Küresel medyanın çifte standardına karşı Türkiye ne yapmalı?

Yrd. Doç. Dr. Yusuf Özkır / İstanbul Medipol Üniversitesi İletişim Fakültesi
24.09.2016

15 Temmuz darbe girişimi 241 vatandaşımızın şehit olması, TBMM’nin bombalanması gibi vahim neticeler ortaya çıkarmışken, yabancı basında sivil siyasetin ve Türkiye’nin meşru yöneticilerinin hedefe oturtulması şaşkınlık oluşturan bir durum. Türkiye, Batı’da oluşan bu kampanya ve lobi faaliyetlerine karşılık verecek şekilde dışarıdaki çalışmalarını gözden geçirmek zorunda.


Küresel medyanın çifte standardına karşı Türkiye ne yapmalı?

FETÖ üyesi askerlerin 15 Temmuz’daki darbe girişimine karşı ne ABD ne de AB üyesi ülkelerden güçlü bir ses geldi. Aslında zayıf  bir ses de gelmedi. Darbe girişiminin üzerinden 39 gün geçtikten sonra ABD başkan yardımcısı Joe Biden Ankara’yı ziyaret etti; Almanya, Fransa ve İngiltere’den ise üst düzey bir siyasetçi Türkiye’ye gelmedi. Darbe girişiminin hemen ertesinde dışarıdan yapılan siyasi açıklamaların ekseriyeti de darbenin gerçekleşmemesine ağıt yakar nitelikteydi. Özellikle Temmuz ayının son günlerinde ABD Ulusal İstihbarat Direktörü James Clapper’in “Türkiye’deki bazı muhataplarımız tutuklanıyor” açıklaması; aynı şekilde ABD Merkez Kuvvetler Komutanı Joseph Votel’in FETÖ’nün darbe girişiminden ziyade “ABD’nin bölgedeki operasyonlarının etkilenmesinden endişe duyduğu” yönünde açıklama yapması darbenin arkasında kim olduğu yönündeki şüpheleri ABD’ye çevirmişti. ABD Dış İşleri Bakanı John Kerry’nin darbe girişiminden birkaç gün sonra FETÖ’ye yapılan operasyonlarla ilgili “fazla ileri gitmeyin” mealindeki açıklaması da bu anlamda ABD’ye yönelen eleştirilere arka plan oluşturmuştu.

Daha yaygın ve “düşmanca” bir yaklaşım Batı’da ana akımı oluşturan medyada da vardı. Başta New York Times, The Guardian, Time, CNN, BBC, Washington Post, The Times ve Der Spiegel gibi yayın organlarında ise darbe girişimini destekleyecek türden onlarca yayına yer verildi. Bu tür yayınlar karşısında Türkiye’nin hayal kırıklığı yaşadığı ise açık bir gerçek. Aynı yayın organları sadece bu konuda değil sonrasında da Türkiye karşıtı yayınlarını sürdürmeye devam ediyor. Bu yüzden kamuoyunda Türkiye’nin dışarıda kendisini yeterince neden anlatamadığı yönünde bir tartışma var. Özellikle 15 Temmuz darbe girişimini gerçekleştiren Fetullahçı Terör Örgütü’nün içinde yer aldığı karanlık olaylar, siyasi cinayetlerdeki izi, devlete sızarak birçok olayı kendi çıkarına sonuçlanacak şekilde kullanması, siyaseti vesayet altına alarak demokrasiyi tökezletme çabası net olarak bilinmesine karşın yabancı basında bunların tam olarak anlatılamaması yeni arayışları da beraberinde getirmiş durumda.

Ayrıca bunlara ek olarak TSK içindeki militanları aracılığıyla milli iradeyi tümüyle askıya alma hedefiyle yaptığı darbe girişiminde 241 vatandaşımızın şehit olması, 3 bin civarında vatandaşımızın yaralanması ve bağımsızlığımızın sembolü TBMM’nin bombalanması gibi vahim neticeler ortadayken yabancı basında sivil siyasetin ve Türkiye’nin meşru yöneticilerinin hedefe oturtulması şaşkınlık oluşturan bir durum.  

Dolayısıyla Batı medyasında tüm bunlar yazılırken ve Batılı siyasetçiler Türkiye’deki gerçekleri anlamamış gibi davranırken Türkiye’nin yapması gereken şeylerin neler olduğu üzerine düşünmek ve kafa yormak gerekiyor. Türkiye, bir şekilde, Batı’da oluşan bu medya kampanyası ve lobi faaliyetlerine karşılık verecek şekilde dışarıdaki çalışmalarını yeniden gözden geçirmek zorundadır. Neler yapılması gerektiği konusunu birkaç maddede özetlersek şu başlıklar öne çıkıyor.

Dostları artırmak

1-Medya olgusu kendisinden mülhem bir şey değildir. Medya güç parametreleri içinde üretilen bir içeriğe sahiptir. Ülkelerin siyasi, ekonomik ve kültürel yapılarıyla doğrudan ilişkilidir. Kemal İnat’tan ilhamla söylersek Türkiye diplomasi alanında daha aktif bir pozisyon almalı ve dış politikasındaki çeşitliliği üst seviyeye çıkartacak alternatifler üretmelidir. Başbakan Binali Yıldırım’ın ifade ettiği “Dostları artırmak düşmanları azaltmak” söylemi bu anlamda önemli olmakla birlikte uzun vadede daha geniş bir kompozisyon oluşturularak farklı aktörlerle geniş bir hareket alanı sağlamak gerekiyor. Türkiye karşıtı olduğu varsayılan ülkeleri tek bir bütünden ibaret olarak düşünmek yanlış olur. O ülkelerde de tıpkı Türkiye’de olduğu gibi farklı yaklaşımlara sahip gruplar var. Türkiye en azından kendisine yakın böylesi gruplarla ilişkilerini sürdürerek bazı kanalları açık tutabilir.

2-Diplomasiyle koşut şekilde yeni dönemin gözde kavramsallaştırmasıyla söylersek kamu diplomasisi alanına yatırım yapılmalı ve kalıcı işlere imza atacak sağlam bir ekip kurulmalıdır. Hem geleneksel medya alanını kullanabilecek hem de dijital medyayı etkin şekilde kullanabilecek böylesi bir ekiple Batılı medya organlarının ve kurumlarının ihtiyacı olan bilgi, hızlı ve doğru kaynaklardan muhataplarına ulaştırılabilir. Kamu diplomasisi aynı zamanda kurumlar arasında işbirliğini sağlayarak üretilen içeriğin dışarıyı daha kapsamlı ve organize bir şekilde aktarılmasını sağlayabilir.

3-Kamu diplomasisinin daha etkin olabilmesi için yurtdışında görev yapan TİKA ve Yunus Emre Enstitüsü gibi kurumlar daha dinamik ve üretken hale getirilebilir. Ayrıca başta Kızılay olmak üzere yardım faaliyeti alanında çalışma yapan sivil toplum kuruluşları bilgilendirilmeli ve onların birikiminden da faydalanılmalıdır.

4-Yabancı gazetecilerin ülkemizdeki haber kaynakları neredeyse belirli kesimlerle sınırlıdır. Vakti zamanında kurulan bu ilişkiler, ilgili kişilerin Türkiye’deki siyasi pozisyonları doğrultusunda şekil almaktadır. Dolayısıyla yabancı gazetecilerin haber kaynaklarını çeşitlendirecek bir iletişim ağı kurulmalıdır.

5-Yurtdışına okumaya veya dil öğrenmeye gönderilen akademisyenlerin ve öğrencilerin yabancı medyaya yazı yazması veya yazılan olumsuz yazıların altına gerçekleri anlatacak yorumlar yazması konusunda teşvik edilmesi ve cesaretlendirilmesi gerekiyor. Aynı zamanda herkese açık forumlara da bu isimler yazı yazabilir. Vatandaş gazeteciler kavramından ilhamla söylersek vatandaş diplomatların devreye girmesi Türkiye’deki gerçeklerin Batı’da anlaşılabilmesi için yeni bir sayfa açabilir. Burada hem ülke içindeki hem de ülke dışındaki akademisyenlerin de bu tür konularda daha fazla çalışma yapması ve duyarlı olması gerektiği ise çıplak bir gerçek olarak ortada duruyor.

FETÖ diasporası

6-Yurtdışında yaşayan Türklerin örgütlenmesi konusunda nedense beklenen adımlar bir türlü atılamıyor. Halbuki 3-4 milyon Türk’ün yaşadığı Almanya örneğinden bakıldığında bile sayıca çok daha az olan Türkiye karşıtı marjinal sol hareketin ve PKK’ya yakın grupların kamuoyunun belirlenmesinde daha etkin oldukları görülüyor. Bu gruba FETÖ diasporası da dahil edilebilir. Türkiye, yurtdışında yaşayan Türkleri örgütleyerek bu çarkı kırmak zorundadır. En azından Türklerin yoğun yaşadığı yerlerde seçime girecek olan siyasi partiler Türklerin sandıkta bir gücü olduğunu bilmeli ve Türkiye karşıtı açıklama yaparken bunu dikkate alarak, bunun bir bedeli olduğunun farkında olarak, sözlerini seçecek bir noktaya gelmelidir. Yani dışarıdaki lobilerin kuvvetlendirilmesi ve siyaset sahnesi üzerinde baskı oluşturacak şekilde daha yoğun faaliyet göstermesi gerekir.

7-Kamuoyunu etkileyebilmenin en iyi yollarından birisi düzenli bilgi akışını sağlamak ve bilgi kanallarını sürekli açık tutmaktır. Çünkü bu yapılmadığında, kamuoyuna bilgi akışını sağlayan gazeteciler bu açığı gidermek için farklı kanallardan bilgi almaya başlarlar. Dolayısıyla Türkiye’deki yabancı medya temsilcilerinin düzenli şekilde bilgilendirilmesi gerekiyor. Hem siyasetin üst kademesi tarafından hem de ilgili alt kademe kurumlar bu konuda yabancı gazetecilerle daha sık bir araya gelebilirler.

Kuşkusuz yapılması gerekenler listesini uzatmak ve detaylandırmak mümkündür. Fetullahçı Terör Örgütü tarafından 15 Temmuz tarihinde yapılan darbe girişiminin hedefi Türkiye’yi kaosa ve iç savaşa sürükleyerek kısa vadede küresel güçlerin operasyonlarına hazır hale getirmekti. Milletin tankların karşısına geçerek gösterdiği direniş bu oyunu bozdu. 241 kişinin şehit düştüğü 3 bine yakın vatandaşımızın yaralandığı 15 Temmuz darbe girişiminin küresel kamuoyuna daha iyi anlatılması gerekiyor. Sadece Batı kamuoyuna değil Arap coğrafyasına ve Müslümanların yaşadığı diğer coğrafyalara da daha iyi anlatılması elzemdir.

Buraya yumuşak güç alanı olarak görülen kültürel diplomasiyi, spor diplomasisini ve dizi sektörünün sağlayabileceği artı değerler de eklenebilir. Son kertede tüm bunlar yapıldığında Batılı medya organlarında çıkan Türkiye karşıtı yayınların kesileceğini ve Batılı siyasi aktörlerin Türkiye’ye sempatiyle bakmaya başlayacağını beklemek iyimser bir yaklaşım olur. Yine de Türkiye’nin kendi üzerine düşeni yapması gerekiyor.

[email protected]