Kültür savaşları

Ercan Yıldırım / Yazar
1.07.2017

Cumhuriyet projesi kültür savaşı verdi, kazandı. Yine kapitalist dünya sistemi, Türkiye’de de bir sınıf savaşı verdi, bu cephede de kazandı. Modernler, tarihsellik kavgası verdi, kazandı. Özcülük, tarihilik, otantiklik savaşımında kazanan yine modernler, Kemalistler oldu. İslami kesim, ne fikrin ne İslam kültürünün kavgasını verdi!


Kültür savaşları

Türkiye’de hiçbir dönemde kültür savaşı yaşanmadı, modernleşme tarihimizden itibaren medeniyet kavgası verildi. Batı medeniyetinin kültürünü reddeden bir gelenek etkinliğini gösterdi fakat “medeniyet”in ürettiğini kabul etmede mütereddit davranılmadı.

Kültürü yalnız “yaşam tarzı”na indirgeyen seküler kesimler arka planda zihniyet dünyasını perdelemeye de gayret gösterdi esasında. Halbuki kültür düpedüz kapitalist hayat tarzının, ideolojileri besleyen kavramlarla siyasal, kamusal, toplumsal yapılara egemen kılınmasıydı. Bugün kulturkampf üzerine yazılar yazan sol-sosyalist isimlerin kapitalist tezlerin kültür olarak toplumların üstüne çöreklenmesine itiraz etmesi beklenirken tam tersine bunu “Aydınlanma değerleri” olarak görme gayreti Kemalist kulturkampf’ın yanında olduklarına dalalet eder. Dolayısıyla bugünkü konjonktürü kulturkampf olarak değerlendirirken Cumhuriyet modernleşmesindeki egemen, dönüştürücü ve otoriter niteliği görmezden geldiklerini söylemek gerekir.

Kulturkampf’ın Türkiye’nin omurgasına yani İslam -ehli sünnet- Türk karakterine uygulandığını gözlerden kaçırıp aktüel durumu İslami bir kulturkampf şeklinde nitelemek kültür savaşlarının ötesinde kulturkampflar arası kavga olarak görülmelidir. Burada son günlerde bazı sosyalist isimlerin siyasi alandaki kültür tartışmalarına katılıp, kadim irtica korkusunu, İslam’ın yeniden bir ihtimal olarak varlık alanına geleceği “tehlikesi”ni hatırlatmaları Türkiye’nin omurgasında evvelki uygulamaların geçerliliğini de kanıtlıyor. Haliyle Cumhuriyet kulturkampfı’nın başarı düzeyinin gerileyeceğine ilişkin hayat tarzı şüphesi ihtiva ediyor. Life–style olanlar da bu kervana katılınca bezginlik artıyor.

Kültür tanımının yanlışlığı

Kültür kavgasında taraflar meseleyi yanlış anlamak konusunda birleşebiliyor. Öncelikle belirtmek gerekir ki kültür, kültür ürünlerinin dışında ve üstündeki paradigmayla izah edilebilir. Kültür, faaliyetlerin arasına sıkıştırılamayacak kapsamda zihnî dönüşümü de anlatır. O yüzden muhafazakar-İslami kesimde kültür kavramı o kadar sığ, o derece yalınkat ele alınıyor ki, sol-liberal ithamperestlerin kulturkampf izahları boşa düşüyor.

Kültür etkili medeniyetin temel kavramları üzerindeki zihni kodları açıkça anlatabilecek emperyalist bir sürecin adı aslında.

O nedenle küresel medeniyetin bugün en etkili olduğu saha gündelik hayatı, eline alabilecek temel ihtiyaç maddelerini standartlaştırabilme bir başka deyimle ilmihalleştirebilme becerisidir. Siyasi çatışmalar, kavgalar, gelişmeler gündelik olanı önemsizleştiren katmerli değer silsilesinde ortaya seriliyor. Temel ihtiyaç maddelerini üretmeden sadece var olan küresel kültür içinde kalarak etkinlik düzenlemekle “kültürel iktidar”, kültür savaşlarında galibiyet kazanılacağı vehmi de büyüdükçe büyüyor.

Kültür’ü sol-seküler kesimler İslamdışı her türlü ihtimali kutsamakla sınırlandırır. Kültür onlar için yine bir “sınıf savaş”ı, tasfiye hareketi... Öyle ki kültür savaşları üzerine yazanlar meseleyi hala Kemalist reflekslerle yapmaya devam edip İslamcıların, iktidarın “gizli gündemlerini ustalıkla sakladığı” zehabını öne sürebiliyor.

İslami-muhafazakar cenah ise içerikten bağımsız olarak faaliyetleri kendilerinin yapması şeklinde anlıyor Kültür’ü. Neoliberal İslamcılık bu bakımdan hala sürüyor, kamusal alanda varolduktan sonra İslami dönüşümü yüzgeri etmekte herhangi bir beis olmaz! Opera, bale, tiyatro, müzik, sinema, matbuat hayatındaki ana akımlar, tüketilen ürünlerin nitelikleri ve menşei kültür savaşlarının asli malzemesi gibi değerlendirilmektedir. Buna son yılların yeni kavramlarını da eklemek gerekir: iyiden iyiye “projeler” yapmak, okuma gruplarına maddi imkanlar sağlamak, okunmayan dergi, gazete ve kitap sahibi olmak, televizyonlarda ‘nitelikli kültürel programlar’ın sayısının artması, şiir seslendirmeye dayalı etkinlikler kültür savaşlarını kazandıracak faaliyetler olarak görülüyor.

Devletin, kamu kurumlarının “desteklerine” endekslenmiş bir kültür fikri yaygın. Halbuki devlet zaten bu süreçte yeterince kamu desteği sunmaktadır. Bu konuda belediyelerin bütçeleri yanında öteki bakanlıkların da epey “proje” desteği zaten var; anlaşılıyor ki devletin sadece desteklemesi değil Kemalist elitlerin iktidar yıllarındaki gibi “öteki”ni engellemesini de istiyoruz.

Hatta o derece ileri gidenler var ki bu konuda resmen “Pravda” mantığını hayata geçirmek, Kültür Bakanlığı’nın bile üzerinde yeni bir kurum ihdas ederek İslami dönüşümü içerip içermediğini anlayamadığımız “yerli ve milli” anlayışı dikte edecek zihniyet dönüşümü gerçekleştirme teklifini bile getiriyorlar.

Burada devletin kültürü nasıl yönlendirmesi gerektiğini tartışmalı; sahiden bir kültür savaşı verilecekse bu kadim Türk varlığının yansıması olarak Batı dışı nizamı yok sayan tarihi pratiği yenilemekle hayat bulur. Fakat modernleşme tarihimiz ve Cumhuriyet dönemindeki gibi Batı medeniyeti kapsamında tarafların kültürel faaliyetlerine etki açısından gerçekleşecekse bu da destekleme, ön açma biçiminde yapılmalı.

Batı medeniyeti paradigması içinde kalarak ötekini engelleme, seçkinci davranma ve doğrudan kurucu işlevi görme İslami düşünceyi zedeler.

Cumhuriyet modernleşmesi tam da bunu yapmıştı zaten; İslami kesim-muhafazakarlar Kemalizmin bu yöntemini çok daha alt düzeyde uygulamak istiyorlar anlaşılan.

Cumhuriyet projesi, yeni statüko tam bir kulturkampf ile varlığını kökleştirdi!

Sadece İslam medeniyetine değil, “İslam kültürü”ne doğrudan düşmanlıkla, kamusal ve özel hayattan tard ederek, İslam’ın hergünkülüğünü cebren saf dışı bırakarak kültür savaşını kazandı.

Kültürdeki zafer medeniyet kavgasından daha etkili, daha köklüdür. İslami kesim böyle kapsamlı ve derin kulturkampf’ı düşünmediği gibi buna ehil siyasi, ilmi, kültürel kadrosu, literatür zenginliği de bulunmuyor. 

Devletin – kültür ilişkisinde kulturkampf zihni egemen gibi gözükse bile paradigma kavgası vermekten çok özerk alanları imha etmeye dayalı işleyiş göze çarpıyor. Kapitalist gündelik yaşamın, dünya sisteminin eko-politiğini sarsacak yeni bir zihnin, tavrın izlerini bu kavgada her iki tarafta da görmek mümkün değil!

Türkiye’nin aydınları kültür savaşlarında kılıçlarını egemen kapitalist düşüncenin altında keskinleştiriyor.

Kulturkampf için...

Kültür savaşı yürütmek için öncelikle eleştiri gerekir; Kemalizmin kültür anlayışına, moderniteye, Cumhuriyet’in gündeliğine dair köklü bir sorgulama yapmalı... Akabinde de sahici bir kültür paradigması öne sürmeli....

Kültür Batı medeniyet değerlerinin taşıyıcısı, meşruiyeti olarak gelişti. İslam düşüncesinin, bu topraklarda kapitalizm dışı üretilen nizamın yeniden gerçeklik sahasına inmesi yolunda bir kaygı, bu endişeden doğan kültür parçacıkları ne siyaset ne düşünce ne iktisadi sahada, millet varlığını kapsayacak gündelik hayata inmedi.

Kemalist kulturkampf, kapitalist dünya sistemiyle birlikte İslami kesim tarafından eleştirilmedi, temelden sorgulanmadı.

Hassaten 1980 sonrasında bu dünyaya girmek için İslami ilkeler bile yenilendi, tazelendi, entegrasyon için gerekli tavizlerin hepsi verildi. İktisadi planda güçlü sentezler getirildi; modern hayata uymak için gerekli fetvalar verildi. Mesele kulturkampf değil tam tersine Cumhuriyet modernleşmesinin kültür savaşlarında paradigmayı örselemeyecek özerklik dövüşünde tıkandı kaldı.

Bize özgü olanı yaşatmak ve büyütmek için çaba sarf edilmedi, Cumhuriyet modernleşmesinin demokrasi, insan hakları, barış, laiklik, özgürlük sınırlarını “genişletme”nin ötesinde teklifler getirilmedi; kulturkampf’ın İslam’dan özgürleşme disiplinini yıkmaya yönelik gayretlerimiz olmadı. Kemalizmin de beslendiği idari mekanizmaları elde etme, ihya etme anlayışını kültür savaşlarının amacı haline getiren yorumlar yapıldı.

İslami kesimin, aydınların kültür savaşlarından anladığı etkinlik takvimleri sonuçta kültür mücadelesini statükonun kazanmasını sağladı.

15 Temmuz sonrasında mesiyanik karakterli yapıların karşısında laikliğin, demokrasinin saçağına sığınmak kültür savaşı verilmediğini ispatlar.

Kulturkampf biraz da ideal toplum düzenidir; kötü olan aydınlardan çok bazı siyasilerin bu ideali taşıyor görünmesi. Oysa siyasetin, matbuatın tamamının bir kulturkampf anlayışını barındırması icab ederdi!

Cumhuriyet projesi kültür savaşı verdi, kazandı.

Yine kapitalist dünya sistemi, Türkiye’de de bir sınıf savaşı verdi, bu cephede de kazandı.

Modernler, tarihsellik kavgası verdi, kazandı.

Özcülük, tarihilik, otantiklik savaşımında kazanan yine modernler, Kemalistler oldu.

İslami kesim, ne fikrin ne İslam kültürünün kavgasını verdi.

Siyasal başarı ait olunan değerler dizisinin gündelik hayata sirayetiyle gelir. Kültür mücadelesini kazanmak için dün-bugün-yarın ile ilgili sorular ve cevaplar konusunda hep eksik ve yarım kaldı İslami kesim.

Milli kimlik kavgası, yerli ve millilik bile bugün Cumhuriyetin kulturkampf’ının sınırlarında ele alınıp, tasarlanıyor. 13. yüzyıldan itibaren nüvelenen, uç vermeye başlayan, bir büyük ihtiras ve tutkuyla bağlanılan İslam kültürünün şartlarına, kaygısına, imkânlarına dönüp onu güncellemeden kültür savaşlarını kazanmanın imkânı yok. Ne batıni, ezoterik, mesiyanik fikirleri, ne selefi düşünceyi, ne kaba muhafazakarlığı dünya sisteminin desteğiyle güncelleyerek kültür kavgası verilebilir.

Kapitalist Aydınlanma aklı, Cumhuriyet modernleşmesinin kulturkampf’ı İslam-ehlisünnet-Türk omurgayı kırmak için yürütüyor. Bizim kültür kavgamız bu omurgayı diri tutmaya değil bu omurga üzerinden ekmek yemeye dayanıyor!

[email protected]