Küresel mücadele içerisinde Rusya’nın Suriye hamlesi

Prof. Dr. NURŞİN ATEŞOĞLU GÜNEY / Yıldız Teknik Üniversitesi
17.10.2015

Uzun bir süredir Suriye’de askeri yığınak yapan Rusya’nın 70. BM Genel Kurul toplantısının hemen ardından gerçekleştirdiği hava saldırıları acaba birilerini şaşırttı mı?


Küresel mücadele içerisinde Rusya’nın Suriye hamlesi

Uzun süredir, tam ifadesiyle 1990’lardan beri küresel düzeyde izlediği askeri, ekonomik, diplomatik politikalarıyla ‘bende varım’  diyen bir Rusya var karşımızda. Peki, Moskova Ortadoğu’da neye, niçin varım dedi? Rusya’nın askeri hamlesini gerçekleştirebilmesinin sebepleri çokça dile geldi. Ortadoğu’daki batılı askeri varlığın sınırlanmasından itibaren genelde Batı, özelde de ABD bölgeyle ilgili net bir strateji geliştiremedi. Sonuçta “stratejisizliğin” kaosa döndüğü Suriye’de 5 sene süren iç savaş ve merkezi hükümetin politikaları güven ve güç boşluğu ortaya çıkardı. Fiziki yasalar,  küresel siyasette de geçerli: Boşluklar dolar. Suriye’deki güç, güvenlik ve güven boşluğu da bir yandan DAİŞ ve benzeri radikal gruplar tarafından, diğer yandan da melez savaş yöntemini (hibrid savaş/hybrid war) farklı coğrafyalarda uygulayan Rusya Federasyonu tarafından doldurulmuş oldu. Moskova yönetimi Suriye iç savaşının başından beri Ortadoğu ve Suriye politikasını başarılı kılmak amacıyla önceliğini Esad rejimini desteklemek olarak belirlemişti. Bu öncelik doğrultusunda da Suriye rejiminden diplomatik ve askeri desteğini esirgemedi. Günümüze gelinceye kadar Kremlin yalnızca Tarsus’taki askeri üssünü Rus askeri teçhizat ve danışmanlarıyla donatmakla kalmadı aynı zamanda Lazkiye’de de yeni bir üs edinerek buraya tank ve uçak savar sistemlerini sevk etti. Sonuçta 30 Eylül’de “sürpriz” olarak değerlendirilen hava saldırılarıyla Suriye’de DAİŞ varlığı ile mücadele ettiğini uluslararası kamuoyuna duyurdu.

Rusya Suriye satrancında

Rusya’nın DAİŞ ile mücadele adı altında gerçekleştirdiği hava saldırılarıyla görünür kıldığı Suriye’deki askeri varlığı aslında farklı açılardan Rus stratejisini destekliyor. Öncelikle Putin muhalif güçler karşısında Hama, Humus gibi yerlerde güç kaybetmiş olan Esad rejimine doğrudan bir hava desteği sağlamış oldu. Moskova yönetimi böylece Suriye üzerinden Ortadoğu genelinde oluşturmayı amaçladığı yeni bir nüfuz ve etki alanı tanımladı. İkinci olarak, Kremlin yönetimi Ortadoğu’daki bu yeni etki alanını Batı karşısında sürdürdüğü rekabetin- başta Ukrayna olmak üzere- çeşitli saha ve safhalarında kullanabileceği bir pazarlık aracı olarak görüyor. Bu iki strateji bir arada Moskova’nın 1990’lı yıllardan beri Batı’ya vermeye çalıştığı mesajı güçlendiriyor: Dünya’daki herhangi bir güvenlik sorunun artık Moskova’nın rızasının alınmadan, Rusya’ya rağmen çözülmesi mümkün değildir. Moskova’nın Avrasya ve Avrupa’da sürdürebileceğini gösterdiği hibrid savaş nedeniyle duyurmaya çalıştığı mesaja kulak kabartıldı.

Rusya hibrid savaş modelini uygularken, sadece çıkar üzerinden kendini meşrulaştırmıyor, aynı zamanda haklı olduğunu çünkü Batı’nın renkli devrimlere verdiği destekle çok önceden Rusya’nın içişlerine müdahale ettiğini Moskova’ya göre, Batı ve ABD Ortadoğu ya da Asya gibi coğrafyalarda renkli devrimleri destekleyerek bölge ülkelerini istikrarsızlaştırıyor, sonuçta nihai ulusal hedeflerine oldukça düşük bir maliyet karşılığında ulaşıyorlardı. söylüyor.

Ruslar 2004 sonrası Ukrayna, Gürcistan, Kırgızistan’da yaşananları ve 2014 Ukrayna Maiden Meydanını unutmuyorlar. Kısaca Kremlin, Rusya’nın Suriye’de başlatmış olduğu bu yeni hava saldırılarını meşru bir müdahale olarak yorumlarken doğrudan Batı destekli renkli devrimlere ve onların yaratmış olduğu istikrarsız ortama göndermede bulunuyor. Rus karar vericilerinin parmağı Suriye’de de hatalı olarak Batı’yı işaret etmekte: Rusya Devlet Başkanı Putin’e göre, ABD’nin Suriye’de uygulaya geldiği hatalı politikalar bugün ülkede yaşanan istikrarsızlığın ve bunun sonucunda ortaya çıkan DAİŞ gibi radikal grupların yegâne nedenidir. Moskova Avrupa dahil tüm uluslararası topluma şunu da göstermek istiyor, Rusya Suriye’de süregelen terörizmle mücadele konusunda Washington’dan daha iyi bir adres olabilir. 

Tüm bu sebepler arasında neyin daha önemli olduğu, hangi mesajın öncelik taşıdığı tartışma konusu. Ancak Moskova’nın Suriye’de güçlü bir varlık göstererek Avrupa ile Ukrayna sonrası yaşamakta olduğu siyasi, iktisadi-ve hatta NATO aracılığıyla da askerileşmiş- hesaplaşmada zemin kazanma isteği yabana atılamayacak kadar önemli bir saik. Moskova Batı’nın kararsızlığında eline aldığı Suriye kozu sebebiyle bir NATO üyesi olan Türkiye’nin hava sahasını ihlal edebiliyor ya da Hazar Denizi’ndeki gemilerinden Suriye’ye 1500 km menzilli füze fırlatabiliyor. Bu eylemler aslında Batı’nın ve NATO’nun Soğuk Savaş sonrası kurduğu Avrupa güvenlik düzenine doğrudan meydan okumaktır. Ayrıca Moskova yönetimi Avrupa’ başkentlerinin şu an için çok hassas olduğu mülteci sorunu ve terörizm gibi konularda ilerleme kaydedilmesinin Suriye’de siyasi bir çözüme bağlı olduğunu,  Rusyasız ise bir çözüme ulaşılamayacağını göstermiş oldu.

Rusya’nın çözümü; Suriye’de DAİŞ dahil olmak üzere tüm radikal güçlerin tasfiyesi için Esad rejimine karşıt güçlerle Esad’ın Suriye ordusuyla beraber savaşmak. Bu bağlamda iki soru(n) öne çıkıyor: 1)- Moskova için Suriye’de terörist kim? Rusya’nın’ terörist kimdir’den ne anladığı, 30 Eylül’den itibaren bu ülkede başlatmış olduğu hava bombardımanlarının kapsamıyla netleştirdi. Bilindiği gibi, şimdiye kadar sürdürülen Rus hava bombardımanları DAİŞ’den ziyade daha çok muhalif güçleri hedef aldı. 2)-Rus çözümü Avrupa güvenliğine ne getirecek?  Yukarıdaki meydan okumalar bir yana hava saldırılarıyla muhalefetin zayıflatılması nedeniyle Avrupa’ya yönelik yeni, Suriye kaynaklı bir göç dalgasının doğması güçlü bir olasılık haline geldi. Avrupalıların kafası da bu toz bulutu içerisinde karışmış görünüyor. 12 Ekim 2015 tarihli AB Dışişleri Bakanları Toplantısı’na katılan taraflar Suriye konusunda Esad’lı bir çözüm olamayacağının altını bir kez daha çizdiler ama bazı AB üyesi ülkeler bu konuda biraz daha esnek olunabileceğini ifade etmekten de geri durmadılar. Daha önemlisi AB Dışişleri Bakanları nezdinde Suriye’nin siyasi geleceğinin Rusya ‘sız çizilemeyeceğiyle ilgili bir algının oluştuğu görülüyor. Muhalefetin zayıflatılmasına dayanan Rus stratejisinin sebep olacağı ve doğrudan Avrupa’yı etkileyecek yumuşak ve sert güvenlik sorunları bu algının temel nedeni. Rusya uzun süredir uğraştığı AB’nin kendi içinde ve ABD-AB ülkeleri arasında ayrılık yaratma hedefine bir nebze de olsa yaklaşmış görünüyor.

Rusya Batı’yı bölüyor

Rusya Federasyonu Ukrayna üzerinden sürdürmüş olduğu hibrid savaşla olsun, Avrupa’ya yönelik farklı enerji politikalarıyla olsun bir süredir AB üyesi ülkeler arasında çatlak yaratmak arzusundaydı. Moskova’nın beklentisi ayrıştırma stratejisi işe yararsa AB’nin Rusya’ya karşı uygulanan yaptırımlar da dâhil olmak pek çok konuda ABD’den farklı bir siyaset izleyebileceğiydi. Avrupa üzerinden yaşanabilecek kırılma ve Batı içerisinde farklılaşma Rusya için ABD’nin etki ve nüfuz alanı dışında var olabileceği daha geniş bir yaşam alanı demek. Böylece, Moskova yönetimi ABD’den gelecek her türlü baskıya karşı durabilecek ve en önemlisi de ABD kaynaklı yaptırımların olası negatif etkilerini telafi etmiş olacak.

Avrupa ve gelecekteki Avrupa güvenlik düzeni Rusya için önemli. Soğuk Savaş sonrası AB’nin Rusya’nın yakın çevresinde bazı ülkelerde meydana gelen renkli devrimlere sahip çıkması ve ilham kaynağı olması Moskova’yı oldukça rahatsız etmişti. Rusya AB’den kaynaklandığını düşündüğü bu yeni çevreleme politikasını ciddiye alıyor ve buna karşı 2000’lerin ilk 10 yılı geride bırakılmışken her türlü askeri ve askeri olmayan imkânlarla donanmayı hedefliyor.

Rusya’nın Batı karşısında uzun bir zamandır sürdürmekte olduğu ‘ben de varım’ politikasını sadece Avrupa ve Ortadoğu bölgesiyle sınırlı görmek hatalı. Rusya; Avrupa’dan Asya’ya, Ortadoğu’dan Arktika’ya küresel bir var olma mücadelesini ABD ile kıyaslandığında daha sınırlı askeri imkanlarla sürdürmek zorunda. Bu mücadele içerisinde- acess-denial- AD-olarak anılan kapasitelerle ABD ve AB’nin iktisadi, siyasi ve askeri anlamda belirli noktalara erişmesini engellediği de bir gerçek. Üstelik Moskova yönetimi elde ettiği bu sınırlı başarısını, düşen petrol fiyatları, Batı kaynaklı yaptırımlar ve daha da önemlisi ABD’nin muazzam askeri üstünlüğüne rağmen gerçekleştirebilmekte.

Moskova’nın Ukrayna’dan sonra şimdide Suriye’de bayrak göstermesi ve burada durmayıp Türkiye gibi bir NATO ülkesinin hava sahasını taciz etmesi aslında genelde Batı’nın ve özelde de ABD’nin şimdiye kadar Rusya’nın çeşitli hamleleri karşısında oldukça sessiz kalmalarından kaynaklandı. Bu sessizlik Batı’nın tarihte Münih krizinde benimsemiş olduğu yatıştırma politikasını hatırlatıyor. O zaman yatıştırma politikası başarılı olmamıştı, bugün de bu tutumdan cesaret alan Rusya’nın son Suriye müdahalesinde NATO’nun güvenirliğini sınamaktan kaçınmadığı bir gerçek.

NATO’nun Rusya tepkisi

NATO Rusya işbirliği Ukrayna krizi ile aslında ömrünü tamamlamıştı. NATO’nun Galler Zirvesi’nde İttifak ile Rusya’nın ilişkilerinin eskisi gibi olamayacağı net bir biçimde belirtilmiş ve olası bir Rusya saldırganlığı karşısında İttifak, Kuvvetlendirilmiş Mukabele Gücü (RRF) geliştirme kararı bile almıştı. Bu yüzden Türkiye gibi bir NATO müttefikinin hava sahası Rusya tarafından taciz edilince İttifak’ın doğal bir refleksle bunun kabul edilemez olduğunu belirtmesi son derece tabi bir gelişmedir. Rusya’nın tacizinin kabul edilmezliği NATO yetkililerinin ağzından en üst düzeyde ifade edilmiş ve gerekli olması halinde İttifak’ın Türkiye’ye Acil Kuvvetlendirilmiş Mukabele Gücü’nü gönderebileceği ilan edilmiştir. NATO böylece İttifak’ın caydırıcılık prensibinin Türkiye dâhil tüm müttefikleri için geçerli ve güvenilir olduğu mesajının altını bir kez daha çizmek istiyor. Gerçekten de bugün NATO Suriye’deki yeni Rus askeri varlığı (Rus hava ve kara kuvvetleri ile füzesavar kabiliyetleri) karşısında yeni bir güvenlik değerlendirmesi yapmak zorunda. Durumun ciddiyeti bölgesel bir krizden ziyade küresel bir mücadeleden kaynaklanıyor. Bir kere daha vurgulayalım: Bu yeni durum NATO’nun Haziran ayında almış olduğu ABD ve Alman Patriot bataryalarını geri çekme kararını yeniden gözden geçirmesinde etkili olabilecek kadar önemli.   

[email protected]