Lacan, psikanaliz ve tüm diğer disiplinler

Murat Güzel / Açık Görüş Kitaplığı
3.10.2020

Fink, psikanalizin sadece kendine has dayanakları olan bir disiplin söylem olmanın ötesinde, diğer disiplinlerin kör noktalarını aydınlatan, yapılarını ve işleyişlerini çözebilen yegâne söylem olduğunu iddia ediyor. Lacan gibi o da bir gün bilimin de psikanalizi kabul edebilecek kadar usta bir hale dönüşeceğini umuyor.


Lacan, psikanaliz ve tüm diğer disiplinler

20. yüzyılın başlarında Sigmund Freud’un kurmaya çalıştığı psikanalitik söylem içinde yer alan, ancak buna karşın “ben psikolojisi”, “nesne ilişkileri teorisi” vb. gibi Freud’un ölümü sonrası psikanaliz içinde ayrışan eğilimlerin yanında Lacan’ın psikanalizi ilk bakışta yüzyılın ikinci yarısında neredeyse fikri bir moda haline dönüşmüş yapısalcılığın etkisi altında gelişen başka bir psikanaliz çeşidi olarak görülmüştü genellikle. Bunda hiç kuşkusuz, Lacan’ın ünlü seminerlerinde sarf ettiği “bilinçdışı dil gibi yapılanmıştır” vb. sav sözlerin, seminerlerine katılan Claude Levi-Strauss gibi önemli yapısalcı düşünürlere olan kavram borçlarının rolü de büyüktür. Ancak yine de bu tür söz ve borçlara karşın, 1970’li yıllarda Deleuze ve Derrida gibi yapısalcı/postyapısalcı addedebileceğimiz düşünürlerle arasında vuku bulan çeşitli polemikler, Lacan’ın ‘yapısalcılıkla’ arasındaki ilişkilerin zannedildiği kadar berrak olmadığını, etkilenme yahut benimseme vb. süreçlerle açıklanamayacak bir karmaşıklık içerdiğini de bir şekilde ifade etmek gerekli. Gerçekte Lacan’ın bu eğilimlerle arasındaki ilişki, genel olarak psikanalizin bilimle arasındaki lişki gibi.

Yapısalcılığın standart eleştirileri, kurgulanan ‘yapı-özne’ karşıtlığı içinde onun ‘özneye alan bırakmama’, her şeyi ‘yapı’ya indirgeme eğilimlerine odaklanır genelde. Ancak bu eleştirileri Lacan’a yöneltmenin müşkil olduğu da görülmektedir. Lacan’ın yapısalcılıktan etkilendiği, yapısalcılık içinde addedilmesi gerektiği sav ve varsayımlarını savunmayı güçleştirecek ölçüde Lacan’ın ‘özne’ye ve ‘özne-oluş’a önem atfettiği görülür. Esasen Lacan’ın psikanalizinde özneyi ve özne kavramını vazgeçilmez bulup özne olmanın ne demek olduğunu, nasıl özne olunduğunu, özne olamamaya (psikoza) yol açan şartları ve başvuranı/danışanın özneliğini restore edebilmek maksadıyla analistin hazırlayacağı zemin için gerekli gereçleri irdelediğini de biliyoruz.

Özne teorisi

İngilizce okuyan dünyada Lacan ile ilgili efsanelerin çoğuna “öznelik meselesini kenara itmiş, en kıymetli, en dokunulmaz addettiğimiz benliklerimizin orta yerinde bir ‘yapı’nın işlediğini iddia eden bir psikanalist portresinin hakim olduğuna dikkat çeken Bruce Fink, Türkçe’ye Lacancı Özne adıyla çevrilen kitabında hem bu portredeki yanlış bulduğu hususları tashih etmeye hem de Lacan’ın “özne” meselesine yaklaşımını bir bütün olarak toparlayıp serimlemeye, onun “özne teorisi”ni anlaşılır kılmaya çalışıyor. Lacan’ın çalışmalarının seyri içinde bu teorinin epeyce bir değişim geçirdiğine işaret eden Fink, dört bölümlük kitabının ilk kısmında Lacan’ın Ötekilik incelemelerinden başlayarak özne teorisinin gelişimini irdeliyor. Çünkü Fink’e göre, Lacan seminerlerinde ve yazılı metinlerinde durmadan özneyi anmasına karşın, öteki sorunu onun ilgisinin odağında daha çok yer kaplamaktadır. Ancak bunu yaparken, Lacan yapı veya onun yerini tutacak şekilde kullanırsak ötekilik kavramını en uç noktaya taşır ve yapıya meydan okuyan bir şeyler görmeye başlarız: Özne ve nesne. Lacan’ın 1950’lerde kendi fenomenolojik kabullerinden kopuşuyla beraber gerek Ötekiliğe gerekse özneliğe bakışının da değişmeye başladığını ifade eden Fink, Lacan’a ait “özne bir gösterenin başka bir gösteren için temsil ettiği şeydir” tanımını aydınlatacak şekilde özne, öteki ve arzu arasındaki pozisyonel değişimleri irdeler. Kitabının üçüncü kısmını Lacancı öznenin ne demek olduğunu anlamak bakımından önemli sayılabilecek Nesne teorisini de tıpkı Özne teorisinde yaptığı gibi “Öteki” ve “Öteki’nin arzusu” üzerinden okuyan Fink, Lacan’ın nesne teorisinde nesnenin bir arzuyu doyuran şey değil, tam tersine o arzunun ortaya çıkmasının sebebi olarak görülmesinin onun psikanaliz tekniğine yaptığı katkıları anlamamızı kolaylaştıracağına dikkat çeker.

Fink, psikanalizin sadece kendine has dayanakları olan bir disiplin söylem olmanın ötesinde, diğer disiplinlerin kör noktalarını aydınlatan, yapılarını ve işleyişlerini çözebilen yegâne söylem olduğunu iddia ediyor. Lacan gibi o da bir gün bilimin de psikanalizi kabul edebilecek kadar usta bir hale dönüşeceğini umuyor.

@uzakkoku

Haçlılar Ortadoğu’dan nasıl defedildi?

Yaklaşık 300 yıl boyunca Anadolu, Suriye ve Mısır topraklarında karışıklığa sebebiyet veren Haçlılar, Anadolu’da Sultan I. ve II. Kılıçarslan, Sultan Mesud, Suriye ve Mısır’da da Nureddin Zengi, Selahaddin Eyyubi ve Sultan Baybars’ın sergilediği cansiperane mücadele ve kahramanlıkla Ortadoğu’dan defedilebilmişti. Akdeniz dünyasıyla ilgili birincil kaynaklara ve titiz araştırmalara dayanan kitaplarıyla ün kazanan Roger Crowley’in yazdığı Lanetli Kule- Akka Kuşatması ve Haçlı Çağının Sonu isimli kitapta Sultan Baybars’ın Müslümanların Franklara karşı o zamana dek topladığı en büyük orduyla Akka kalesini fethederek Haçlıların elinden kurtarışı anlatılıyor.

Lanetli Kule- Akka Kuşatması ve Haçlı Çağının Sonu, Roger Crowley, çev. Süleyman Genç, Kronik, 2020

Spinoza’nın taze ve ‘olumlayıcı’ düşüncesi

Alexandre Matheron ile Gilles Deleuze’ün 1960’lı yıllarda yaptıkları özgün okumalarla Fransa başta olmak üzere Avrupa ve ABD’de yaşanan Spinoza Rönesansı özellikle Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle bilikte oluşan post-Marksist şartlarda çoğu sosyalisti cezbedecek denli şiddetlenmişti. 2000’li yıllarla birlikte Türkiye’de de yoğunlaşmaya başlayan bu yöneliş çerçevesinde Spinoza felsefesinin Deleuze’ün vurgusuyla “olumlayıcı” gücüne ve metinlerinde vurgulanan dana hatlarına eğilerek metafizik ve politik zeminlerde yorumlamayı seçen telif ve tercüme metinler yer alıyor cogito’nun Spinoza özel sayısında. Son dönemde Türkiye’de de gündem olan Spinoza hakkında merak ettiklerinizi okumak için cogito’nun, 99. sayını edinin.

Spinoza: Taze Bir Nefes, cogito, 99. Sayı