Kudüs Türkiye'nin neyi olur?

Prof. Dr. Süleyman Kızıltoprak / Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi
15.05.2021

Kudüs'ün 3 bin yıllık tarihinde, 638-1098 ve 1187-1917 tarihleri arasında yaklaşık 12 asır barış ve istikrar yaşadı. Süreçte Türklerin Kudüs'teki varlığı en az sekiz asırdır. Osmanlı idaresinde geçen dört asır ise, Kudüs'ün hoşgörü ve birlikte yaşama kültürü açısından müstesna bir devir olmuştur.


Kudüs Türkiye'nin neyi olur?

Üzerinde büyük tartışmalar ve kavgaların yaşandığı Filistin toprakları bugün coğrafi olarak yaklaşık 27 bin 906 kilometrekare genişliğe sahiptir. Türklerin Doğu Akdeniz ve etrafındaki bölgeyle ilişkisi insanlık tarihi kadar eskidir. Bu bakımdan sözlü kültüre dayanan kaynaklarda Kudüs ile Türklerin ilgisi Nuh Tufanı'na kadar geri gider. Yahudi kaynaklarına göre Hz. Nuh, tufandan sonra, ülkeleri, oğulları Yâfes, Sâm ve Hâm arasında paylaştırmıştır. Vaat edilen toprakların dahil olduğu bölgeyi, İbraniler ve Arapların atası Sâm'a vermiştir. Hâm ise Habeşliler dolayısıyla Afrikalıların atasıdır. Yâfes'in soyuna ise Filistin'in batısında ve kuzeyinde, Ege ve Anadolu coğrafyası ve Hazar bölgesini vermiştir. Türklerin kökeni hakkında bilgi veren tarih, tefsir ve kısas-ı enbiyâ gibi İslam kaynaklarında Yâfes Türkler ve Hazarlar'ın atasıdır.

İstilaya gerekçe

Tevrat'a göre Nûh, Hâm'ın tavrından dolayı onun soyu olan Ken'ân'ı tel'in ederken Sâm ile Yâfes'i ululamıştır. Hatta Ken'ân halkının onlara köle olmasını dilemiştir. Dinsel metinler referans yapılarak İsrâiloğulları'nın Ken'ân topraklarını istilâsına gerekçe oluşturma gayreti müşahede edilmektedir.

M.Ö. XIX. ve XVIII. asırlara ait kadim Mısır metinleri Kenan şehir devleti olarak Kudüs coğrafyasını gösterir. Tek tanrı inancını İsrailoğulları'na getiren Hz. İbrahim'dir. Onun oğlu İshak ve torunu Yakup (İsrail) İsrailoğullarının kurucu atalarıdır. Kimi metinlerde vadedilmiş toprakların yani Fırat ve Dicle'nin Basra Körfezi'ne döküldüğü yerden Filistin topraklarına gelmişlerdir. Filistinliler ise Girit'ten Doğu Akdeniz'in sahil şeridine göç etmişler ve yaşadıkları topraklara Kenan ili denmiştir. İsrailoğulları bölgeye yerleşince burası Kenan ili yanında İsrail olarak da adlandırılmıştır. Yakup'un 12 oğlu dünyaya gelmiş ve İsrailoğulları onların liderlik ettiği 12 kabileden doğmuştur. Hz. Yakup'un dördüncü oğlu Yahuda'ya mensup Yahudiler MÖ. 13. Asırda Mısır'dan Hz. Musa önderliğinde Filistin'e hareket ettiler. Tevrat'ta bahsedilen Salem şehrinin Kudüs olduğu düşünülmektedir.

M.Ö. 1300'lü yıllarda Mısır'dan çıkıp çölde kırk yıl sürgün kalan ve Hz. Musa'dan sonra Yeşu liderliğinde Filistin'e giren İsrailoğulları Kudüs'ü ele geçiremedi. Yebusilerin elindeki kent M.Ö X. asırda Hz. Davud tarafından alındı. Bundan sonra Kudüs'e Davud'un şehri denildi. Yahudilerin Yeruşalayim dedikleri Kudüs ismi Tevrat'ta geçmez.

Tapınak kurucusu Süleyman

Kendisine bir saray yaptıran Davud bir tapınak yaptırmak için hazırlık yapmış ve ahit sandığını Kudüs'e getirerek sarayın yakınına gömmüştür. Hz. Davut'tan sonra Hz. Süleyman yedi yıl içinde muhteşem bir tapınak yaptırmış ve ahit sandığını özel bir yere koyarak etrafında surlar inşa etmiştir. Hz. Süleyman'dan sonra krallık ikiye bölündü ve birlik bozuldu. Kudüs güneydeki Yahuda Krallığı'nın merkezi oldu. Bu parçalanmadan faydalanan Mısır Kralı Şişak (MÖ. 925) Hz. Süleyman'ın oğlu Rehocoam zamanında Kudüs'ü işgal etti. Tapınak ve saraydaki hazineleri alıp götürdü. Bugün bazı uzmanlar Kudüs'ün Hz. Süleyman zamanındaki yapısını koruduğunu varsayarak bu kalıntıları ortaya çıkarma düşüncesiyle Mescid-i Aksa'nın altı da dahil olmak üzere bölgede geniş çaplı bir kazı faaliyeti yapıyorlar. Oysa bunun tersini iddia edenlerin delilleri daha kuvvetlidir. Zira Roma zamanında tümüyle yıkılan tapınağın taşları bile başka yerlere taşınmıştır.

Babil ve Roma saldırıları

M.Ö. 600, 597 ve 587 yıllarında Babil Kralı Nabukadnezzar Kudüs'e acımasızca saldırmıştır. Şehir ve tapınak yağmalanmış, yakılmış ve yıkılmıştır. Yahudiler'in Babil esareti dediği 50 yıllık dönem Perslerin M.Ö. 538'de bölgeyi ele geçirmesine kadar sürmüştür. Makedonyalı İskender M.Ö. 332'de kenti alarak M.Ö. 63 yılına kadar süren Helenistik dönemi başlatmıştır. Bu süreçte Yahudiler yine kara günler yaşamış, Kudüs ve Tapınak Yunan tanrılarının heykelleri ile dolmuştur. M.Ö. 37 yılında Büyük Herod Kudüs'ü ele geçirince, Tapınak inşası yeniden başladı. Hz. İsa zamanında da inşaat sürdü. M.S. 70 yılında, Romalı General Titus şehri ateşe vererek ele geçirdi. Tapınak da dahil olmak üzere tüm yapıları yıktırdı. Roma İmparatoru Hadrianus 135'te Tapınak yerine Jüpiter tapınağını inşa etti. Ayrıca bir de Afrodit tapınağını inşa ettiler. Bu tapınağın yerine daha sonra Hristiyanlar sonradan yapılacak Merkad-i İsa kilisesini inşa etti. Yahudiler sürgün edildi. Yahudi olarak şehirde kalmanın cezası ölümdü.

Hıristiyan Kudüs

İstanbul'un kurucusu olan İmparator Konstantin, Yahudilerin Kudüs'ü ziyaretine izin verdi. 333'te Hz. İsa'nın çarmıha gerildiği yerde Merkad-i İsa Kilisesi'ni yaptırdı. Süleyman Mabedi bu sırada yıkılmış bir haldeydi. Konstantin Yahudiler ve paganlar için kutsal kabul edilen lapis pertusus isimli kayayı Yahudilerin ziyaretine açtı. Hacerü'l-Muallaka diye bilinen bu kaya şimdi Kubbetüs-sahra'nın üzerinde bir örtü gibi bulunduğu yerdedir.

VII. asrın başında Kudüs Sasani ve Bizans arasındaki rekabete sahne oldu. 614'te Sasaniler kenti işgal etti. 629 yılında ise Bizans İmparatoru Heraklius kenti ve Kutsal Haçı Sasanilerden alıp Kudüs'teki yerine iade etti. Kudüs'ün Müslümanlar tarafından fethi 638 yılında gerçekleşti. Hz. Ömer Kudüs'e gelerek Ebu Ubeyde b. Cerrah'ın kuşattığı kenti teslim aldı. Kudüs asıl kimliğini ondan sonra kazandı. Emevîler döneminde başkent Şam olunca Kudüs'ün ehemmiyeti daha da arttı. Mervan b. Abdülmelik, Bizans eseri kiliselerinden daha görkemli bir mabed yaptırmayı amaçladı. Bu gaye doğrultusunda İslam mimarisinin en muhteşem eserlerinden olan Kubbetü's-Sahra'yı yaptırdı. Mescid-i Aksa ise, Abdülmelik veya oğlu Velid tarafından inşa edilmiştir. Emevîler devrindeki imar faaliyetleriyle Kudüs'ün nüfusu artarak ekonomik ve kültürel bakımdan cazibe merkezi oldu. Abbasiler devrinde Bağdat başkent yapılmasına rağmen Kudüs Mekke ve Medine'den sonra üçüncü büyük kutsal kent unvanını da sürdürdü.

Zafer yılı

Fâtımîler'in (969-1071) bir asır süren hakimiyetleri sırasında Kudüs, önemini korudu. Atsız b. Uvak 1071 yılında Fatımîleri Kudüs'ten uzaklaştırarak Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan adına hutbe okuttu. Artuk b. Eksuk 1085'te kentin idaresine tayin edildikten sonra burada yeni bir cami yaptırdı. Artuk'un vefatından sonra oğulları Sökmen ve İlgazi kentin idaresini sürdürdü. Kudüs Haçlıların eline geçmeden bir yıl önce 1098'de Fâtımîler kenti Selçuklulardan aldı ama koruyamadı. 7 Haziran 1099'da Kudüs önlerine gelen Haçlılar şehri kuşattı. 15 Temmuz 1099'da kenti teslim aldılar. Fatımî valisi İftiharü'd-devle Davut kulesini Kont Raimond'a teslim etti. Ona ve adamlarına anlaşma gereği dokunmayan Haçlılar Kudüs halkına karşı acımasızca bir katliama giriştiler. Yahudi ve Müslümanların hepsi kılıçtan geçirildi. Sinagoglar içerisine sığınanlarla birlikte yakıldı. Tankred Kubbetü's-Sahra'yı yağmaladı ve tepesine bir haç dikti. Hıristiyan tarihçilerin bile görülmemiş vahşet diye nitelendirdikleri katliamlar yapıldı. Mescid-i Aksa'ya sığınan Müslümanlar bile canice katledildi.

Kudüs'ün bu şekilde zaptı o sıradaki İslam aleminin parçalanmışlığının da etkisiyle olmuştur. Şii Fatımîler ve Sünni Abbasiler ve Selçuklular diye bölünmüş birlik haçlıların işini kolaylaştırdı.

Nurettin Mahmud Zengî siyasi olarak üç hedefe odaklanmıştı. Fatımi Devleti'ni ele geçirmek, Haçlıları bölgeden çıkarmak ve İstanbul'u fethetmek idi. Bu hedeflerinden birincisini başarmış ikincisinde kayda değer ilerleme sağlamış, üçüncüsü için ömrü yetmemiştir. Kudüs'ün fethine odaklandığından Mescid-i Aksâ için Halepli ustalara bir sanat şaheseri olan ağaç minber yaptırmıştır. Şarkın Büyük Sultanı Selahaddin 1187 yılının 4 Temmuz günü Hıttin'de Kudüs Kralı Guy karşısında büyük bir zafer kazandı. Bu savaşta Kudüs Krallığı'nın askeri gücü büyük ölçüde ortadan kaldırıldı. Selahaddin başta Kral olmak üzere çoğu ileri gelen kişileri ve sivil halkı bağışladı. Templier ve Hospitalier tarikatı şövalyeleri affedilmezken diğer şövalye ve askerler fidye karşılığı serbest bırakıldı.

Kutsal haç Müslümanların eline geçti. Bu zaferin ardından Taberiye, Akka, Nablus, Yafa, Sayda, Beyrut, Cübeyl, Askalan ve Gazze bir zincirin halkaları gibi ardarda fethedildi. Bundan sonra Selahaddin esas hedefi Kudüs'e yöneldi. 20 Eylül 1187 de kuşattığı şehir sonunda teslim oldu. 2 Ekim 1187'de Mirac gecesi Kudüs'e giren Selahaddin isteyen Hıristiyanların şehirde kalmasına müsaade etti. Ortodoks ve Yakubiler kenti terk etmezken diğerler Hristiyanlar ayrıldı. Hırıstiyanlara ait kutsal mekanların idaresi Ortodokslara verilirken Yahudilerin kente tekrar yerleşmesine müsaade edildi. Büyük Fatih Selahaddin Kubbetü's- Sahra'nın tepesindeki Haç'ı kaldırttı. Selâhaddîn-i Eyyûbî, öncüsü Nureddin'in vasiyetini yerine getirerek Mescid-i Aksâ'ya onun yaptırdığı harikulade minberi koymuştur. Maalesef bu minber 1969'da bir Yahudi tarafından çıkarılan yangında yok olmuştur. Kudüs'ün düşüşüyle Batı dünyası yaklaşık 90 yıl sonra hayallerini kaybetmişlerdi. Papa Urban kahrından öldü. Bundan sonra düzenlenen Haçlı Seferleri başarılı olmadı.

3 Eylül 1260'da Ayn-i Câlut savaşında Sultan Kutuz ve Baybars Moğolları bozguna uğratarak bölgeyi büyük bir tehditten kurtardılar. Bu zaferden sonra Memlükler, Osmanlılar'ın yükselme devrine kadar İslâm dünyasının koruyucusu ve en büyük devleti olarak görüldüler. Baybars ve ardından gelenler Haçlı seferlerinden kalan kontlukları birer birer ortadan kaldırarak bölgeye yönelik dış tehditleri bertaraf ettiler.

Resmi adı ed-Devletü't-Türkiyye olan ve yönetici kadrosu Türkçe konuşan Memlukler dönemi (1250-1517) Kudüs için barış, istikrar ve kültürel zenginlik devri oldu.

1516 Mercidabık Savaşı sonucunda Suriye ve Kudüs Osmanlı idaresine geçti. 1517 yılında Kahire'nin de Yavuz Sultan Selim tarafından Osmanlı sınırlarına katılmasıyla, Bingazi sahillerinden Anadolu sahillerine kadar uzanan Doğu Akdeniz Türklerin idaresine girdi.

Türklerin hakimiyet kurduğu yerlerde akılcı ve adil siyasal uygulamalar ve gözetilen gelenekler vardır. Kudüs gibi girift toplumsal ve mimari yapılar üzerinde yükselen bir kutsal kenti, ancak Türkler kadim yönetim kabiliyetleri ile barış ve huzur içinde yönetebilirdi. Kudüs'ün 3 bin yıllık tarihi bunun şahididir. Kudüs bu süreçte 638-1098 ve 1187-1917'ye kadar yaklaşık 12 asır barış ve istikrar yaşadı. Süreçte Türklerin Kudüs'teki varlığı en az sekiz asırdır. Osmanlı idaresinde geçen dört asır ise, Kudüs'ün hoşgörü ve birlikte yaşama kültürü açısından müstesna bir devri olmuştur.

Kanuni Sultan Süleyman, Kudüs'ün imarında en büyük hizmet sahiplerinden biridir. Öncelikle Kubbetü's-Sahra ve Mescid-i Aksa'nın restorasyon ve tamirini yaptırdı. Beytüllahm ve Halilürrahman mahallinden kente su getiren kanalları yeniledi. Abidevi boyutta altı çeşme yaptırdı. Kutsal mekanları korumak amacıyla beş yıl süren yoğun bir çalışmayla üç kilometre uzunluğunda ve 12 metreyi aşan yükseklikteki surları yaptırdı. Bu surların muhteşem yedi kapısı ve 34 kulesi bulunmaktadır. 1551 yılında Hürrem Sultan Kudüs'te muhteşem bir külliye ile onu finanse eden büyük bir vakıf kurdu. Kanuni ve eşi elele vererek kutsal kentin güvenliği, imarı ve sosyo-ekonomik dokusuna unutulmaz katkılar sağlamıştır.

Barışa hasret

1917 yılının sonlarına gelindiğinde Kudüs'teki dört asırlık Osmanlı devri ve sekiz asırlık Türk devri kapandı. Batı'da Kudüs tarihi hakkında kaleme alınan eserlerde 1517-1917 arası değerlendirilirken Osmanlı Devleti veya Osmanlılar yerine Türkiye ve Türkler ifadesi kullanılmaktadır. Söz konusu kitaplarda genellikle, "Türkiye'nin Filistin'deki hakimiyetini yıkan İngiltere" gibi cümleler kurulur.

Birinci Dünya Savaşı sırasında İngilizler Mart ve Nisan 1917'de Gazze'ye iki büyük saldırı düzenleyip başarısız olmuştu. Bu askeri başarılar Çanakkale ve Kutü'l-Amâre'de kazanılan büyük zaferlerin gölgesinde kalmış olsa da önemlidir. 31 Ekim 1917'de İngilizler yeniden saldırıya geçip Gazze'yi işgal edebildiler. 40 gün süren çatışmalar sonunda Türkler 8/9 Aralık gecesi Kudüs'ten elim bir üzüntü ile ayrıldı. 14 Mayıs 1948'de son İngiliz sömürge valisi Sir Alan Cunningham 31 yıllık işgal ve manda rejimini bırakıp ayrılırken 160 bin Kudüslünün elleri birbirinin boğazındaydı. Şehrin anahtarını Yahudi haham Mordehay Wingarten'a teslim eden Cunningham'ı uğurlayan kimse yoktu. Çünkü kurduğu düzenden kimse memnun değildi. Yahudiler, Müslüman Araplar, Katolik ve Ortodoks Hristiyanlar gelecekten endişeliydi. Nitekim aradan geçen zamanda Kudüs kurulduğu tarihten itibaren eşine az rastlanan büyük dramları yaşamış ve barışa hasret kalmıştır.

@suleymankzltprk