Deprem bölgesinin yeniden inşasının tamamlanması, enflasyon rakamlarının normalleşmesi, cari açığın bir problem alanı olmaktan çıkarılması, kamu harcamalarında yaşanılan dengelenme ve yabancı yatırımcı algısının düzelmeye başlaması, Türk ekonomisi için olumlu gelişmelerdir. Fakat küreselde yaşanan kriz ve şoklar Türk ekonomisini ciddi şekilde etkileyebilir.
Dr. Deniz İstikbal/ Medipol Üniversitesi
Dünya ekonomisi son beş yılda birçok krizle karşı karşıya kaldı. Bu krizlerin başında salgın yer alırken son dönemde bölgesel çatışmalar daha fazla öne çıktı. Salgının etkileri henüz tam anlamıyla ortadan kalkmamışken Ukrayna Savaşı, Ticaret Savaşları, Enerji ve Tedarik Krizi, Kızıldeniz'deki Çatışmalar ve İran-İsrail-Filistin Süreci küresel ekonomiyi etkisi altına aldı. Kovid-19 üretimi, tedarik ve istihdam piyasası üzerinde ciddi negatif etkilere neden olurken birçok merkez bankası faizleri indirerek mücadeleyi tercih etti. Piyasaya enjekte edilen miktar 20 trilyon doları aşarken devletler borçlanma yoluna giderek günümüze kadar 130 trilyon dolarlık ek finansman kullandılar. Faizlerin düşüşü firmalara ucuz maliyetle borçlanma imkânı sağlarken fiyatlar ek likidite, arzda düşüş ve tedarik problemleri sebebiyle yükselmeye başladı. Çift haneli enflasyon rakamlarına ulaşılması uzun sürmezken Ukrayna Savaşı patlak verdi. Petrol ve doğalgaz rakamları 1973-1974 enerji krizinde olduğu gibi hızla sıçradı ve özellikle gelişmiş ekonomilerde fiyatların yükselmesine sebep oldu. Rusya'ya uygulanan yaptırımlar Avrupa genelinde bir enerji arz kriz ihtimaline yol açarken Doğu Avrupa Ukraynalı mültecileri ağırlamak zorunda kaldı. Asya ülkeleri ise bu süreçte gıda ürünlerinde stoklama yöntemlerine başvurmaya başladı. Ukrayna ve Rusya tarım ürünleri global arzının yeterli düzeyde sağlanamaması ise Birleşmiş Milletler (BM) Gıda Fiyat Endeksini tarihi zirvelere taşıdı.
Küresel salgın siyaseti de vurdu
BM Gıda Fiyat Endeksi tüm dünyayı ilgilendirmesi nedeniyle krizlerin etkilerini ortaya koydu. 2019'da endeks 100 civarı rakamlarda iken 2022'de 165'e çıkarak kayıtlara alındığı tarihten itibaren en yüksek zirveye erişti. Gıda fiyatlarındaki yaşanan artış enerji ürünlerindeki zirvelerle birleşirken enflasyon rakamları birçok ülkede çift haneye çıktı. Üretici tarafında ise üç taneli rakamların görüldüğü ülkeler oldu. Özellikle gelişmiş ekonomilerde meydana gelen fiyat artışları ardından siyasi sonuçlar doğuracak yeni hükümetlerin başa gelmesine sebebiyet verdi. İngiltere, Almanya, ABD ve İtalya'da mevcut iktidar partileri ezici şekilde seçimleri kaybettiler. Yerel seçimler açısından İngiltere'de yaşanan son gelişmeler ise salgın döneminde iktidarın ciddi şekilde yenildiği bir sürece evrildi. Küresel salgın sadece ekonomilere değil siyasi elitlerin yönetimlerine de etki yaptı. Ukrayna Savaşı'nın başlaması ise yaşanılan iktisadi bunalımın derecesini daha fazla artırırken tedarikte meydana gelen kriz fiyat mekanizmasını ciddi şekilde etkiledi. 2024'e kadar faizleri yukarıya çeken merkez bankaları enflasyonist dalgayla mücadele etmeye çalıştılar. Fakat yeni bölgesel gelişmeler süreci daha kaotik hale getirdi. İktisadi büyüme rakamlarındaki iyileşmeye rağmen enflasyon rakamları hala salgın öncesi döneme göre yüksek seyrediyor.
Yakın dönemde yaşanan İran-İsrail-ABD çatışması yukarıda değinilen kriz ve şokların bölgesel bir yansıması şeklinde değerlendirilebilir. İran'ın nükleer faaliyetleri nedeniyle başlatılan ancak İsrail'in ABD'yi teşvik etmesiyle alevlenen süreç Filistin-Suriye-Lübnan savaşlarından bağımsız olarak değerlendirilmemeli. Bu çatışma ve ileride bölgesel bir savaş ihtimali sadece çatışan aktörleri değil, bütün dünyayı etkisi altına alabilir. İran, dünyanın sayılı petrol ve doğalgaz üreticilerinden biri konumunda. Ayrıca İran'ın deniz kıyılarının uzandığı Basra Körfezi dünya petrol ticaretinde vazgeçilmez bir bölge. Ateşkes sağlanan İran-İsrail çatışması ileride tekrar eder ve bölgesel bir savaşa dönüşürse Basra Körfezi'nden yapılacak olan sevkiyatlar sekteye uğrayabilir. BAE, Katar, Kuveyt, Irak, Umman ve Suudi Arabistan'ın petrol ihracatı bu nedenle zarar görebilir. Böylesine bir senaryo petrol fiyatlarını tekrar 100 dolar seviyesinin üzerine çıkarırsa global enflasyon tekrar yükselişe geçebilir. FED ve Avrupa Merkez Bankası böyle bir senaryonun gerçekleşmesi halinde faiz indirim sürecini tersine çevirebilir. İstihdam ve ekonomik büyüme Basra Körfez Krizi'nden negatif etkilenirken salgından itibaren sağlanamayan normalleşme daha uzun bir vadede mümkün hale gelebilir.
Çin-ABD gerginliği
Ticaret Savaşları nedeniyle Çin-ABD gerginliği ise devam ediyor. Gümrük tarifelerinin ortaya çıkardığı fiyat artışları henüz ürünlere yansımış değil. Uluslararası kuruluşlar ticaret savaşlarının ortaya çıkardığı belirsizlik sebebiyle büyüme rakamlarını düşürdü. Büyüme rakamlarındaki düşüş daha az istihdama neden olurken gençler üzerinde daha yıkıcı etkiler ortaya çıkarabilir.
Bir bütün halinde bölgesel ve küresel şartlar değerlendirildiğinde Türkiye'nin iktisadi pozisyonu daha iyi şekilde analiz edilebilir. 2018'den itibaren süre gelen Türk Lirasındaki değer kaybı enflasyonu ciddi şekilde besledi. 2021'in eylül ayında faiz indirimlerine başlanması ise fiyat istikrarına negatif yansıdı. Enflasyonun hızla yükselmesi zirve nokta olan yüzde 85'in görülmesine neden oldu. Şubat 2023'te ise depremin oluşturduğu yıkım ve maliyet yeni bir ekonomi yönetimini zorunlu hale getirdi. Sayın Mehmet Şimşek'in 2018'de bıraktığı koltuğa geri gelmesiyle rasyonel ekonomi politikalarına dönüş süreci başladı. Ekonomi kurumlarında yapılan atamalarla yeni iktisat politikaları daha sağlam temeller üzerine inşa edildi. Cari açık, dış ticaret açığı ve enflasyonu düşürmek üzerine yoğunlaşan ekonomi yönetimi üç yıllık bir süreç öngördü. Birinci yıl bir geçiş dönemi olurken ikinci yıl toparlanma ve üçüncü yıl tam normalleşme şeklinde tasarlandı. Küresel şokların ortaya çıkardığı krizler ise bu nedenle Türk ekonomisini yüksek düzeyli şekilde etkilemeyebilir. Enflasyon nedeniyle fiyat istikrarı henüz sağlanamamış olsa da düşük cari ve dış ticaret açığı bölgesel gelişmeleri Türkiye için daha az zararlı bir sürece evirebilir.
Türkiye'nin savunma gücü
TCMB'nin enflasyon tahminlerindeki düzelme, aylık enflasyon rakamlarındaki iyileşme ve cari açığın makul düzeyde tutulması Türk ekonomisinin güçlü yanları olarak değerlendirilebilir. Fakat faizlerin yüksekliği nedeniyle firmaların finansmana erişiminde güçlükler meydana geliyor ve istihdam piyasası zarar görüyor. Görece yüksek faize rağmen Türkiye'de büyük ölçekli bir işsizlik ortaya çıkmadı. Tek haneli rakamlarda seyreden işsizlik rakamları firmaların krizlerle mücadelede direnç gösterdiği şeklinde değerlendirilebilir. Ancak küresel gelişmeler ve Türkiye'ye sınır ülkelerde yaşanılabilecek kaos ortamı kamu harcamalarında ek harcamaları gündeme getirebilir. İran-İsrail çatışması bölgeden yeni göç hareketlerine neden olabilecek iken Türkiye, Avrupa'ya geçiş için en uygun destinasyonlarından biridir. Bu nedenle Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) İran ve Irak sınırlarına takviye yaparken yeni güvenlik önlemleri aldı. Suriye'deki terörle mücadele operasyonlarının devam ettiği bir dönemde İran sınırına örülen savunma duvarının ne kadar kritik önemde olduğu bir kez daha gözler önüne serildi. Türk savunma sanayiinde yaşanılan gelişmeler de bölgesel ve küresel gelişmelerden bağımsız şekilde değerlendirilmemeli. Dünyanın en büyük onuncu savunma sanayi olarak kabul edilen ve TSK'nın vurucu gücünü global hale taşımak için inşa edilen Türk savunma sanayii, bugünler gözetilerek kamu kaynaklarıyla finanse edildi.
Deprem bölgesinin yeniden inşasının tamamlanması, enflasyon rakamlarının normalleşmesi, cari açığın bir problem alanı olmaktan çıkarılması, kamu harcamalarında yaşanılan dengelenme ve yabancı yatırımcı algısının düzelmeye başlaması, Türk ekonomisi için olumlu gelişmelerdir. Fakat küreselde yaşanan kriz ve şoklar Türk ekonomisini ciddi şekilde etkileyebilir. İlk sonuçları artan enerji fiyatları şeklinde olabilecek iken ikinci etki yeni bir bölgesel göç dalgası olarak öne çıkabilir. Sonuç olarak Türk ekonomisinde meydana gelen gelişmeler global şoklardan bağımsız şekilde ilerlemeyecektir. Türkiye'nin bu süreçte en büyük avantajı ise krizlerle mücadelede edebilecek bir ekonomi yönetiminin başta olmasıdır.