Küresel tedarik zincirinde Türkiye'nin yeni rolü

Dr. Erkan Oflaz/ Yazar
28.08.2025

Türkiye'nin lojistik ve sanayi altyapısını güçlendirmesi süreci tamamlandığında, bölgesel bir lojistik üs olma hedefi çok daha somut hale gelecek. Hem küresel ticaretin merkezi konumuna yükselmek hem de gelişen pazarlardaki etkinliği artırmak artık hayal değil, kısa vadeli ulaşılabilir bir hedef.


Küresel tedarik zincirinde Türkiye'nin yeni rolü

Dr. Erkan Oflaz/ Yazar

Son yıllarda dünya ticaretinde büyük değişimler yaşanıyor ve Türkiye, bu değişimlerin tam ortasında, stratejik bir kavşak noktası olarak yükseliyor. 2018'de başlayan ABD-Çin ticaret savaşları, pandemiyle birlikte küresel tedarik zincirlerinde ciddi kırılmalara yol açtı. Başkan Trump'ın ilk döneminde başlayan bu ticaret savaşları, koronavirüsle birlikte navlun ve konteyner fiyatlarında tarihi artışlara, emtia fiyatlarındaki dalgalanmalara sebep oldu. Tüm bunlar, ticaretin ve üretimin akışını önemli ölçüde etkiledi.

Pandeminin etkisiyle derinleşen lojistik krizler, firmaları yeni tedarik yolları ve iş modelleri aramaya itti. Krizler her zaman yeni fırsatları da beraberinde getirir ve Türkiye bu fırsatları iyi değerlendiriyor. Kuşak-Yol Projesi gibi büyük uluslararası altyapı girişimleri ve bölgesel kalkınma projeleri sayesinde Türkiye, bu yeni ticari rotaların merkezinde yer alıyor.

Kritik bir köprü

Çin'in Kuşak-Yol girişimi, Türkiye'nin Doğu ile Batı arasındaki ticarette kritik bir köprü haline gelmesini hızlandırdı. Girişim, sadece ekonomik değil, aynı zamanda jeopolitik bir ivme kazandırdı. Kalkınma Yolu Projesi ve Kanal İstanbul gibi büyük yatırımlar, Türkiye'yi Avrupa ve Asya arasında yeni bir ticaret köprüsü haline getiriyor. Ülkemizde yapılan altyapı çalışmaları da bu stratejik konumu güçlendirmek için hız kesmeden devam ediyor.

Ancak, bölgemizde Ukrayna savaşı, İsrail'in neden olduğu bölgesel riskler ile İnsani krizler ve enerji-gıda fiyatlarındaki hızlı artışlar istikrarı tehdit ediyor. Bu yüzden Türkiye'nin hem ara bulucu hem de lojistik merkezi rolü giderek daha da önem kazanıyor.

Afrika'nın kalkınma dinamikleri ve Türkiye

Bir başka önemli gelişme ise Sahra Altı Afrika'da Türkiye'nin yükselen ekonomik varlığı ve diplomatik etkisi. Türkiye, Afrika'nın kalkınma dinamiklerinde aktif bir aktör olmaya başladı. Buradaki ilişkilerimiz, geçmiş sömürgecilik tarzının tersine, ticaret ve yatırım temelli, karşılıklı faydaya dayanan bir anlayışla ilerliyor. Altyapı projeleri, enerji yatırımları (özellikle Etiyopya'daki Renaissance Barajı gibi) ve ticari iş birlikleri Türkiye'nin bölgedeki etkisini güçlendiriyor.

Renaissance Barajı gibi enerji projeleri, bölgesel politik dengeleri doğrudan etkileyen kritik unsurlardır. Mısır ve Sudan arasındaki su paylaşımı bu durumun somut örneklerinden. Türkiye'nin diplomatik hamleleri ve gerektiğinde askeri destekleri, bölgedeki güç mücadelesindeki yeni rollerimizi pekiştiriyor.

Türkiye'nin Afrika'da kurduğu ekonomik bağımlılık temelli ve diplomatik ilişkiler, bölgesel istikrarın korunmasında önemli bir araç olarak görülmelidir. Bu ekonomik bağlar, siyasi iş birliğine dönüşmekte ve Türkiye'nin bölgesel etki alanını genişletmektedir. Bu durum Avrupa ve diğer küresel aktörlerin Afrika politikalarında da değişimlere neden oluyor.

Lojistik üs olma hedefi

Türkiye'nin lojistik ve sanayi altyapısını güçlendirmesi süreci tamamlandığında, bölgesel bir lojistik üs olma hedefi çok daha somut hale gelecek. Hem küresel ticaretin merkezi konumuna yükselmek hem de gelişen pazarlardaki etkinliği artırmak artık hayal değil, kısa vadeli ulaşılabilir bir hedef.

Sonuç olarak, Türkiye tarihsel avantajlarını günümüzün ekonomik ve teknolojik dönüşümleriyle birleştirerek bölgesel istikrar ve kalkınmanın en önemli aktörlerinden biri olmayı başardı. Önümüzdeki yıllarda ise hayata geçirilecek atılımlar için yapılacak stratejik yatırımlar ve iş birlikleri, Türkiye'nin küresel ekonomik konumunu güçlendirecek ve bölgesel liderliğini pekiştirecektir.