Kürt meselesinin çözümüne ‘zeytin dalı’

Dr. Ramazan Akkır / Sosyolog, yazar
10.02.2018

Osman Baydemir’in “Allah Afrin operasyonunu destekleyen Kürtlerin belasını versin” sözleri, sırtını teröre yaslayan ve sorunun varlığından nemalanan Kürt siyasetçilerin de iflası anlamını taşımaktadır. Baydemir Kürtlere lanet okumak yerine YPG’nin yerinden yurdundan ettiği, sürdüğü Kürtlerin kimin Kürt’ü olduğunu düşünmeli.


Kürt meselesinin çözümüne ‘zeytin dalı’

Türkiye’nin terör ile mücadelesinin son halkası olan Zeytin Dalı Harekâtı tüm hızıyla devam ediyor. Türk Silahlı Kuvvetlerinin, 20 Ocak tarihinde Suriye’nin kuzeybatısında bulunan Afrin’e yönelik başlatmış olduğu harekât, öncelikle Türkiye’nin kendi sınırlarında ve içinde yaşadığı bölgede güvenliği ve istikrarı sağlanmayı hedefliyor. Bu çerçevede Afrin bölgesinde mevcut olan PKK/KCK/PYD-YPG ve DEAŞ mensubu teröristleri etkisiz hale getirmek, dost ve kardeş bölge halkını terörün baskı ve zulmünden kurtarmak harekâtın öncelikli amaçları arasında. TSK ile Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) mensuplarının ortaklaşa hareket etmiş olduğu bu askeri operasyon; Türkiye’nin karşısına yeni imkânlar çıkarmakta, Kürt meselesinin çözümüne zemin hazırlamakta ve sorunların çözümüne zeytin dalı uzatmaktadır. Bunları neden söylüyorum?

Öncelikle başarı ile sonuçlanmış bir Afrin operasyonu, bu ülkede yaşayan Kürtlerin sorunlarının demokratik çerçevede çözümü için yeni bir umut imkânı taşımaktadır. Çünkü bu harekât, hem Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgeyi terörün ve şiddetin baskısından kurtaracak hem de terör koridorunu yok edecektir.

İlk Meclis’teki Kürt vekiller

Yakın tarihle ilgilenenler bilir; bu toprakların hamurunda Türk-Kürt kardeşliğinin mayası vardır. Mustafa Kemal, TBMM’nin açılışından kısa bir süre sonra bu gerçeği şu cümlelerle dile getirir: “Muhafaza ve müdafaasıyla iştigal ettiğiniz millet, bittabi bir unsurdan ibaret değildir. Muhtelif anasırı İslamiye’den mürekkeptir. Bu mecmuayı teşkil eden her bir unsur-ı İslam, bizim kardeşimiz ve menafi tamamıyla müşterek olan vatandaşımızdır ve yine kabul ettiğimiz esasatından ilk satırlarında bu muhtelif anasır-ı İslamiye ki; vatandaştırlar, yekdiğerine karşı hürmet-i mütekabile ile riayetkârdır-lar ve yekdiğerinin her türlü hukukuna, ırki, içtimai, coğrafi hukukuna daima riayetkâr olduğunu tekrar ve teyit ettik ve cümlemiz samimiyetle kabul ettik. Binaenaleyh menafimiz müşterektir. Tahsiline azmettiğimiz vahdet, yalnız Türk, yalnız Çerkez değil hepsinde memzuç bir unsur-ı İslam’dır.”

Bundan dolayı olsa gerek, Osmanlı’nın demografik mirasını ve bu toprakların çok renkliliğini taşıyan yeni Türkiye’nin ilk Meclis’inde 70 kadar Kürt milletvekili de bulunmaktadır. Bunlardan biri de Erzurum Milletvekili Süleyman Necati Bey’dir. Bir gün Meclis’te; “Tarihin pek derin ve hatta karanlık noktalarına kadar bakışlarımızı uzatırsak göreceksiniz ki, Kürtlerin tarihi daima Türklerle beraberdir. Bugün de Kürt topluluğunun kalbine girecek olursanız görürsünüz ki, onların kalplerinde bu milletin tarihinden ve isteklerinden başka hiçbir şeyin yeri yoktur” biçiminde anlamlı bir konuşma yapar.

Ancak Kürt meselesinde akla ziyan yanlışlıkların yapıldığı dönemler de yok değildir. Bunun sonucunda Milli mücadele yıllarındaki dinsel ve duygusal dayanışma kaybolmaya yüz tutar ve Süleyman Necati Bey’in sözlerinin hükmü kaybolur. Ardından Şeyh Sait, Sason, Ağrı, Mutki, Zilan, Dersim bölgelerinde yaşanan isyanlar da peşi sıra birbirini kovalar. PKK’nın ortaya çıkışı ile beraber ise 30 yıllık çatışma sürecinde, yaklaşık 50 bin insanımız hayatını kaybeder; yanı sıra bu ülkenin boşa giden ekonomik ve siyasal sermayesi de cabası...

Cumhuriyet tarihi boyunca Kürtlerin sorunlarını siyasal akla yaslayarak çözebilecek devlet aklının ortaya çıkmaması, terör üzerinden Türk siya-setini ipotek altına almaya çalışan küresel odakların yangına benzin dökmeleri; 1970’li yılların sonundan itibaren Kürt sorununun PKK’ya eklemlenmesine ve terörün artmasına neden oldu. Bu süreç, inişli çıkışlı olarak 2002 yılına kadar devam eder. Ancak 2002 yılında AK Parti’nin iktidara gelmesi ile beraber, kangren olmaya yüz tutmuş bu sorunun çözümü için yeni umutlar yeşermeye başlar. Artık sadece güvenlik perspektifi ile çözülme-si arzulanan sorunda yeni bir perde açılır ve demokratik perspektif sahne önündedir.

O zamanki Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 2005 yılında Diyarbakır’da yapmış olduğu konuşma ile işareti verilen paradigma değişikliği ve 2009’da başlatılan Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi veya Çözüm Süreci Kürtlerin sorunlarının çözümü noktasında demokratik açılımın yeni bir aşamadır. Başbakan Erdoğan’ın, “Biz çözüm için her yola başvururuz. Baldıran zehrini içmekse, biz o baldıran zehrini içeriz, yeter ki bu ülkeye huzur gelsin” ifadesi ile kendini bulan bu kararlı siyasal irade, KCK Eşbaşkanı Bese Hozat’ın devrimci halk savaşı çağrısı ile dinamitlenir. Hatırlayacaksınız; Erdoğan’ın siyasal kararlılığı, 2013 ile 2015 yılları arasında bölgeyi bahara dönüştürmüştü. Ancak şiddetten nemalanan terörün silahlarını gömmeye yanaşmaması ve Irak ile Suriye’de yaşanan istikrarsızlık hali, PKK’nın yeniden bağımsızlık şehvetine kapılmasına neden olmuştu.

Ve şimdi yeni bir dönemin arefesindeyiz. Çünkü Afrin operasyonu, bu ülkede yaşayan Kürtlerin demokratik hak ve özgürlüklerini yeniden ka-zanmaları için yeni bir fırsat olacaktır. Başarılı olmuş bir Afrin oerasyonu, terör baskısını ortadan kaldıracaktır. Bu çerçevede HDP’li Osman Baydemir, “Allah Afrin operasyonunu destekleyen Kürtlerin belasını versin” sözleri, sırtını teröre yaslayan ve sorunun varlığından nemalanan Kürt siyasetçilerin de iflası anlamını taşımaktadır. Baydemir Kürtlere lanet okumak yerine YPG’nin yerinden yurdundan ettiği, sürdüğü Kürtlerin kimin Kürt’ü olduğunu düşünmeli. Kısacası, Terör örgütü PKK, YPG ve PYD karşısında başarılı olmuş bir Türkiye, kendi Kürt vatandaşının sorununu kolaylıkla çözebilir.

Kokteyl terör örgütleri

İkincisi, Türkiye Afrin’de kokteyl terör örgütlerine karşı mücadele etmektedir. PKK, YPG, PYD veya DEAŞ; aysbergin sadece görünen yüzüdür, asıl büyük tehlike suyun altındadır. Ancak Türkiye’nin eninde sonunda kazanacak olduğu bu mücadele, bölge insanı üzerine siyaset yapan Kürtlerin özgürleşmesine katkı sunacak ve onların silahların gölgesinde veya arkasında siyaset yapmasının önüne geçecektir. Demem o ki, terör ile Kürt siyasetçiler arasındaki makas açılmak zorunda kalacaktır. Afrin operasyonu sadece Afrin veya Mümbiç’teki Kürtleri özgürleştirmeyecek, aynı zamanda bu ülke içinde yaşayan ve sırtını terör örgütüne yaslayan veya yaslamak zorunda bırakılan Kürtleri de özgürleştirecektir. Politik alan, terörün sultasından arındırılacaktır. Hatırlayınız, Halkın Emek Partisi’nden (HEP) HDP’ye kadar Kürt Siyasal Hareketi içinde yer alan partilerin temel sıkıntısı, silahlı bir terör örgütü olan PKK ile arasına mesafe koyamamasıydı. Çünkü bu hareketin partileri; PKK’yı zemmetmeden, onunla aynı tabana hitap ettiğini söyleyerek parlamenter, yasal, sivil mücadele yöntemini benimsediklerini vurguluyordu. Kürt siyasal hareketinin içinde yer alan ve bir dönem DTP Genel Başkanlığını yapan Ahmet Türk’ün “DTP uzaylıların örgütü değil, PKK de uzaylıların örgütü değil. PKK ile DTP’nin tabanı ortak. Bana oy veren insanın çocuğu dağda. Bunu görerek gerçekleri tahlil etmemiz gerek” itirafı da bu gerçekliğin ifadesiydi. Ve terör veya terör korkusu, tıpkı savaş gibi, önce hakikati ve politik tercihleri öldürüyordu. Bunun yanı sıra, Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerden oy alan partilerin veya siyasetçilerin PKK’dan bağımsız hareket edememeleri; onların manevra alanlarını oldukça daraltmış ve sadece marjinal sol gruplarla ittifak yaparak Türkiyelileşmeye çalışmalarına girmelerine neden olmuştu. Bu gerçeklik de bu bölgede politika üretenlerin veya politik aktörlerin kendilerini kısırlaştırmaları ve belli parametrelere kendilerini hapsetmeleri ile sonuçlanmıştı.

Ancak siyaset doğası itibariyle şiddet ve terör ile karşı karşıyadır. Ontolojik olarak siyaseti tercih etmek, şiddete ve teröre karşı olmayı, silahları gömmeyi ve müzakere etmeyi şart koşar. Siyasetin en temel gerekçesi budur. Bundan dolayı, terör örgütüne mesafe koyamayan ve hatta bazı dönemlerde şiddeti destekleyen partiler; ya kapatılmak ya yasaklanmak ya da kendini feshetmek zorunda kalmıştır.

Bu anlam çerçevesinde Fırat Kalkanı ile başlayan ve Afrin operasyonu ile devam eden yeni süreç; öncelikle Kürtlerin sorunlarının demokratik yoldan çözümüne katkı sağlayacaktır. Bunun yanı sıra yine terör ile Kürt siyasetçiler arasındaki makas açılacak ve Kürtler silahların baskısı altında siyaset yapmak zorunda kalmayacaktır. Böylece terörün Kürt siyasetini ipotek altına alma gücü yok olacaktır.

@AkkiRamazan