Kurumsallaşmış demokrasi mi popülizm mi?

Dr. M. Hüseyin Mercan / Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi
22.09.2019

Tunus’taki seçimlerin ikinci turunda yarışacak adayların profili ve söylemleri Tunus halkının iki tercih arasında kalacağına dair sinyaller vermektedir. Bunlardan ilki kurumsallaşmış demokratik bir sistem, ikincisi ise kısa vadede refahı artırma üzerine bina edilmiş popülizmdir.


Kurumsallaşmış demokrasi mi popülizm mi?

Cumhurbaşkanı Baci Kaid es-Sibsi’nin 25 Temmuz’da hayatını kaybetmesi nedeniyle Tunus’ta geçen Pazar gerçekleştirilen seçimlerde kimileri için oldukça sürpriz kimilerince de beklenen bir sonuç çıktı. 24 adayın katıldığı seçim yarışı, ülkenin gelecek yılları için önemli bir dönüm noktası kabul edilebilir. Arap Ayaklanmaları sürecinin en istikrarlı ve başarılı geçiş sınavını veren Tunus, bu seçimlerde de demokratik sisteme dair inanç ve kararlılıklarını tüm dünyaya göstermeye çalışmışlardır. Seçimlerin propaganda sürecinde adayların canlı yayında bir araya gelerek projelerini anlatmaları, diğer adayların eleştirilerine cevap vermeleri gibi hususlar olgun bir demokrasi örneği olarak nitelendirilmelidir. Bu yönüyle bölgedeki diğer ülkelere nazaran demokratik teamüllerin uygulanmasında ciddi mesafeler kat eden Tunus’ta seçimlerde çok sayıda adayın yer alması da bir belirsizliğe yol açmıştır. Nitekim seçime katılım oranının yüzde 50’nin altında kalması, çok adaylı bir seçimde Tunus halkının beklentisinin çok olmadığını ortaya koymuştur. 

Arap dünyasındaki devrimlerin ardından Tunus halkı, seçimlere ve demokrasiye inancını ülkenin geçmiş yıllarına ve bölgenin genel ortalamasına kıyasla oldukça geniş katılımlı seçimlerle göstererek geleceğe dair olumlu mesajlar vermişti. Bununla birlikte geçen seneki yerel seçimlerde katılımın düşük olması (yaklaşık yüzde 34), halkın siyasetten beklentilerine dair umutlarını kaybedip etmediğine dair tartışmaları da beraberinde getirmişti. Orta Doğu coğrafyasında yerel yönetim anlayışının yeterli düzeyde gelişmemesinden mütevellit, Tunus halkının da yerel seçimlere yönelik ilgisinin az olduğu gözlemlenmekteydi. Lakin başkanlık seçimlerindeki katılımın düşüklüğü halkın devrim sonrası beklentilerinin ne düzeyde gerçekleştiğine dair kimi sorulara da yol açmaktadır. Bu kapsamda Tunus halkının siyasetten ümidini kesip kesmediğinin en önemli cevabı önümüzdeki haftalarda gerçekleşecek cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunda görülebilecektir. Aday sayısının fazlalığı nedeniyle herkes seçimlerin mutlak surette ikinci tura kalacağını belirtmekteydi. Kesin sonucun alınamayacağı bir seçime ilginin azlığı anlaşılır olmakla beraber ikinci turda da benzer ya da daha az bir katılım oranın olması, ülkede hem yeni cumhurbaşkanının meşruiyetinin tartışılmasına hem de sistemin sağlam bir demokratik anlayış üzerine bina edilmesine dair kimi sorunların ortaya çıkmasına kapı aralayacaktır. 

Değişen sosyoloji  

Seçim sürecindeki anketlerde önde gösterilen adaylardan anayasa hukukçusu Kays Said ve medya patronu Nebil el-Karvi, seçimlerden en yüksek oyu alarak ikinci tura kalmayı başardı. Sandıktan çıkan sonuç birçok kesim için oldukça şaşırtıcıydı. Her ne kadar Karvi’nin ikinci tura kalacağına kesin gözle bakılsa da Said’in seçimlerde en yüksek oyu alması (yüzde 18,8) büyük ölçüde beklenmedik bir durumdu. Tunus İslami hareketinin kurucu isimlerinden ve Nahda’nın desteklediği Abdulfettah el-Moro, Başbakan Yusuf Şahid ve Savunma Bakanı Abdul Kerim ez-Zubeydi gibi bilindik simaların katıldığı seçimden Kays Said’in birinci çıkması bir şok etkisine yol açtı. Öne çıkan adaylar arasında en az seçim propagandası yapan, seçimlere bağımsız katıldığı için kitlesel bir desteği arkasına alamayan Said, devrim sürecinden itibaren vurguladığı adil, kucaklayıcı ve hukukun üstünlüğünü önceliği kılan demokratik Tunus söyleminin karşılığını seçimlerde net bir biçimde gördü. Demokratik hukuk devletine dair çizgisini muhafaza etmesi ve siyaseten temiz kişiliği özellikle gençler arasında Said’in ciddi karşılık bulmasıyla sonuçlandı. Her ne kadar bazı kesimler tarafından Said’in gizli bir Nahda taraftarı olduğu yönünde bir propaganda yapılarak şahsı yıpratılmaya çalışılsa da Said’in bugüne kadarki söylemlerinin tutarlılığı onu seçimlerde ilk sıraya taşıdı. 

Seçimlerden yaklaşık yüzde 16 oyla ikinci sırada çıkan Nebil el-Karvi ise özellikle ekonomik olarak alt kesimlerin ciddi şekilde desteğini almayı başarmıştır. Ülkenin bir türlü toparlanamayan ve son birkaç yılda daha çok dar boğaza giren ekonomisini düzeltmeyi ve Tunus halkını kısa sürede düzlüğe çıkarmayı vaat eden medya patronu Karvi, toplumun bir kesimi üzerinde oldukça büyük etki bırakmıştır. Ayrıca üzerindeki suçlamalar nedeniyle cezaevinde bulunması, adaylık başvurusunun kabul edilip edilmemesi yönündeki tartışmalar, Karvi’nin yargıya siyasi müdahale nedeniyle içeride tutulduğu yönündeki kimi iddialar onu bir anda mağdur pozisyonuna getirerek özellikle alt kesimin desteğinin artmasına yol açmıştır. Seçimlere giden süreçte propaganda araçlarının tamamını fazlasıyla etkin kullanan Karvi, ikinci tura kalmayı başarsa da propaganda sürecindeki uğraşının karşılığını tam olarak alamamıştır. Bu durum özellikle medyayı çok iyi kullanmasına rağmen Karvi’ye dair Tunus halkının zihninde ciddi soru işaretlerinin bulunduğunun en önemli göstergesidir. 

İki ana siyasi damar

Seçimlerden çıkan sonucun isimlerden bağımsız olarak nitelendirilebilecek en önemli özelliği her iki ismin de Tunus siyasal sistemindeki ana akım hareketler tarafından desteklenmemesidir. Bu durum özellikle iki hususa işaret etmektedir: Değişen sosyoloji ve değişim isteği. Nitekim Tunus siyasal sisteminin iki ana damarı kabul edebileceğimiz Nahda ve Nida Tunus Partilerinin desteklediği adayların ikinci tura kalamaması ülkede siyasal dinamiklerin değişmekte olduğunu ve siyasetin kısa vadede yeniden kurgulanacağını göstermektedir. Genç nüfusun kendilerini anlayabilecek ve beklentilerine cevap verecek bir lider isteğinde bulunmaları ya da ekonomik kaygıların ideolojik sadakatin önüne geçmeye başlaması Tunus’taki seçimleri sonucunu etkileyen temel faktörlerdendir. Bu yönüyle siyasal sistemin köklü yapılarının da seçimlerden çıkan sonuçlara göre kendilerini güncellemeleri ülkede daha güçlü bir demokratik geleneğin kurulmasında büyük rol oynayacaktır.    

Seçimlerdeki sonuçlardan ziyade adaylık sürecinin kesinleşmesi esnasında belki de en şaşırtıcı karar Nahda’nın Abdul Fettah el-Moro ile seçimlere katılacağını ilan etmesiydi. Moro yüzde 13 bandında bir oy alarak seçimlerde üçüncü olsa da Nahda’nın adayı olması hasebiyle Parti’nin seçimlerde başarılı bir performans gösterdiğini iddia etmek mümkün olmasa gerektir. Her ne kadar Moro’nun Nahda mensuplarının da ötesinde bir karşılığı olsa da ve farklı kesimlerden de oy alır düşüncesiyle aday gösterilse de asıl şaşırtıcı olan devrim sürecinden bu yana ilk defa Nahda’nın bu kadar farklı bir tonda karar almasıdır. Raşid el-Gannuşi’nin İslamcı karakterden ziyade demokratik bir söylem üzerinden ve iktidara takip olmaksızın konsensüs eksenli yürüttüğü siyaset şüphesiz geçiş sürecinin sağlıklı gerçekleşmesinde önemli role sahipti. Bununla beraber Tunus’taki İslami hareketin kurucularından ve söylemi itibariyle belirli kesimleri daha çok rahatsız edebilecek bir ismin Nahda tarafından aday gösterilmesi hareket içinde de bazı gerilimlerin olduğuna delalet etmektedir. Büyük oranda artık daha çok İslami bir hareket vizyonu ve misyonuyla siyaset tarzı yürütmemin gerekliliğini savunan isimlerin parti içindeki ağırlığı, Moro’nun adaylık sürecinde belirleyici etken olmuştur. Fakat sonuca bakıldığında Moro’nun aldığı oy oranının Tunus’taki sadece farklı kesimlerce hatta İslamcı kesimler tarafından bile yeteri kadar benimsenmediği aşikârdır. Bu nedenle Gannuşi başta olmak üzere Nahda yönetiminin aşağıdan gelen talepleri karşılarken daha iyi analiz etmeleri gerekmektedir. Aksi takdirde Parti’nin bir bölünmeyle karşı karşıya kalması içten bile olmayacaktır. İkinci turda Nahda oylarının tamamının Said’e gitmesi beklenmektedir. Kays Said’in başkan seçilmesi şüphesiz Nahda’nın manevra alanını artıracak ve parlamento seçimlerine vereceği ağırlıkla ülke siyasetinde daha aktif rol oynayabilecektir. Lakin Karvi’nin seçilmesi halinde Nahda’nın nasıl bir siyasal durumla karşılaşabileceği öngörülemediğinden Gannuşi’nin bundan sonraki süreçte daha dikkatli adımlar atması ve devrim sonrası izlediği siyaset yöntemini benzer şekilde taviz vermeksizin devam ettirmesi gerekmektedir. 

Popülist vaatler 

Tunus’taki seçimlerin ikinci turunda yarışacak adayların profili ve söylemleri Tunus halkının iki tercih arasında kalacağına dair sinyaller vermektedir. Bunlardan ilki kurumsallaşmış demokratik bir sistem, ikincisi ise kısa vadede refahı artırma üzerine bina edilmiş popülizm. Tüm dünyada olduğu gibi Tunus seçimlerinde de daha çok ekonomik vaatler yoluyla düşük gelirli kesimlerin oylarını konsolide etmeye yönelik popülist bir stratejinin Karvi tarafından hayata geçirildiği görülmektedir. Devam eden yargı süreci Karvi’nin seçilmesi halinde meşruiyetine dair yüzleşmek zorunda kalacağı başlıca konudur. Ayrıca Fransa başta olmak üzere Batı dünyasının Karvi’den daha fazla taviz koparabilecek olması ülkenin gelecek dönemlerinde daha ciddi siyasi ve ekonomik krizlerin doğma potansiyeline sahiptir. Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin Kuzey Afrika’daki nüfuzlarını pekiştirmede Karvi yönetimiyle daha iyi anlaşabilecekleri düşünülmektedir. İş dünyasından gelen, medya patronu Karvi’nin kuracağı ilişkilerde kurumsallaşma, demokratik ve adil bir sistemden ziyade popülist söylemle halkı manipüle eden ve kişisel çıkarlarını merkeze koyan bir anlayışla hareket etmesi de gerçekleşmesi oldukça yüksek bir ihtimaldir. 

Kays Said ise duruşu, söylemi ve projeleriyle büyük ölçüde devrimi destekleyen İslamcı, liberal, muhafazakâr kesimlerden oy alacaktır. Karvi’ye nazaran seçilme ihtimali bir düzey daha yüksek olan Said, Tunus’ta demokratik bir siyasal sistemi kurumsallaştırma çabası içerisine girecek ve siyaset arenasında ismi ve yüzü eskimediği için tüm kesimlerle rahat irtibat kurabilecektir. Anayasa hukukçusu olması hasebiyle Tunus siyasal sisteminin eksiklerini de iyi bilen Said, parlamento ile sağlıklı bir diyalog kurmayı başarması halinde Tunus tarihinin önemli isimlerinden biri olmayı başaracaktır. Ayrıca Said’in başarısı değişen sosyolojinin beklentilerinin de karşılık bulması ve yeni neslin ülkenin geleceğine daha umutla bakabilmesinde büyük rol oynayacaktır. 

[email protected]