Kültürel tahakküm distribütörleri

Murat Güzel / Açık Görüş Kitaplığı
6.10.2018

Ercan Yıldırım, küresel kültür endüstrisinin ülkedeki distribütörleri, kolları ve sektörleriyle gündelik hayatlarımız üstüne kurduğu mütehakkim iktisadi, ahlaki, kültürel nüfuzun sonuçlarını tartışıyor.


Kültürel tahakküm distribütörleri

Gezi hadiseleri ve 17-25 Aralık yargı-polis darbe girişiminin ardından Türkiye’de en çok tartışılan konuların başında yer aldı kültür konusu ve kültürel iktidar sorunu. Gezi hadiselerinin alevlenmesinde özellikle bazı sözümona popüler sanatçı ve kültür adamlarının döktüğü benzinin büyük rolü vardı. Bu sanatçı, aydın ve kültür adamları genelde kendi meşruiyetlerini ‘okumuşluk-kültürlülük-bilimsellik’ vb. kavram ve deyimlere yaslanarak tedarik etmeye bakıyor, bu kavram ve kelimelerin toplum nezdinde taşıdığı itibarı tepe tepe kullanıyordu.

Açık Görüş’te yayınlanan yazılarıyla yakından tanıdığımız Ercan Yıldırım, Türkiye’nin Yeni Kültürü adıyla yayınlanan yeni eserinde “kültürel iktidar”, “kültür savaşı”, “gündelik hayatımızı sürdürmemizi sağlayan bir mecra olarak kültür”, “kültür cephesi” vb. kavramlaştırmalarıyla halen etkilerini her an üzerimizde hissettiğimiz, alışveriş tarzlarımızdan zevklerimize, yaşama üslubumuzdan insani ilişkilerimize, hoşça vakit geçirme biçimlerimizden düşünme ve yorumlama stillerimize kadar ister fark edelim ister etmeyelim birçok boyuta sirayet eden etki ve sonuçları ile küresel kültür endüstrisini ve onun Türkiye’deki distribütörlerini tartışmaların merkezine oturtuyor. Kültür endüstrisinin başta sinema, televizyon, eğlence, müzik, yayıncılık, yazılım, gastronomi ve turizm olmak üzere hemen bütün sektörlerini elinde tutan büyük burjuvazinin 2015’ten bu yana yaşanan yoğun siyasal gündemde etkinliği belirgin hale gelmiş politik, iktisadi ve kültürel dil ve söylemi kurduğunu da belirten Ercan Yıldırım, kültür kavramının birbiriyle alakalı ama ayrı ayrı ele alınmaları gerekli iki kavranışından yola çıkarak küresel kültürün gündelik hayatlarımıza müdahil olma biçimlerini analiz ediyor.

Ev, mahremiyet, sınırlar

Kültürü sadece kişiler, ürünler ve entelektüel eserler üzerinden kavramanın yanıltıcılığına işaret eden Yıldırım, onun aynı zamanda bir yaşam biçimi, zihniyet dünyası ve gündelik hayat organizasyonu olduğunu da ifade ediyor. Türk milletinin nasıl yaşayıp hangi arzularla, hedeflerle ve ideallerle buluştuğunu, gündelik hayatını hangi kaygılar nesneler ve zevkler etrafında ördüğünü anlamaya çalışan bakış açısıyla Yıldırım küresel kültür endüstrisinin ülkedeki distribütörleri, kolları ve sektörleriyle gündelik hayatlarımız üstüne kurduğu mütehakkim iktisadi, ahlaki, kültürel nüfuzun sonuçlarını tartışıyor. Neoliberal iktisadi kültürün bu nüfuzuyla birlikte gündelik hayatımızda ciddi dönüşümler yaşandığını kaydeden Yıldırım, ev, mahremiyet, sınırlar, İslami değerler, geleneksel hayat ve düşünüş biçimleri, insan ilişkileri gibi alanlarda bu dönüşümün etkisiyle sıradanlığın, bayağılığın normalleştiğini ifade ederek küçük burjuva zevklerinin trendleştirildiği kahraman kültleriyle ortaya çıkarılan yeni insanların arasındaki müşterekliği vurguluyor. Tecime elverişli olmayan, ticarileştirilemeyecek hiçbir nesne, değer, üslup ve biçim tanımayan bu müştereklik, küresel kültürün işleyişinden kaynaklanan, hatta bizzat onun tarafından hedeflenen bir sonuçtur.

Bütün bunlara karşın köklü bir siyasi dönüşümün, kapitalizm dışı bir iktisadi sistem aracılığıyla güzideler sınıfının teşkil edeceği bir kültür cephesi yoluyla yapılacak kapsamlı bir kültür savaşını gerektirdiğini savlayan Ercan Yıldırım, “kültürel iktidar” tartışmalarının perde arkasında yatan gelişmeleri, bu gelişmelerin iktisadi ve gündelik hayata müteallik boyutlarını ortaya çıkarıyor.

Modern zamanların Soktares’i: Nietzsche

Modern siyaset felsefesinin ünlü siması Leo Strauss “Son altı kuşağın en kapsamlı ve en derin sorgulayıcısı” saydığı Nietzsche’nin İyinin ve Kötünün Ötesinde adlı eseri üzerine verdiği seminerde Nietzsche’ye ait güç istencinin doğru olduğu ya da temel gerçek olduğu iddiasındaki güçlük ve müşküllerle ilgilenerek tüm bu iddiaların sadece yorum olduğunu belirtir. Ayrıca Nietzsche’nin hiçbir canlı türünün sabit olmadığı ve tüm “oluş”un ölümcül olduğu hakikatiyle ilgilenir ve “Tanrı öldü” olarak özetlenen bu ölümcül hakikatin gerçekten yaratıcı olanlar için ölümcül olması gerekmediğine dikkat çeker. Strauss bu vesileyle Platon, Spinoza, Locke, Kant, Hegel, Marx, Freud ve Heidegger gibi düşünürlere de değinir. Nietzsche-İyinin ve Kötünün Ötesinde, Leo Strauss, çev. Özgüç Orhan, Pinhan, 2018

Modern felsefenin kurucu ismi: Kant

Modern felsefenin kurucu simalarından Immanuel Kant’ın, “zaman”ı varlığın bir hâli olmaktan çıkartarak, “ben”in veya “ben”in zihninin bir formu olarak konumlandırmasının tüm düşünce tarihinin en önemli kırılma noktalarından birisi olduğunu belirten Bülent Gözkan, Kant’ın getirdiği yeni anlayışla nelerin değiştiğini de yorumluyor. Kant’ın kendi açtığı şemsiyeyle gelen bu yeni anlayışın sonucu, ahlâkın yegâne dayanağının insan olduğunu, ahlâk yasalarının hiçbir aşkın veya teolojik referans olmaksızın insan tarafından formüle edilebilmesinin önünü açtığını belirten Gözkan, Batı felsefesi tarihinde Kant’ın istisnai konumunu açıklayıcı bir çerçeve çizmeye gayret ediyor. Kant’ın Şemsiyesi, H. Bülent Gözkan, Yapı Kredi, 2018

@uzakkoku