Küresel gelişmeler ve iklim diplomasisi

Mustafa Kenan Yılmaz/ Akparti Çevre, Şehir ve Kültür Başkan Yardımcısı
2.01.2021

Çin'in bile “yeşil iyileşme” çağrısında bulunarak, Paris Anlaşması kapsamında hedeflenen ulusal katkı beyanını daha güçlü politikalar ve önlemler benimseyerek artıracağı söylemi ve 2060'tan önce karbon nötrlüğe ulaşma hedefi, yakın gelecekte iklim değişikliği bağlamında ‘yeşil gündem'in küresel siyasete hâkim olacağını ve uluslararası ilişkilerde yeşil ittifakların söz konusu olacağını gösteriyor.


Küresel gelişmeler ve iklim diplomasisi

Küresel siyasetin evrildiği, uluslararası ilişkilerde dört yıllık bir aradan sonra görece “geri yükleme” olarak nitelendireceğimiz bir sürecin içerisinden geçmekteyiz. Pandemi öncesi dönemin öncelikli küresel konusu olan iklim değişikliği, ABD seçimleri sonrası yeniden gündemde.

Trump ile Paris İklim Anlaşması’ndan çekilen ABD, seçilmiş Başkan Biden ile mümkün olan en kısa sürede anlaşmaya geri dönüyor. Biden’ın yeminden hemen sonra 21 Ocak’ta İklim değişikliği ile mücadele planını açıklayarak kararnameyle anlaşmayı imzalayacak olması, Dışişleri Bakanlığı da yapmış deneyimli politikacı Kerry’i “iklim elçisi” olarak Ulusal Güvenlik Konseyi’ne dahil etmesi, ABD’nin iklim değişikliğini “acil bir ulusal güvenlik sorunu” olarak ele alma kararlılığını ve yeni dönemde başta AB olmak üzere küresel/bölgesel ittifaklara önem vereceğini yansıtıyor. Halihazırda AB kurumlarında gerçekleşen değişimler, ekonomik ve siyasi sıkışıklığın çözümü olarak geliştirilen Green Deal (Yeşil Mutabakat) politik yaklaşımı da küresel toplumun meşru göreceği bir ittifaklar zeminini sağlıyor. Özellikle, yakın dönem küresel karbon salımının öncü sorumlusu Çin’in bile “yeşil iyileşme” çağrısında bulunarak, Paris Anlaşması kapsamında hedeflenen NDC’sini (ulusal katkı beyanı) daha güçlü politikalar ve önlemler benimseyerek artıracağı söylemi ve 2060’tan önce karbon nötrlüğe ulaşma hedefi, yakın gelecekte iklim değişikliği bağlamında ‘yeşil gündem’in küresel siyasete hâkim olacağını ve uluslararası ilişkilerde yeşil ittifakların söz konusu olacağını gösteriyor.

Avrupa ve revizyon süreçleri

Tüm bu gelişmelerin yanı sıra 21. yüzyılda, Soğuk Savaş kalıntısı geleneksel ideolojik yaklaşımların alternatifi siyasal akımların varlığından da bahsedebiliriz. “Yeşil bakış” ve “yabancı karşıtlığı” kıta Avrupa’sı başta olmak üzere kendilerine siyasal zemin bulmuş, kurumsallaşmış ve her geçen gün yükseliş seyrederek varlıklarını küresel siyasette hissettirmiştir. Tümüyle bu yaklaşımları benimseyen ve varlık sebebi gören yeni partiler ve grupların yanı sıra mevcut siyasal partiler de bu süreçten etkilenerek kendilerine yakın gördükleri yaklaşıma evrilmiş, revizyon süreçlerini yaşamıştır/yaşamaktadır.

Hem uluslararası alandaki gelişmeler hem de bölgesel/küresel siyasete etkisiyle neo-politik yaklaşımlar, G20 ülkesi ve bölgesel aktör konumunda olan Türkiye’yi, bizleri yakından ilgilendiriyor. Bizi biz yapan değerlerimizin, inancımızın “yabancı düşmanı” yaklaşımını tümüyle reddetmesi, Sayın Cumhurbaşkanımız liderliğiyle milletçe tersi duruşumuz, bizi bu alana karşıt kılıyor. Var oluş nedenlerimize, inancımıza referansla çevre hassasiyeti, yeşil odaklı yaklaşımla bizleri örtüştürüyor.

Emanet bilinci

Hatta bu yaklaşımda bile var olan salt maddeci anlayışının ötesinde, emanet bilinciyle “mananın” değer katması gerekliliği bizlere küresel bir sorumluluk yüklüyor. Tarihi mesuliyetimiz yok denecek kadar az olmasına rağmen iklim değişikliği ile mücadeleye sağladığımız aktif katkı, yenilenebilir enerji başta olmak üzere geliştirdiğimiz nice politikalar ve en önemlisi ahlaki kodlarımız, Sayın Cumhurbaşkanı’mızın iradesi ve kararlılığı, küresel siyasette “Türkiye modeli’ni” geliştirerek bu sorumluluğu yerine getirebileceğimizi gösteriyor.

Sayın Cumhurbaşkanı’mızın “geleceğimizi AB ile kurmayı tasavvur ediyoruz” değerlendirmeleri, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Büyükelçi Sayın İbrahim Kalın’ın AB yetkilileriyle gerçekleşen Brüksel temasları, AB ile ilişkilerimizin normalleşmesi arzusunu ortaya koyuyor. Her iki tarafa da sorumluluk düşen bu ilişkide, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin siyasi nitelikli blokajıyla tıkanan reelpolitikten, görece soft alanlara da ihtiyacın olduğu düşünülmelidir. Küresel karşılığı da olan iklim değişikliği, yeşil politikalar, Green Deal, sürdürülebilirlik gibi alanlar bu bakışla araçsallaştırılabilir, iklim diplomasisinin etkin bir şekilde yürütülmesiyle iklim ittifakları zemininde ilişkiler geliştirilebilir.

İklim diplomasisi

İçinde bulunduğumuz dönemde, uluslararası ilişkilerde ve küresel siyasette algının yönetilmesi, yeşil alanlarda yapılan/planlanan çalışmaların, gerçekleştirilen projelerin bütüncül bir yaklaşımla ele alınması ve yeşil politika kurgusuyla uluslararası alana taşınması, iklim diplomasisinin geliştirilmesi adına oldukça önemlidir. Bunun için ilgili kurum/kuruluşlar arası iletişimi ve etkileşimi sağlayacak, karar vericilere data ve politika önerisi üretecek, uluslararası alanda ortak çalışmalar yürütecek kurumsal bir yapının gerekliliği söz konusudur.

Tam bu noktada yakın zaman içerisinde kurulacak Çevre Ajansı’nın varlığı, vizyonu ve yapacağı çalışmalar önem kazanıyor. Kurulacak ajansa, “depozito sistemi kurulması” ödevinin çok ötesinde uluslararası vizyon katılması, Avrupa Çevre Ajansı özelinde AB başta olmak üzere bölgesel ve küresel alanlarda ilişkiler kurulması, ajansın etkinliğiyle yeşil politikanın küresel siyasette araçsallaştırılması, yeni dönemde iklim değişikliği için Türkiye modelinin geliştirilmesine zemin olacaktır.

[email protected]