Libya krizi ve Türkiye’nin yapıcı rolü

Emrah Kekilli / SETA Dış Politika Araştırmacısı
31.01.2020

Türkiye, Libya’da 2014 yılı itibarıyla Haftar’ın neden olduğu çatışma ortamının sonlandırılarak, siyasi çözümde mutabakata varıldığı, sivil ve demokratik devlet temelinde uzlaştığı bir çözümü savunmaktadır.


Libya krizi ve Türkiye’nin yapıcı rolü

Libya’da meşru hükümet olan UMH ile yaptığı karşılıklı güvenlik ve iş birliği anlaşması, TBMM’den Cumhurbaşkanlığına Libya’ya asker sevkine yetki veren tezkerenin geçmesi Libya’da askeri dengeleri meşru aktörler lehine değiştirerek, siyasi çözüm için uygun bir zemin oluşturmuştur. Moskova görüşmeleri ve Berlin Deklarasyonu Türkiye’nin attığı bu ön alıcı adımların var ettiği zemine oturmuştur.

Türkiye’nin çıkarttığı tezkere öncesinde BAE, Mısır ve Fransa hattının desteğiyle kendi lehine bir askeri denge kuran Haftar, Libya’da bütün siyasi çözüm çabalarını boşa çıkartmış, Trablus’a saldırarak, askeri çözümde ısrarcı olduğunu net şekilde ortaya koymuştur. Haftar’ın 2014 yılı Mayıs ayından itibaren benimsediği askeri çözümü önceleme ve siyasi çözüm çabalarını boşa çıkarma yöntemi Türkiye’nin tezkereyi meclise getiren Libya politikasının ne kadar anlamlı olduğunu açık şekilde ortaya koymaktadır.

Oyun bozan taraf

2015 yılı boyunca Libya halkının siyasi temsilcilerinin katılımıyla Fas’ın Suheyrat kentinde bir yıl boyunca devam eden müzakereler sonucunda ortaya çıkan, Libya Siyasi Anlaşması (LSA) çerçevesinde, yürütme erki olarak ortaya çıkan, BM tarafından tanınan Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) 2016 yılı Mart ayında Trablus’ta göreve başlamıştır. Fakat Haftar, UMH’nın doğu bölgesinde yönetimi ele almasını engellediği gibi, UMH’ye savaş ilan etmiş çatışmaları sürdürmüştür. BM’nin yetkilendirdiği hükümete saldırılarını sürdürmesine rağmen arkasındaki güçlerin uluslararası platformlarda Haftar lehine baskılarıyla küresel aktörler tarafından siyasi muhataba dönüştürülen bu milis lider, 2017 yılı Temmuz ayında göreve başlayan BM Libya Özel Temsilcisi Selame’nin kendisini de içerek şekilde LSA’nın güncellenmesini ön gören çözüm çabalarının tamamında oyun bozan taraf olmuştur.

2018 yılı boyunca UMH’ye yönelik saldırılarını sürdüren Haftar, BM Genel Sekreteri António Guterres’in, Nisan ayında, siyasi çözüm amacıyla Libya’da kendisini ziyaret ettiği sırada, kendisine bağlı güçlere BM’nin yetkilendirdiği hükümete saldırma emri vermiştir. Böylece BM ve ilgili kurumlarını çok zor durumda bırakmıştır. Bu münasebetle Haftar’ın 4 Nisan’dan bu yana, Moskova görüşmeleri ve Berlin Zirvesi’ne rağmen, Trablus’a yönelik saldırıları, Libya’da siyasi çözümü tıkamaktadır. Türkiye’nin tezkereyle birlikte takip ettiği politika çatışma ortamını sonlandırarak, Berlin’deki müzakere sürecini anlamlı kılmaya yöneliktir.

BMGK ya da uluslararası kurumlar, 4 Nisan’da gerçekleştirilen son saldırı da dahil, Libya’da uluslararası mutabakatla oluşturulan kurumları muhafaza etmekte yetersiz kaldığı için Türkiye Libya politikasında askeri seçeneğin masada olduğu bir politika benimsemiştir.

Gizli bir mutabakat gibi

4 Nisan’da Haftar, Trablus’a saldırdığında, UMH, BM ve ilgili kurumlarından Haftar’ın saldırılarını durdurma amacıyla müdahil olmasını istemiş, BM’den ya da ilgili kurumlardan gerekli müdahale gelmemiştir. Hatta BM Libya Misyonu da dahil, bütün dünya, sanki Haftar’ın Trablus’a çatışarak girmesi yönünde gizli bir mutabakat varmış gibi sessiz kalmayı tercih etmiştir. ABD Başkanı 19 Nisan’da Trablus’a saldıran illegal bir milis lideri arayarak “terörle mücadele iyi iş çıkartacaklarını” açıklamak suretiyle olumsuz neticeleri olan bir tutum takınmıştır. Fransa Devlet Başkanı yaptığı açıklamalarda “Haftar ve UMH’yi aynı kefeye koyan ifadeler” kullanmış, saldırılar karşısında UMH’nin yanında yer almamıştır. Libya’ya yönelik silah ambargosu olduğu halde, Gıryan’da ele geçirilen Haftar karargahlarında Fransız menşeli silahlar olduğu görülmüştür. Libya’ya yönelik silah ambargosuna rağmen, Haftar’ın elinde olağan dışı bir silah ve mühimmat olduğunu görülmüştür. 

Çad, Nijer ve Sudan’dan paralı askerler ve Wagner’e bağlı paralı askerler Haftar saflarında savaşmaktadır. Özellikle Wagner Şirketi’nin paralı askerlerinin Trablus’a yönelik saldırılarda operasyonel anlamda çok etkin olduğu görülmüştür. Bu koşullarda Libya’da barış ve istikrarı temin etmek için UMH’den Türkiye’ye gelen taleplere Türkiye’nin karşılık vermesi zorunluluk halini almıştır. Bu münasebetle Türkiye, TBMM’den Libya’ya ilişkin bir tezkere geçirerek sahada askeri dengeleri UMH lehine değiştirmeyi, dünyanın kurmayı başaramadığı müzakere masasını kurup, Libya’da siyasi çözümü mümkün kılmayı hedeflemiştir. Libya sadece Türkiye’ye değil, ABD, İngiltere, İtalya, Cezayir ve Türkiye’ye güvenlik anlaşmalarını hayata geçirme çağrısında bulunmuş, bu çağrıya Türkiye icabet etmiştir. Bir diğer ifadeyle Türkiye’nin Libya tek başına bir oldubitti yaratma çabası yoktur, diğer aktörler UMH’nin yanında yer almaktan kaçınmıştır.

Şeffaf ve ilkeli politika

Türkiye, Haftar’a destek veren diğer ülkeler hilafına, attığı adımların tamamını kendi parlamentosunun onayı ve dünya kamuoyunun gözü önünde yapmıştır. BAE ve Mısır başta olmak üzere, Haftar’a silah ve asker desteği veren ülkelerin tamamı, Haftar’a olan desteğini, bu silah ve asker sevkiyatını inkâr etmektedir. Haftar’a verdikleri silah ve asker desteğine ilişkin kendi yasama kurumları ve kamuoylarının bilgisi yoktur. Türkiye ise Libya’daki meşru otoriteyle, açık ve şeffaf bir iş birliği içindedir, yapılan anlaşmalar ve tezkere TBMM’den geçmiş, dünya kamuyla paylaşılmıştır. Libya örneğinde de Türkiye’nin şeffaf ve ilkeli politikası bir kez daha görülmüştür.

Haftar’a destek verenler, Haftar üzerinden Libya’da güven ve istikrar yaratacaklarını düşünüyorlarsa yanılmaktadır. Ülkede beş yıldır devam eden çatışma ortamı, Haftar’ın istikrarın değil kaosun kaynağı olduğunu net şekilde ortaya koymuştur. Libya’daki kaos Akdeniz’in tamamını tehdit etmektedir. Wagner şirketine bağlı paralı askerlerin Trablus kapılarında görülmesi Haftar’ın her türlü aktörler her türlü ilişkiye girmekten kaçınmayacağını ortaya koymuştur. Haftar’in ülkeyi içine sürüklediği derin kriz her türlü terör örgütünün besleneceği bir ortam yaratmaktadır.

Kapsayıcı çözüm

Türkiye ve UMH’nin birlikte atacağı adımlar Libya’da bir siyasi çözüm garantisidir, bundan sonra uluslararası toplum Libya’da kapsayıcı bir çözüm ve demokratik bir siyasal sistemi nasıl inşa edeceğini tartışmalıdır. Berlin Deklarasyonu bu amaca matufen bir yol haritası sunmuştur. Libya halkının askeri bir yönetim istemediği, askeri yönetimlerin içinde bulunduğumuz dünyanın gerisinde olduğu açıktır. Bu nedenle Libya’da demokratik bir düzen kurulmalıdır. Askerin hiyerarşik biçimde sivil iradeye bağlı olması garanti altına alınmalı, kimsenin kendisini sivil iradenin üzerinde gördüğü taleplerine yer verilmemelidir. Ülkenin egemen kurumların başkent Trablus’ta sivil iradenin yönetimi ve uluslararası kurumların garantisi altında olduğu bir siyasal sistem inşa edilmelidir. Ülkede güvelik sektörü reformu, kamu yönetimi reformu, yerel yönetimler reformu gibi kapsamlı reform süreçlerine uluslararası toplum destek olmalıdır. Berlin Deklarasyonu, Libya halkının taleplerine karşılık verecek bir siyasi çözümün zemini olmalı, Haftar ve destekçilerinin askeri çözüm için manuple ettiği bir sürece dönüştürülmesine izin verilmemelidir. Türkiye, konunun bütün ayrıntılarına, kötü niyetli tarafların hareket tarzına vakıf olarak, kendi Libya politikasının başarılı olması için gerekli tedbirleri almıştır, alacaktır.

[email protected]