Kuşakların alfabesi

Prof. Dr. Mazhar Bağlı / KTO Karatay Üniversitesi
26.06.2021

Toplumun zihinsel kategorilerle inşa edilmesi, istatistiki verilere dökülmesi, esasında onunla ilgili hem çok derin bir paradoksu doğurur hem de bize geniş bir okuma imkanı sunar. İstatistik, hem bir okuma aracı hem de güçlü bir manipülasyon aracına dönüşebilir.


Kuşakların alfabesi

Modern sosyolojinin en büyük başarılarından birisi de, sosyal bilimcilere toplumsal yapıyı zihinsel olarak da inşa edebilecek bir imkanı sunmasıdır. Fiziksel olarak bir arada olan bir yapıyı, kimi bağımsız değişkenleri baz alarak zihinsel bir inşaya tabi tutmak bilim adamlarına çok büyük kolaylıklar sağlar. Bunun literatürdeki adı kategoridir. Nitekim günümüzde yaş, eğitim, cinsiyet, etnik köken, meslek gibi ölçütlerle birçok kategori oluşturulduğunu görüyoruz.

Bu zihinsel inşanın ne kadar nesnesine uygun bir bilgi olup olmadığı esasında tartışmalı bir konudur. Zira sosyolojinin bu yolla, ele avuca gelmeyen "bireyin" doğasını belli bir çerçeveye mahkum ettiği iddiası yabana atılacak gibi değildir. Tüm sınırları sanıldığı kadar kolayca çizilemeyen insan doğası üstüne bir şeyler buyurma hedefinde olan sosyal bilimlerin bu yolla matematik gerçekliklere özendiklerini biliyoruz. İnsan ilişkilerini rakamsal verilerle tanımlama yoluna gidilmesi onlarda saklı olan "ilahi ikna ediciliğin" sui istimal edilmesidir.

Zihinsel kategoriler

Toplumun zihinsel kategorilerle inşa edilmesi, istatistiki verilere dökülmesi esasında onunla ilgili hem çok derin bir paradoksu doğurur hem de bize geniş bir okuma imkanı sunar. İstatistik, hem bir okuma aracı hem de güçlü bir manipülasyon aracına dönüşebilir. Bir başka ifade ile onunla kusursuz yalan da söylenebilir, nesnel okumalar da yapılabilir. Burada esas belirleyici olanın elimizdeki malzemenin doğası değil, bizim hakkaniyetli tavrımız ve okumalarımızdır. Bizim her ikisini yapabilme kabiliyetine sahip olmamız, bize bahşedilen büyük bir ikramdır.

Diğer taraftan toplumu "tanımlanabilir ve kategorize edebilir" bir pozisyona oturttuğumuzda onu aynı zamanda "göz"ün alanına da dahil etmiş oluruz ve bu durum, yeni bir süreci başlatır. Görülebilir olma durumu, görünür olmayı da kışkırtır. İnsan anatomisinin varlığını muhafaza etmek için gösterdiği açlık, susuzluk ve uyku gibi reflekslerin yanında kendini gösterme refleksi de gelişmeye başlıyor. Hatta denilebilir ki bu sayede görünmek, ekmek ve sudan daha kıymetli bir ihtiyaç haline geliyor.

Esasında bu işin detaylarına indiğimizde toplumun kategorizasyonu (birbirinden bağımsız kuşaklar şeklindeki tahayyülü) toplumsal doğanın sınırlarını çizme yetkinliği ile eşzamanlı yürür. Bu sınırları çizen onun doğasını da belirleme yetkinliğinde görmeye başlar kendisini. Bugün dünyanın coğrafi isimlendirmesini yapanlar aynı zamanda adlandırdıkları o coğrafyaların da sahibi olarak kendilerini görüyorlar. Keza coğrafi keşifler de böyle değil miydi? Jenerasyonların tanımı ile coğrafi keşiflerin benzerlikleri çok şaşırtıcıdır. Bir yeri keşfeden onun ismini de, geleceğini de inancını da belirliyor. Kim nereyi keşfettiyse oraya sahip oldu. Kim hangi kategoriyi zihinsel olarak inşa ettiyse de ona sahip olmak istiyor.

Hatırlatalım, bugün dillerden düşmeyen Z kuşağı veya generasyonu, X ve Y kuşağından sonra Alfa kuşağından önce gelen ve aynı zamanda aşırı bireysel, özgürlükçü, internet üzerinden sosyalleşen, bilgiye çabuk ulaşan, hiyerarşi ve otorite karşıtı olan bireylerden oluşan sosyolojik bir kategori olarak tanımlanıyor. Bir önceki nesle göre daha çok teknoloji içinde doğan ve büyüyen ve de teknolojiyi en çok kullanan ve bu sayede de hız konusunda zapt edilmez bir iştah sahip olan ve hayata gözünü açtığı andan itibaren de küreselleşen bir dünyaya şahitlik eden ve dahi birden fazla işi aynı anda yapabilme kapasitesine sahip olan bir kuşaktır deniliyor ve öyledir de.

Yapışan sıfatlar

Peki kim bu kuşağı belirledi ve kim bu sıfatları onlara yapıştırdı? Bu ismi kim onlara verdi? Zamanın yenileyici ve eskitici ektisini göz ardı eden bu tasnif ne anlama geliyor ve bizi kimlerle muhatap ediyor?

Bir kez daha belirtmek isterim ki toplumu bir araştırma nesnesi haline getirmek için kategorize etmeye kökten karşı değilim ama bu yolla onun belli bir kalıba dökülmesine de hiç sıcak bakmam. Z kuşağının deyimi ile "özgürlüğü şey yapıyor yani". Az önce de belirtilmiştim, istatistik bize bir toplumu sağlıklı bir şekilde okuma imkanı sunabileceği gibi aynı düzeyde manipüle etme yolunu da açar. Bu konudaki ayrımı yapabilme parametresi ise tamamen ahlaki-ideolojik tutumlarımızdır. Ama aynı zamanda ahlaki-ideolojik olan tercihler şeytanlaştırılmaktadır günümüzde. En doğru olan için objektifliğe yapılan işaret dahi bir manipülasyona mebnidir ne var ki. Belli bir ideolojinin tercihi evrensel etik değerler gibi gösterilmektedir.

Bilindiği gibi 2012 yılında USA Today Gazetesi, internet ortamında okuyucularının görüşleri doğrultusunda X ve Y kuşağından sonraki gelecek nesle münasip bir isim bulması için bir yarışma düzenledi. Önerilen isimler arasında Gen Tech, Net Gen, Zoomers, Digital Natives, Plurals, iGenretion gibilerinin olduğu bir dizi tercih arasından "Z Kuşağı" seçildi ve bu adlandırma oradan geliyor.

Evvela şunu belirtmek isterim ki kim bu isimlendirmeyi yaptı ise bu kuşağın yaşam pratiklerini belirleme konusunda en büyük güç sahibi o olmuştur ve olacaktır da. Zira bu tasnif, salt toplumsal alanı okumaya matuf olarak yapılan bir iş değildir. Özellikle de bizim ülkemizde bunun sosyo-politik bir amaç için yapıldığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Muhalefet partilerinin; Z kuşağının zekasıyla dalga geçiyorlar, Z kuşağı AK Pati'ya oy vermez, Z kuşağı yeni bir sosyolojidir, Z kuşağı eski nesillerden tamamen farklıdır, Z kuşağı niçin Tayyip Erdoğan'a oy versin gibi ifadelerinin altını kazıdığımızda da ortaya bu bahsettiğimiz zihinsel manipülasyon projesi çıkmaktadır. Dikkat edilirse yapılan tüm kamuoyu araştırmaları, Z kuşağının Türkiye seçmen profilinin bir iki puan önünde veya gerisinde sandığa yansıyacağını göstermektedir. Nitekim Z kuşağının ülkedeki temel sorunlara karşı bir öncekilerden büyük oranda farklılaşan devrimci bir söyleminin de olmadığını biliyoruz ve bunun aksini iddia eden bir kimse de yok sanırım. Ulusalcı Kemalizm konusunda, Kürt meselesinde, din vicdan özgürlüğü meselesinde ve demokrasi açığı konusunda Z kuşağının bir öncekinden farklı söylediği veya düşündüğü bir konu var mı? Ben olduğunu bilmiyorum. Şurası açıktır ki hiçbir kuşak tamamen bir öncekinden kopuk ve bağımsız değildir. Eğer bugün Z kuşağını anlayacaksak Y kuşağını da X kuşağını da ve hatta ilk kuşak olan A kuşağını da okumamız ve bilmemiz gerekiyor. Herhangi bir insani durumu geçmiş tarihsel ve kültürel mirastan tamamen soyutlamanın mümkün olmadığı gerçeğini dikkate aldığımızda, bugünü okumak için yarına gitmemiz gerekir. Tarih, arkeoloji, antropoloji de bunun için vardır zaten.

Geçmiş ile bağ

Z kuşağının geçmişle hiçbir bağının olmadığı konusundaki tezler, muhalefetin şu an iktidarda olan partinin yakın bir tarihte ülkeye yaptığı hizmetlerini ve kazanımlarını gölgelemeye matuftur ve ne yazık ki AK Parti de bu oyuna gelmektedir. Özellikle son dönemlerde sahip olduğu sosyolojik desteğin duygularıyla arasına mesafe koyan kimi politikalarının da bu konudaki eksik okumadan kaynaklandığını düşünüyorum. Yaslandığı kitlesine kendi gönül diliyle iletişim kurmakta zorlanması onun telaşlanmasına neden olmaktadır. Devletin soyut alanlarını inşa etmede karşılaştığı zorluklar da onun sahip olduğu tarihsel misyondan uzaklaştığı duygusunu körüklemektedir. Bu açmazdan kurtulmak için duygusal olarak hareket etmesi ise işi daha da çıkmaza sürükleyecektir. AK Parti, daha önce olduğu gibi şimdi de akılcı, sahih ve kültür tarihsel gerçekliğe uygun davranmayı öğrenmiş bir partidir. Telaşlanmasını gerektirecek bir konu olmadığı halde öyle bir görüntü veriyor. Bu kez kendi kendisini telaşlandırıyor ve bu durumdan kurtulmak da psikolojik olarak kolay değildir. Dikkat edilirse her bir hata, onu yaslamış olduğu zeminden bir adım daha uzaklaştırmaktadır.

Ki bu zemini ona kaybettiren temel okumalardan birisi de Z kuşağı ile ilgili var olan tartışmalar ve ön kabullerdir. Yeni bir kitlenin seçmen listelerine dahil olacağı ve bu kitlenin de farklı bir tercihte bulunacağı tezi etrafında dönen tartışmaları bu çerçevede görebiliriz. Z kuşağının AK Partiye oy vermediği ve Recep Tayyip Erdoğan'dan da haz etmediği iddiası doğru değildir ama AK Partili yetkililer bile bunu dile getirmeye devam etmektedirler çünkü bu kuşağın isim babası aynı zamanda kendisini onun sahibi olarak göstermeyi başardı. Onlar söylüyorlar ve bunlar da onların söylediklerini sadece teyit ediyorlar. Diğer taraftan AK Parti, iktidarda kaldığı sürenin "zamansal" baskısına da maruz bırakılmaktadır bu söylemlerle.

Oysa sahiden de AK Parti'nin seçimle ilgili, insanlardan rey alabilmeyle ilgili, hizmet üretme ve sunma ile ilgili, seçmene ulaşma ve millete dokunma ile ilgili, herhangi bir kuşağın ihtiyaçlarını ve beklentilerini karşılama ile ilgili nasıl bir sorunu olabilir ki? İnsanların öte dünyasını dahi düşünen bir geleneği tevarüs eden bir düşünceden beslenen bir siyasi hareket dünyalık hangi umudu öngöremez? AK Parti, muhayyel olan "Z kuşağı gerçekliği" üzerinden dehrin içine hapsedilmektedir. Dehrin etkisini ve kendisini dikkate alan bir psikolojiye mahkum edilmiş bir partinin bundan kurtulması kolay bir iş değildir. Bu kısır döngüden kurtulması için yapması gereken ise bir kuşaklar alfabesi geliştirmesidir. Daha önceki seçmenin psikolojisi ile Z kuşağının psikolojisi nicelik olarak farklı olabilir ama nitelik olarak tamamen bağımsız değildir. Her şeyi "dehr" (zaman) ile açıklamak eski bir cahiliye adeti olmakla beraber halen geçerliliği olan bir yaklaşımdır. Malum Kur'ân-ı Kerîm'de; "Dediler ki hayat ancak yaşadığımızdan ibarettir. Ölürüz ve yaşarız, bizi ancak zaman (dehr) helâk eder" diye işaret edilenler, evrende olup biten her şeyi dehrin (zamanın) gücüne bağlayanlardır. Dehri her şeyin sebebi saydıkları için şiirlerinde sık sık zamandan şikâyet edenlere de efendimiz (as), "Dehre sövmeyiniz, çünkü dehr Allah'tır (veya Allah dehrdir)" dediği rivayet edilir. Varlık veren bir tabiat ama yok eden bir zaman anlayışı günümüzün en yıkıcı düşüncelerinden birisidir ve bu düşünce üzerinden bir kuşak okuması son derece yıkıcı etkilere neden olmaktadır. Benim yukarda kuşakların alfabesinden kast ettiğim de budur zaten. Biz zamanın yıkıcılığı ile yenileyici özelliklerini birlikte görmek ve değerlendirmek durumundayız. Z kuşağını sosyolojik olarak değerlendirmekle siyasal olarak değerlendirmek farklı şeylerdir.

Kim anlamıyor?

Türkiye'nin yeni yeni geliştirdiği ve işlevsel kılmaya gayret ettiği mevcut siyaset durumunun birtakım eksiklikleri ve gedikleri var, buna şüphe yok ancak kadim geleneklerin tevarüs etmeye devam etmesiyle bu krizleri aşabileceği gerçeğini de unutmamak lazım. Ki bugün birbirinden kopuk bir şekilde önümüze sunulan bu kuşaklar demeti de o mirasın hükümsüz kılınması içindir. Kim demiş ki muhafazakarlar Z kuşağını anlamıyorlar veya Z kuşağı onlara itibar etmiyor? Kim olacak, elbette bu kuşağı zihinsel olarak inşa edenler... Zihinsel inşa kısmı ağırlık kazandığı oranda da deistleştiği propagandası bu tartışmalara eşlik edince AK Parti'nin asıl dinamik gücü olan umut yitimi başlıyor. Son olarak Z kuşağını anlamak veya siyasi bir tercihte bulunmasını istemek için bir önceki kuşakların, alfabeyi oluşturan tüm harflerin parametrelerini de cebimizde taşımak zorundayız. Yarın sandığa yansıyacak olan psikoloji, bugününkinden ya da geçmiştekinden tamamen bağımsız olamaz zaten.

"Zaman bendedir ve mekan bana emanettir" diyerek büyüyen bir neslin zamandan kopuk olduğu iddiası ancak bir dedikodudur.

[email protected]