Kosova ile gerilim Sırbistan için rasyonel bir tercih değil

Prof. Dr. İsmail Şahin/ Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi
6.10.2023

Sırbistan'ın Kosova sınırına asker yığması, Kosova'ya askeri ve diplomatik baskı uygulaması kuvveden fiile geçecek olgunlukta olmadığı gibi Sırbistan için ne askeri ne de diplomatik sonuçları itibariyle rasyonel bir tercihtir. Rusya, Ukrayna'daki ilgiyi bölgeye yönlendirmek isteyebilir; ancak Balkanlarda belirleyici güç Rusya'dan ziyade Amerika ve NATO'dur. Aynı zamanda Türkiye de Balkanlarda belirleyici bir güç haline gelmiştir. Bu nedenle ne ABD ne AB ne de Türkiye jeopolitik kaymaların yaşandığı şu kritik zaman diliminde ortaya çıkan gerilimlerin sıcak bir çatışmaya dönüşmesinden yana olacaktır.


Kosova ile gerilim Sırbistan için rasyonel bir tercih değil

Balkanlar, çok sayıda etnik grubun bir arada yaşadığı bir bölge. Osmanlı İmparatorluğu sonrasında bölgede ortaya çıkan otorite boşluğunu, bazı milli devletlerle Yugoslavya büyük ölçüde doldurmaya çalıştı. Yugoslavya'nın dağılmasıyla birlikte bölge, siyasi ve toplumsal açıdan yeni bir istikrarsızlık sürecine girdi. Bu dönemde etnik gruplar arasında yükselen etnik milliyetçilik, ayrılıkçı hareketler, siyasi bölünmeler ve etnik temizliğe varan kanlı çatışmalar, Balkanların gündemden düşmeyen olayları haline geldi. Birçok hadisenin yanı sıra çatışmaların ana kaynağı, Sırbistan'ın sınırlarını genişleterek tüm Sırp etnik topluluklarını tek bir devlet altında birleştirme düşüncesiydi. Buna göre Yugoslavya'nın dağılan parçaları olan Hırvatistan, Bosna-Hersek ve Karadağ, Sırbistan'ın bir parçası olmalıydı. Aslında Sırpların hayali, dağılan, parçalanan Yugoslavya'nın yerine Büyük Sırbistan'ı koymaktı. Haliyle bu bakış açısı, kendi etnik kimliklerini ve bağımsızlıklarını savunan halkların tehdit olarak algılanmasına yol açtı.

Şurası çok açık ki 1990'ların başında Yugoslavya'nın çökmesi, Büyük Sırbistan Projesi'ni yeniden canlandırdı. Bu dönemde Sırp lider Slobodan Milošević, Sırp ulusal kimliğini ve birliğini savunuyordu. En büyük amacı, Sırbistan'ın kontrolü altında olmayan toprakları Sırbistan'a katmaktı. Bu amaç doğrultusunda bu topraklara yönelik askeri müdahalelerde bulundu ve yaşanan çatışmalar, soykırıma varan büyük insan hakları ihlallerine yol açtı. Milošević, özellikle Kosova gibi Sırp tarihi ve kültürü açısından özel önem atfettikleri toprakları Sırp egemenliği altına almak için her yolu kendisine mübah gördü. Sırp milliyetçilerine göre Kosova, Sırp uygarlığının beşiği, Sırbistan'ın tarihsel bir parçası ve önemli Sırp krallıklarının merkezlerinden biriydi. Birçok Sırp için Kosova, Sırp ulusal kimliğinin kalbi olarak kabul edilir. Bu bölgenin Sırplar için önemi, tarihi, kültürel ve dini bağlarının yanı sıra, Kosova Savaşı gibi sembol bir değeri de vardır. 1389 yılındaki Kosova Meydan Muharebesi, Sırp toplumu için bir trajedi ve bir dönüm noktası olarak kabul edilir. Bu nedenle Kosova'nın kaybı, Sırp ulusal kimliğinin inşasında hayati bir vazife görür. İşte bu yüzden Kosova ile kurulan tarihsel bağlar, bu bölgenin Sırp kimliği için bir sembol olmasına, Büyük Sırbistan Projesi içerisinde özel bir yer edinmesine yol açmıştır.

DİNİ VE TARİHSEL BAĞLAR

Sırbistan ile Kosova arasında günümüzde ortaya çıkan sıkıntıların kökeninde bu tarihi referansların etkisi bir hayli fazladır. Bu nedenle, Sırp tarihinde ve kimliğinde derin kökleri bulunan Kosova'nın 17 Şubat 2008 tarihinde bağımsızlığını ilan etmesi, Sırplar için tarihsel bir travma olarak algılanmıştır. Birleşmiş Milletlerin (BM) 1244 sayılı kararı doğrultusunda bağımsızlığını ilan eden Kosova Cumhuriyeti'ni günümüzde 117 ülke tanımaktadır. Bu siyasi gerçekliğe rağmen Sırbistan halâ Kosova'yı kendi toprağı olarak görmeye devam etmektedir. Sırbistan'ın Kosova'ya yönelik duygusal ve tarihsel yaklaşımı, Rusya'nın jeopolitik hesaplarına da uygun düştüğünden Kosova, Rusya'nın vetosu nedeniyle henüz BM üyesi olamamıştır. Şüphesiz birçok hususta olduğu gibi Kosova meselesinde de Sırbistan'ın uluslararası arenadaki en büyük destekçisi Rusya'dır. Çünkü Sırbistan ve Rusya, Ortodoks ve Slav kökenli iki ülke olarak benzer bir kültürel mirasa sahip olup, Rusya ile Sırbistan arasında tarihsel, kültürel ve siyasi olarak yakın ilişkiler mevcuttur. Bu tarihsel bağlar, iki ülkenin ilişkilerinin temelini oluşturur. Bu ilişkiler, iki ülke arasındaki diplomatik, ekonomik ve stratejik iş birliğini şekillendirmiş ve güçlendirmiştir.

Dolayısıyla, Rusya'ya göre Kosova'nın bağımsızlık ilanı Sırbistan'ın egemenliğine aykırıdır. Bu nedenle Rusya, Kosova'nın bağımsızlığını uluslararası hukuk açısından yasadışı olarak kabul etmektedir. Diğer taraftan Rusya'nın kendi sınırları içerisinde bir dizi özerk cumhuriyet ve bölge bulunmaktadır. Rusya'nın Kosova'yı tanımaması, kendi özerk cumhuriyetlerinin bağımsızlık veya daha fazla özerklik taleplerinin önüne geçmek adına bir tutarlılık sağlayabilir. Moskova'ya göre Kosova'nın bağımsızlığının tanınması, Rusya'nın içerisindeki özerk yapılara kötü bir örnek teşkil edebilir ve bu durum Rusya'nın ulusal çıkarlarına aykırıdır. Tüm bunların yanı sıra Rusya için işin bir de jeopolitik yönü söz konusudur. Rusya'nın, ABD'nin Balkanlardaki etki alanını sınırlamak şeklinde bir politikası mevcuttur. Bu bağlamda Sırbistan, Rusya için özel bir öneme sahiptir. ABD genel olarak Balkanlarda Batı entegrasyonunu desteklemektedir. Bu doğrultuda Sırbistan'ın Avrupa Birliği (AB) ve NATO ile daha yakın ilişkilere yönelmesini istemektedir. ABD bu sayede Rusya'nın Balkanlar'daki nüfuzunu kontrol altında tutabileceğini varsaymaktadır. Washington'un yaptığı hesaplamalara göre Rusya'nın Balkanlarda artan etkisi, bölgesel dengeyi değiştirebilir, istikrarsızlığa neden olabilir ve nihayetinde Batı entegrasyonunu aleyhine sonuçlar doğurabilir. Benzer biçimde Rusya'nın Balkanlarda etkili olmasının bu ülkelerin Batı ile daha yakın ilişkilere girmelerini engelleyebileceği düşünülmektedir. Buna karşı Rusya, tarihsel olarak etki alanı içerisinde gördüğü Balkanlardaki stratejik çıkarlarını korumaya çalışmaktadır. Balkanlar, Rusya'nın Karadeniz'e erişimini ve Akdeniz'e giden enerji nakliyat rotalarını kontrol etmesine yardımcı olabilecek bir coğrafyadır. Bu nedenle, Batı'nın bölgede artan etkisi Rusya'nın stratejik manevra alanını sınırlayabilir. Bu çerçevede Balkan ülkelerinin NATO'ya üyeliklerini kendi çıkarlarına aykırı bulur ve bu tür bir genişlemenin kendi güvenliğini tehdit ettiğini savunur.

RUSYA'NIN ETKİ ALANI DARALDI

1990 sonrasında ABD'nin Balkanlarda artan bir ağırlığı söz konusudur. ABD, Bosna Hersek'te istikrarın ve etnik barışın korunmasına yardımcı olmaya yönelik diplomatik ve insani çabaları desteklediği gibi Kosova'nın bağımsızlığını tanıyan ilk büyük ülkelerden biri olmuştur. Diğer taraftan Bosna Hersek ve Kosova ile sıkı diplomatik, ekonomik ve askeri ilişkiler geliştirmiştir. ABD bunların yanı sıra, Arnavutluk, Karadağ ve Kuzey Makedonya'nın da NATO üyeliği sürecini desteklemiştir. Tüm bu gelişmeler, Rusya'nın Balkanlardaki etki alanını ziyadesiyle daraltmıştır. Artık Rusya bu ülkelerin siyasi karar alma süreçlerine eskisi gibi etki edememektedir.

Son yıllarda Balkanlarda meydana gelen bazı gerilimlerin yeni bir savaşa neden olabileceğine ilişkin birçok tartışma yapılmaktadır. Ancak şurası çok açık ki, Balkanlar'daki siyasi manzara ve mevcut koşullar 90'lı yılların başındaki gibi değildir. Bölgede birçok ülke bağımsızlığını kazandığı gibi bunların önemli bir kısmı NATO üyeliği elde etmiştir. Ayrıca bölgede barışı ve istikrarı korumak için çok sayıda uluslararası misyon görev yapmaktadır. Balkanlar, etnik ve dini farklılıkları içeren karmaşık bir bölgedir. Bu farklılıklar nedeniyle ülke içi ve ülkeler arası bir takım etnik gerilimler ve anlaşmazlıklar potansiyel olarak sorunlara yol açabilir. Bununla birlikte siyasi ve ekonomik belirsizlikler, istikrarsızlığa ve gerilimlere neden olabilir ya da insani ve toplumsal krizleri tırmandırabilir. Fakat tüm bunların yanında çatışma olasılığını azaltmaya yardımcı olabilecek çok sayıda faktör bulunmaktadır. Her şeyden evvel, uluslararası toplum, Balkanlar'daki barış ve istikrarın korunmasından yanadır. Bu doğrultuda çok sayıda uluslararası organizasyon, özellikle Avrupa Birliği (AB), Birleşmiş Milletler (BM) ve NATO, bölgedeki barışı desteklemek ve krizlerin çözümüne yardımcı olmak amacıyla diplomatik ve askeri varlıklarını sürdürmektedir. Daha da önemlisi, Balkan ülkelerinin AB ve NATO üyeliği süreçleri bir taraftan bölgedeki istikrarı güçlendirirken diğer taraftan da uluslararası standartlara uyum sağlama ve ekonomik reformları teşvik etme konusunda daha fazla yol kat etmelerine neden olmaktadır. Haliyle bu gelişmeler, Balkan ülkeleri arasında siyasi diyalog ve iş birliği mekanizmalarını teşvik ederken ülkeler arası sorunların barışçıl yollarla çözülmesine olanak sağlayan diplomatik süreçlere de ciddi ölçüde katkı sunmaktadır. İster istemez bu vaziyet, bölgede çatışma riskini azaltmaktadır.

EKONOMİK KALKINMA SORUNU

Balkanlardaki temel sorunlardan birisi ekonomik kalkınmadır. Yetersiz refah ve buna bağlı olarak ortaya çıkan ekonomik istikrarsızlık siyasi sahaya da yansımaktadır. Ekonomik kalkınma, işsizlik ve işgücü göçü gibi sorunlara odaklanmak bölgedeki toplumsal huzursuzluğu azaltabilir. Benzer şekilde bölgedeki etnik ve dini grupların barış içinde bir arada yaşamasını teşvik eden politikaların hayata geçirilmesi, bölgedeki toplumsal uyumu güçlendirebilir ve etnik gerilimleri azaltabilir. Bu gelişmeler sayesinde bölgede varlık gösteren radikal grupların çatışma çıkarma riski de sınırlandırılabilir.

Genel olarak değerlendirildiğinde, Sırbistan'ın Kosova sınırına asker yığması, Kosova'ya askeri ve diplomatik baskı uygulaması, kuvveden fiile geçecek olgunlukta olmadığı gibi Sırbistan için ne askeri ne de diplomatik sonuçları itibariyle rasyonel bir tercihtir. Rusya, Ukrayna'daki ilgiyi bölgeye yönlendirmek isteyebilir; ancak Balkanlarda belirleyici güç Rusya'dan ziyade Amerika ve NATO'dur. Aynı zamanda Türkiye de Balkanlarda belirleyici bir güç haline gelmiştir. Bu nedenle ne ABD ne AB ne de Türkiye jeopolitik kaymaların yaşandığı şu kritik zaman diliminde Balkanlarda ortaya çıkan gerilimlerin sıcak bir çatışmaya dönüşmesinden yana olacaktır.