Korona günlerinde Parazit

Mustafa Çiftçi / Yazar
10.04.2020

Anlatmaya tahammül etsem filmi her ayrıntısıyla anlatırım ki vatandaşı bir tehlikeden uzak tutayım. Benim gibi heves edenler bilsinler ki filmde bir numara yoktur.


Korona günlerinde Parazit

Korona gelmeden evvel de evdeydim ben. Dışarı çıkmayı sevmem. Outdoor faaliyetler diyorlar hani. Atlamalı, zıplamalı bol oksijenli faaliyetler. Hiçbirine bulaşmadan bu yaşa geldim şükür. Bir söyleşide yazarlar virüs nöbetini nasıl tutuyorlar diye soruyorlardı. Yazar kısmının işine akıl sır ermez. Çünkü çoğu ne yaptığını kendi de bilmez. Nasıl gelirse öyle yaşarlar. Bu virüslü günler eserlere nasıl yansıyacak meçhul. Ama sadece yazarları değil hepimizi derinden sarstığı gerçek. Bu sarsıcı günlerde okumak yazmak için bolca vakit var evde kalanlar için. Ama virüsten evvel okumaya vakit ayırmamış olanların şimdi okuyacaklarını hiç düşünmüyorum. Okuyan her yer ve zamanda okur da okumak istemeyen dünya yıkılsa bir sayfanın ucundan tutmaz.

Film hevesi

Okuyup yazmak değil de film seyrederek vakit geçirenler var bir de. Film ve dizi seyretmek için kurulmuş platformlar var. Veriyorsun parayı seyrediyorsun bir ay boyu. O platformlar sair zamanda ücretli yaptıkları filmleri vatandaş evde sıkılmasın, bari film seyretsin diye açanlar oldu. Ben de film seyretmeye heves ettim. Daha evvel ücreti mukabil seyredebileceğim film bu sefer bedava bulunca bir kararsız kaldım ki sormayın. Çeşit bol olunca seçmesi de zor oluyor. Hani dolu otoparkta boş yer bulunca hemen girersiniz ama otopark boş olursa nereye park edeceğinizi kestiremezsiniz. Hiç bir yer uygun gelmez. İşte o misal filmleri görünce karar veremedim.

Yeşilçam’dan hallice

Oskar almış film var dediler. Hem de Amerikan yapımı değil. Amerika’ya gıcık olduğum için filme hemen ısındım. Amerika’ya rağmen Oskar almışsa film güzeldir diyerek ekran karşısına geçtim. Ekran karşısında yapılan bir deney geldi aklıma. Çocukların evde izlenen film ile sinemada izlenen film arasında ne fark gördüklerini anlamak için yapılmış deneyde evde ışıklar kapatılsa, mısır verilse ve sinema koltuğu ayarlansa bile sinema hissiyatı uyandırmadığını söylemişler. Neyse bu gereksiz ayrıntıda boğulmayalım. Ben evde sinema ortamı oluşturup sosyal bilimlere veri kazandırmak derdinde değilim. Oskarlı filmi merak ediyorum.

Film başladı sabırla seyrediyorum. Adı; Parazit. Epey şöhretli olan filmi üç safhaya ayırabilirmişiz. seyredenler öyle diyor. Ben safha falan ayırdına varamadım. Yeşilçam’dan hallice bir şekilde başladı film. Zengin bir aile ile fakir bir ailenin yolları bir yerde kesişiyor. Fakir oğlan zengin ailenin kızına ders vermeye başlıyor, sonra ablasını evin küçük çocuğuna ders vermeye, anasını hizmetçi etmeye babasını şoför etmeye ikna ediyor aileyi. Haydi diyelim burası filmin ilk safhası olsun. Bu kadarını seyredince film camiasına ince bir sitem ettim. Yahu bu hikayeyi, bu garip yazıp getirse hangi yapımcı buna destek olur? Biz yıllarca zengin-fakir ikileminde filmler seyrederek büyümedik mi? Bu karşıtlıktan ne filmler çıkardı bizim senaristlerimiz. Ama hemen isyan etmeyeyim sabırlı olayım belki film düzelir dedim ama devam edemedim. Yarıdan azını seyredip bıraktım. Filmi bana tavsiye edenlere de azıcık sitem ettim. “Bu mu yani Oskarlı film?” dedim. Filme ödül veren jüriden birini bulsam belki yakasına yapışmazdım ama epeyce bir laf ederdim. Bana filmi tavsiye edenler ricacı oldular; “...etme yarıda bırakma filmi bitir.” dediler.

Onların gül hatrı için filmi bitirmeye niyet edip başladım tekrar. Bu sefer zengin aileye bir parazit gibi yapışmış ailenin sefa sürmesini seyrettik. Yönetmen bizim filmlerden sahne çalmadan kendi sefahat alemini kurmuş demeyi isterdim ama yok öyle olmuyor. Yemeli içmeli sefahat yaparlarken evin hanımı ve beyi gittikleri tatilden hemence dönüyorlar. Bizimkiler telaşlanıyor falan filan. Dikkat isterim “falan filan” diyerek kestirip atıyorum. Yoksa filmde başkaca çocukça şeyler olmuyor değil ama hem ayrıntıya girmek istemem hem de seyrederken bile sıkıldığım yerleri yazıp okuru sıkmak istemem. Filmi sonuna kadar güç bela seyrettim. “Spoiler verme.” diyorlar, yani filmi anlatıp tadını kaçırma demek istiyorlar. Ama ben anlatmaya tahammül etsem filmi her ayrıntısıyla anlatırım ki vatandaşı bir tehlikeden uzak tutayım. Benim gibi heves edenler bilsinler ki filmde bir numara yoktur. Neymiş efendim yönetmeni şöyle işler yapmış, film Güney Kore sinemasının önemli eserlerinden biriymiş. Anladım ki bu camiada Güney Kore sinemasını sevmek kişiyi pek bir havalı yapıyor. Aman aman ziyade olsun Güney Kore sineması ben almayayım.

Normal bir yerde değilim

Ben filmden az çok anlarım diye iddiam vardır. Fakültede dersini almış, sair zamanda epey film seyretmiş biriyim. Senaryo yazmışlığım, film jürisi olmuşluğum vardır. Ama Parazit filminde ben nereyi atlıyorum diye kendimi sorguladım. Bulamadım bir şey. Ve anladım ki benim film çıtam ya çok aşağıda ya çok yukarıdadır. Normal bir yerde değilim. Yoksa bu kadar insanın beğendiği filmden azıcık da olsa bir eyler kalırdı bende. Yani demem o ki filmde bir şey yok. Bende bir şeyler var. Yoksa üç Oskarlı ve imdb listesinde 250 film içinde ilk yüze hemen dahil olmuş bir filmden böyle bahsetmezdim vesselam...

[email protected]