Kudüs ağladığı sürece biz gülemeyiz

Hasan Turan / İstanbul Mv., Türkiye-Filistin P. Dostluk Grubu Başkanı
2.12.2017

Kudüs’ü savunmak, gerçek bağımsızlığı savunmaktır. Şu bir gerçektir ki; Ortadoğu barışı olmadan dünya barışının olması mümkün değildir. Dünya barışının kilidini açacak tek anahtar ise başkenti Kudüs olan bağımsız bir Filistin’dir.


Kudüs ağladığı sürece biz gülemeyiz

Kudüs miracın beldesi, ilk kıblegah, embiyaullahın, salihlerin ayak izlerinden dolayı “etrafı mübarek kılınmış” ya da etrafı mübarek kılın-dığı için salihleri misafir etmiş topraklar. “Gökyüzünde kurulmuş yeryüzüne konulmuş” mekan... Yeryüzünün ikinci büyük mescidi, ilk kıblemiz, Efendimiz’in (s.a.v) ayak izleri ve hatıralarını taşıyan Beyt-ül Makdis Mescid-i Aksa’yı bağrında taşıyan mukaddes belde... Kudüs maalesef bugün için “etrafı işgal edilmiş, kuşatılmış” olarak hazin, boynu bükük, kan ağlıyor. Filistinlilere yönelik olarak sürekli bir kuşatma ve işgal hali artırılarak, zulmün her çeşidi ince ya da kabaca her biçimde ustalıkla sistematik olarak sürdürülüyor. Bir taraftan görülmemiş zulüm teknikleri uygulayan siyonistler diğer taraftan Filistinlilerden ‘öğretilmiş çaresizliğe’ rıza göstermelerini, esareti, köle-liği kabullenmelerini, içselleştirmelerini istiyor. İsrail sapkın mitolojisine uygun bir tarih, toplum ve devlet; gözyaşı kan ve zulümden beslenen bir gelecek inşa etmeye çalışıyor. İnsanları, mekanları ve şehirleri buna göre oluşturuyor şekillendiriyor, dönüştürüyor. İnancı-mızın, tarihimizin, medeniyetimizin inşası, ecdadımızın emaneti, eserlerimizi işgal etmekten, gasp etmekten, dönüştürmekten hiçbir şe-kilde çekinmiyor, vazgeçmiyor, endişe duymuyor.

Kaos İsrail’e yarıyor

Dries van Agt’ın dediği gibi: “İsrail, kendisini Arap ülkeleri arasında bulunan küçük bir yer olarak hep tehdit altında yaşıyormuş gibi dünya kamuoyuna yansıtıyor. Halbuki İsrail’de çok sayıda atom bombası var. İsrail Ortadoğu’daki en tehlikeli ülkedir.” İsrail’in kurul-ması ve bekası için bölgede 100 yıldan fazladır uygulanan işgal, yağma ve katliama dayalı politikalar maalesef acımasızca devam ettirili-yor. Siyonizmin etkisindeki emperyalist küresel egemenler ve bölgesel işbirlikçileri, İsrail’in neden olduğu bir asırdır kanayan yarayı ve yaşanan trajediyi, bütün bir İslam Ümmetinin derdi, meselesi sorumluluğu olarak değil de;  “bazı Filistinlilerin sorunu” olarak algılama-mızı istiyor. Kudüs ve mukaddes toprakların yalnızlığı ve esaretini, önce Arapların, sonra da Filistinlerin sorunu olarak kabullenmemiz bekleniyor. Bölgesel bütün çalışmalar/çatışmalar İsrail’in varlığı, güvenliği için oluşturuluyor, dönüştürülüyor. “Arap Baharı” olarak takdim edilen bahar, maalesef Müslümanlar için kışa; İsrail içinse bahara dönüşmüş bulunuyor. Libya, Suriye bölündü, Yemen, Bah-reyn’de çatışmalar ve kaos devam ediyor, Mısır düşürüldü ve parçalanmaya, Lübnan da karıştırılmaya çalışılıyor. İslam dünyasında devam eden mezhep, etnisite merkezli kamplaşma ve çatışmalarla İslam’a ve Müslümanlara yazık ediliyor. İslam dünyasının enerjisi kendi içinde tüketiliyor. İsrail ve efendileri bölgedeki her türlü karşıtlık, rekabet, gerilim, kamplaşma ve çatışmayı oluşturuyor, teşvik ediyor ve sonuca bakıp sevinçle ellerini ovuşturuyor.

İslâm dünyasında devam eden çatışma ve düşmanlıklar siyonistlere altın tepside güvenli bir gelecek sunuyor. İslâm dünyasının gaf-let ve dalalet içerisindeki bazı Arap yöneticileri İsrail’e yeni yeni fırsatlar sunuyor. İşret alemlerinin esiri, mağlubiyet ve teslimiyetin zebunu olmuş, mankurtlaştırılmış bazı konformist Arap elitleri de işgalci siyonistler yerine; ne yazık ki 100 yıldır adeta bütün bir Ümme-tin acısını çeken işgal altındaki Filistinlileri ve onların hukukunu savunanları suçluyor. Hakikatin dili olan ulema ve hareketler ötekileştiri-lirken, terörizmle suçlanırken; bürokrat kapıkulu sözde ulema İsrail lehinde fetvalar üretiyor. İslâm dünyası bütüncül bir bakış açısıyla esas problemi ve kaynağını tespit edip ortadan kaldırmak yerine, kendi iç çelişkilerini kışkırtıyor, konuşuyor, boğuşuyor. Bu hal böyle devam edemez ettirilemez. Müslümanların artık kendilerine gelmeleri ve aziz İslam’a yönelmeleri gerekiyor.

Ümmetin topyekün derdi

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın, Mescid-i Aksa krizinde bir  toplantıda söylemiş olduğu veciz ifadeler hala hafızamızda: “Biz Müslümanlar için mübarek beldelerimizi korumak imkân değil iman meselesidir.”

Bu aslında Cumhurbaşkanımızın nezdinde 80 milyonluk Türkiye’nin Kudüs’e ve mübarek beldelere  bakış açısını gösteriyor. Köklü bir tarihe sahip olan, üç kıtada yüzyıllarca adaletle hükmetmiş ecdadın varisi olan bizler çok iyi biliyoruz ki imkânlar; imanımızla başarabile-ceğimiz işler için ölçüt değildir. Bunu Çanakkale’de, Kûtül-Amâre’de yedi düvele gösterdik. Cumhurbaşkanımızın vermiş olduğu mesaj da aslında tam anlamıyla buydu “İman varsa imkân da vardır.”

Bizler Kudüs’e iman gözüyle bakıyor ve her platformda Filistin meselesini tüm dünyaya haykırıyoruz. Biliyoruz ki; Kudüs ve Filis-tin meselesi tali bir mesele değil, Ümmetin topyekûn  geleceğini ilgilendiren ana meseledir. Bu olayı sadece Filistin’in veya Arapların meselesi olarak görmek Ortadoğu’daki ve dünyadaki sorunların ana kaynağını anlayamamak demektir.

Barışın yolu Kudüs

Bölgede cereyan eden hiçbir gelişme Kudüs meselesinden bağımsız, bağlantısız değildir. Kudüs ve Filistin evimizin içi, elimizin içidir. Kudüs’ü savunmak ise gerçek bağımsızlığı savunmaktır. Şu bir gerçektir ki; Ortadoğu barışı olmadan dünya barışının olması mümkün değildir. Dolayısıyla Ortadoğu ve Dünya barışının kilidini açacak tek anahtar başkenti Kudüs olan bağımsız bir Filistin’dir. Bu münasebetle Kudüs’ü ajandamızın ilk gündeminden hiçbir şekilde çıkarta-mayız. Siyonistlerin işgali altında olan Filistin ve Kudüs özgürleşmediği sürece İslam Ümmeti başsız bir beden gibi ne kendine ne de dünyaya yön verecektir.

@hasanturantr