Kureyşi'nin ölümü DEAŞ'ın sonu mu?

Dr. Emine Çelik / Yazar
7.05.2022

DEAŞ'ın sözde hilafeti yeniden tesis etmesi ve/veya en güçlü dönemine geri dönmesi şimdilik mümkün gözükmese bile yeni liderin seçilmesiyle birlikte Irak, Suriye, Sina Yarımadası, Afrika (özellikle Nijerya, Mozambik ve Mali), Afganistan'da saldırılarına hız veren örgüt geniş bir alanda eylemlerini sürdürüyor.


Kureyşi'nin ölümü DEAŞ'ın sonu mu?

Kaotik düzenin hakim olduğu bir coğrafyada ortaya çıkan DEAŞ'ın 2014 yılında halifeliği ilan etmesi, Ortadoğu haricinde Avrupa ülkelerinde de terör saldırıları gerçekleştirmesi popülaritesinin kısa sürede artmasını sağladı. Özellikle örgütün sansasyonel eylemlerini Youtube, Twitter, Facebook gibi sosyal medya araçlarından yayınlaması korku iklimini yaratmasını da elverişli hale getirdi. DEAŞ lideri Bağdadi'nin halifelik ilanından sonra dünyadaki tüm Müslümanlara kendisine biat etmesi için çağrıda bulundu. Bu çağrı sonrasında Avrupa'da maceraya arayan Batılıların yanı sıra kimlik krizi yaşayan ikinci ve üçüncü nesil Müslüman göçmenlerin örgüte katılımı sağlandı.

Bağdadi sonrası dönem

DEAŞ'ın Ortadoğu ve tüm dünyada gerçekleştirmiş olduğu saldırılar ve bu bağlamda da kısa sürede yükselişi uluslararası DEAŞ karşıtlığının da ortaya çıkmasına kapı araladı. Bilindiği üzere 17 Ekim 2014 tarihinde NATO, ABD, AB ve Arap Ligi'nin de aralarında bulunduğu ve 79 ülke ve uluslararası kurum ve kuruluştan oluşan DEAŞ karşıtı koalisyon Birleşik Müşterek görev Gücü- Doğal Kararlılık Operasyonunu başlattı. Operasyonla birlikte DEAŞ içerisindeki yabancı savaşçıların aktif sahadaki tecrübesizliklerinden kaynaklanan yetersizlik ve komuta kontrol komutlarındaki uyumsuzluklar gibi nedenlerle 2018 tarihinde örgütün çöküşü hızlandı. 2019 tarihinde ise Suriye ve Irak'ta kontrol ettiği toprakların yüzde 98'ine yakınını kaybeden DEAŞ'ın ilan ettiği hilafet ortadan kalktı. Örgütün ömrü kısa sürmüş olsa bile Pentagon raporlarında DEAŞ'ın son derece tehlikeli bir terör örgütü olduğu sıklıkla vurgulandı. DEAŞ'a yönelik operasyonlar hız kesmeden devam ederken, Ekim 2019 tarihinde dönemin ABD başkanı Trump, düzenlenen bir operasyonla örgüt lideri Bağdadi'nin öldürüldüğü duyurdu. Terör örgütleri içerisinde liderlerin pozitif etkisi hiç kuşkusuz DEAŞ'ta da aynı doğrultuda olmuştur. Bu bağlamda da Bağdadi'nin DEAŞ üzerindeki yadsınamaz etkisi göz önüne alındığında, öldürülmesi örgütün aldığı ağır darbelerden biri olarak ifade edilebilir. Ekim sonlarına doğru ise DEAŞ yayınlamış olduğu videoda Bağdadi'nin halefi Ebu İbrahim el-Haşimi el-Kureyşi'nin yeni halife olduğunu ilan ederek yeniden toparlanmaya çalışmıştır. Ancak Bağdadi dönemindeki cazibesini ve dolayısıyla insan kaynağını büyük ölçüde yitirmiştir.

Haseke saldırısı

DEAŞ'ın Suriye'de etki alanını giderek kaybetmesi ve Batı'nın askeri ekipman ve mühimmatın yanı sıra eğit donat gibi eğitimlerle desteklediği PKK'nın uzantısı SDG/YPG arasındaki çatışmaların giderek artmasını sağladı. İki terör örgütü arasındaki çatışmalar ise Haseke'de SDG kontörlünde bulunan Sina hapishanesine düzenlenen saldırıyla tırmandı. DEAŞ'ın 20 Ocak 2022 tarihinde sayısı kesin olmamakla birlikte 3 bin 500/ 5 bin civarında militanının tutuklu bulunduğu hapishaneye düzenlemiş olduğu saldırılar Haseke'nin ara sokaklarında on gün devam eden şiddetli çatışmalara evirildi.

En iddialı eylem

Jobby Warrick DEAŞ'ın bu hamlesini 2017 yılından beri en iddialı ve ayrıntılı saldırısı olarak değerlendirirken Batı ise sözde bölgedeki istikrarı "yeniden" sağlamak adına DEAŞ karşıtlığında operasyonlar başlatacağını duyurdu. ABD ve İngiliz kara kuvvetleri SDG'nin çatışma bölgelerini kapatmasına destek olmak için Bradley zırhlılarını çatışma bölgelerine gönderdi. ABD'nin liderliğinde devam eden operasyonlarda Hellfire füzelerinin yanı sıra Apaçi helikopterleri de yoğun hava saldırısı düzenledi. Haseke'de DEAŞ ile SDG arasında yaşanan şiddetli çatışmalar 30 Ocak 2022 tarihinde ABD liderliğindeki koalisyon güçlerinin desteğiyle sona erdi. Her iki terör örgütü de dezenformasyon amaçlı ölü ve yaralı sayıları hakkında farklı beyanlarla bulunmakla birlikte, hapishaneden kaçan birçok DEAŞ militanının yeniden örgüt saflarında yer aldığı biliniyor. Ayrıca uluslararası kurum ve kuruluşların yanı sıra özellikle görsel ve yazılı basında ise söz konusu saldırı Haseke'deki masum Kürtlere DEAŞ'ın acımasız saldırısı olarak kayda geçti. Bu doğrultuda da Haseke'de ABD'nin özel kuvvetler başta olmak üzere karadan ve havadan SDG'ye vermiş olduğu destekle ilgili Washington hükümetinin doğrudan talimatıyla gerçekleştiğine dair söylemler mevcut. Haseke'de yaşanılan çatışmaların son bulmasının akabinde Biden yönetimi DEAŞ liderini ortadan kaldırmak için operasyon kararı aldı. Söz konusu karar ise ABD'nin Afganistan'dan çıkışının büyük bir hezimet olarak ulusal ve uluslararası basında yer almasına ilişkin olumsuz imajını değiştirmek adına Biden hükümeti için önemli bir çarpan etkisi olarak ortaya koyulmuştur. Nitekim Şubat başında ABD özel kuvvetlerinin DEAŞ lideri Ebu İbrahim el-Haşimi el-Kureyşi'nin bulunduğu eve gerçekleştirdiği operasyonda örgüt lideri ve ona yakın yardımcılarının yanı sıra yedi sivil de hayatını kaybetmiştir.

Potansiyel riskler

Sina hapishanesi ve Haseke'deki çatışmaların akabinde DEAŞ liderinin iki hafta sonra öldürülmesi, örgütün sürekliliği sağlamak ve olası parçalanmayı önlemek adına hızlı aksiyon almasını sağladı. Bu bağlamda da Mart ayında DEAŞ, örgütün yeni liderinin Ebu el-Hasan el-Haşimi el-Kureyşi olduğunu yayınladığı video ile duyurdu. DEAŞ'ın yeni liderinin örgütteki geçmişi, nüfus alanı ve örgüt içerisindeki etkinliği ile ilgili tartışmalar devam ederken, birçok militanın yeni lidere bağlılıklarını ilan ettikleri videolar ve fotoğraflar DEAŞ'a bağlı internet sitelerinin yanı sıra sosyal medyada da hızla yayılmaya başladı. Rusya'nın Ukrayna işgali DEAŞ'ın potansiyel riskini uluslararası sistemdeki görünürlüğünü minimize etmekle birlikte DEAŞ ile mücadelede her devletin ve hatta kamu kurum ve kuruluşların kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmesi, örgütün tamamen etkisiz hale gelmesindeki önemli engellerden biri olarak ifade edilebilir. Her ne kadar DEAŞ ile mücadelede ortak bir koalisyonun varlığı söz konusu olsa bile, temel odak noktanın güvenlik ekseninde olması, DEAŞ ile mücadelede etki alanını kısıtlamaktadır.

Bilindiği üzere DEAŞ'ın eski sözcüsü Ebu Muhammed Adnani'nin 2016 yılında yaptığı bir konuşmada; "Ebu Musab el Zarkavi'yi ya da Bin Ladin'i öldürerek DEAŞ'a karşı savaş kazandığınızı mı düşünüyorsunuz?...Ebu Ömer El- Şişani'yi veya Ebu Bekir El Bağdadi'yi öldürürseniz savaşı kazanacağınızı mı düşünüyorsunuz?" ifadesi aslında DEAŞ ile mücadeledeki eksik yanı açığa çıkarıyor. DEAŞ'ın öldürülen her liderinin ya da üst kademe pozisyonlardaki militanların yerine yenisinin atanması, örgüt içerisindeki bürokrasinin, hiyerarşinin halen devam ettiğini gösteriyor. Bu bağlamda da DEAŞ liderlerinin öldürülmesi uluslararası kamuoyunda sembolik bir kazanım temsil ederken, DEAŞ ile mücadelede koalisyon öncüsü ABD başkanlarının iç ve dış siyasette popülaritesini artırmanın ötesine geçemediği açık. DEAŞ'tan ayrılmak isteyen yabancı savaşçıların ülkelerine geri döndükten sonraki rehabilitasyonları ve yalnız kurt saldırıları bağlamında çift taraflı risklerin yanı sıra örgütün aktif olarak faaliyetlerine devam ettiği bölgelerde yaşayan bireylerin DEAŞ karşısında etkisizliği neticesinde örgütün ihtiyaç duyduğu insan kaynağının sürekliliğini sağladığını söylemek mümkün. Gelinen noktada DEAŞ'ın sözde hilafeti yeniden tesis etmesi ve/veya en güçlü dönemine geri dönmesi şimdilik mümkün gözükmese bile yeni liderin seçilmesiyle birlikte Irak, Suriye, Sina Yarımadası, Afrika (özellikle Nijerya, Mozambik ve Mali), Afganistan'da saldırılarına hız veren örgüt geniş bir alanda eylemlerini sürdürüyor. Afrika, Sina Yarımadası dışında da DEAŞ'ın hücre yapılanmasını kuvvetlendirdiği bilinen bir gerçek. Nitekim 27 Mart 2022 tarihinde İsrail'de düzenlenen terör saldırısını üstlenmesi ve yine 8 Nisan 2022'de İsrail'de düzenlenen terör saldırısının faillerinin DEAŞ ile ilişkilendirilmesi bu savı destekler nitelikte.

[email protected]