Körfez'de yeni güç dengesi

Mehmet Rakipoğlu/ Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsü
1.01.2022

ABD'nin Körfez politikasındaki değişikliğe paralel olarak bölgede yeni bir güç dengesi oluşuyor. Bu yeni güç dengesinde ABD birincil aktör. Fakat Çin ve Rusya'nın büyük güç olma yönündeki pratik adımları ve İngiltere-Fransa gibi Avrupalı oyuncuların ABD'nin bu siyasetinden faydalanarak bölgede aktif olması, yeni soru işaretlerini beraberinde getiriyor. Körfez ülkeleri ise Washington ile ittifakı koparmadan bölgede güçlenen aktörlerden faydalanma odaklı bir strateji izliyor.


Körfez'de yeni güç dengesi

Son yıllarda Körfez bölgesindeki güç dengelerinde ciddi değişim işaretleri ortaya çıktı. Bu anlamda Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) büyük-grand stratejisindeki dönüşümün Ortadoğu'ya yönelik siyasetini doğrudan etkilemesi sonucu Körfez jeopolitiğinde tektonik değişimler meydana geldi. Bölge jeopolitiğini büyük oranda şekillendiren ABD'nin pasif angajman siyaseti izlemesi ile güvenlik noktasında tam anlamıyla ABD'ye bağımlı olan Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi aktörler yeni stratejiler üretmeye başladı.

Yeni angajman siyaseti

Bu siyasetin birçok boyutu olmakla birlikte temel amacı ABD'ye olan bağımlılığın azaltılıp uluslararası siyasette öne çıkan ve Ortadoğu'da gittikçe aktifleşen aktörlerle iş birliğini artırmadır. Söz konusu durum Suudi Arabistan-BAE gibi aktörlerin ABD güvenlik şemsiyesinden tam anlamıyla kopmadan yeni angajman siyasetleriyle dış politika ve güvenlik alanlarında aktör çeşitlendirmesini sağlıyor. Bu anlamda Körfez'deki güç dengelerinin değiştiği rahatlıkla söylenebilir. Buna göre Körfez'de Çin, Rusya, İngiltere ve Fransa gibi bölgede aktifleşmek isteyen aktörlerle yakınlaşma örüntüsünü olduğu görülmektedir.

Yakınlaşma örüntüsü

Her ne kadar Obama ve Trump ABD iç siyaseti açısından farklı siyasal çizgileri temsil ediyor olsalar da Çin ve Rusya ile mücadele noktasında paralel noktalarda durdular. Yöntemleri farklı olsa da iki aktör de İran ile mücadeleyi de önemsedi. Obama döneminde Körfez-ABD ilişkileri krizlerle boğuştu. Trump döneminde ilişkiler restore edildi. Bu anlamda Trump ilk ziyaretini Suudi Arabistan'a yaptı, 110 milyar dolarlık silah satışı anlaşması imzaladı. Bütün bunlara rağmen Körfez ülkeleri açısından ABD iki açıdan risk oluşturdu.

İlk risk, demokrat başkanların ABD-Suudi Arabistan ittifakını terk etme tehdidi. İkincisi Trump gibi cumhuriyetçi başkanların Suudi Arabistan'ı ABD'ye aşırı bağımlı kılma istekleri. Bu iki tehdit Suudi Arabistan, BAE, Katar başta olmak üzere Körfez monarşilerini güvenlik ve dış politikada aktör çeşitlendirmeye itti. Bu siyaset Körfez'de bir örüntü haline geldi. Ama bu siyaseti en bariz izleyen aktörün Suudi Arabistan olduğu söylenebilir. Nitekim bu siyaset, Suudi Arabistan bağlamında 2005'te Kral Abdullah ile başlatılan bu politikada 2015'te Kral Selman ile sürdürüldü ve 2017'den beri veliaht Muhammed bin Selman ile kurumsallaştırılıyor.

Çin ve Rusya kozları

2019'da Suudi Arabistan'ın Çin ile iş birliği yaparak balistik füze ürettiği iddiaları ortaya atıldı. CNN'nin yaptığı bu haber Trump döneminde dahi Suudi Arabistan'ın ABD'ye güvenmediğini ortaya koyuyor. Benzer bir süreç Ruslarla da yaşandı. ABD'nin bölgedeki askeri varlığını azaltması ve Patriotları Suudi Arabistan'dan çekmesi sonrası başta Putin olmak üzere üst düzey Rus yetkililer Suudilerin talep etmesi halinde S-400leri satmaya hazır olduklarını belirtti. Söz konusu durum Türkiye örneklemi de hesaba katılırsa bölgedeki ABD müttefiklerinin -Washington'ın tutumu bilinmemekle birlikte- yeni angajman siyasetleri takip ettiğini ortaya koyuyor. Her ne kadar Suudi Arabistan Türkiye gibi kararlılık gösterip S-400'leri satın alamasa da son günlerde Çin ile balistik füze ürettiğini kanıtlayan fotoğrafların ABD tarafından basına sızdırılması da Riyad'ın ABD'ye olan güveninin sarsıldığını gösteriyor. Benzer bir durum kısa süre önce BAE bağlamında da yaşandı. Yine basına sızdırılan uydu görüntüleri Çin'in BAE'de askeri üs kurma girişimini ortaya çıkarmıştı. Dolayısıyla ABD müttefikleri Washington'ın güvenlik politikalarından duydukları rahatsızlığı Çin ve Rusya gibi aktörlerle askeri angajmanları artırarak ifade etmeye çalışıyor. ABD'ye olan bağımlılıklarının aşırı derece yüksek yoğunlukta olduğu hesaba katılırsa Suudi Arabistan-BAE gibi aktörlerin Rusya ve Çin ile yakınlaşmalarının daha çok ABD nezdindeki stratejik ağırlıklarını kazanma adına bir pazarlık kozu şeklinde okunması oldukça rasyonel.

Aktif angajman siyaseti

Körfez'in aktif angajman siyasetini hayata geçirdiği diğer aktörler de İngiltere ve Fransa. Bölgede uzun süre aktif siyaset izleyen İngiltere, Brexit süreci sonrası Körfez'e olan ilgisini artırdı. Bu anlamda Ekim ayında Körfez İş Birliği Konseyi üyeleri ile Birleşik Krallık arasında serbest ticaret anlaşması imzalanması için 14 haftalık bir danışma süreci başlattı. 2022'de müzakerelerine başlanılacak olan bu süreç yenilenebilir enerji, finans, eğitim ve sağlık gibi birçok sektörde Körfez yatırımını Birleşik Krallık'a çekme gibi fırsatlar sunuyor. Körfez açısından ise bu anlaşma, futbol kulübü satın alma sürecine benzer şekilde doğrudan yatırım noktalarını çeşitlendirme gibi bir alternatif ortaya koyuyor. Birleşik Krallık'ın 2016 Haziran'daki Avrupa Birliği'nden ayrılma referandumundan beri masada olan bu anlaşmanın hayata geçirilmesi BK-KİK arası ilişkiler açısından önemli. KİK ülkeleri BK'nın ABD ve AB'den sonra en çok ticaret yaptığı üçüncü aktör. Bu anlamda karşılıklı ticaret hacmi yaklaşık 40 milyar dolar. Söz konusu müzakere sürecinin başlatılması ve serbest ticaret anlaşmasının müzakereler sonucu imzalanması şüphesiz Körfez'de Birleşik Krallığın nüfuzunu artıracak. 2008'de 18 aylık müzakereler sonrası başarısızlığa uğrayan BK-KİK arası serbest ticaret anlaşmasının yeniden gündeme alınması İngiltere'nin Körfez ekonomisinden faydalanmak istediğini gösteriyor. Brexit sürecini destekleyenler İngiltere'nin ticaret anlaşmasını engelleyen Brüskel bürokrasisinden kurtularak Küresel Britanya söylemine geri dönme fırsatı yakaladı. Bu anlamda Kasım ayında İngiltere Dış İşleri Bakanı Körfez ülkeleri dış işleri bakanlarıyla İngiltere'de bir araya geldi. İngiltere ile Körfez ülkeleri arasındaki alt yapı, teknoloji, yatırım, siber güvenlik ve dış politika gibi alanlardaki iş birliklerinin güçlendirileceği mesajları verildi. Dolayısıyla İngiltere'nin Körfez'e daha fazla angaje olacağı tahmini yapılabilir. Fakat AB-KİK ticari anlaşmalarının tıkanmasına benzer şekilde BK-KİK arası serbest ticaret anlaşmasını da engelleyebilecek bir nokta var: İnsan hakları. Körfez'in insan hakları noktasındaki problemli sicili söz konusu anlaşmaların imzalanmasını engelleyebilir. Bununla birlikte İngiliz realizmi insan hakları problemlerini görmezden gelip ekonomiyi önceleyebilir. Nitekim 2005'te 13.2 milyar dolar olan ticaret hacmi 2010'da 19.1, 2016'da 44.5 milyar dolara çıkmıştı. Dolayısıyla İngiltere Körfez'in ekonomik potansiyelini insan haklarına yeğleyebilir.

Fransa'nın stratejisi

Körfez'deki güç dengelerini değiştiren bir diğer oyuncu da Fransa. Çin, Rusya ve İngiltere'nin yanında bölgede aktif rol almak isteyen Macron, Körfez'e yaptığı diplomatik turla bu yöndeki isteklerini ortaya koydu. Macron Suudi Arabistan, BAE ve Katar'a yaptığı ziyaretlerle iki şeyi ortaya koydu. İlk olarak Macron bu ziyaretleri 2022'deki seçimler öncesi gerçekleştirerek Körfez'in Fransa için stratejik önemini ortaya koydu. İkinci olarak bölgede ABD dışı aktörlerle askeri angajmanı artırmak isteyen Körfez ülkelerine yeni olanaklar sundu. Bu anlamda ziyaretler kapsamında Suudi Arabistan ve BAE ile askeri anlaşmalar imzalayan Macron, Avrupa içinde Körfez parasını ülkeye çekme yarışında da kazanımlar elde etti. Öte yandan Eylül ayında Avusturalya'nın ABD lehine Fransa'yı 66 milyar dolar zarara uğratan adımı sonrası bu anlaşmalar yapıldı. Dolayısıyla Macron'ın Körfez açılımı sadece Körfez'deki aktörlerin stratejik hesaplamaları bağlamında ele alınmamalı. Ayrıca, bu ziyaret Fransa'nın Atlantik güvenlik yapılanmasındaki konumu bağlamındaki değişen dengeler üzerinden de okunmalı.

Macron döneminde Fransa'nın Körfez ilgisi arttı. Özellikle BAE ile Libya bağlamında iş birliğini artıran Macron, 19 milyar dolarlık 80 adet Rafale tipi savaş uçağının yanı sıra 17 milyar dolarlık ekonomik anlaşma imzaladı. Öte yandan Fransa, ABD ve Birleşik Krallık sonrası Körfez'e en çok silah satan üçüncü aktör. Kaşıkçı cinayeti sonrası Suudi Arabistan'ı ziyaret eden ilk Batılı lider de Macron. Macron'un Körfez açılımı bunlarla sınırlı değil. Suudi Arabistan'ın Lübnan ile yaşadığı Kardahi krizini de çözme noktasında arabulucu olma rolünü üstlenen Macron Körfez siyasetinde de etkin olmak istiyor. Macron Lübnan Cumhurbaşkanı Mikati ile Suudi veliaht bin Selman arasında telefon görüşmesi gerçekleşmesini sağladı. Lübnan'daki ekonomik ve siyasi krizin çözümü için de Suudi-Fransa girişimi duyurdu. Dolayısıyla Macron ile Fransa çok boyutlu şekilde Körfez siyasetinde etkinliğini artıyor.

Sonuç olarak Körfez bölgesindeki jeopolitik dengeler değişiyor. ABD'nin bölge politikasındaki değişikliğe paralel olarak bölgede yeni bir güç dengesi oluşuyor. Bu yeni güç dengesinde uluslararası sistemdeki dönüşüme de benzer şekilde ABD birincil aktör konumunda. Fakat Çin ve Rusya'nın büyük güç olma yönündeki pratik adımları ve İngiltere-Fransa gibi Avrupalı oyuncuların ABD'nin bu siyasetinden faydalanarak bölgede aktif olması yeni soru işaretlerini beraberinde getiriyor. Bu anlamda ABD'ye birçok anlamda bağımlı olan Körfez ülkeleri Washington ile ittifakı koparmadan bölgede güçlenen aktörlerden faydalanma odaklı bir strateji izliyor.

[email protected]