Kürtlere evet dedirten sebepler

Prof. Dr. Mazhar Bağlı / Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Rektörü
6.05.2017

Kürtlerin öncelikleri, dini değerleri, geleneksel aile ilişkileri ve kültürel miraslarıdır. AK Parti’ye düşen, Kürtlere ‘evet’ dedirten bu değerleri korumaya çalışmaktır. Devlete düşen de bu kitleyi kanlı çetenin şerrinden korumaktır.


Kürtlere evet dedirten sebepler

Belki de 100 yıla yakın bir süredir milletimizin çok ağır bedeller, yüksek maliyetler ve büyük emekler vererek ete kemiğe büründürdüğü “milli irade”, kritik bir halk oylaması ile “kurucu iradeye” dönüştü. ‘Evet’, Anadolu bunca zamandır harcadığı emeğin zayi olmasına izin vermedi.

Belki önerilen paketin içeriğinden haberdar değildi, belki kendi geleceği adına pompalanan korkulardan büyük endişeler de duydu, hatta ilk kez kendi kendisinden şüphelenmeye başladı ama yine de kararını verdi. Zira devlet yönetiminin kendi dünyasından birisinin elinde olması için kurduğu hayal ilk defa gerçek oluyordu. Ancak buna rağmen milletimiz, devlet ile ortak bir paydada buluşma rüyasını gerçekleştirme arifesinde tökezledi ve bu sarsıntı yeni bir yol haritası belirlemeyi de zorunlu hale getirdi.

Biliyorum ki birçok kişi sahiden de mevcut paketin içeriğine bakma gereğini bile duymadı. Ve bundan dolayı da esasında zor bir seçimdi. Zira milletin kafasında yerli olana duyulan o derin güven, uzun bir süreden beridir aşındırılmaya çalışılmıştı. Özellikle Gülen’in  casus çetesinin oluşturduğu tahribat, insanların zihnindeki benlik ve kimlik referanslarını değiştirmiş ve büyük bir özgüven kaybına neden olmuştur.

Kadim bilgelik

Yapılan bu referandumda beni en çok endişelendiren konu da buydu. İşin perde gerisinde birkaç profesyonel kanlı çetenin olduğu ve aynı zamanda organize ettiği “gayri nizami” bir harbin ortasında kalmak kolay değildi. Ya da bu harpten sağ salim kurtulmayı başarmak pek mümkün değildi. Ama korktuğumuz başımıza gelmedi, üzerinde pek çok oyun oynanmış olmasına rağmen milletimizin kadim bilgeliği varlığını muhafaza etti.

Demokratik olgunluğu göstermiş ve kararını bu yönde belirlemiş milletin tercihi üzerinden ‘değer’ yüklü bir analiz yapma niyetinde değilim. Ancak şunu belirtmem gerekir ki milletin tercihinin (milletin reylerinin doğrudan ve) asıl belirleyici parametre olmasını isteyen ‘evet’ cephesinin bu kadar zayıflatılmış olması son derece dikkate değer bir konudur.

Keza bendeniz ‘hayır’ cephesini motive eden esas faktörün de demokrasi, siyasi görüş, ideoloji ve özgürlük aşkı olduğunu düşünmüyorum. Özellikle söz konusu cephenin içindeki PKK ve diğer Türkiye düşmanı Batılı aktörlerin sürecin denklemini radikal bir şekilde bozacak bir etkinliğe kavuşmuş/kavuşturulmuş olması işin rengini tamamen değiştirmektedir.

PKK ve FETÖ’ye rağmen...

Bütün bunları dikkate aldığımızda denilebilir ki ‘evet’ cephesi için de ‘hayır’ bloku için de en kritik sosyolojik kitle, kategorik olarak Kürtler oldu. Bir taraftan onların etnik duygularını derinden kamçılayan ve onların özgürlüğü için bedel ödediğini iddia eden PKK ve FETÖ tarafından içi boşaltılmaya çalışılmış bir inancın ‘kardeşlik’ çağrısı vardı.

Fakat Kürtler, PKK ve bileşenlerinin “barış ve özgürlük” sloganı ile maskeledikleri kanlı çirkin suratlarını gördü ve içi boşaltılmak istenen ‘kardeşliğe’ de sahip çıktı. Anlaşılan ulusalcılık gibi Gülenizm de bu coğrafyanın insanlarını ifsada uğratamamış, Anadolu bilgeliğini tamamen yok edememiştir. PKK ve bileşenleri, ‘evet’ cephesinin (ve dolayısıyla da Recep Tayyip Erdoğan’ın) siyasi tezini onaylatan Kürtlere bu hareketlerinin bedelini ödetmek için bundan sonra çok daha fazla eziyet edecektir. Bu hesap sormayı çoğu zaman kanlı eylemler şeklinde okumak mümkün ama esas tahribat “kutsal olana” yönelik olacaktır. Yani Kürtlerin kutsallarına saldıracaklar. Zira onlara bu tercihi yaptıran esas etkileyici unsurlar dini değerler, geleneksel aile ilişkileri ve kültürel miraslarıdır. AK Parti’ye düşen, Kürtlere ‘evet’ dedirten değerleri korumaya çalışmaktır. Devlete de düşen bu kitleyi kanlı çetenin şerrinden korumaktır. Zira PKK yapacağı şey bellidir; siyasi itibarını zedeleyen bu Kürtleri cezalandırmak, kanlı eylemlerine sosyolojik tahribatları da ekleyecek ve ‘evet’in öcünü almak...

Bu öç alma girişiminde FETÖ tarzı bir ifsat hareketi başlatacağını söylemek kehanet değildir. AK Parti için buna yönelik tedbirlerin alınması hem siyasi bir gereklilik hem de iktidar olması dolayısıyla da hukuki bir zorunluluktur. Bu çerçevede hükümetin ve devletin bahsi geçen operasyona karşı durabilmesi ise iki yönlü bir çalışma ile ancak mümkündür. Birincisi, doğal olarak referandum sonuçlarının doğru ve sağlıklı bir şekilde analiz edilmesidir ki bundan kasıt, kategorik olarak bazı kesimlerden beklediği desteği alamamasının temel toplumsal ve siyasi nedenlerini irdelemek ve her kesime hitap eden geleneksel diliyle yoluna devam etmektir. İkincisi de bölge ile ilgili bugüne kadar hep dile getirilen ve bir türlü somut bir cevabı bulunamayan şu meşhur “Kürtler ne istiyor?” klişe soruyu yeniden sorması gerekmektedir.

Malum bu sorunun içerdiği asıl ima, Kürtler değil terör örgütü olan PKK’dır. “PKK ne istiyor?” sorusu ile “Kürtler ne istiyor?” sorusunu ortak bir paydada buluşturan tüm yaklaşım ve düşünceler artık bitmiştir.

Unutmamak gerekir ki bu referandumda;

- AK Parti, bu paketin çıkması için son derece kritik bir hamle yaparak MHP ile mecliste bir ittifak kurmuştur.

- Bu referandumda MHP’nin meclis dışında herhangi bir katkısı olmamıştır. Ancak meclis içiyle sınırlı kalan desteğin de meclis dışındaki diğer tüm destekler kadar kıymetli olduğu gün gibi aşikardır.

- AK Parti, MHP’den alabileceği oyların tamamını almış ve bu kitleyi kendi bünyesinde stabil bir hale daha önce getirmiştir.

- Büyümek ve önümüzdeki başkanlık seçimlerini kazanmak isteyen AK Parti yeni bir kitle ya da yeni bir sosyoloji aramak zorundadır.

- AK Parti’yi kritik seçimlerde başarıya taşıyacak olan bu kritik kitle ise Kürtlerdir. Yani bundan sonra AK Parti’nin üzerinde çalışması gereken kitle Kürtlerdir. Zira bundan sonraki seçimlerde yüzde 50 artı biri sağlayacak olan onlardır.

Şimdi şu soruya cevap arayalım: PKK Kürtlerin siyasi tercihlerini nasıl değiştirmektedir ve AK Parti bu dönüşüme nasıl direnmeli ya da cevap vermelidir?

PKK herhangi bir insani hakkı elde etmek için değil, aksine özellikle buyrulmuş (din) olan ve ontolojik olarak var olan (siyasi tercih ve geleneksel yaşam gibi) temel hakları yok etmek için silahlanmış bir çetedir ve bu işlevini yitirmediği sürece de silah bırakmaz. Türkiye’nin bu coğrafya için son yıllardaki esas iddiasının tam da örgütün yok etmek istediği ‘değerler’ olduğu gerçeğini dikkate aldığımızda konu sanırım biraz daha netleşmektedir. Örgüt, esas işlevini yerine getirmek için AK Parti’yi ve Erdoğan’ı en büyük engel olarak görmektedir. Doğrusu da bu zaten. “Seni başkan yaptırmayacağız” sloganının esas anlamı da zaten “Bizim Kürtleri ifsat etme projemize engel olamayacaksın” demektir.

Nitekim kazılan hendekler ve yürütülen kanlı eylemlerin kime hizmet ettiğine baktığımızda da artık net olarak anlaşılmıştır ki PKK, Kürtler için değil ABD, İran, Suriye ve Almanya istihbarat örgütleri için silah kullanmakta ve kanlı eylemler yapmaktadır. O halde az önce sorduğumuz soruya geri dönelim, PKK’nın Kürtler için silah taşımadığı netleştiğine göre bu sorunun ima ettiği anlamı da yeniden kurmak gerekir.

Kürtler ne istiyor?

Kürtler, geleneklerine bağlı kalarak ve inançlarını koruyup özgürce yaşamak istiyor. Yani PKK teröründen ve çetesinden kurtulmak istiyorlar. Peki bu nasıl olacak? Bunun artık tek yolu var: Güvenlikçi politikaları daha da derinleştirerek devam etmek ve uluslararası diplomasiyi güçlendirmek. Kürtlerin istediği, özgürce yaşamak ve çocuklarına mutlu bir gelecek hazırlamaktır. Bunun ilk adımı da PKK’nın yok edilmesinden geçiyor. Kürtler, devletin PKK ile ciddi mücadele ettiğini görünce yönünü değiştirecektir. Eğer birileri “Referandumda Kürtler AK Parti’ye oy verdi yeniden bir çözüm süreci başlamalı” gibi hin bir hamleyle hükümeti ve devleti yoldan çıkarmazsa tabii.

Bu iki konuyu dikkate alan “yeni AK Parti’ye” düşen;

-Kürtlerin sandıkta siyasi birer mevta haline getirdiği eski Doğru Yol ve ANAP’lı siyasi aktörleri, kasaba politikacılarını yeniden diriltmemeli.

-Kürtlere güvensizlik ifade eden başkalarını, ‘öteki’ olan siyasi aktörleri başlarına bekçi etmemeli.

-Kürtlerin eski geleneksel sosyolojisini dikkate alayım derken nev-zuhur bir yapı veya “sonradan görme ağalar” cemaati oluşturmamalı.

-Bölgede insanların nezdinde itibar gören (ağalık, şeyhik, seydalık gibi) bazı kimlikleri maske olarak kullananlara yüz vermemeli.

-Bölgede örgüt ve örgüt bileşenleri ile her alanda, güç ve fikir anlamında öz güvenle mücadele edebilecek kişilerle yola çıkmalı.

-Kürtlere inanmalı ve güvenmeli. Onların haysiyetlerini muhteris bazı kasaba politikacılarına peşkeş çekmekten şiddetle kaçınmalıdır. Bu işin kilidi, izlenecek politikalar ile bu politikaları öz güvenle halka taşıyacak olan aktörlerdir.

Kürtlerin önümüzdeki başkanlık seçimlerinde kilit bir konuma gelmesinin, Türkiye için avantaj olduğu kadar riskler de barındırdığı dikkate alınarak bu konular deruhte edilmelidir. Unutmamak gerekir bu ülkede refah sağlayan kazanımlara en çok Kürtler sahip çıkacaktır. Önümüzdeki başkanlık seçiminin kritik kitlesi olan Kürtlerin sesine kulak verilmesi insani bir konu olmanın yanında artık siyasi bir zorunluluk haline de gelmiştir.

[email protected]