Korona ile hukuki mücadele

Cüneyd Altıparmak / Kent Konseyleri Birliği Hukuk Danışmanı
14.03.2020

Yurttaş olarak elimizde en büyük silahımız ‘şikayet hakkıdır' ve tüketici hukukuna göre ilgili yerlere müracaat etmektir. Elindeki bir malı tüketiciye satmamak da hukuka aykırıdır ve şikayet halinde bunu yapan kişiyi cezalar beklemektedir.


Korona ile hukuki mücadele

Korona gribi, Dünya Sağlık Örgütü’nce “pandemi” yani küresel salgın olarak ilan edililen bir virüs hastalığı. Tüm dünyayı dolaşıyor. Sonunda ülkemize de geldi maalesef. Sağlık Bakanlığı süreci yakından takip edip önlemler alıyor. Hal böyle olunca, sadece devletlerin koyacağı yasaklar ile mücadele etmek yeterli olmayabilir. Bu sebeple gerçek ve tüzel kişilerin Sağlık Bakanlığının çizdiği çerçeveye bağlı kalarak, bu mücadeleye dahil olması bir yurttaşlık görevi aynı zamanda. Başlıktaki hukuki mücadeleden de kastımız bu aslında. Zira her meselenin olduğu gibi, bu konunun da bir hukuki yönü var.

Devletler, başta Anayasalarının kendilerine tanıdığı yetki ve Dünya Sağlık Örgütü ve bu bağlamdaki uluslararası sözleşmeler kapsamında karantinaya alma, uçuş yasağı getirme, uçuşları iptal etme, erteleme, yurt dışına çıkışı yasaklama veya yurda girişe sınır getirme gibi tedbirlere başvurmakta. Bunlar kamu sağlığı açısından devletlerin ödevi. Ülkemiz de Anayasa’da belirtildiği üzere “kamu sağlığının korunması için tedbirler” alıyor. Genel Kamu Sağlığı mevzuatı uyarınca kurullar oluşturup, kişisel karantina faaliyetleri yürütüyor. Bu yönde, kamu hukuku açısından bu yetkilerin kullanılması çok isabetli, hatta kullanılmaması ağır ihmal.

Korona mücbir sebeptir

Korona sebebiyle bir takım ticari sözleşmelerin yeniden değerlendirilmesi gerekiyor. Örneğin, AVM’de dükkan kiralamış birisinin korona sebebiyle iş hacimdeki düşüşü bir mücbir sebep olarak ileri sürmesi mümkün. Mücbir sebep, tarafların elinde olmayan ve onların hedeflediği durumdan uzaklaştıran zorlayıcı nedenler demek. Bu halde, kira kontratlarının, sınır kapılarının kapalı olması nedeniyle ithalat süreci içeren anlaşmaların, çalışma koşullarının değişmesi ve yurt dışından gelişlerin mümkün olmaması sebebiyle yatırım protokollerinin, üretim ve alım-satım vb. ticari durumlara dair sözleşmelerin koronanın oluşturduğu durgunluk sebebiyle taraflarca gözden geçirilmesi, tarafların bunu talep etmesi hukuki bir hak olarak görünmekte...

Stokçular sorunu

Bu gibi durumlara ortaya çıkabilecek bir durum da malların stoklanması. Yani piyasadan çekilip bir elde toplanarak fiyatının bu kimsece ve haksız oranda belirlenmesidir. Bu maksatla “asılsız haber” yayılması, “bir malın satılmasından kaçınılması” gibi durumlar ile karşı karşıya kalınabilir. Hukuken, bu iki eylem yani “mal veya hizmet satımından kaçınma” ve “fiyatları etkileme” eylemleri Türk Ceza Kanununda (m.237 ve m.240) suç olarak düzenlemiştir. Bu gibi eylemlere üç aydan iki yıla kadar ceza verilebilecek.

Bu bir tüketici hakkı

Bir başka durum ise, tatil, toplantı ve benzeri nedenler ile yapılan rezervasyon, organizasyon, etkinlik veya hizmet alımlarının iptali veya ertelenmesi… Buna göre bu konuda planlama yapan özellikle yurt dışı tatili için uçak bileti alan, tatil paketi alan kimselerin de yukarda değindiğimiz zorlayıcı nedene dayanarak, planlarını erteleme veya makul bir biçimde iptal etme hakkı bulunuyor. Bunu tüketicilerin bir hakkı olarak değerlendirmekteyiz. Örneğin, Paris gezisi planlayan bir ailenin, bu olaylar nedeniyle planlarını iptal etmesi halinde, organizatör firmanın bunu makul olarak karşılaması ve parayı iade etmesi gerekir. Benzer durum, Umre’nin yasaklandığı bu dönemdeki kimseler için de geçerli olacaktır. Zira, elde olmayan sebepler ile bir iptal söz konusudur.

Yine bir başka durum ise yurt dışında çalışan işçilerin durumdur. Buna göre bu kimselerin bu salgın nedeniyle zarara uğramalarının da iş hukukundan kaynaklı bir durum olacağı ve dolayısı ile işçi lehine haklar doğuracağını düşünmekteyiz. Nitekim Yargıtay bir kararında, “yurt dışında hastalık kapıp, Türkiye’de ölen bir şoförün” durumunu iş kazası olarak kabul etmişti. Burada işverenin çok dikkatli olması gerektiğini vurgulamak isterim.

Fahiş fiyat artışları…

İş Sağlığı ve Güvenliği açısında uygulanan protokollerin korona bağlamında yeniden ele alınması bunu yapmayan işyerlerinin ve iş yeri güvenliği uzmanlarının ihmali nedeniyle oluşabilecek hastalıklardan dolayı sorumlu olacağının da göz önünde tutulması elzemdir.

Bu konuda örnekler çoğaltılabilir ama ucu bize en çok dokunan konuya gelelim, ürünlerin fahiş fiyat ile satılması konusuna...

Bu konu Tüketici Hakları, Ticaret Hukuku ve Belediye Mevzuatının kesiştiği bir noktadır. Piyasadaki etiket ile satış fiyatının uyumlu olup olmadığını belediyeler, yapılan satışlardaki ürün kalitesi ve fiyat durumu ise Ticaret Bakanlığınca denetlenmektedir. Bu denetimlerin çoğunun ortak yapıldığını görürüz. Burada yapılan tespitler neticesinde perakende ticaretin düzenlemesi kurallarına bir aykırılık varsa, Valilik veya Bakanlık idari para cezaları ve diğer tedbirleri uygulayacaktır. Zabıta ise ilgili yönetmelik gereğince, tüketicinin korunması mevzuatına göre, etiketsiz mal, ayıplı mal ve hizmetler, satıştan kaçınma konularını denetleyip cezai işlem uygulayabilecektir. Kolonya fiyatındaki artış, makarna ve benzeri ürünlerdeki olağan üstü artışlar buna örnek verilebilir.

Ne yapmalıyız?

Yurttaş olarak elimizde en büyük silahımız “şikayet hakkıdır” ve tüketici hukukuna göre ilgili yerlere müracaat etmektir. Elindeki bir malı tüketiciye satmamak da hukuka aykırıdır ve şikayet halinde bunu yapan kişiyi cezalar beklemektedir. Bu hakların korona krizini fırsat bilenlere karşı etkin kullanılması gerekir. Bunun için Ticaret İl Müdürlüklerine ve belediyelere, daha büyük ve ağır durumlar var ise Cumhuriyet Savcılıklarına durumu intikal ettirmek gerekiyor.

Pek tabii, meslek odalarının da kendiliğinden harekete geçerek, oda mensuplarını denetlemesi ve tedbirler alıp bunları üyelerine bildirmesi ve denetlemesi mümkündür. Yine belediyelerin, kabahatler kanunu çerçevesinde korona için beldelerinde geçerli olacak hijyen şartları getirmesi (örneğin: “her iş yerinde hijyen sıvılarının olması zorunludur” gibi meclis kararları almak) önemli bir tedbir olabilir.

Krizler, birlikte hareket edilince kolay atlatılır, bu saydıklarımızın yapılması için yetkililerin harekete geçmesini beklemek yerine, onlara bunu hatırlatmak da bir yurttaşlık görevidir.

[email protected]