Kuruluş'un gizli mimarı: Veliler ve gaziler serdarı Süleyman Paşa

Prof. Dr. Haşim Şahin / Sakarya Üniversitesi
8.08.2020

Pek çok okuyucunun adını Rumeli'ye geçiş hatırladığı Süleyman Paşa yaptığı fetihlerin yanı sıra hayırsever kişiliği, organizasyon yeteneği, savaşlardaki kahramanlıkları, cesur ve savaşçı karakteri, âlim kimliği ile hemen her alanda kuruluşa damgasını vurmuş, adeta kuruluşun gizli mimarı olmuştu.


Kuruluş'un gizli mimarı: Veliler ve gaziler serdarı Süleyman Paşa

Osmanlı Devleti’nin kuruluş yılları sis perdesinin ardındaki devasa dağlar gibi keşfedilmeyi bekleyen ancak eldeki kaynakların somut neticeye ulaşmayı mümkün kılmadığı pek çok muammayı da bünyesinde barındıran bir dönem olarak tarihçilerin zihnini her zaman meşgul eder. Gaziler, sultanlar, dervişler, fakihler, ahiler, yerli Hıristiyanlar, Bizans tekfurları, evlilikler, İslamlaşma süreci, bacılar, imar ve iskân konuları adeta iç içe girer bu dönemi çalışanlar için. Kuruluş dönemlerine dair bilgilerin kahramanlık hikayeleri ve menkıbelerle süslü olması tarihçinin dikkat etmesi gereken bir diğer husustur. Bu durum Osmanlılar için de geçerlidir. Erken döneme dair en somut veriler ise belli başlı kronikler ve tahrir defterleri ile Bizans kaynaklarının yanı sıra vakfiyeler, paralar, günümüze ulaşan mimari eserler ve arkeolojik buluntulardır. Bu eserler sayesinde tarihçi sis perdesinin ardındaki dağı nispeten daha iyi ve somut olarak betimleyebilir.

Osmanlı Devleti’nin bu karanlık devrinde ilk beyler, gaziler, dervişler, ahiler, fakihler/fakılar, müderrisler ayrı bir yere sahip olup, kuruluşun mimarları olarak kabul edilirler. Şeyh Edebalı, Dursun Fakih, Ahi Hasan, Davud el-Kayseri, Akça Koca, Turgut Alp kuruluşun en önemli karakterleridir. Gaziler zümresi içerisinde kuruluş devrine damgasını vuran en önemli şahsiyetlerden birisi de hanedan mensubu bir gazi olarak Orhan Bey’in büyük oğlu Süleyman Paşa’dır. Pek çok okuyucunun adını Rumeli’ye geçiş hatırladığı Süleyman Paşa yaptığı fetihlerin yanı sıra hayırsever kişiliği, organizasyon yeteneği, savaşlardaki kahramanlıkları, cesur ve savaşçı karakteri, âlim kimliği ile hemen her alanda kuruluşa damgasını vurmuş, adeta kuruluşun gizli mimarı olmuştu.

Kahraman Gazi

Orhan Gazi’nin eşlerinden Efdenze Hatun’dan doğan Süleyman Paşa, 1320’li yıllardan itibaren aktif şekilde babasının yanındaki yerini almış, Palekanon Savaşı’na katılmış, İznik ve İzmit’in alınmasına katkı sağlamış, kısa süre içerisinde cesur ve savaşçı karakteriyle gaziler arasında nam saldığı gibi pek çok şehrin fethinde rol oynamıştı. Taraklı, Göynük ve Mudurnu onun bu dönemde ele geçirdiği şehirlerden bazılarıydı. Aynı dönemde silah arkadaşları konur Alp ve Akça Koca da Karadeniz sahillerine akınlar düzenlemiş ve bölgeyi kontrol altına almışlar, buraların idaresini Süleyman Paşa’ya bırakmışlardı. O, Karesioğulları Beyliği topraklarının Osmanlıların eline geçmesinde de büyük pay sahibi oldu. Orhan Gazi ele geçirilen bu bölgenin idaresini ona bıraktı. Bölgede fetih faaliyetlerine hız veren Süleyman Paşa kısa sürede Kapıdağ, Biga, Lapseki ve Edincik’i ele geçirerek kuzeybatı Marmara bölgesinin neredeyse tamamına hakim oldu. Bu dönemde yaptığı bir deniz savaşı sırasında Gelibolu tekfuru Andronikos’un oğullarından birini esir aldı. Bir süre Melik Bey adını alarak Müslüman olan bu prens, savaşlarda Süleyman Paşa’nın en önemli yardımcılarından birisi haline geldi. Onun Müslüman olmasında ve gaza akınlarında baş rolü oynamasında Süleyman Paşa’nın dindar kişiliğinin ve sürekli danıştığı âlim ve mutasavvıfların payı olsa gerektir.

Rumeli Fatihi

Süleyman Paşa, Osmanlıların Avrupa’ya kalıcı olarak yerleşip kök salmasının da baş mimarıydı. Orhan Gazi, Bizans içindeki taht kavgalarına karışan Kantakuzenos’nun yardım talebi üzerine asker göndermiş, hatta 1348 senesinde Rumeli’ye yapılan seferi bizzat Süleyman Paşa idare etmişti. Bu seferler sırasında Bizans’ın bölgedeki zayıflığı fark edildiği gibi Osmanlılar Rumeli coğrafyasını tanıma imkânı da bulmuşlardı. Kantakuzenos’un talebi üzerine iki kez daha Gelibolu’ya geçtiği bilinen Süleyman Paşa, 1352 yılında yine babasının isteği doğrultusunda Kantakuzenos’un yardımına giderek Edirne’ye saldıran Sırp-Bulgar ordusunu mağlup ederek şehri kurtardı ve bu şehre ayak basan ilk Osmanlı beyi oldu. Sefer dönüşünde Çimpe Kalesi’ni ele geçirip bölgeye yapılacak akınlar için üs haline getirdi. Gücü ve tecrübesi her geçen gün daha da artan Süleyman Paşa’nın mizâcının da etkisiyle, kısa süre içerisinde bölgede yapılan her hareket gazî akınlarına dönüşmeye, uc günden güne daha da hareketli hale gelmeye başladı. Tarihçi Şükrullah’a göre, Süleyman Paşa: “Padişah bu kuluna buyurur, bu savaşın ululuğunu bana yakıştırırsa buyruk verir, Yaradanın yarlıgaması, Muhammed dininin gücü, atam kağanın himmetiyle, yüce Tanrı dilerse, isteğince ülke almak işi kolaylaşıp yerine gelir” diyerek Rumeli fetihleri için babasından izin istemiş ve hedefini açıkça izah etmişti. Bu şekilde “kutsal” bir temele oturtularak başlayan Osmanlı fetihleri gerek Süleyman Paşa’nın ve gerekse diğer alp-gazilerin faaliyetleriyle Balkan coğrafyasının büyük bir kısmına yayıldı. Süleyman Paşa, Gelibolu, Malkara, Bolayır, Ferecik ve Tekirdağ’ı ele geçirdi. Rumeli fetihlerinin sembol isimlerinden Evrenos Gazi onunla birlikte bölgeye giden gazilerden sadece birisiydi.

Süleyman Paşa’nın yaptığı fetihler toplumun her kesiminden destek görüyordu. Onun bu derece övülme sebeplerinden birisi âlimler, sufiler, fakihler ve ahilerin kısacası toplum nezdinde büyük itibar sahibi olan zümreler ile yakın dostluk kurmasıydı. Mesela, dönemin Ahi reisi Ahi Hasan ile Şeyh Edebalı’nın torunu olup tıpkı dedesi gibi önemli mutasavvıflar arasında yer alan Şeyh Mahmud onun dostları arasındaydı. Şeyh Mahmud, Süleyman Paşa’nın Rumeli’de yaptığı fetihleri “Kerâmet gösterip halka suya seccade salmışsın / Yakasın Rumili’nin dest-i takvâ ile almışsın” dizeleriyle övmüştü. Şeyh Mahmud’un dizeleri, söz konusu şeyhin fetihlerdeki teşvik edici rolünün yanı sıra, derviş zümrelerinin kendilerine karşı son derece lûtufkâr tavır sergileyen Süleyman Paşa’nın şahsına ve Rumeli’nin fethine bakışlarını göstermesi bakımından önemlidir.

Fethettiği şehirleri âbâd etti

Süleyman Paşa ele geçirdiği yerlerde kalıcı Türk yerleşimini sağlanmak ve bölgenin İslam toprağı haline gelmesi için büyük gayret gösterdi. Gelibolu’ya Karesi bölgesinde çok sayıda Türkmen’i iskân etti. Rûhî Tarihi’nde onun iskân siyaseti şu şekilde nakledilir: “Cümleden Mığalkara ve İbsala ve Vize ve Tekürtağı’nı ve Seydi Kavağı’n ve Bolayır’ı ve Gelibolı feth idüb, kelîsaların mescîd idüb, çanlıkları minâre itdiler. Ve her yirde imâm ve müezzin ve cema’ât koyub evkât-ı hamse ri‘âyet olunur, erkân-ı salât ve icrâ-yı şerâyî, ahkâm-ı nebevî terakki bulub yedi yüz elli sekizinci yılda bu sit ve sedâ Frenge yetişüb ekser kefere sulh idüb cizye virmege râzı ve tâlib oldılar.” Onun pek çoğu ele geçirdiği şehirler olan İznik, İzmit, Göynük, Gerede, Taraklı ve Geyve’de cami veya medrese yaptırdığı, Ferecik’te bir manastırı camiye çevirdiği, Bolayır’da bir imaret ve yine Bursa’da bir cami yaptırdığı, bunların varlığını sürdürmesi için bazı araziler vakfettiği bilinmektedir.

Hayırsever bir şehzâdeydi

Süleyman Paşa savaşçı kişiliği kadar hayırsever kişiliği ve yaptığı vakıflarıyla da tanınan birisiydi. Fetih güzergâhındaki bulunan Göl, Beypazarı, Göynük, Pamukova, Geyve gibi kazalarda yaşayan dinî zümrelere yaşadıkları bölgeleri imar edip, yerleşime açmaları, ahaliye yardımcı olmaları, köprüleri tamir etmeleri gibi şartlarla çok sayıda arazi vakfetmişti. Bu şekilde davranmaktaki amacı şüphesiz yeni ele geçirilen şehirlerin kısa sürede imâr ve iskânını temin etme gayretiydi. Süleyman Paşa’nın fakihler zümresine mensup Ahmed Fakih, İsmail Fakih, Ali Fakih, Mehmed Fakih ve baba dostu İshak Fakih için Pamukova, Göynük ve Gelibolu’da araziler vakfetmişti. Mevlânâ Alâeddin, Ahi Timurhan, Ahi İlyas, Ahi Çoban, Ahi Ali, Bektaş Şeyh, Mustafa Şeyh, Esenlü Şeyh, Tekür Şeyh, Umur Şeyh ile Göynük’te yaşayan Şeyh Bağdad, Şeyh Paşa, Şeyhî Fakih, Ömer Şeyh, Süleyman Şeyh, Ümmed Şeyh, Şeyh Resûl, Karaca Ahmed Seydi, İzzeddin Şeyh, İlyas Şeyh, Nusret Şeyh, Turhan Şeyh, Arab Şeyh, Hamza Şeyh, Abdal Şeyh ile Hacı Şeyh onun arazi bağışlamak suretiyle faaliyetlerini desteklediği ahiler ve sufilerdi. Süleyman Paşa’nın şeyhlere karşı yaptığı bağışların sayısını daha da artırmak mümkündür. Mesela, Pelidçik’te kendisine evladlık olarak bir çiftlik vakfedilen Ebubekir Şeyh onun bağış yaptığı bir diğer sufidir. Süleyman Paşa’nın aynı bölgede, Ali Seyyid oğlu Halil Şeyh, İbrahim Şeyh, Mustafa Şeyh, Ulubeğ Şeyh, Duman Dede, Şeyh Ali Gölî Umurca Şeyh, Yakub Şeyh, Bekir Şeyh, İl-beğ Şeyh gibi sufiler için de vakıflar tahsis etmişti. Süleyman Paşa, Ahi İlyas’a ise köprü hizmeti görmesi karşılığında Pamukova’ya bağlı Yılan, Çökreler ve Mide köylerini bağoşlamıştı. Süleyman Paşa’nın köprü hizmeti için görevlendirdiği ve vakıflarla desteklediği bir diğer isim Ahi Sadık’tı. Süleyman Paşa’nın bu kadar çok vakfının bulunması, büyük gazinin dinî zümrelere duyduğu sevgi ve muhabbetin somut bir yansıması olsa gerektir.

Beklenmeyen ölüm

1359 yılında Bolayır yakınlarında gazileriyle birlikte çıktığı av, Bthnia bölgesinin ve Rumeli’nin büyük fatihi, babasından sonra padişah olmasına kesin gözüyle bakılan Süleyman Paşa’nın son faaliyeti oldu. Av sırasında atının ayağının bir köstebek deliğine girmesi üzerine atıyla birlikte yere düşerek vefat etti. Oğlunun ani ölümünü haber alan Orhan Gazi, hastalığına ve ilerlemiş yaşına rağmen derhal Bolayır’a giderek onu defnetti. Süleyman Paşa’nın âni ölümü toplumun her kesimini derin bir üzüntüye boğdu. Rumeli fetihlerinde üs olarak kullandığı Bolayır’a defnedilen Süleyman Paşa’nın mezarının yanına Türk töresi gereği atı da gömüldü. Balkanlar’daki Osmanlı fütuhâtı ise artık Şehzâde Murad ile oğulları İsmail ve İshak tarafından devam ettirilecekti.

[email protected]