye’deki anlamıyla alakalıdır. Zira, bu kavramların Türkiye’deki konumlanışıyla, evrensel olan konumlanışları oldukça farklıdır.

Türkiye’de, 2000’li yıllara doğru, bu kavramların göreceli olarak anlamını yitirmesi, bu kavramların politik olarak yok olması değil, sosyolojik koşulların, dünya koşullarına ve toplumdaki değişim isteklerine cevap verecek şekilde yorumlanamamasından kaynaklanmaktadır. Aslında bütün bu tartışmalar İdris Küçükömer’i yeniden gündeme getirmektedir. Prof. Dr. İdris Küçükömer’in tezine göre 27 Mayıs sonrası “sol” kabul edilen 1960 sonrası CHP idaresi seçkinci ve halktan kopuk politikları yüzünden ‘sol’ değil, “sağ” siyasal çizgidir. Aynı şekilde bu seçkinci, halktan kopuk tutuma karşı halkın hak ve taleplerini savunmaya çalışan, Demokrat Parti, Adalet Partisi daha ‘halkçı’ bir siyaseti temsil ettikleri için kısmen de olsa sol bir anlayışa dayanmaktadır. Zira, DP’nin kuruluşunda Zekeriya Sertel, Mehmet Ali Aybar gibi daha sonraları sol-sosyalist siyasetin öncüleri olmuş isimler de yer almıştır. Hatta, DP, Mehmet Ali Aybar’ı Bursa üçüncü sıradan aday göstermiştir. İlk iki sırada Celal Bayar ve Hulusi Köymen yer almıştır Ancak, 21 Temmuz 1946 seçimlerinde Aybar milletvekili seçilememiştir. Zekeriya Sertel’in, DP ilk kurulduğu günlerde, partinin yayın organı olan ‘Görüşler’ dergisini çıkarmıştır. Dolayısıyla, liberal-sosyalist bir itiifakın o süreçte gerçekleştiği açıkça görülmektedir.

Milli refleks duvarı

Sonuç olarak şunları söyleyebilirz ki; CHP’nin son kurultayında yaşadığı kimlik bunalımını göz önüne seren unsurlar; partinin Türkiye Cumhuriyeti Milli Güvenlik konseptinden uzaklaşması, Türkiye seçmeninin ana omurgası olan orta sınıflara yönelik politikalar sunamaması, halkçı sosyal politikaların dile getirilmemesi ve 60’lı yılardan beri CHP içinde süregelen sol parti olma iddiaları ve tartışmalarının, günümüzde dahi rasyonel bir çözüme kavuşturulamaması olarak karşımıza çıkmaktadır. Aslında CHP için antiemperyalist ve yerli bir tavrın nasıl oluşacağı konusunda Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘biz bize benzeriz’ sözü önemli bir poliitk felsefi argümandır. Bunun dışında, enternasyonal tavır açısından, Türkiye’de ulusal solu derinden etkileyen, Sultan Galiyev’in şu sözünü anımsamakta fayda var;

“Avrupalı yöneticiler Türkiye’nin gövdesinden parçalarını koparmayı başardılar. Ama Türkiye’yi parçalamayı başaramadılar. O yaşadı ve yaşayacak. Bize göre, o sadece yaşamakla kalmayacak, eskiden onun olan, ondan Avrupa’nın zoruyla koparılan parçalarına, Yakın Doğu’nun geri kalanına da yaşam verecek.” S. Galiyev,1921

Galiyev’in bu sözünün, bugün belli ölçüde hayat bulduğunu ve siyasetin dinamik sürecinde, mevcut devlet ricali tarafından, bir milli refleks ve milli güvenlik duvarıyla, ülkemizin çevresindeki gelişmelere tam anlamıyla denk düşen bir öngörü olduğunu net olarak görüyoruz. Bu sözlerden, öncelikle mevcut CHP yönetimi ve tabanının çıkarması gereken poliitk ve felsefi dersler bulunmaktadır. Ayrıca, ilerleyen yıllarda, tüm bu tartışmaların süreceği ve akademik olarak da çeşitli bilimsel tezlere konu olacağını tahmin ediyorum.

[email protected]