''Kurucu değerler''e dönmek çare mi?

Dr. Ramazan Akkır / Siyaset Bilimci-Yazar
8.10.2016

Sıklıkla kafa karışıklığı yaşayan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu tarafından dile getirilen ‘kurucu değerler’e veya ayarlara dönme ‘ütopyası’, Türkiye’yi ne ileri demokrasi dünyasına taşır ne de FETÖ tipi yapıların oluşmasını engeller. Kurucu ayarlara dönmek, Türkiye’yi tek parti faşizmine, hak ve özgürlüklerin üzerine şal atan jakoben laikliğin demir kafesine hapseder.


''Kurucu değerler''e dönmek çare mi?

15 Temmuz Darbe girişiminin artçı sarsıntıları devam ediyor. Toplum, FETÖ ve benzeri yapılarla mücadele etmenin yeni yol ve yöntemlerini araştırıyor. Bu minvalde son dönemde siyasetin ve toplumun gündemini, Cumhuriyetin kurucu değerleri tartışması işgal ediyor. “Cumhuriyetin kurucu değerleri FETÖ ile mücadelede işe yarar mı?”, “Erken cumhuriyet dönemine mi dönülmeli?” gibi sorular gündemi belirliyor.

Bu soruların önemi “Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ile nasıl mücadele edilmelidir?” sorusuna cevap bulmanın güçlüğünü ortaya koyuyor. Laiklik, cumhuriyetçilik, devletçilik, milliyetçilik, inkılâpçılık ve halkçılık gibi ilkeler ile FETÖ ve benzeri yapılarla mücadele edilebilir mi? CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun ilk kez ortaya attığı “Türkiye, kurucu ayarlarına dönmelidir” önerisi, siyasete kısa devre yaptıran örgütlere karşı çare olabilir mi? Kurucu değerlerden ve Kemalizmin lokomotifi olan laiklik; aklı ipotek altına alan, devlete ve millete kurşun sıkmaktan çekinmeyen FETÖ tipi yapıların oluşmasına engel olabilir mi? Toplum ve bu toplumun farklı sınıfları cumhuriyetin kurucu değerleri etrafında toplum sosyal bütünlüğünü konsolide edebilir mi? Tüm bu sorular, temcit pilavı gibi ısıtılıp ısıtılıp önümüze gelen laikliğe çıkmaktadır.

“Camiye girmem”

Kısa bir anekdot ile başlayalım; 1942 yılında Ürdün Kralı Ankara’ya gelir ve İsmet İnönü ile beraber Ankara’nın farklı yerlerini ziyaret eder. Günlerden cumadır. Tam Hacı Bayram taraflarında gezerlerken Cuma ezanı okunmaya başlar. Kral Abdullah, İsmet Paşa’ya “Cami’ye girmiyor muyuz?” diye sorar. Cumhuriyetin kurucu aktörlerinden olan İnönü hayli ilginç bir cevap verir; “Ben laik bir devletin cumhurbaşkanıyım, camiye girmem.”

İşte cami ile cumhurbaşkanı arasına aşılmaz duvarlar ören bu laiklik biçimi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan beri Demokles’in kılıcı gibi hak ve özgürlüklerin üzerine çökmüş keskin bir ideolojidir. Erken Cumhuriyet döneminde laiklik; devlete ait kamusal alanı sınırlayan, bireyin hak ve özgürlüklerini genişleten veya koruyan bir ilke olmaktan ziyade, dini ve dindarları gözetim ve denetim altında tutan bir ilkeydi. Hakeza toplumsal, siyasal ve kültürel kimliğin merkezine yerleştirilen laiklik, yeni siyasal gerçekliğin sınırlarını belirleyen, siyasal aktörlerin eylemlerine meşruiyet kazandıran, toplumsal ve siyasalı dizayn eden katı, sert bir ideolojiydi. Siyasal düzlemde laikliğin işlevi de dinin toplumsal hayattan tasfiyesi ve seküler bir toplum oluşturma ukdesidir.

“Bu devlet, kâhinlerin ve gayri mesullerin, vicdanlarına amil olmasından, devlet ve millet işleri görmesinden çok zarar görmüştür” diyen tek parti döneminin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, laikliği şöyle savunmuştu: “Madem ki tarihte deterministiz, mademki icraatta pragmatik maddiyatçıyız o halde kendi kanunlarımızı kendimiz yapmalıyız... Maneviyatı için Türk’ün temiz ahlâkını inkişaf ettirmek kâfidir. Onun içindir, biz her şeyden evvel lâikliğimizi ilân ettik... Bizim istediğimiz hürriyet, laiklikten maksadımız dinin memleket işlerinde müessir ve amil olmamasını temin etmektir. Bizde laikçiliğin çerçevesi ve hududu budur... Biz diyoruz ki, dinler vicdanlarda ve mabetlerde kalsın, maddi hayat ve dünya işlerine karışmasın, karıştırmıyoruz ve karıştırmayacağız.” Bu ifadeler, tek parti dönemi laikliğinin hülasası gibidir.

Dini toplumsal ve kamusal hayattan dışlayan bu laiklik biçimi, ilhamını gökten alan düşünce ve dinlere hoşgörü ile yaklaşmaz. Damarlarında kaba pozitivizm dolaşır. Atatürk’ün 1937 yılında Meclis açılışında yapmış olduğu konuşma bunun ifşası gibidir. “Bizim devlet yönetimimizdeki ana programımız,” der Atatürk, “Gökten indiği sanılan kitapların doğmalarıyla asla bir tutmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya yaşamdan almış bulunuyoruz.”

Bunun yanı sıra, kuruluş döneminde laiklik, jakoben bir nitelik arz eder; toplumsal uzlaşma ve barış aracı olmaktan da oldukça uzaktır, ayrışmanın ve ötekileştirmenin kaynağıdır. Özellikle seküler dünya görüşüne bir misyon duygusuyla bağlanmış olan tek-parti dönemi siyasal seçkinleri için topluma her türlü dini duyarlılık tezahürden arındırılmış bir biçim verme politikası olarak görülmüştür.

Takiyeyi akideye dönüştürme

İlhamını Fransa ve Cezayir’den alan bu militarist Türk laikliği, jakoben hüviyeti dolayısıyla FETÖ ve benzeri yapılara meşru bir zemin hazırlamıştır. Kemalizmin manevi çocuğu olan FETÖ, baskıcı laiklikten beslenerek toplumu kuşatmış, dini ve siyaseti ipotek altına almıştır. Bunun yanı sıra, özellikle kuruluş dönemi laikliğine yaslanarak toplumu terbiye ve ıslah etme çalışmaları, laikliği hem dinsizlik ile örtüştürmüş hem de toplum ile özgürlükçü laiklik anlayışı arasına aşılmaz duvarlar örmüştür. Laikliği nassa dönüştüren bu aklın ve politik tavrın, sorunlarımıza çözüm sunabileceğini düşünmek fantastik bir kurgudan öteye geçmez. Dinin ve dinsel organizasyonların yer altına inmesi ile sonuçlanan bu süreç, FETÖ gibi şeffaf olmayan, takiyeyi dinsel bir akideye dönüştüren hareketlerin dolaylı sponsoru olmuştur.  

Sıklıkla kafa karışıklığı yaşayan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu tarafından dile getirilen kurucu değerlere veya ayarlara dönme ‘ütopyası’, Türkiye’yi ne ileri demokrasi dünyasına taşır ne de FETÖ tipi yapıların oluşmasını engeller. Kurucu ayarlara dönmek, Türkiye’yi tek parti faşizmine, hak ve özgürlüklerin üzerine şal atan jakoben laikliğin demir kafesine hapseder. FETÖ ve benzeri yapılarla mücadele etmenin yolu, ne laikliği yüceltmekten geçiyor ne de cumhuriyetin kurucu ayarlarına geri dönmekten...  Zamanın ruhuna aykırı olan bu siyasal duruşun 21. Yüzyıl Türkiyesi’nde herhangi bir karşılığı yoktur.

[email protected]