Kudüs apokaliptiği

Prof. Dr. Özcan Hıdır / İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi
23.12.2017

Kudüs üzerindeki tartışmalar, Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslâm’ın kutsal metinlerinde yer alan “dünyanın sonu-kıyamet”, “Armageddon-milenyum (100 yıllık dünya cenneti)”, yani apokaliptik meselesiyle alabildiğine alakalıdır. Hatta meselenin teolojik-teo-poltik yönüyle alakalı bu önemli nokta bilinmeden, Kur’an ifadesiyle “etrafı mübarek kılınmış Kudüs”e yönelik politikalar, hamleler yeterince anlaşılamayacaktır.


Kudüs apokaliptiği

Trump’ın Kudüs kararı tarihi, psikolojik, siyasi ve teolojik pek çok açıdan son günlerde tartışıldı, tartışılıyor. 13 Aralık’ta İstanbul’da olağanüstü toplanan İİT Liderler Zirvesi’nde alınan, tarihi olduğu kadar İslam dünyasını edilgenlikten çıkarıp etken pozisyona getiren kararlar da bu tartışmaların alabildiğine devam edeceğini, etmesi gerektiğini gösterdi. Hatırlanacağı üzere İİT, Mescid-i Aksa’nın, 1969’da “Church of God” isimli tarikat mensubu Hıristiyan bir entegrist Michael Dennis Rohan tarafından kundaklanması üzerine kurulmuştu. Öyle anlaşılıyor ki, o dönemde nasıl Kudüs ümmeti birleştirdiyse, bloklaşmış, etnik-sekter bölünmüş bugünün İslâm dünyasını da birleştirme potansiyelini hala koruyor. Bu zirvedeki kararlar, bu birleşmenin adımları olarak okunmalı.

Nitekim Cumhurbaşkanımızın liderliği ve Türkiye’nin öncülüğündeki bu kararlılık –ki bu Türkiye’nin diplomasi hanesine altın harflerle yazılacaktır- dünya ülkelerindeki ma’şeri vicdanı uyandırmış; 15 üyeli Güvenlik Konseyi’nde 14 ülkeye karşı Amerika tarafından veto edilince, konu Türkiye ve Yemen tarafından BM Genel Kurulu’na taşınmış ve Perşembe günkü oylamada Trump yönetiminin Kudüs kararı çoğu dünyanın tanımadığı 9 ülkeye karşı 128 oyla reddedilmiştir. Dünyanın ma’şeri vicdanı ve adaletinin körelmediğini ve yeri geldiğinde “dünya beşten büyüktür”, “güçlü değil; haklı olan daha güçlüdür” diye devreye girebildiğini göstermesi adına tarihi bir olaydır. Bu aslında BM ve dünya siyaseti açısından paradigmal bir değişim-dönüşüme işaret edebilir. Şimdi bu kararın, Filistin’i bir devlet olarak tanıyan devletlerin sayısını artırma ve iki devletli çözümü tahkim ettirme gibi somut adımlara dökülmesi gerekiyor.

Tabiatıyla bütün bunlar, Kudüs bilincimizi yenileme-tecdit etme anlamında meselenin önemli adımları ve boyutları. Ne var ki, bu konunun ısrarla üzerinde durulması lazım gelen bir başka boyutu da ilahî kaynaklı dinler olan Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslâm’ın kutsal metinlerinde yer alan “dünyanın sonu-kıyamet”, “Armageddon-milenyum (100 yıllık dünya cenneti)”, yani apokaliptik meselesiyle de alabildiğine alakalı olmasıdır. Siyonist Evanjeliklerin etkisindeki Trump yönetiminin dünyayı karşısına alarak aldığı Kudüs kararı kanaatimce daha ziyade bununla bağlantılıdır. Hatta meselenin teolojik-teo-poltik yönüyle alakalı bu önemli nokta bilinmeden, Kur’an ifadesiyle “etrafı mübarek kılınmış Kudüs”e yönelik politikalar, hamleler yeterince anlaşılamayacaktır.

“Apokalips” ve “apokaliptik” kelimeleri, kozmik birtakım hususları anlatmada kullanılır. Kelimenin aslı, “örtülü bir şeyi açmak, ortaya çıkarmak” anlamındaki Yunanca “apokalypsis”den gelir. Esas itibariyle kelimenin yıkıcı felaket ve sıkıntılarla ilgili kullanımına, Yeni Ahit’in son kitabı olan Yuhanna’nın Vahyi’nde rastlanmakta ise de M.S. II. asır ve sonrasında Yeni Ahit apokalipsi ile benzerlik arzeden bütün Yahudi ve Hıristiyan kitaplarını ifade için kullanılmıştır. Apokaliptisizme göre Allah, sonu çok yaklaşmakta olan dünya hakkındaki sırları, insanlara anlatmaları için bazı kişilere açıklamıştır. Bu kişiler söz konusu vizyon ve rüyalar aracılığı ile bu sır ve hakikatleri öğrenip yazıya geçirirler.

Bu meyanda Kitab-ı Mukaddes’in muteber kitaplarındaki ilgili pasajların yanı sıra, Yahudi-Hıristiyan geleneği içinde Pseudo-Ephem Apokalipsi, Pseudo-Methodius Apokalipsi, Edessene Apocalypsi, Shenute Apokalipsi, John bar Penkaye Apokalipsi, 12 Havari Apokalipsi,  Ezra Apokalipsi, Daniel Apokalipsi, Bahira Apokalipsi gibi bir apokaliptik literatür oluşmuştur.

Fiten, melâhim, herc

“Apokaliptik literatür” terimi, M.Ö. 250-200 yılları arasında Yahudilere ait kültür çevresinde geliştirilmiş ve milâttan sonraki iki asırda Hıristiyanlarca yoğun olarak devam ettirilip bir yazım türü için kullanılmış olan, yaklaşık 4-5 yüzyıllık bir dönemi kapsar. Bu literatür, sadece “apokalips”leri içine almamakta, aynı zamanda bir kısım ahitler, ilahiler ve duaları da kapsamakta ve genel olarak tarihin bu dünyaya ait bir döneminin yanında uhrevî dünyanın sırlı ve bilinmeyen yönleriyle ilgili olmak üzere iki türü bulunmaktadır. Ancak her iki türün de melek, rüya vasıtasıyla alınan veya diğer bazı insan ötesi varlıkların bildirdiği ilham ve vizyonlar ile dünya ve tarihin sonu ile ilgili bilgi ve rivayetlerde yoğunlaşması göz önüne alınırsa, belli ortak karakteristik özellikleri barındırdıkları söylenebilir.

Kitâb-ı Mukaddes’te, yukarıda zikri geçen “Dânyâl/Daniel” ve “Yuhanna’nın Vahyi” gibi apokaliptik karakter arzeden iki kitapla birlikte, başta Hezekiel, İşaya, Zekarya olmak üzere bazı kitapların da apokaliptik ifadeler içerdiği belirtilir. Mesela, Dânyâl’ın kitabında, Bâbil sürgünü (M.Ö.VI. asır) sırasında kendisine, beş kıssa anlatıldığına ve Allah’ın yardımıyla rüyalar ile birtakım şifreli bilgileri tabir etme melekesi bahşedildiğine değinilmiştir. Ayrıca özellikle Hıristiyan kültüründe Kitâb-ı Mukaddes dışında kalan pek çok apokrif/muteber olmayan apokaliptik kitabın ortaya çıktığı ifade edilir.

Kur’an’da da pek çok bu yönde ayet bulunmakla beraber apokaliptik ifadeler daha ziyade hadislerde yer alır. Apokaliptisizm ve apokaliptik literatürün hadis metinlerindeki karşılığı ise –tam olarak karşılamasa da- “fiten”, “melhame”, “melâhim” kavramlarıdır. Kur’an’da genellikle “insanın isyan veya sabrını ölçmeye yönelik her türlü ilâhî imtihan” mânasında kullanılan “fitne” kelimesinin, “günah, fısk ve fücur, inkârcılık, savaş, yangın, zelzele, kargaşa” şeklindeki anlamları zamanla daha yaygınlık kazanmış; özellikle hadis literatüründe bu kelime, İslâm toplumunda çeşitli dinî ve siyasî sebeplerle ortaya çıkan sosyal kargaşa ve iç savaş gibi ümmet bütünlüğünü bozan her türlü yıkıcı faaliyeti de ifade için kullanılmıştır. 

“Melhame-melâhim” ise Babanzâde Ahmed Naim (ö. 1934) tarafından “bilfiil vâki’ olan muharebât/harpler” diye tarif edilen melâhim, “ağır zayiat ve bozgunla neticelenen savaş ve fitne anında çıkan büyük karışıklık; bu olayların gerçekleştiği yer” anlamlarına gelmektedir.

Daha ziyade hadis kaynaklarında yer alan “fiten ve melâhim” terimleri yanında “herc” kelimesinin de geniş ölçüde yer aldığı görülür. Ancak hadis literatüründe bu kelimeler, “İslâm toplumunda çeşitli dinî ve siyasî sebeplerle ortaya çıkan her türlü sosyal kargaşa, savaş ve ölümle sonuçlanan olay, kıyametten önce zuhûr etmesi beklenen alâmetler-savaşlar” şeklinde bir anlam kazanmıştır. Ayrıca melâhim türü rivayetler de genellikle, Müslümanlarla Bizanslılar arasında Suriye’de vuku bulacak savaşlar ve bazen de İslâm’ın ilk yıllarındaki diğer harpler için kullanılmıştır. Buna göre fiten ve melâhim türü rivayetler, genelde kıyamet alâmetlerinden sayılan ve âhir zamanda gerçekleşecek bazı olağan dışı hadiseler ile yine dünyanın son döneminde ortaya çıkacak ve her birinin keyfiyeti konusunda farklı değerlendirmelerin bulunduğu Mehdî, Deccâl, Hz. İsa/Mesih’in tekrar gelişi, Ye’cûc-Me’cûc gibi şahsiyet ve toplulukları konu edinir.

Gerek “apokalips” ve “apokaliptisizm”in anlamı gerekse F. Rosenthal tarafından “geleceğin tarihi” olarak tanımlandığı belirtilen “apokaliptik rivayetler”in teo-politik bir yansıması olarak Yahudi inancına göre kıyamet öncesinde yaşanacaklar şöyledir: İsrail toprakları bitkilerle sarılacak, sürgündeki Yahudiler tekrar toplanacak, İsrail’in düşmanları yenilecek, Süleyman Tapınağı (Temple) Kudüs’te tekrar inşa edilecek -ki İsrail’in ana akım Yahudileri arasında Süleyman Mabedi yakında inşa edilmezse, ülkenin yok olacağı inancı yaygındır- Mesih (Hz. İsa değil) gelerek İsrail’in kralı olacak ve tüm Yahudiler’i vaadedilmiş topraklarda toplayacak. Bu sırada Magog Kralı Yahudiler’e saldıracak ama yaşanacak büyük savaşı Mesih ve taraftarları kazanacak. Mesih’in yanında yer alanların gireceği savaştan sonra ise tüm insanların Tanrı’yı doğrudan bilecekleri bir “Gelecek Dünyası (Olam Haba)” başlayacak.Hıristiyanlar içerisinde özellikle Kudüs’e yönelik apokaliptik bakımından daha ziyade öne çıkan grup, dünyada sayıları 500 milyonu bulan Evanjeliklerdir. Onlara göre Tanrı ilk insandan bu yana yedi dönem yaratmıştır. Bunlardan altı tanesi geçmiş ve “milenyum” veya “yeryüzü cenneti” denen yedincisi ise henüz gelecektir

‘Kıyamete zorlama’

Onlara göre “Tanrı tarafından seçilmiş bir topluluk” olarak Yahudiler, dünyanın sonu geldiğinde İsrail-Kudüs’te yapılacak Büyük Kıyamet Savaşı olduğuna inanılan “Armageddon” –ki Eski Ahit’in Daniel  (2: 31-35) ve Hezekiel (39: 3-6), Yeni Ahit’in ise Vahiy bölümünde bu manada pasajlar vardır- döneminde başkenti Kudüs olan ve Süleyman Mabedi’nin (Temple) yeniden inşa edileceği İsrail’de yaşamalıdır. Bu esnada Deccal (Antichrist) “barış yapıcı” rolünde çıkacak ve sonunda Mesih’in (Hz. İsa) gelmesiyle yenilgiye uğrayacak. Bu yenilgiyi tadacaklar arasında Evanjeliklere göre “kâfirler” olan Yahudiler de vardır. Armageddon Savaşı’ndan zaferle çıkan Hz. İsa ve etrafındaki “iyiler” için yeni bir dünya düzeni ile birlikte “milenyum dönemi (1000 yıl)” başlayacak.

Theodor Herzl’in 1896’da Siyonizm kongresini toplamasından önceki dönemde “Siyonizm” idealine sahip olduğu yönünde bilgiler bulunan Evanjelikler-Siyonist Evanjelikler, Kudüs kararıyla Mescid-i Aksa ve çevresinin yıkılıp yerine “Süleyman Mabedi”nin yeniden inşa sürecinin hızlandığına ve Mesih’in ancak bu mabed inşa edildikten sonra geleceğine inanır. Evanjeliklere göre Millenyum’a ulaşmada gerekli olan ara safhalardan biri tüm Yahudilerin İsrail-Filistin’de toplanmasıdır. Bu ara dönem yaşandıktan sonra son aşamada, Hz. İsa’nın geleceğini, Yahudilere Hıristiyanlığa dönmelerini emredeceğini, bir kısmının kabul edeceğini, reddedenlerin de yok edileceğini düşünüyorlar. Evanjeliklerin şu an için İsrail’e tam destek vermelerinin ardında bu teo-politik inanç vardır.

Amerika’daki önde gelen Evanjelik Siyonistler, yukarıda işaret ettiğimiz Daniel ve Hezekiel (İslam’da Zülkifl) bölümlerindeki pasajlara dikkat çekici Siyonist yorumlar da yaparlar. Mesela Evanjelik-Siyonist John Hagee, Daniel’in ilgili pasajındaki “Kuzey krallığı” ile Rusya’yı, “Güney krallığı” ile de İran’ı ve Arap devletlerini, “Doğu’nun krallığı” ile ise Çin’i kastettiğini söyler. Ona göre dünyanın sonunda ortaya çıkacak Antichrist-Deccal aslında Avrupa Birliği (AB) Başkanı’dır. Aslında Güvenlik Konseyi’ndeki 14’e 1’lik oylamadaki sonuç, AB’ye yönelik olarak onlarda bu anlayışı daha da pekiştirmiş olabilir. Yine ona göre “Kuzey kıralı” (Rusya) ve “Güney kralı” (İran) yıkıldıktan sonra başlıca iki düşman kalacak: “Doğu kıralı” (Çin) ve “Batı kralı” (AB-Antichrist) sonrasında nihai savaş başlayacak. Bunlar Kudüs’ün bulunduğu yerde Armageddon diye adlandırılan savaşa tutuşacaklar.

Günümüzde Amerika’da özellikle Evanjelik protestantanlar arasında çok sayıda “millenyum kültleri”nin olmasının bir açıklaması da bu olsa gerektir.

Görüldüğü üzere yukarıda Rosenthal tarafından “dünyanın sonunun tarihi” olarak nitelendiğine vurgu yaptığımız Yahudi-Hıristiyan-Evanjelik “apokaliptik vizyon ve bilgiler”ini iyi anlayıp kelimenin Yunanca’daki manasına da uygun olarak üzerindeki sis perdesini biraz aralamak,Trump’ın Kudüs kararını anlamada önemi haizdir. Zira bu anlama çabası bize, perde önündeki söylem, eylem ve kararların arkasındaki gerçek apokaliptik niyet, projeksiyon ve teolojiyi anlamada önemli ipuçları sunmaktadır.

Yazımızın başında Kudüs’ün İslâm ülkelerini-ümmeti birleştirip dirilteceğini, edilgenlikten kurtarıp etkin hale getirme potansiyelini alabildiğine taşıdığını ifade etmiştik. Öyle de olacak inşallah. Buna karşılık Yahudi-Hıristiyan-Evanjelik apokaliptik projeksiyonu ise Trump-Pence ikilisinin perde önündeki öncülüğünde, Kudüs’e ayarlı olarak “Tanrı’yı kıyamete zorlama” ve dünyanın sonunu bir an önce getirme gayretinde. Siyonist Evanjeliklerin yön verdiği Trump’a bu konuda alabildiğine destek veren Suud-BAE öncülüğündeki ittifakın bunun ne kadar farkında olduğunu ise zaman gösterecek. 

[email protected]