Küresel güçlerin çıkmazı; Türkiye ve Ukrayna

Adnan Boynukara/Yazar
31.05.2014

Türkiye’nin hedefe konulmasının nedenleri net: Türkiye’nin kendi jeopolitiğinde belirleyici olma çabası, Kürt meselesini kendi içinde çözme kararlılığı, BM’ye ilişkin eleştirileri, İsrail’in uyguladığı terörün ilk kez Başbakan tarafından yüksek sesle ifade edilmesi; ekonomik büyüme ile birlikte Batılıların kontrolünde olan pazarlara girilmesi...


Küresel güçlerin çıkmazı; Türkiye ve Ukrayna

Küresel güçler akıllanmıyor ve durmuyor. Farklı bölgelerde, kendi çıkarlarına hizmet edeceğini düşündükleri toplumsal ‘deney’leri devreye koyuyorlar. Öyle ki; insanlık coğrafyası, ABD ve AB merkezli düşünce kuruluşlarında üretilen siyasal ve sosyal teorilerin deney alanı olarak kabul ediliyor. Toplumsal, siyasal ve ekonomik yetersizliklerle mücadele eden ülkeler ve insanlığın büyük bir kısmı, bu  deneylerin etkisiz elemanı olarak değerlendiriliyor. Ülkeler, toplumsal talepler ve kendi siyasal gerçekleri dışında bir cendereye sokuluyor. Yapılmak istenene karşı çıkan, itiraz eden siyasal kadrolar ve kesimler ‘terbiye’ edilmek isteniyor. Köklü alt üst oluşlar yaşanıyor. Alt üst oluşlarda ise oyunu kuranlarla ilişkili olan aktörler ve bu aktörlerin etkileyebildikleri küçük bir kesim mutlu. ‘Azınlık faşizmi’ olarak tanımlanan ruh haline sahip olanların en temel özellikleri ise seslerinin çok çıkması. Çıkan ses ile küresel oyun kurucularının bu sesi yansıtma araçları arasında da derin bir ilişki var! İşte, soğuk savaş sonrası durum, böyle bir şey olsa gerek!

Oyun hep aynı...

Farklı süreçler dikkatlice incelendiğinde, kurulan oyunun aynı olduğu rahatlıkla görülür. Şöyle ki; ‘masum’ talepler üzerine bina edilen ayrıştırıcı ve toplumun genelini yok sayan gösteriler düzenletmek; geleneksel ve yeni medya mecraları üzerinden bu ‘masumiyeti’ geniş kitlelere aktarmak, gerçeği içermeyen bilgileri servis etmek, olmamış olayları olmuş gibi göstermek, manipüle etmek; toplumsal kamplaşmayı tetikleyecek sinir uçlarıyla oynamak; planın tarafı olan ülke büyükelçiliklerini istihbarat ve PR merkezleri gibi çalıştırmak; oyunun uygulandığı ülkenin yönetim kadroları hakkında karalama kampanyaları yürütmek; karalama kampanyasının merkezine ise ‘masum talepleri bastıran adam’, ‘düşünce ve ifade özgürlüğüne karşı çıkan lider’, ‘halka zulmeden devlet’, ‘diktatör’ gibi Batı merkezlerinde karşılık bulan söylemleri yerleştirmek... İşte bunların hepsi, bu süreçlerde test edilen ve bir biçimde de karşılık bulan eylemler ve faaliyetlerdir.

Türkiye’nin hedefe konulmasının arkasında yatan nedenler ise ortada: Türkiye’nin kendi jeopolitiğinde belirleyici olma çabasının artması; Batılı merkezlerin Türkiye içi denklemleri biçimlendirmede kullandıkları Kürt meselesinin, Türkiye içi bir sorun olarak kabul edilmesi, çözümün de içeriden aranması ve sürdürülmesi; kontrolü ve yönetimi tartışmalı olan BM yapısına ilişkin eleştirilerin, Türkiye tarafından yüksek sesle dilendirmesi; küresel siyasete yön veren ülkelerin Ortadoğu’yu biçimlendirmek için çıpa olarak ‘kullandığı’ İsrail’in uyguladığı terörün ilk kez Başbakan Erdoğan tarafından yüksek sesle ifade edilmesi; ekonomik büyüme ile birlikte Batılıların kontrolünde olan pazarlara girilmesi ve kurulu denklemin aleyhlerine bozulması...

Giderek netleşen ve gün yüzüne çıkan ittifaklar, Türkiye’ye karşı kurulan oyunun ne denli kirli olduğunu da ortaya koyuyor. Erdoğan karşıtlığından medet umanların kurduğu işbirliği; Batılı merkezlerin sağladığı imkanlara umut bağlayanların ortaklığı; ‘azınlık faşizmi’ duygusuyla hareket edenlerin müttefikliği; liberal olduğunu iddia edenler ile ulusalcıların aynı noktada buluşması...

Kurulan tüm ittifaklara rağmen Anadolu insanı, bu kirli ve ülkenin geleceğini hedefleyen oyunu, 2007’den bu yana bozmaya devam ediyor. 30 Mart seçimlerinin sonuçları ise bu kararlılığın devam ettiğinin somut göstergesi! Buna rağmen, küresel oyun kurucuların Türkiye’ye ilişkin planlarından vaz geçtiklerini söylemek mümkün değil. Ancak, büyük bir şaşkınlık yaşadıkları dagizlenemez! Bu şaşkınlığa aldanmamakta da yarar var! Türkiye, bir yandan yoluna kararlılıkla devam etmeli, öte yandan gelebilecek olası yeni saldırılara karşı da hazırlıklı olmalı. Çünkü küresel güç merkezleri ve onlarla proje ortaklığı yapanların, sandık dışı yöntemlerle yönetim ele geçirme istekliliği, kolay geçecek gibi değil!

Ukrayna, Batının derin mahfillerinde üretilen teorik toplumsal dizayn projelerinin tutmadığı ve oyunu sahneleyenlerin kaybettiği ülke oldu. Başı ve sonu belli bir film izliyoruz! Birçok ülkede denenen projenin hayata geçirilmesi için çalışılıyor. Projenin ilk aşamasında, yönetim alaşağı edilerek, başarı elde edildiği düşünüldü. Ancak Rusya’nın kimi adımlarıyla sonuç hüsrana dönüştü. Kendileri kaybettikleri gibi bir ülkenin parçalanmasını ve iç savaşa sürüklenmesini de dünyaya izlettiriyorlar. Oyun çevirmekten başka hiç bir yetenekleri olmayan ‘derin merkezler’ ise kurdukları kirli oyunun sonunu çaresizlik içinde seyrediyorlar!İşte, Ukrayna’da olan bu...

Müslüman halkların yaşadığı ve zayıf yönetimlerin bulunduğu coğrafyalarda kan dökmekten kaçınmayanlar, Rusya karşısında çaresizlik içinde! Çözümü ekonomik ambargoda arama çabasındalar. Ukrayna olayı, Batılıların, İran olayında da bildiğimiz, ‘kaybetme olasılığı olan hiç bir alana girmeme’ ilkesine ilişkin tutumlarını yeniden gösterdi. İşte Türkiye ve Ukrayna, kurulan oyunların tutmadığı ve denklemlerin bozulduğu ülkeler...

Dönülmez Ukrayna!

Sergilenen bu kirli oyunlara ilişkin, cevabı merak edilen, onlarca soru sormak mümkün. İsterseniz cevabını bildiğimiz soruları yenileyelim ve sadece soru soralım: 1) Türkiye ve Ukrayna’da sergilediği oyun ile kaybeden Batı, olan bitenden ders alacak mı? 2) Masa başında ürettikleri toplumsal tasarım projelerinin şehvetine kapılmayı sürdürüp masum insanların kanına girmeye devam edecekler mi? 3) Serbest seçimlerle ortaya çıkmış halk iradesine saygı duymayı öğrenecekler mi? 4) Kendi ülkeleri için istemedikleri sonuçları, diğer ülkeler için hayata geçirme pervasızlığından vaz geçecekler mi? 5) Diğer ülkelerin egemenlik haklarına saygı duymayı deneyecekler mi? 6) Gerçek dışı bilgiler üzerinden ülkelere, toplumlara ve liderle yönelik algı oluşturma çabalarını terk edecekler mi? 7) Ülkeler arasında eşitler ilişkisi kurmayı gündemlerine alacaklar mı?

8) İnsan hakları ve özgürlükler konusunda kategorik ayrımcılık yapmaktan uzaklaşabilecekler mi?

İşte tam da bu noktada yapılması gereken, toplumsal gerçeklikten uzak olan ‘akıl vericileri’ bu tür sorularla yüz yüze getirmektir. Bunu ise kurdukları oyunu bozan Türkiye ve kurdukları oyun ile birlikte bunun tarafı olanların işbirliğiyle kaybeden, parçalanan Ukrayna üzerinden yapmakta yarar var. Ayrıca Batı, geçen yüzyılda başarılı olduğu alışkanlıklarını bu yüzyılda da sürdürerek iç sorunlarını öteleyebileceğini ve ömrünü uzatacağını zannediyor olabilir. Ama bu tutmaz. Tam tersi, bayatlamış ve karşılığı olmayan oyunlarla kendi geleceklerini riske atıklarını görmeleri lazım! Tabi, görecek göz ve akıl varsa...

[email protected]