Leblebi yiyerek ‘Aynştayn' olunur mu?

Mustafa Çiftçi / Yazar
7.08.2020

Gazetede, “Türk Aynştaynı” başlığıyla merhum Oktay Sinanoğlu'nu görmüş. Hayran olmuş. Haberde genç bilim adamının başarılarından sitayişle bahsediliyormuş. Bir de ayrıntı varmış. Oktay Hoca her zaman cebinde leblebi çerezle dolaşır her fırsatta yermiş. Bizim Enişte de “Aynştayn olamıyorum bari bir huyunu belleyim” demiş ve başlamış leblebi yemeye.


Leblebi yiyerek ‘Aynştayn' olunur mu?

Enişte’ derdik kendisine. Hayır akrabalık bağıyla değil de mahallemize sonradan gelmeleri sebebiyle ona eniştelik makamını uygun görmüştük herhalde. Eniştemizin ismi Malik. Kendisi Devlet Su İşleri’nde memur. Aslında bir zamanlar memurdu demek daha doğru olacak. Memuriyeti yarıda bırakıp oğlunun izinden yürüdü. Evlatlar babaların izinden yürür dense doğrudur ya bizim Enişte oğlunun izinden yürüyecek kadar değişik adamdı.

Oğluyla macerasına geçmeden evvel leblebi meselesini de açmak lazım. Eniştemiz günün her saatinde leblebi yemeye meraklıydı. Tavşanların havuç kesmesi gibi kımırt kımırt ederek leblebi yerdi. Bazen yanına sarı üzüm katardı ama genelde sade sarı leblebi yerdi. Hikayesi de şöyle; Eniştemiz gazete okumaya meraklı bir genç imiş. Gazetede, “Türk Aynştaynı” başlığıyla merhum Oktay Sinanoğlu’nu görmüş. Hayran olmuş. Haberde genç bilim adamının başarılarından sitayişle bahsediliyormuş. Bir de ayrıntı varmış. Oktay Hoca her zaman cebinde leblebi çerezle dolaşır her fırsatta yermiş. Bizim Enişte de “Aynştayn olamıyorum bari bir huyunu belleyim” demiş ve başlamış leblebi yemeye. Ama tabi leblebi yiyerek bilim adamı olunmuyor. Eniştemiz Devlet Su İşleri’nde memur olana kadar çok sıkıntılar çekmiş. “Her sıkıntıda bu leblebi bana bir teselli oldu. Beni rahatlattı.” diyerek fukaralık hatırlarını anlatırdı.

Neyse lafı uzatmayalım Eniştemizin garip bir adam olduğu anlaşılmıştır herhalde. Eniştemize Allah bir erkek evlat verdi. Adını Seyfi koydular. “Seyfi kılıç demektir ya oğlum kılıç gibi olsun, hayatı heyecanlı yaşasın” falan diyerek neden çocuğun adını Seyfi koyduğunu anlattı durdu Eniştemiz. Sonradan öğrendik ki kılıç falan hikaye. Eniştemizin babasının adı Seyfi imiş. Eniştemiz her meseleyi böyle egzantrik anlatmayı severdi.

İlk icraat ad değişikliği

Seyfi bebek hızla büyüdü. Eniştemiz oğlu için deli oluyordu. Memur maaşının izin verdiği ölçüde lüks denebilecek bir çocukluk geçirdi Seyfi. Çocuk sevildiğini bilir demişler ne kadar doğru. Seyfi sevildiğini bilerek nasıl naz eder, kapris yapar anlatması güç. Bütün bunlara Eniştemiz ses çıkarmazdı. Şehzadeye hizmet eden saray erkanı gibi Seyfi’ye hizmet ederdi. Seyfi’nin ilk icraatı adını değiştirmek oldu. Seyfi ismini çok eski moda buldu ve adını “Berke” koydu. Biz de inatla “Seyfi Berke” dedik kendisine. Eniştemiz çok itiraz etti. “Çocuk istemiyor zorla değil ya canım. Artık adı Berke, unutun artık Seyfi demeyi.” dese de “Seyfi Berke” demeye devam ettik.

Aradan yıllar geçti. Seyfi Berke de büyüdü. Babasının nazlandırmasıyla biraz da kendi karakterinin gereği olarak Seyfi Berke dediğim dedik çaldığım düdük diyerek yaşadı.

Gün geldi Seyfi Berke on yedi yaşını buldu. İşte tam o günlerde Eniştemize amcasından miras kaldı. Ucu bucağı görünmeyen bir paraymış mahallelinin dediğine göre. Eniştemiz hemen oğlunu karşısına alıp konuşmuş. “Aman aslanım sen piyasayı bilirsin. Bu parayı nasıl edelim de erimeden yatırıma dönüştürelim.” Şu lafa bak ya. Yahu on yedi yaşını yeni doldurmuş çocuk piyasayı nereden bilecek? Ama Eniştemiz Seyfi Berke’ye o kadar güveniyordu ki o ne derse yapardı. Ve Seyfi Berke bilgiç bilgiç konuşmuş. “Gıda toptancısı olalım. Herkes gıdaya muhtaç. Bu iş hiç ölmez babacığım.”

İnce bir sitem

Eniştemiz hiç düşünmeden gıda işine girdi. Seyfi Berke artık okula uğramaz oldu. Dükkanın önüne sandalye atıp çay içerek yaşadı bir zaman. Sonra dükkana yürüyerek gitmek nefsine ağır geldiğinden babasından bir de araba almasını istedi. Ehliyeti yoktu ama Enişte bunu hiç dert etmedi. Seyfi Berke araba kullanmayı hiç beceremedi. Sağa sola vurarak arabayı perte çıkardı. Mahalleli ve esnaftan çok itiraz gelince Seyfi Berke araba hevesinden vazgeçti. Ama bu sefer gıda dağıtan kamyonlara binip gezmeye başladı. Nasıl olsa şoför kullanıyordu ve bir tehlikesi yoktu. Ama o kamyonlar mal dağıtsın diye vardı. Artık mal dağıtmak yerine Seyfi Berke’yi sünnet çocuğu gibi gezdirmeye yarıyorlardı.

Millet çok dalga geçince Seyfi Berke’yi gün boyunca gıda kamyonuyla gezdirmenin rezilliğinden kurtarıp bir spor araba alabildiler. Bir de şoför tuttular. Seyfi Berke gezmeye devam etti. Bu arada eniştemiz memuriyet hayatından sıkıldı. “İstifayı basayım mı ne dersin oğlum ?” diyerek Seyfi Berke’nin fikrini sordu. Seyfi Berke de bilmiş bilmiş konuştu. “Babacığım zaten sen memuriyetin sıkı disiplinine uygun değilsin. Şu avuç avuç yediğin leblebiler esasında bir ince sitemdir. Ama çok kimse bunu bilmez. Sen kendine en uygun bir iş kuracak kudrete maliksin adın gibi. Benim güzel babacım” dedi. Seyfi Berke’nin bu cevabını duyunca Eniştemiz ağlamış. Oğlunun boynuna sarılıp; “...beni şu yalan dünyada bir tek sen anlarsın yavrum. Eğer senin için de uygunsa ben memuriyeti bırakayım.” demiş. O sırada kebaplar geldiğinden Seyfi Berke babasını yarım yamalak dinlemiş ve “...hemen istifa et gerisini düşünme. Haydi kebaplar soğumasın babacığım.” diye eklemiş.

İnanmazsınız Eniştemiz istifasını bastı. Gıda toptancısının yanına bir kuru yemişçi açtılar. Dükkanın camına kocaman harflerle Malik Kuru yemiş-Yemediğimizi Yedirmeyiz” yazdırdılar. Böylelikle Eniştemizin sürekli leblebi yemesine vurgu yapmış oluyorlardı güya.

Çalışmak seni yoruyor

Gıda işinde uzun zaman tutunamadılar. Seyfi Berke her sabah yeni bir fikirle gelir dükkanda çalışanları sıraya dizer nutuk çekermiş. O nutukları dinleyen işçilerde çalışmak hevesi kalmaz her biri sıvışacak yer ararmış. Hasılı, Seyfi Berke’nin elinde oyuncak olan dükkan çok zaman dayanamadı ve battı. Kuru yemişçi de aynı akıbete uğrayacaktı ama Eniştemiz Seyfi Berke’yi uzun bir tatile gönderdi. “Sen yemene içmene bak koçum çalışmak seni yoruyor senin yorulmaman lazım.” diyerek Seyfi Berke’yi işlerden uzak tutmayı akıl edebildi. Şimdi Seyfi Berke İstanbul’da yaşıyor. Eniştemiz de kuru yemiş dükkanında sarı leblebi yiyip radyo dinleyerek günlerini geçiriyor vesselam...

[email protected]