Koronavirüsün DNA zincirini kırabilen bitki: Kekik

Dr. Ercan Karabulut / Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğr. Üyesi
22.01.2021

Solunum yolları üzerinden akciğere inerek burada bulunan AC 2 molekülüne bağlanan ve oluşturduğu enfeksiyon ile akciğer yetmezliğine neden olan koronavirüs, bağışıklık sistemini güçlendiren ve bileşiğindeki carvacrol aracılığıyla virüslerin DNA zincirlerini kırıp parçalayabilen kekik karşısında gerçek bir “düşman” ile karşılaşmış oluyor.


Koronavirüsün DNA zincirini kırabilen bitki: Kekik

2020 yılının sonlarında yayın mecralarına düşen bir haber, bir yıldır bütün dünyayı kasıp kavuran Covid-19 ile mücadelede güçlü bir umut barındırması dolayısıyla aslında çok daha büyük bir yankı uyandırması gerekirken pek konuşulmadan yoğun gündem arasında kaybolup gitti. Uluslararası kaynaklara ve “dünyanın muhtelif yerlerindeki 49 üniversitede yapılan araştırmalara” dayandırılan habere göre, keskin kokusuyla bildiğimiz karakteristik kekik bitkisi koronavirüs ile mücadelede önemli bir potansiyele sahipti. Hatta birçok insan yakalandıkları virüsten kurtulmak için kekik yağı kullanmış ve hastalığı kolay bir şekilde atlatmayı başarmıştı. Tıp insanlarının konu ile ilgili destekleyici açıklamaları ve kekik kullanarak şifa bulan insanların beyanatları internette mevcut. Dileyenler basit bir tarama ile bu verilere ulaşabilirler. Peki, bu iddia doğru mu? Gerçekten de kekik denildiği kadar etkili bir bitki mi? İki milyona yakın insanın ölümüne neden olan ve aşısının bulunması konusunda küresel bir çaba ortaya koyduğumuz koronavirüse karşı ilaç olmak işlevini görebilir mi? Birlikte bakalım.

Kekiğin farmakolojisi

Mercanköşk, yarpuz, nane, adaçayı, lavanta, biberiye, fesleğen, melisa, reyhan, ballıbaba ve benzerleri gibi Ballıbabagiller (Lamiaceae) ailesine mensup olan kekik, thymol ve carvacrol olarak bilinen kimyasal bileşenleri ihtiva eden bir bitkidir. İnsanlığın yaklaşık 4 bin yıldan beri tanıyıp istifade ettiği kekikte bulunan bu maddelerin ilki hem ağız sularında ve gargaralarda koku giderici olarak kullanılmakta hem de soğuk algınlığı ve öksürük gibi rahatsızlıkların tedavisi için kullanılan ilaçların bileşiminde yer almakta, ikincisi ise antikanserojen niteliği ile ön plana çıkmaktadır. Bakteri, mikrop ve mantar karşıtı etkileri bilinen ve aynı zamanda kendine özgü kokusunu da verdiği kekiği eşsiz bir mucizeye dönüştüren uçucu yağın ana bileşiği olan bu maddeler üzerinde yapılan farmakolojik araştırmalar, antimikrobiyel özelliğinden dolayı sentetik antibiyotiklere alternatif olabileceği görülen kekiğin başka özelliklerini de ortaya çıkarmıştır.

Kuzey Afrika ve Akdeniz çevresinde antik dönemlerden beri yaygın olarak kullanılan ve doğada 350’den fazla çeşidi olan kekik hakkındaki çalışmalar, bitkinin sakinleştirici, antiseptik, ateş düşürücü, spazm önleyici, öksürük önleyici, balgam söktürücü, âdet kanamalarını düzenleyici, DNA ve RNA gibi hücresel bilgi ve yönetim zincirlerinin moleküler yapısını koruyucu özelliklere sahip olduğunu göstermiştir. Nitekim 1978’de bitkilerin ve bitkisel ilaçların etkinliğini ve güvenilirliğini değerlendirmek için Almanya’da kurulan Komisyon E tarafından bronşit ve öksürüğün ya da 1989’da kurulan uluslararası bitkisel tedavi kuruluşu ESCOP (European Scientific Cooperative on Phytotherapy) tarafından üst solunum yolu enfeksiyonu ve basit mukozal iltihaplanmaların tedavisinde kullanımının uygun görülmesi de kekiğe ilişkin farmakolojik bulguların önemini ortaya koymaktadır. Güneşi sevdiği için çimenlik ve ormanlık alanlara yakın yerler ile kayalık ve dağlık bölgelerde yoğunluk kazanan kekik bitkisinin özellikleri bu kadarla da sınırlı değildir. Aynı zamanda iyi bir antioksidan olan kekik, yanı sıra potasyum, demir, magnezyum, kalsiyum, manganez ve selenyum bakımından da oldukça zengindir. İçeriğinde birçok vitamin barındırmaktadır. A, B, C ve E vitaminlerine ilave olarak Omega-3 yağ asidi ve folik asit ihtiva eden kekiğin bileşenleri arasında su, enerji, protein, fosfor, çinko ile muhtelif yağ asitleri de bulunmaktadır. Öte yandan trans yağ ve kolesterol içermemektedir.

Amansız bir virüs düşmanı

Yukarıda kısaca özetlediğimiz farmakolojik özelliklerine bakıldığında, kekiğin geleneksel tıp anlayışlarında neden çok önemli olduğu ve halk arasında yoğun olarak kullanıldığı kolaylıkla anlaşılabilmektedir. Bilimsel veriler tarafından da ortaya konulduğu üzere ana hareket ve etki alanı akciğer ve bronşlar ile mide ve bağırsaklar olan kekik ve bileşikleri, bağışıklık sistemi ile sindirim sistemi arasındaki “güçlü” ilişkiye bağlı olarak bağışıklık sistemini güçlendirmektedir. Halk arasındaki yaygın kullanım nedenleri arasında yaraları hızlı bir şekilde iyileştirmesi, sinir sistemi zafiyetini gidermesi, salgı bezlerini uyarıp düzenli çalışmalarını sağlaması, hafızayı kuvvetlendirip uykusuzluğa iyi gelmesi gibi nedenler bu bakımdan dikkate değerdir. Halkın kadim bilgeliği, kekiğin birçok faydasını bilimsel araştırmalardan çok önce asırlarca süren uygulamalarla kolektif hafızaya nakşetmiştir. Bugün Orta Anadolu’nun ya da Ege’nin uzak bir köyüne giderek orada yaşayan yaşlı bir teyzeye kekiği sorarsanız, size şifa kaynağı olan “bu mübarek bitkinin” ağrı kesici ve baş ağrısına birebir olduğunu, balgam ve krampı vücuttan söküp attığını, soğuk algınlığına ve boğaz ağrısına iyi geldiğini, dizlerindeki ağrıları dindirdiğini (romatizma), mide ve bağırsaklardaki kasılmaları gidererek sindirimi kolaylaştırdığını, ağız yaralarına ve diş ağrılarını iyileştirdiğini söyleyecektir. Hatta ondan, çift toynaklı hayvanlarda görülen viral nitelikli şap hastalığının tedavisi için “kendini bildi bileli” hayvanlarının ağızlarını kaynatılmış kekik suyu ile yıkadıklarını da öğrenebilirsiniz. Belki ardından “rahmetli eşinin” böbrek taşlarını kekik suyu içirerek düşürdüğünü, göz için şifa olduğunu, gençliğinde saçlarına ve cildine kekik yağı sürerek saçlarının gür ve parlak, cildinin pırıltılı ve pürüzsüz olmasını sağladığını ve kekiği egzama ya da uyuz gibi hastalıkların tedavisinde kullandıklarını da ilave edecektir. Teyze elbette bilmez, fakat yukarıda sözünü ettiğimiz carvacrolun amansız bir virüs düşman olduğu, iyi bir antioksidan kaynağı olan kekiğin saç ve cilt sağlığına iyi geldiği, hücrelerin yenilenmesini sağlayıp yaşlanmayı geciktirdiği, muhtevasındaki antiseptik bileşiklerle yaraları iyileştirdiği, A vitamini muhtevası nedeniyle göz rahatsızlıklarında etkili olduğu bilimsel açıdan ortaya konulmuştur.

Roma döneminde imparatorların sofrasını süsleyen ve yemekle birlikte tüketildiğinde zehri etkisiz hale getireceğine inanılan kekik, antikanserojen cavacrol maddesi ile kansere karşı mücadele eden bitkiler arasında yer almaktadır. Ayrıca yağ eritici özelliği dolayısıyla vücuttaki suyu atarak kilo verdirmekte ve damar genişletici olan içeriğindeki potasyum ile vücuttaki kan dolaşımını hızlandırıp kalp sağlığını olumlu yönde etkilemektedir. Nitekim kan şekerini düşürüp özellikle çocuklarda kansızlığı önlemesi bununla ilgilidir. Fakat bütün bu faydalarına rağmen, “düşük yapma riski” nedeniyle hamilelere ve halsizlik, bulantı, baş dönmesi ve kalp çarpıntısı gibi şikâyetlere neden olduğu için guatr hastalarına tavsiye edilmemektedir.

Koronavirüsle mücadelesi

Kekiğe ilişkin bütün bu bilgilerden hareketle, bitkinin koronavirüs ile iki şekilde mücadele edebileceği söylenebilir. Öncelikle kekik; mikrop, bakteri, mantar ve parazitlere karşı güçlü bir dezenfekte edicilik özelliğine sahip olduğu için hastalığın yayılmasını önlemede dikkate değer bir rol üstlenebilir. Nitekim son günlerde birçok kişinin kekik suyu ve yağını kullanıp kendi dezenfektanlarını ürettiklerini, üstelik alkol ihtiva eden kimyasal dezenfektanlar gibi tahriş de etmeyen bu doğal koruyucudan fazlasıyla memnun kaldıklarını biliyoruz. Dezenfekte ediciliğine ilave olarak, kekik ile koronavirüs arasındaki asıl mücadelenin gerçekleşeceği yer solunum yolları ve akciğer bölgesidir. Bilindiği gibi solunum yolları üzerinden akciğere inerek burada bulunan AC 2 molekülüne bağlanan ve oluşturduğu enfeksiyon ile akciğer yetmezliğine neden olan koronavirüs, bağışıklık sistemini güçlendiren ve bileşiğindeki carvacrol aracılığıyla virüslerin DNA zincirlerini kırıp parçalayabilen kekik karşısında gerçek bir “düşman” ile karşılaşmış olacaktır. Akdeniz mutfağının vazgeçilmezleri arasında yer alan kekik, ağırlıkla baharat olarak kullanılmakla birlikte demlenip çay olarak da içilebilmektedir. Yine çeşitli şekillerde yağı çıkarılabilmekte ve suyu da hazırlanabilmektedir. Kuvvetli bir antimikrobiyel etkiye sahip olduğu bilinen ve solunum yolu enfeksiyonlarına iyi gelen kekik yağı ciltteki bakterileri yok edip lekeleri gideren ve cildin sıkılaşmasını sağlayan bir etki oluşturmaktadır. Aynı şekilde banyoya girmeden çeyrek saat önce saça uygulandığı takdirde inanılmaz sonuçlar verdiği görülebilir. Bunlara ilave olarak, kekik çayı ya da suyunun düzenli olarak kullanılması durumunda stresle mücadele edeceği ve kişinin ruh sağlığını güçlendireceği, gün içerisinde kullanıcısına enerji verip zindelik sağlayacağı da not edilmelidir.

Kekik banyosunun sağlıklı yaşamın bir parçası olduğu (bugün Anadolu’da halen zayıf ve solgun çocuklara kekik banyosu önerilmektedir) Antik Yunan ve Roma’da banyo ve masaj yağı yapımında kullanılmakta olup tütsü olarak da çok beğenilen kekik, bilindiği kadarıyla olağan koşullarda herhangi bir yan etkiye sahip değildir. “Tek kusuru” acılığı olan ve bundan dolayı da çeşitli içeceklerle seyreltilip içilen kekik suyunun uzun süreli ve aşırı kullanımlarında bile toksik denilebilecek bir etkisi tespit edilmemiştir. Hem yağı hem de suyu ev koşullarında kolay bir şekilde üretilebilecek olan kekik güvenle kullanılabilecek bir şifa kaynağıdır.

Türkiye kekik cenneti

Güzel haber, ülkemizin adeta bir kekik cenneti olması. Dünyanın en önemli tıbbi bitki ihracatçılarından biri olan Türkiye’nin ihraç ettiği bitkilerin ilk sırasında kekik yer almaktadır. Hatta sıkı durun, eminim birçoğumuz bundan haberdar değildir, Türkiye, dünyadaki kekik arzının aşağı yukarı üçte ikisini (bazı kayıtlara göre daha fazlasını) tek başına karşılamaktadır. Bunun nedeni, kuşkusuz küresel pazara sunulan Türk kekiğinin büyük bölümünün yararlı bileşik katsayısı yüksek olan Akdeniz kökenli origanum türü olması ve dünyanın diğer bölgelerindeki kekiklerden daha iyi kalitede olmasıdır. Özellikle 2000’li yıllardan itibaren oldukça iyi duruma gelen ülkemizdeki tesislerde üretilen Türk kekiği temiz ve mikropsuz olması, iyi miktarda (en az yüzde 2.5) uçucu yağ ihtiva etmesi, içerisinde böcek ve hayvan atıklarının bulunmaması dolayısıyla dünya pazarlarında ısrarla talep edilmektedir. Hatta dünyanın başka bölgelerinden getirilen kekiğin Türkiye’de yeniden işlenip dolaşıma sokulduğunu da vurgulayalım. Son olarak, milli bir değerimiz olduğunu söylemekte sakınca olmayan kekiği, ülkemiz ekonomisine sağlayacağı katma değer bakımından daha iyi kullanabilmenin imkânlarını araştırmamız gerektiğini de belirtmeden yazımızı bitirmiş olmayalım.

[email protected]