Küresel çok taraflılıkta vicdani ve politik yaklaşımlar

Merve Suna Özel Özcan/ Kırıkkale Üniversitesi
25.07.2025

Her ne kadar BRICS içinde farklılıkları barındıran bir platform ve henüz tam anlamıyla kurumsallaşmamış bir yapı olsa da, küresel sistemde insan ve istikrar odaklı açıklamalar yapması ve takip edilecek politik temeller ile vizyon sunması son derece önemlidir.


Küresel çok taraflılıkta vicdani ve politik yaklaşımlar

Merve Suna Özel Özcan/ Kırıkkale Üniversitesi

Batı hegemonyasının göreceli olarak gerilemesi ve birden fazla güç merkezinin yükselişine tanık olduğumuz günümüzde, BRICS'in küresel sistemdeki etkisi ve gücünün iyi anlaşılması gerekmektedir. BRICS, "Küresel Güney"in sesi olarak kendisini uluslararası sistemde konumlandırmakta ve mevcut Batı hegemonyasında gözlenen azalmaya karşı meydan okuyan yeni bir fikri temel yaratmaktadır. Aslında Batı dışındaki, sistemde dışlanmış ülkelerin yeni bir hareket alanı olarak okunması gereken bu oluşum, özellikle 2022 yılında başlayan Rusya-Ukrayna savaşı bağlamında, Rusya gibi üyeler tarafından yalnızca bir tercih değil, aynı zamanda bir "zorunluluk" olarak görülmektedir. BRICS'in, G7 ve Bretton Woods kurumlarının hâkim olduğu tek kutuplu sistemden çok kutuplu sisteme geçişi etkileyip etkilemediği tartışılırken, bu platformun kurumsal bir örgütlenme modeli olduğu kadar, verdiği mesajlarla birçok alanda karşılaştığı zorluklar da göz ardı edilmemelidir.

Küresel güç dengeleri ve BRICS

Peki, BRICS nedir? Küresel güç dengeleri açısından önemli bir aktör ve aynı zamanda esnek bir diyalog platformu olarak ortaya çıkmıştır. İlk kez 2006 yılında şekillenmeye başlayan bu yapı (BRIC- Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin), 2010 yılında Güney Afrika'nın katılımıyla daha somut bir biçim kazanmıştır. 2024 itibarıyla ise en büyük genişleme adımını atan bu yapının şu an üyeleri Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika Cumhuriyeti, Mısır, Etiyopya, Endonezya, İran ve Birleşik Arap Emirlikleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Dünya nüfusunun yaklaşık yarısı BRICS ülkelerinde yaşamaktadır ve bu grup, G7 ülkelerinin küresel güç dengelerindeki etkisini geride bırakmıştır. Ayrıca, dünya topraklarının yaklaşık üçte birinden fazla teritoryal alan bu platformun üyeleri tarafından temsil edilmektedir. Böylece BRICS, Batı merkezli uluslararası düzene karşı önemli bir alternatif sunmaktadır. Ancak bu durum, geleneksel güçler arasındaki doğrudan bir rekabetten çok, çok kutuplu sistemde esnek ve çok boyutlu bir dengeleme mekanizması olarak değerlendirilmelidir. Özellikle BRICS+ formatıyla platforma yeni üyelerin katılması, mevcut uluslararası sistemin Kuzey-Güney ekseninde dikkatle değerlendirilmesi gereken yeni bir çerçeve oluşturmaktadır. Özellikle 2008 küresel ekonomik krizinin ardından BRICS ülkeleri, Batı odaklı ekonomik sistemlere alternatif modeller geliştirmiş ve iş birliği yapıları oluşturmuştur. Bu gelişmeler, BRICS'in sadece ekonomik değil, aynı zamanda siyasi ve stratejik alanda da önemli bir aktör haline gelmesini sağlamaktadır.

Çatışmadan kosmos yaratma

BRICS ülkeleri, ortak ekonomik ve jeopolitik hedefler etrafında bir araya gelmiş olsa da, aralarındaki ilişkiler tamamen uyumlu değildir. Grup, Batı merkezli küresel düzeni dengelemek ve çok kutuplu bir dünya yaratmak gibi ortak motivasyonları paylaşırken; üyeler arasındaki dış politika yaklaşımları, çıkarlar ve stratejilerde farklılıklar söz konusudur. Dikkat çekici olan ise Çin ve Hindistan arasındaki ilişkidir. Çin ve Hindistan, ABD liderliğindeki QUAD ittifakına rağmen BRICS içinde aynı platformda yer almaktadırlar. Bu durum, çok kutuplu uluslararası sistemde aktörlerin esnek ve çok boyutlu ilişkiler kurduğunu göstermektedir.

Bu durumlar bize BRICS+'ın monolitik bir güç olmadığını da gösterir. Elbette burada Çin'in bu platform içindeki etkisi de önemlidir. Çin ekonomisi (19,5 trilyon dolar), diğer tüm BRICS+ üyelerinin toplamından daha büyük olmakla birlikte, bu durum Hindistan gibi üyeler arasında bloğun Çin'in jeopolitik hedeflerinin bir aracı haline gelmesi endişesini yaratan önemli bir güç dengesizliği oluşturmaktadır. Bu nedenle Hindistan'ın, Çin dış politikasına yaklaşımı dikkat çekicidir.

BRICS, Türkiye ve Brezilya

Öte yandan, Rusya-Ukrayna savaşı gibi konularda görüş ayrılıkları yaşanmakta ve Çin ile Hindistan arasında zaman zaman gerilimler ortaya çıkmaktadır. Keza, Çin-Rusya-İran eksenine Türkiye'nin katılımı, özellikle Batı ile olan ilişkiler bağlamında önemli bir denge unsuru olarak değerlendirilmektedir. ABD'nin Trump dönemiyle hız kazanan dolarsızlaşma karşıtı süreçte Türkiye'nin pozisyonu dikkat çekicidir. Trump'ın, Türkiye'ye yönelik gümrük vergileri uygulama tehdidine rağmen Türkiye, NATO üyesi olarak küresel dinamiklerin dengelenmesinde kilit bir aktördür. Bu süreci statik bir yapı olarak değil, sürekli hareket halinde olan dinamik bir süreç olarak görmek gerekir. Zira ilişkilerde özellikle dış politika alanında birbirleriyle çelişen yaklaşımlar mevcuttur.

Bu noktada aslında bu farklılıklar ve ortaklık yaratma alanı içinde BRICS'in, Avrupa Birliği gibi entegre bir blok değil, daha çok esnek bir iş birliği platformu olarak işlev gördüğü anlaşılır hale gelmektedir. Bu nedenle üyeler, ticarette ve diğer alanlarda kendi bağımsız politikalarını sürdürmektedir. Askeri veya güvenlik eksenli bir yapılanma olmaması, grubun uluslararası arenada dengeli bir pozisyon almasına olanak tanımaktadır. Çin, ekonomik gücüyle grubun merkezinde yer alırken, diğer üyeler ise kendi ulusal çıkarlarını koruyarak ortak paydayı bulmaya çalışmaktadır. BRICS'in yapısı, hem ortaklık hem de farklılıkları bir arada barındıran, dinamik ve çok boyutlu bir ilişki ağıdır.

BRICS'in yarattığı etki bakımından farklılıklar olsa da, verilen mesajlar oldukça önemlidir. Bu yıl Brezilya'nın BRICS liderliğine seçilmesi dikkatle izlenmesi gereken bir gelişme olarak öne çıkmıştır. Bunun arkasında, Osmanlı İmparatorluğu dönemine uzanan Brezilya-Türkiye ilişkilerinin tarihsel derinliği ile 2010'larda her iki ülkenin yükselen ekonomi statüsü ve küresel sistemde daha fazla söz sahibi olma arayışında bulunan aktörler olmaları yatmaktadır. Aynı dönemde, Tahran Anlaşması ile İran'ın nükleer gelişim programını küresel alanda Batı ile ortak bir iş birliği ekseninde ilerletme ve uluslararası hukuka uygun normatif değerlerle bir yapısallaşma yaratma çabaları vardı. Ancak bu süreç, hem Batı'nın ötekileştirici yaklaşımı hem de konjonktürel gelişmeler nedeniyle ertelenmiştir.

Bugün Türkiye, BRICS üyesi olmamasına rağmen, Brezilya'nın bu platformdaki rolü Türkiye açısından önemli bir referans noktasıdır. BRICS, küresel ekonomik ve siyasi düzeni yeniden şekillendirme çabasında olan ülkelerin oluşturduğu çok merkezli bir yapıyı temsil ederken; Türkiye ile ortaklık ve iş birliği derinliği bulunan aktörleri bünyesinde barındırmakta ve ortak bir mesaj içermektedir. Özellikle Türkiye'nin Batı ile ilişkileri ve NATO üyesi olarak bu platformu yakından takip etmesi son derece önemlidir. Keza Brezilya ile Türkiye arasındaki ilişkilerde, benzer küresel hedefler ve kalkınma perspektifleri etkili olmakta; iki ülke çok taraflılık ve ekonomik iş birliği alanlarında ortak paydalar bulabilmektedir. Ancak Türkiye'nin, BRICS'e doğrudan üyelik yerine iş birliği ve diyalog odaklı bir ilişki geliştirmesi, hem Batı ile stratejik bağlarını korumasına hem de yeni küresel aktörlerle dengeli ilişkiler kurmasına olanak sağlamaktadır. Olası bir üyelik ile BRICS+ içindeki tarihsel ve jeopolitik bağlar, Batı ile entegre hale de gelebilecek bir alan açabilir. Yani Türkiye taraflar arasında derin ilişkileri barındıran birköprü kurabilir.

Ortak hassasiyet küresel vicdan

BRICS+, özellikle küresel gelişmeler bağlamında Gazze konusunda vicdani bir duruş sergileyen bir profil çizmektedir. Filistin meselesine hassas yaklaşan açıklamaları, özellikle Kazan Zirvesi'nin ardından dikkat çekerken, bu yıl da Gazze'de İsrail'in uluslararası hukuka aykırı eylemleri açıkça kınanmıştır. Ayrıca İran ve bölgedeki diğer savaşlara ilişkin vurgu yapılarak, gerilimlerin diyalog ve diplomasi yoluyla çözülmesinin önemi vurgulanmıştır. Bu tutum, BRICS'in Batı merkezli sistemin dışında, kendi normatif ve politik çerçevesini oluşturma çabası olarak okunabilmekle birlikte BRICS + içinde farklı çıkarların varlığı, bu duruşun tamamen monolitik olmadığını göstermektedir.

Az önce de değindiğim gibi, BRICS+ içinde Brezilya başta olmak üzere pek çok aktör, Gazze konusunda uluslararası hassasiyet ve vicdani sorumluluk bilinci ile hareket etmektedir. Türkiye, BM ve diğer uluslararası platformlarda Filistin halkının haklarının savunulması için aktif diplomasi yürütmekle birlikte insani yardım ve siyasi destek sağlamaktadır. Türkiye'nin yaklaşımı, hem bölgesel bir güç olarak sorumluluk alması hem de çok taraflılık vurgusuyla BRICS+ ve küresel Güney politikalarıyla paralellik göstermektedir. Bu noktada Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, "Gazze'deki soykırım zirveye ulaştığı andan itibaren, uluslararası sistemdeki İsrail'i destekleyen bazı aktörler bile, kendini İsrail'den beri tutmayı, uzakta tutmayı öncelediler." açıklamasında bulunmuştur. Esasında süreç küresel olarak yansıtan bir çerçeve çizmektedir. Aynı zamanda Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inácio Lula da Silva'nın da "Açlığın bir savaş silahı olarak kullanılmasına kayıtsız kalamayız" açıklaması, Gazze'deki sürecin ne noktaya geldiğini gösteren önemli bir durumdur. Bu açıdan BRICS+ kapsamında Türkiye'nin de süreç başından bu yana uluslararası alanda Gazze konusunda ortaya koyduğu hassasiyetlerin paylaşılması son derece önemlidir. Her ne kadar BRICS içinde farklılıkları barındıran bir platform ve henüz tam anlamıyla kurumsallaşmamış bir yapı olsa da, küresel sistemde insan ve istikrar odaklı açıklamalar yapması ve takip edilecek politik temeller ile vizyon sunması son derece önemlidir.