Kürt milliyetçileri veya paradigmanın iflası

Yavuz Delal / Yazar
17.02.2018

PKK’nın Kürt milliyetçisi bir yapı olduğu kanısı sadece bir milliyetçilik simülasyonudur. O yalnızca bir terör kültü olarak bölücüdür. Zira bugün çok daha net anlaşılıyor ki, PKK aslında hiçbir ideolojik, hiçbir ahlaki kriteri olmayan ve fakat yalnızca emperyalist patronajın emrinde yıldırma işlevselliği olan seküler bir yapıdan ibarettir.


Kürt milliyetçileri veya paradigmanın  iflası

Kürdistan romantizmi üzerine inşa edilerek PKK’yla ilişkilendirilen paradigmanın çöktüğünü anlamamakta direnmenin hiç kimseye yararı yok. Çünkü paradigmanın çöktüğü gecikmeli de olsa, günün sonunda mutlaka anlaşılacaktır. Ama anlama konusunda yaşanacak gecikme Kürtleri biraz daha yıpratmaktan başka bir işe yaramayacak. Bu vakitten sonra, eğer hâlâ kalabildiyse, kendi istiklallerine sahip Kürt milliyetçilerine düşen misyon, şiddeti meşrulaştıran siyasal alandan şiddeti kriminalize eden kültürel alana dikey geçiş yapmaktır. Bu yapılırsa, en azından kültürel gelecek kirden temizlenmiş bir biçimde muhafaza edilmiş olur.

Hiçbir sosyal ve politik paradigma ezeli ve ebedi değildir. Ve bir paradigmayı ezeli ve ebedi kabul etmek onu dinleş-tirmek anlamına gelir. Bir paradigma şartlara bağlı olarak doğar ve yine şarlara bağlı olarak biter. Şartlarla uyumunu kaybediyor veya yeni gelişen şartları ihata edemiyorsa, mevcut paradigmanın çökmesi kaçınılmazdır. Fakat Kürt milliyetçileri, şiddetin gerekliliği ile şiddetin sonuçsuzluğu ikileminde sıkışmış bulunduklarından ne yapacaklarını bilir durumda değiller. İşin hazin tarafı henüz kâmil manada ne olduğunu anlamış da gözükmüyorlar! Aslında orta yerde genel olarak Kürt milliyetçilerinden bahsetme imkânı dahi kalmamış gibidir.

90’lı yıllarda Kürtlerde inkâr politikasıyla oluşan yaralı bilinci sömüren PKK’nın, tıpkı Müslüman halkın maşeri vicda-nındaki duyguları sömüren FETÖ gibi kısa zamanda emperyalist güçlerin birer projesi olarak etkili olduğu malumun ilamıdır. Bu etkinin bu politik ortamda olması da yadırgana-cak bir durum değildi. Bu dönemde gücüne güç katacağını düşünen Kürt milliyetçileri PKK’dan, PKK da Kürt milliyetçilerinden yararlanma yolunu tercih etti. Şu bilinmelidir; PKK’nın Kürt milliyetçisi bir yapı olduğu kanısı sadece bir milliyetçilik simülasyonudur. O yalnızca bir terör kültü olarak bölücüdür. Zira bugün çok daha net anlaşılıyor ki, PKK aslında hiçbir ideolojik, hiçbir ahlaki kriteri olmayan ve fakat yalnızca emperyalist patrona-jın emrinde yıldırma işlevselliği olan seküler bir yapıdan ibarettir.
Kürt milliyetçilerinin PKK’dan yararlanma tercihleri, sonuçta, PKK’nın onlardan daha fazla yararlanmasından başka bir işe yaramamış ve Kürt milliyetçilerinin PKK’ya boyun eğmesi gibi talihsiz bir biçim almıştır. Talihsiz diyorum, çünkü Kürt milliyetçileri, PKK’yla aralarındaki makasın kapanması sonucunda ağırlıklarını yitirdikleri gibi PKK marifetiyle kendilerini emperyalist güç odaklarına hizmet eder durumuna da getirdiler. Fakat artık iş işten geçmiş, tecavüzcü-süyle evlenmeyi tercih etmek zorunda kalan kimi mağdureler gibi, Kürt milliyetçileri de güya tutarlı olmak için PKK’ya sahip çıkmak durumuna düşmüştü. Böylece Kürt milliyetçileri PKK’laştı(rıldı)lar ve PKK’nin etkisini güçlendirdiler.

PKK’lılaş(tırıl)ma süreci

İşte 90’lı yıllarda belirginleşip yaygınlaşma imkânı bulan ve adına Kürdistan paradigması denen şey, yalnızca Kürt milliyetçilerinin PKK ile kurdukları bu biçimsiz ilişkiden ibarettir. Bundan mülhem, halen şöyle böyle bir Kürt milli-yetçiliğinden bahsetmek mümkün olsa da, genel olarak Kürt milliyetçilerin varlığından bahsetmek, Kürt milliyetçili-ğini emperyalistler için kullanışlı bir araç haline getiren PKK dolayısıyla artık mümkün gözükmüyor. Yani artık orta yerde var olanlar Kürt milliyetçileri değil, PKK’lılaş(tırıl)mış insanlardır. Bazıları bu tezi kendileri için saçma bulabilir, bu ise, kendileri açısından ancak PKK’yı emperyalizmin hizmetinde bir terör örgütü kabul etmeleri şartıyla mümkün olabilir.

Artık anlaşılmıştır ki, Kürt milliyetçilerinin Kürdistan davası, PKK’lılaş(tırıl)ma sürecinde kötücül güç odakları olan emperyalist patronaja hizmetin yalnızca bir kamuflajı olmuştur. Kendi elleriyle kendi paradigmalarını PKK’nin esaretine bırakarak onu bir demokrasi konusu olmaktan çıkarıp hain bir suç şebekesinin azığı haline getiren Kürt milliyetçileridir ki, bu da günah olarak onlara yeter.

Ümmete yabancı kalabalık

Ve fakat bu basit bir günah değildir; PKK’nın milliyetçilere yaptığı şeyi, PKK’lılaş(tırıl)an milliyetçiler, PKK’yla birlikte Kürtlere yaptılar: Mazlum bir halkı emperyalistlerin pis emellerine alet ettiler. Koca bir halkı, parçası oldukları üm-metin kalbine saplanan bir hançere dönüştürme, onları ümmete yabancılaşan bir kalabalık haline getirme imkânını emperyalistler için elverişli hale getirdiler. Kürtleri milletin bir parçası yapan medeniyetle bağını koparmak suretiyle onları kötücül bir güruh yapmaya teşebbüs ederek Kürtlerin tarihindeki en büyük ihaneti sergilerdiler.

Belli bir zamana münhasır bir dünya görüşü, bir zihinsel algı ve bir davranış modeli olarak tanımlanabilen ve belli bir dönemin belli bir alanına egemen olan paradigma zaman geçtikçe gücünü yitiren ve yenisiyle değiştirilmeyi zorunlu kılan bir olgudur.

Kürdistan davasını kristalize etmeye kalkışan Kürt milliyetçilerinin, bu alanda birikmiş sorunlara ve o sorunların çö-zümüne birer yanıt iddiasıyla ortaya attığı paradigma ise, inkâr politikasıyla parçalanmış Kürt kimliğinin sıkıntısını münhasıran zihinsel süreçler içerisinde hissedenlere zihni bir rahatlık sağlamaya adaydı. Üstelik yoğun bir zihni ça-bayı gerektirmiyordu; Kürdistan’ı amaçlamakla bu alandaki birikmiş ve münhasıran zihinsel sıkıntı veren bütün so-runları aşmak hem çok kolaydı hem de popüler olandı. Öyle ki bu paradigma 1990’lardan 2010’lara değin, “Ben Kürdüm!’” diyebilmenin ön koşulu haline dahi getirilmişti. Bu dönemde paradigma, bu paradigmanın kasvetli baskısı ve aşağılayıcı egemenliği altında alternatif hiçbir model üretilemediğinden, din gibi sorgulanamaz bir özellik kazanmıştı. Bütün gerçeklik veya hakikat Kürdistan davası adına oluşturulan paradigmayla açıklanmaktaydı.

“Kürdistan paradigmasına inanmak zorunda değilim!” demek dindarlar açısından Allah’ı, sekülerler açısından aklı inkâr etmekle eşitleniyordu. İnkâr politikasına ve onun ürettiği sorunlara çözüm üretmek adına ortaya çıkan paradigma bizzat zulüm üreten bir mekanizmaya dönüşmüştü. Paradigma artık paradoksal bir yapı arz etmekteydi; Kürdü inkâr politikasına karşı çıkıyor ama kendisi, “Ben Kürdüm!” demeyi Kürdistan şartına bağladığı için başka bir tür Kürdü inkâr politikası geliştiriyordu. Hatta Kemalist rejimin inkâr politikası 90’lı yılların sonlarında ortadan kalktığı, AK Parti dönemiyle de fiilen bu politikaya son verildiği halde PKK’lılaş(tırıl)an milliyetçiler daha kesif bir inkâr politikasını uygulamayı paradigma adına sürdürebiliyordu. Artık paradigma iflas etmiş ve bir safsataya, hem de ölümcül bir safsataya dönüşmüştü. Ama pek tabii ki, “Kürtçü!” mahallede bunu tespit edip söyleyen fazla kimse çıkmayacaktı.

Temellük ettiği paradigma

PKK, emperyalist emellere hizmet misyonu gereği herhangi maruf bir inanma biçimine sahip değil. Onun paradig-ması hizmete mündemiç emirler çerçevesinde şekil alan bir terör kültüdür . Neye inanması gerektiği emirlerce belir-lenmektedir ve dönemseldir. Teori simülasyonunu temel hak ve hürri-yetler üzerine geliştirdiğini söyleyen PKK, milliyetçilerin Kürdistan paradigmasından pek iyi yararlanmıştır. PKK, Kürdistan’a inanmadığını söyler ama Kürdis-tan’a inanmayan Kürtlerin inkâr edilmesini Kürt milliyetçilerinden ister. Çünkü PKK, önce Kürt milliyetçilerini Kürdis-tan efsunuyla PKK’lılaştırmanın ve ancak sonrasında kendini emperyalizmin bir uç beyi olmak için pazarlamanın pe-şindedir.

PKK’lılaş(tırıl)mış milliyetçiler kirletilmişliklerini maskelemek için mevcut müflis Kürdistan paradigmasına daha da bir sarılmış ve yeni çözüm modellerinin üretilmesine, maskelerini düşüreceğinden engel olmuşlardır. Ama yine de pa-radigmanın çıkmazına mahkum olmaktan kurtulamamışlardır.

Nihayet PKK temellükündeki paradigma çözüm olmaktan çıkmış, sorunun kendisi olmuştur. Artık yeni bir paradigma gereklidir. Teröre teslim edilemeyecek, emperyalist kötücül emellere hizmet etmeyecek, huzuru ve güveni sağla-yacak sosyopolitik bir paradigmaya ihtiyacı var Kürtlerin. Ve Kürt milliyetçilerinin bekası PKK’nın pisliklerinden uzak-laşmakla, terörü ret edip kültürel çalışmalara yönelmekle mümkün gözüküyor. Mevcut paradigma PKK’lılaş(tırıl)mış milliyetçilikle kendini sokan akrep misali Kürtleri zehirlemektedir. Bu zehre karşı AK Parti’nin önerdiği ‘Rabia’, gerçek Kürtlerin gerçek sorunlarını çözmeye aday, mevcutlar arasındaki en kuvvetli maruf ve meşru model olarak Kürtlerin zihni ve ameli dünyasına güçlü bir biçimde girmiş bulunmaktadır.

[email protected]