Kürt sorununu terörden kurtarmak

HALİME KÖKCE
5.01.2013


Kürt sorununu terörden kurtarmak

Yeni yıla nasıl girerseniz öyle geçer denir ya, dua niyetine amin diyelim. Çünkü 2013’e güzel haberlerle girdik. Hükümetin en tepesinden başlamak üzere, terör ve Kürt sorununun çözümü konusunda çok ciddi bir kararlılık beyanı ortaya konuldu. Başbakan MİT yetkililerinin Abdullah Öcalan’la görüştüğünü ifade etti. Zaten görüşmelerin hiç kesilmediği de bir kulis bilgisi olarak dolaştı. Başbakan’ın ve kurmaylarının ağzından bu bilgiyi öğrendiğimize göre görüşmeler belli bir noktaya gelmiş, süreç olgunlaş. Aksi takdirde kamuoyunla paylaşılmazdı. Kaldı ki, BDP milletvekili Ayla Akat ve Ahmet Türk’ün Öcalan ile görüşmesi de sürecin belli bir aşamaya geldiğini gösteriyor.

Önemli bir nokta da şu; Oslo görüşmeleri gizli yürütülmüş ve süreci sabote etmek, hükümeti zor duruma düşürmek isteyen belli odaklar tarafından basına sızdırılmıştı. Hükümetin Oslo görüşmelerinin arkasında durmayacağı varsayılıyordu. Fakat hükümet o dönemde de, “terörü bitirmek için ne gerekiyorsa yaparız” tavrını çok net bir şekilde deklare etmişti. Tam da bu sayede Oslo’da kamuoyuyla paylaşılmayan görüşmeler bugün açıklıkla yapılabiliyor, kamuoyundan gizlenmiyor.

Gelinen bu nokta, en başta, kimi kesimlerin “dağ fare doğurdu” deyip azımsadığı “demokratik açılım” sürecinin bir meyvesidir. Bu süreç bir taraftan Türkiye’nin genelini Kürtlerin yaşadığı zulüm konusunda bilgilendirmiş, bir taraftan da terörle mücadelenin sadece silahla olamayacağı konusunda ikna etmiş oldu.

“Demokratik açılımın” Kürtlerle ilgili ayağının (Kürt açılımı) kamuoyu ile paylaşılması konusunda Açık Görüş de dikkate değer bir katkı sundu. Hemen her sayımızda Kürt sorunun çözümüne dair perspektif sunan bir yazı yer aldı. Ağırlıklı olarak, terör sorunu ve Kürt sorununu ayrıştıran bir yaklaşımın her iki sorunun çözümü noktasında en isabetli yol olduğunu anlatan yazılardı bunlar. Bu yaklaşım, terör sorununun terörün aktörleriyle görüşmek suretiyle çözülebileceğini fikrini de pekiştirmiş oldu.

Kürt halkının temel haklarının müzakere dahi edilmemesi gerektiği konusunda herhalde herkes hemfikir. İdari yapı ve anadilde eğitim gibi tartışmaların daha sağlıklı yürütülmesi için ise ilk şart zaten terör ortamının sona erdirilmesidir. Terörü bir “mecbur bırakma aracı” olarak devrede tutmak en başta Kürt halkının siyasi tercihleri üzerinde bir şiddet vesayeti kurmak anlamına gelir.

“Demokratik Açılım 2013” başlıklı yazısında Hamit Emrah Beriş, “Oslo müzakerelerinin ardından MİT ile PKK arasındaki görüşmelerin 2012 yılı içinde de devam ettiğinin ortaya çıkması, hükümetin sertleştirdiği siyasal diline rağmen müzakere sürecinden vazgeçmediğini gösteriyor” diyor. Terörü sonlandırmak adına ümit vadeden bir yola girildi. Fakat süreci yol kazalarından koruyacak tedbirlerin alınması da elzem. Zira her hayal kırıklığı ümitsizlik katlayarak artırma potansiyeline sahip.

Hasan Selim Özertem yazısında meselenin bu ihtimali hesaba katan gerçekçi bir bakış açısıyla ele alınması gerektiğini vurguluyor ve “PKK sorununun yanı sıra Kürt sorununda ise siyasi ve iktisadi çözüm stratejilerinin 2013’te çok boyutlu olarak yürütülmesi gerekiyor. Kürt sorunun sadece bir güvenlik meselesi olmadığı aşikâr. O nedenle kimlik siyasetinden, bölgesel kalkınmaya kadar çeşitli alanlarda atılması gereken birçok adım bulunuyor” diyor.

Ali Murat Yel, Washington merkezli Pew Araştırma’nın dünyada çeşitli dinlerin nüfus ve coğrafi dağılımlarıyla ilgili son raporunun (Din ve Kamusal Hayat Forumu) ortaya koyduğu ilginç sonuçları yorumluyor. Dindarlığın yaygın kanaatin aksine artığını gösteren rapor aynı zamanda en genç nüfusun Müslümanlar, en yaşlı nüfusun ise Yahudiler olduğunu söylüyor. Bu veriler yakın bir gelecekte Müslüman nüfusun Hıristiyanları geçerek dünya genelinde birinci sıraya çıkacağını gösteriyor.

İyi haftalar...

[email protected]