Kürtlerde “vatansızlık” psikolojisi oluşturmak

Dr. Celâl Fedai / Yazar
14.10.2017

“Kimliklerinin tümüyle bilincinde olan bütün Yahudiler, tarihle dolup taşarlar” diyen Berlin’e olduğu kadar üstadı Hess’e ve onların günümüzdeki düşük profilli gazeteci, yazar ve siyasetçilerine Türklerin ve Kürtlerin, öteki Müslüman kardeşleriyle birlikte verecekleri ortak cevap, Ortadoğu’ya Avrupalıların ve İsrail’in gelmeden önceki “tarihle dolup taşmaları”ndan neşet edebilir.


Kürtlerde “vatansızlık” psikolojisi oluşturmak

Isaiah Berlin’den öğrendiğimize göre Moses Hess, Siyonizmin tarihi içinde oldukça mühim bir yer işgal eden Roma ve Kudüs adlı başyapıtında: “Kendi ülkesi için mücadele eden hiçbir halk son derece ölümcül bir tutarsızlığa girmeksizin Yahudi halkının kendi yurdunu edinme hakkını inkâr edemez” diye yazıyor. Vicdanı ve aklı aynı anda avlayan bir cümle bu. Moses Hess ve Isaiah Berlin, “Kürtlerde ‘Yahudilik’ psikoloji oluşturmak” uğruna verilen çokuluslu entelektüel gayreti anlayabilmek için bilinmesi gereken tüm argümantasyonların neşet ettiği iki düşünürdür. Hess’in şarihi olarak Berlin, Berlin’in ufku olarak Hess kavranmadıkça, ne Kuzey Irak’taki referandum ne de kuzey Suriye’ye ABD’nin yaptığı askerî yığınağın geri planında kalan psikolojik hazırlık doğru anlaşılabilir. Maalesef ülkemizin entelektüel hayatı, bu noktadaki psikolojik hazırlık boyutuna yaklaşabilecek bir irtifada seyretmiyor. Uzun zamandır Kürtlerde oluşturulmaya çalışılan ‘Yahudilik’ psikolojisinin, Yahudilerin bir devleti olmasının gereği üzerinden aklileştirilen süreçlerden geçerek 1850’lerden 1950’lere kadar nasıl geldiğini ve nihayetinde İsrail’in kuruluşunun nasıl gerçekleştiğini siyasi tarihin bir vakıası olarak görüyoruz. Oysa bu süreç iyi takip edildiğinde, Yahudiliği kontrolü altına alan siyonizmin vaktiyle dünya Yahudilerinde oluşturduğu psikolojik hali, bugün Kürtler üzerinde tekrarlamak istediğini görmek mümkün olacaktır. Eğer bu gerçekleştirilebilirse, yani Kürtlerin bir millet olarak izzet-i nefsleriyle oynanıp kendilerini Siyonizmin Yahudilik miti içinde hissetmeleri sağlanabilirse, Birinci Paylaşım Savaşı sonrasının Avrupa’sındaki siyasi iklim Türkiye, Suriye, Irak ve İran etrafında şekillenebilecektir. Bu psikolojinin oluşturulması uğruna öyle görünüyor ki İsrail ve ABD, epeyce yol almış durumda. Moses Hess ve Isaiah Berlin gibi entelektüellerin keşfedebilecekleri bir sosyolojik, psikolojik “açık”, siyasete havale edilmiş ve apse yapmış bir yara haline getirilebilmiş maalesef. Türkler, Araplar, Kürtler müşterek bir yanılgıya yine göz göre göre düşürülmüş durumda. Ve ne yazık ki meselenin son haline yapılan müdahalelerle, geçirilen onca sürecin geriye çevrilebileceğini sanmaktalar. Kuşkusuz bu sürecin aktörlerine askerî de dâhil olmak üzere çeşitli müdahaleler gerekli görülebilir ancak daha önemlisi, ‘Kürtlerde Yahudilik psikolojisi oluşturmak’ için yürütülen son derece sinsi gayretin toplumun her katmanına ifşa edilmesidir. Günden güne nihilistleşen Türk, Kürt, Arap gençlerinin kendilerini oyuncağa çeviren Siyonist siyasetin geri planını bilmeleri ve belki bu sayede buna karşı koymaları sağlanabilir.

Hess’in geçirdiği süreç

Tekraren söyleyelim: Tüm insanlık için çalışan, yüce gönüllü bir Komünist olarak başladığı düşünce serüvenini Siyonizmin üstadı olmaya vardırarak bugünkü İsrail’in manevi babalarından biri haline gelen Moses Hess ve onun günümüzdeki ruhu Isaiah Berlin üzerinden söz konusu meselenin entelektüel geri planına ulaşmak mümkün. Kanımca ‘Kürtlerde Yahudilik psikoloji oluşturmak’ uğruna verilen çokuluslu entelektüel gayret Berlin’in, yukarıda da andığım: “Kendi ülkesi için mücadele eden hiçbir halk son derece ölümcül bir tutarsızlığa girmeksizin Yahudi halkının kendi yurdunu edinme hakkını inkâr edemez” cümlesinde, kendini siyasi planda açığa vurmaktadır. Fakat bu “açığa vurma”dan önce Kürtlerin öncelikli olarak eli kalem tutmuşlarının, sonra da olabildiği kadar çoğunun Moses Hess’in geçirdiği psikolojik süreçleri geçirmesi gerekmektedir.

Neydi Moses Hess’in geçirdiği süreç? Hayranı Berlin’in ağzından özetleyelim: 1812’de Bonn’da doğan Hess, katı birer Yahudi olan, tüccar babası ve dedelerinin aksine gençlik yıllarında Avrupa’da oluşan sosyalist fikirlere meyletmişti. Para kazanmayı, burjuva egoizmi sayıyordu. İnsanlığa hizmet etmek, muhtaçlara yardım etmek, ezilmişleri özgürleştirmek istiyordu. Bu ulvi amaç için ona göre Yahudilerin, ruhsal olarak dünyayı fethettikten sonra, halk olarak ortadan kaybolmaları gerekiyordu. Onların özel misyonuydu bu. Hess Yahudileri buna ikna etmek için belli ki uygun bir dil arıyordu. Bu nedenle, görüşlerini vaaz ederken “yeni dünyanın en hakiki habercileri olan Yahudi peygamberlerini sonunda haklı çıkar”maktan söz ediyordu. “Tanrıları tarafından seçilen halk sonsuza dek kaybolmalıdır ancak onun ölümünden yeni, daha kıymetli bir yaşam fışkıracaktır” diyordu söz gelimi. Berlin, Hess’in bu gibi sözlerinde derinden derine işleyen Siyonizmi görmemekte ısrarlıdır. Bu nedenle onun sosyalist ideallere bağlandığı dönemine ait bu tür sözlerinden hareketle Hess’i ilk Alman sosyalisti, Fransız eşitlikçilerinin ilk sadık Alman öğrencisi olarak selamlar. Ona göre Hess, insanlığın ruhu uğruna verilen sosyalist savaşın ön saflarında olmayı arzulayan, cömert, dokunaklı biçimde saf yürekli, coşkulu bir genç adamdır. Bu genç adam, Avrupa’da oluşan çatışma unsurlarının farkındadır. Bu yüzden de 1841’de, Avrupa’nın Üçlü Yönetimi’ni kaleme alır. Rusya’ya karşı uygarlaşmış üç Avrupa gücünün, Almanya, İngiltere ve Fransa’nın birliğini destekler. Bu noktada Yahudilerin görevini yine aynı şekilde belirler: “Yayılmak ve asimile olmak”. Birazdan anlaşılacağı üzere Hess’in bilinci, tıpkı Türkiye’de önce sosyalist ideallere kendini kaptırıp sonra da birer Türk ve Kürt ırkçısına dönüşen entelektüeller gibi kendine oyun oynamaktadır. Yayılanın asimile olmak yerine yayıldığı yeri zihniyet olarak kaplayacağı gerçeğini bir Yahudi olarak gizlemektedir Hess. Bütün insanlığın sorunlarının genel çözümünü sağlayacağını düşündüğü sosyalizm, Yahudilerinkini de insanlığın eşitliğini sağlayarak çözecektir. Ne var ki 1840’da Şam’da bir Yahudi’nin bir ritüel cinayeti gerçekleştirdiği gerekçesiyle tutuklanması arkasından Avrupa’da gelişen Yahudi karşıtı olaylar, onun için bir kırılma yaratmıştır. Artık ona göre, insanlığın genel sorunları için savunduğu çözümler Yahudilerin sorunlarını çözmeyecektir. Bu noktadan sonra sosyalist Hess, sahnedeki yerini Siyonist Hess’e bırakacaktır.

Bir ergenlik yarası

Kanımca Kürtlerde oluşturulmaya çalıştırılan psikolojik baskı burada aşikâr olmaktadır. Kürtlerin kendilerini Avrupa’daki Yahudiler gibi hissetmeleri için onlara boyuna şu telkin edilmektedir: “Kendi ülkesi için mücadele eden hiçbir halk son derece ölümcül bir tutarsızlığa girmeksizin Kürt halkının kendi yurdunu edinme hakkını inkâr edemez.” Yıllardır Türkiye’de Moses Hess’in 1862’de yayımlanan Roma ve Kudüs kitabında Yahudiler’e söylediği bu sözler, Kürtler için de tekrarlanmaktadır. Hess’in şu cümlelerindeki “Yahudi” kelimeleri yerine “Kürt” kelimelerini koyduğunuzda, Kürtlerde oluşturulmaya çalışılan ‘Yahudilik psikoloji’sini açıkça görürsünüz: “Kınanması gereken, milliyetini inkâr ederek dilini yanlış kullanmaktansa kestirten dindar ihtiyar Yahudi değildir, kaderin ağır elinin ırkını ezmesi karşısında ırkından vazgeçmesi nedeniyle kınanması gereken modern Yahudi’dir.” Bu satırları Türkiye’de ihtiyar Türkler ve Kürtlerin sürmekte olan dindarlığı ile gençlerin giderek nihilistleştiği gerçeğinin altını çizerek okumakta yarar vardır. Dindarlık, ihtiyar Türkler ve Kürtlerdeki kardeşlik hücresi olarak canlıdır. Gençlerin nihilistleşmeyi milliyetçilik sanmalarıysa, tez elden ilgilenilmesi gereken bir ergenlik yarası olarak durmaktadır.

Hess, geldiği bu noktadan sonra zengin Yahudilerce Filistin’de toprak satın alınması fikriyle coşar. Bu sayede orası Fransa’nın (o yıllarda Fransa, Osmanlı üzerinde en etkili Avrupa ülkesidir) desteğiyle kolonileştirilecektir. Fransızlar ve Yahudiler beraber hareket etmeli, Filistin’in kavrulmuş toprağını birlikte canlandırmalı, onu korkunç Osmanlı’dan çekip almalıdırlar. Yahudi dehası, modern bilimin olanakları ve Fransız demokrasisi birleştiğinde kadim bir halk kurtulacak, kadim bir yurt canlanacaktır. Elbette rahatına düşkün Avrupalı Yahudiler oraya yerleşmeyecektir ama Doğulu Yahudiler, satın alınmış bu topraklara yerleşmeyi isteyeceklerdir. Neticede kendilerini Almanlaştırmak için onca çabaya girerek birçok alanda Alman dünyasının parlak birer ismi olan Yahudileri benimsemeye yanaşmayan Almanya bile, Filistin’de kurulan İsrail’i bir ulus olarak tanıyacaktır. Hess’in bu öngörüsü de gerçekleşmiştir. Almanya’daki Neo Naziler, kendilerinin anti-semit olmadıklarını, hatta siyonistlerle birlikte İslam karşıtı olarak çaba sarf edebileceklerini deklare edecek duruma gelmişlerdir.

Finkelstein söz almalı

Açıkça görülmektedir ki Siyonizm, eldeki verilerine bakıp başarıya ulaştığını düşündüğü kendi fantasmasını, tarihi kaderleri Türklerle hemhal olarak şekillenmiş Kürtlerden Yahudiler çıkararak gerçekleştirmek istemektedir. Şu günlerde dikkatli bir göz, Türkiye içinde meselenin psikolojik yanının maharetle geliştirildiğini görebilir. Nitekim “Kürtler, kendilerini Türklere, Araplara değil de İsrail’e yakın hissediyorsa bunun üzerine en çok Türkler ve Araplar özeleştiriyle düşünmeli” gibi kışkırtıcılığı yumuşaklığında saklı sözler sıkça söylenir olmuştur. Suriye ve Irak’ın aksine Türkiye’de söz açtığım “psikolojik açık”, tüm uğraşlara rağmen onların istedikleri düzeyde değildir. Belli ki 2019 seçimlerine kadar bu mesele üzerinde çalışılacaktır. 

“Kimliklerinin tümüyle bilincinde olan bütün Yahudiler, tarihle dolup taşarlar” diyen Berlin’e olduğu kadar üstadı Hess’e ve onların günümüzdeki düşük profilli gazeteci, yazar ve siyasetçilerine Türklerin ve Kürtlerin, öteki Müslüman kardeşleriyle birlikte verecekleri ortak cevap, Ortadoğu’ya Avrupalıların ve İsrail’in gelmeden önceki “tarihle dolup taşmaları”ndan neşet edebilir. Aksi halde günün ve yakın geçmişin hatalarını birbirimizin gözüne sokmakla Hess’in satır aralarından fışkıran “yayılan ve herkesi kendine benzeten” Siyonist Yahudi hepimizi birbirimize düşürecektir. Müslümanlara olduğu kadar Siyonist olmayan Yahudilere de zarar verecek bu duruma dair umuyorum ki Norman Finkelstein gibi isimler de söz alır. Barzani’yi manipüle edişini saklama gereği bile duymayan Bernand Henry Levy’ye ve onun üstatları Hess ve Isaiah Berlin’e karşı söyleyecek sözü olsa gerektir. Bu sayede vakıanın psikolojik boyutu daha da aşikâr hale gelebilir…

@CelaliFedai